HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1

Madrid anılarım-1

“Sormayın çocuklar, sabahtan beri neler oldu neler.? ''

“Hayırdır ne oldu. Anlat hemen... ''

“ Aysel, sen kahvelerimizi hazırla. Çocuklar bakın ellerim nasıl titriyor. Aysel elini kalbime getir de bak şunun çarpıntısına. “

-Meraktan öldürdün. Ne oldu anlatsana. Kartopuna mı bir şey oldu? Yoksa eve hırsız mı girdi?

“Evet, ortada bir hırsız var ama yeni değil. Milattan önce kalbimi çalan bir hırsız..!! ''

-Suyun soğuk olsun değil mi ? Biliyorsun. Elbette. Çocuklar bu internet feys meys var ya ne olduysa bunları öğrendikten sonra oldu. Bu durumda Serdar, sen de suçlusun. Zira bunları bana sen öğrettin. İşte ben acemi, sonunda işi öğrendim de eski dostlarımı arar, bulur oldum. Sabah ne olduysa aklıma gençlik aşkım Abadi düştü. Gerçi bunca yıla rağmen onu hiç unutmadım. Unutmuş gibi yapıp, kendimi kandırmaya çalıştım. Zaten onu bir daha bulacağımı asla ümit etmiyordum. Feysden bana “arkadaşlarını bul '' önerisi gelince Abadi’nin adını yazdım. Birdenbire karşıma gelmez mi. Birkaç dakika arkadaşlık gönderip göndermeme hususunda kararsız kaldım. Sonra dayanamadım. Şu ölümlü dünyadan göçmeden onu son bir göreyim dedim. O da hemen kabul etti ve görüntülü konuşmayı teklif etti. Korktum. Yaşlı, çirkin Hülyayı görünce “bu muydu aşkım! '' diye düşünmesinden korktum.

Ancak onun resmine bakınca benden aşağı kalmadığını anladım. Ama serde kadınız ya, hemen saçlarımı taradım, rujumu sürdüm ve ısrarlı arayışını kabul ettim. Gençlik aşkım Abadi karşımdaydı. Birbirimize baktık baktık. İkimizde ağlamaktan konuşamıyorduk. Bir ara toparlandık hal hatır sorduk. İspanya ya yerleşmiş Madrid yakınlarında yaşıyormuş. Birkaç yıl öncesine kadar bir reklam ajansı varmış. Uzun yıllar sanatsal işler yapmış ama artık emekli etmiş kendini. Evlenmiş. Bir oğlu, bir kızı üç torunu varmış. Karısı İspanyolmuş.

Bana “Sen ne yaptın. Evlendin mi? '' dedi. “Hayır. Ben evlenmedim ve sonunda evde kaldım. '' dedim. Tekrar ağladık. “Hülya, seni hiç unutmadım. '' dedi. Ben, önce durakladım. Sonra ağlayarak. “Ben de unutamadım. '' dedim. “Seni artık bırakamam, hep arayacağım. '' dedi. O saatten sonra evde duramadım içim içime sığmadı. “Çocuklar, ne olur ayıplamayın. 70 lik kadının haline bak '' demeyin. ''

 

-Aşk olsun Hülya, aşkın yaşı olur mu?

Hadi bakalım. İster misin Hanımı boşayıp buraya gelsin. Bu yaz bir de düğün yaparmışız. En iyisi ben şimdiden düğünde giyeceğim bir takım elbise sipariş edeyim. Hülya beni şahit yapar mısın ?

-Serdar, ayağımın altına alırım seni. Bak dalga geçme. Abadi evlenmiş. Torunu bile varmış. Benim gibi aşkına sadık kalıp evde kalmamış. Tüm heyecanımı sizinle paylaşmak istedim. Bu sevinci içimde tutamadım. Taştı taştı. Yıllardır bastırdığım volkan birden patladı '' dedikten sonra sevgili Hülya yine ağlamaya başlamıştı.

Sevgili arkadaşımız ressam Hülya ile bu konuşmaları yaptığımızda nasıl da mutluydu, heyecanlıydı. Yirmi yılı aşkın süredir komşumuz ve dostumuz olan Hülya’yı ilk kez böylesine hayat dolu ve bir genç kız edasında görmüştük. Zira normalde çok ciddi olduğundan ağır bir kişiliği vardı. Ben kendi adıma onu oldukça soğukkanlı tavırları ve sanat müzik siyaset gibi ciddi konular üzerine sohbetler içinde bulunmasına alıştığımdan böylesi farklı bir tavır sergilemesine çok şaşırmıştım.

Bu konuşmayı izleyen sonraki günler ve haftalarda büyük aşkı ile yıllar sonra iletişime geçmesinin Hülyayı’’ nasıl değiştirip, en az yirmi yıl gençleştirmesine şahit olmuştuk. Sık sık görüntülü görüşmeler yaptığını bizimle paylaşan Hülya saçlarını kestirip, yeniden sarıya boyatmış sürekli ruj sürmeye başlamış ve o boş vermişlik görüntüsü veren ev kıyafetlerini değiştirmişti. Hülya müthiş bir kadındı.

Kendisi ile ilgili çok şey anlatmayı sevmediğinden pek fazla bilgi sahibi değildik. Zaten o nedenle yıllar sonra bu gençlik aşkını öğrenmiştik.

Resme ve el sanatlarına büyük kabiliyeti olan Hülya müthiş üretken bir kadındı. Hayvan dostu, doğa dostu çok özel bir kişilikti. Sanırım insanlara karşı temkinliydi. Bizimde içinde bulunduğumuz birkaç yakın dostu ve arkadaşı dışında insanlarla fazla diyalogu yoktu. Herkesle kolay kolay dostluk kurmazdı. Birkaç sağlam dostun ona yettiğini söylerdi. Zaten kedisi, köpeği, çiçekleri, el işlemeleri, yağlı boya resim çalışmaları, kitapları ve son yıllarında bilgisayarı ile öylesine yoğundu ki. Başkalarına ayıracak pek zamanı da yoktu.

Hülyanın sağlığı yedi, sekiz yıldır bozulmuştu. Kalp rahatsızlığı sorunu vardı ve her yıl daha kötüye gitmekteydi. Bizim baskımız ile kontrollerine gider olmuştu. Bize çok güvenir, sever, dediğimizi dinlerdi. Her fırsatta oturduğu bu evi almasındaki en önemli faktörün bizler olduğunu, yıllar önce bizim üst katımızdaki dubleks dairesini satın almak üzere binaya geldiklerinde bizim daireden oğlumuzun çaldığı piyanodan gelen müziği duyup, bir süre dinlediğini ve emlakçıya “ tamam bu evi almaya '' karar verdim. “Klasik müzik seven komşularımın olacağı bir apartmanda oturmayı tercih ederim. '' dediğini üşenmeden anlatırdı. Bizde aynı şeyi daha önce kaç kez dinlememize rağmen yine mutlu olur, gururlanırdık.

Hülya her türlü tarzda resim yapmaktan hoşlanırdı. Karakalem desen çalışmaları, klasik ve realist resim çalışmaları yanında son yıllarda da sürrealist resimlere başlamıştı. Bizim ona ziyaretlerimizde sürrealist resimlerini öylesine keyifle anlatırdı ki adeta masalımsı bu duyguları bize de yaşatırdı. Dubleks dairesinin tüm duvarları resimleriyle dolu idi, orada bir resim galerisinde olduğunuz duygusuna kapılırdınız.

Bazen “şu tablolardan biri benim olsa '' diye içimden geçirirdim. Ancak ben de resim yapan biri olarak kişinin resimlerinden ayrılmasının ne denli zor olduğunu çok iyi bildiğimden kafamdan hemen silmeye çalışırdım.

 

Bir gün rutin doktor kontrolüne giden Hülya dönüşünde yıkılmış vaziyetteydi. Bizi eve çağırdı. Çocuklar gibi ağlıyordu. Müzmin hastalığı devam ederken hiç beklemediği bir organında amansız hastalık kuşkusu belirmişti. O gün uzun süren teselli edici konuşmalarla biraz yatışırdık. Daha sonra bazen ben bazen Aysel bazen de beraber teselli ziyaretleri yapmaya başladık. Ama denildiği gibi yakalandığı amansız bir hastalıktı ve ışık hızı ile ilerliyordu. Hülya karşımızda eriyordu. Artık kendine bakamaz hale gelince yanına Bursa dan bir akrabası ona bakmak üzere gelmişti. Korkunç ağrıları başlamıştı. Hepimiz çaresizdik. Doktorundan öğrendiğimiz “ yapacak hiçbir şey olmadığını, son günlerini evde huzurlu geçirmesi '' şeklindeki gizli bilgi durumun vahametini ortaya koymaktaydı.

 

Bir gece saat 03.30 da telefonum acı acı çaldı. Arayan Hülyanın bakıcısıydı. Daha bir şey demeden olanı anlamıştım. Serdar bey “Hülyayı kaybettik. Yukarı gelir misiniz '' dedi. Nasıl telaşla üst kata çıktığımı hatırlamıyorum. O güzel insan aniden, veda bile etmeden bu fani dünyayı terk edip gitmişti. Cenazesi ile ilgilenmek, defin işlemlerini yapmak bana düştü. Anlattıkları, esprileri, resimlerinin hikayeleri ve büyük aşk hikayesi film gibi gözümün önünden geçiyordu. Büyük aşkı Mr. Abadi ye bu acı haberi vermek bana düşüyordu. Facebook sayfasını bulup messengerine kısa bir not düştüm. “Mr Abadi. Ben Hülyanın komşusu ve arkadaşıyım. Size istemeden acı bir haberi vermek zorundayım. Değerli arkadaşım Hülyayı kaybettik. Başımız sağ olsun. '' Mesajımın altına telefon numaramı bıraktım. Ne yazık Mr Abadi den yanıt gelmedi.

Aradan tam üç koca yıl geçmişti. Aysel ile Helsinkideydik. Bir gece telefonum çaldı. Karşımda İngilizce adımı doğru telaffuz etmeye çalışan bir bey vardı. “Evet, evet benim '' dedim. “Ben Abadi '' dedi. “Anlamadım. Kimsiniz. '' diye yineledim. Sanırım farklı bir ülkede ve atmosferde olmam ve aradan uzun bir sürenin geçmesi ile bu adı anımsayamadım. '' Ben Abadi. Hülyanın arkadaşı. '' demesi üzerine hatırladım ve şaşırdım. “Buyurun. Mr Abadi '' dedim

“Mr. Serdar. Sizden çok çok özür diliyorum. Üç yıl gibi uzunca sonra yanıt verdiğim için. Ancak ne olur, bana inanın ve affedin. Bana yazdığınız Hülyanın vefat haberini görmemişim. Bir tesadüf yeni gördüm. Daha doğrusu sabah gördüm ve çok ağladım. Dua ettim. Şimdi de sizi arıyorum. “Nasıl oldu ? '' dedi.

Ben de onun yanıt vermemesine çok içerliyordum. Kötü bir şeyler olabileceğini de düşünmemiş değilim. Ancak aslında düşünmek, kondurmak istemedim. Ah, şimdi çok acı çekiyorum '' dedi. Ben de teselli edici bir şeyler söylemeye çalıştım. “Mr. Serdar size Hülya ile olan resimlerimi atacağım. '' Biz çok büyük bir aşk yaşadık ama mutlu sonla bitmedi. '' dedi. “ Neredesiniz? İran da mı? “ dedim. “Hayır. İspanya da yaşıyorum. Madrid e çok yakın bir yerdeyim. Ne olur gelin. Evimiz müsait. Sizi ağırlamak, sohbet etmek isterim. İnanın, eşim de çok mutlu olacaktır. '' dedi.

 

 

Bende Barcelona da bulunduğumu ama Madridi görmediğimi, programıma bakacağımı ve planlayabilirsem kendisine haber vereceğimi söyledim. Helsinki, Talin dönüşümüzde ilk işim Madrid için uygun bilet ve otel aramak oldu. Sağ olsun Mr. Abadi ağırlamak istediğini ifade etmişti ama gezi ağırlıklı seyahatlerde otel dışında rahat edemeyeceğimizi ve rahatsızlık vermek istemediğimizi düşünerek Madridin en merkezi yerinden çok uygun bir oteli ayarladım. Mr. Abadi ye geliş tarihimizi ve bir otelde yer ayırttığımı bildirdim. Hemen telefon açtı. “Neden otele yer ayırttığımı, tripleks evinde yerinin müsait olduğunu ifade etti. Teşekkür edip Madrid de bol bol sohbet edecek ortamı bir şekilde yakalayacağımız ifade edip ikna ettim.

Madride gidenler bilirler; Madrid in en merkezi noktası ayı heykelinin bulunduğu Puerto del Sol meydanı kabul edilir. Otelimiz oraya 200 metre mesafedeydi. Pasaport işlemlerimiz valiz alımı işlemleri bitince doğruca metro istasyonuna yöneldik. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu üzere günlük birkaç günlük veya haftalık sınırsız kullanımlı toplu taşıma bileti almanın avantajlı olmadığını zira Metrodan ziyade yürüyerek görülecek yerlerin ağırlıklı olduğunu öğrendik. Bunun üzerine tek seferlik bilet almaya karar verdik. Madrid havaalanından metroyla Puerto del Sol meydanına ulaştık.

Yedi ana caddenin birleştiği çevresinde ilginç tarihi binaların olduğu bir meydandı. Madrid in en ünlü ve hareketli meydanı olan Puerto del Sol meydanının yarı daire şeklindeki görünümünü 19. yüzyılın ortalarında kazanmış olduğunu, meydan ve çevresinde birçok kafe, restoran, otel, bar bulunuyordu. Meydanda yer alan Casa de Correos Saat Kulesi ve çilek ağacında yeşillik yiyen ayı heykeli El Osoy El Madrano bölgenin en dikkat çeken noktası olduğunu öğrendik.

Madrid çok canlı çok düzenli ve cana yakın geldi. En çok dikkatimizi çeken nokta yiyecek içecek mekanlarının inanılmaz derecede çok olmasıydı. Kafeler, restoranlar barlar pastaneler yan yana sıralanmış vaziyetteydiler. İnternetten bu tespitimizde ne kadar doğru olduğumuzu teyit ettik. Madrit teki kafe, restoran, pastane kısaca yiyecek içecek mekanlarının sayısı tüm Avrupa daki toplam sayına eşit olduğuydu. Bu inanılmaz bir rekor sayıydı. Bu da İspanyolların dışarıda yeme içmeye ne kadar düşkün olduğunun göstergesiydi. Sayı bu kadar çok olunca elbette rekabette oluşuyordu. Sonuçta da hem fiyatlar diğer Avrupa ülkeleri ile kıyaslanmayacak kadar uygun hem de kalite yüksekti.

Madrid denilince yeme içme konusunda ilk akla gelen Tapas dır. Tapas, aslında ortaya içki yanında gelen küçük İspanyol mezelerine verilen addır. Eskiden İspanyollar içkilerinin içine toz, sinek girmesin diye bardakların üzerine tabak koyarlarmış. Daha sonra bu tabakları içkiye yakışan mezelerle doldurmaya başlamışlar. Bu tabaklara da tapas denilirmiş. İsminin buradan geldiği söyleniyor..

Madrid de hayatın yemek içmek üzerine kurulu olduğunu anlamamız geç olmadı. Sabah kahvaltı kültürü pek olmayan bu şehirde hayat aslında öğleden sonra başlıyor sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyordu.

Benim gibi iştahlı birini bu kadar yeme içmenin yer aldığı mekanın önünden geçtikten sonra kimse tutamazdı. Ben de dayanamayıp hanımla kalabalık ve neşeli bir tapasa daldık. Görünüşleri gerçekten çok iştah açıcı tapaslardan sipariş ettikten sonra yanına da buz gibi soğuk biralarımızı da söyleyince bir anda Ankara daki gençlik çağımdaki Sakarya caddesindeki pub günlerim ile İstanbul daki Çiçek pasajı günlerim geldi. O günlerden sonra ne İstanbul da ne de Ankara da böylesi mekanların kalmadığını düşünerek üzüldük.

Bir sonraki yazımda Madrid i birlikte dolaşmaya devam edeceğiz. Mr. Abadi ile ilgili gelişmeleri ve hayatım boyunca unutamayacağım sürpriz olayı sizlerle paylaşacağım.

 

 

 

 

 

 

 

Serdar Taştanoğlu

Dragos Musıki Derneği Başkanı

06 Mart 2017 Pazartesi

 

RAZIYE YARDIM yorum yaptı..

Yorum Ekleyin             13.03.2017

 

Değerli yazarım öncelikle size çok teşekkür ederim, anılarınızı o kadar güzel anlatmışsınız ki sanki bende kendimi Madrid'te sizlerle birlikte Hülyanın yanında gibi hissettim, çok duygulandım. Samimiyetle söylüyorum hüzünden ağladım. Hülya sevdiği insandan haber alınca hayata bağlanım mutlu oluyor, ama bu kez ömür yetmiyor. Hangimiz Hülya değiliz ki hayat mı kadermi bilmem ama sevenler bir türlü kavuşamıyor,Hülya gibi nice sevgisini kalbinde taşıyan asil vefakar kadınlar, insanlar var, dilerim tüm sevenler kavuşsun mutlu olsun. Rabbim Siz değerli Yazarım Serdar Taştanoğlu gibi içten samimi insanlarla komşu, arkadaş olmayı nasip etsin. Sonsuz Saygımla,,

 

ZELFIRA ŞÜKÜRCIYEVA yorum yaptı...

Yorum Ekleyin

 

 

Film ELayaık Aşk Hikayesi 08.03.2017

Serdar bey tüm yazılarınız mükemmel. Maşallah. Yüreğinize elleinize sağlik. Son makalenizde bahsettiğiniz aşk hikaye yi gözyaşlarsız okulmaz.Çok duyğulandim. Bu hikyaye üzerinde bir film çekilse çok güzel olurdu diye düşünüyorum. Güzel aktorlar güzel çekimler bir de güzel müzik olursa bu film çok alkışlar kazanır sanırım. Kaleminiz Yazılarınızı devamını bekleriz.

 

NURSEVIL yorum yaptı...

Yorum Ekleyin

 

 

HÜLYA

06.03.2017

Serdar bey o kadar akıcı ki yazılarınız bir nefeste okuyor ve gezip görme şansını yakalayamadığım bu yerleriadeta ilgiyle sıkılmadan öğreniyorum bizi bilgilemdirdiğiniz için teşekkür ederim

 

 

SUZAN KÖYMEN yorum yaptı...

Yorum Ekleyin

 

 

 

 

UNUTULAN AŞK

06.03.2017

Hülya canım tam aşk hayatına mutluluk hastalığına ilaç olacakken kıskanç hastalık elinde tırpanla geldi.Sevgilide bayağı geç buldu.Aysel Hm.birlikte MARDİT'in altını üstüne getirdiniz yemekler yendi hele içkilerin yanında ki! mezelerde yenmez mi?Ayılı meydandan sanki geçer gibi oldum ama sizleri misafir eden Abadi olmalı .Geç bulan çabuk kaybeden üç yılsonra nasıl diye soran aşkını bizide haberdar ederseniz seviniriz haa MERHABA DEMEYİ UNUTTUM SELAMLAR

 

 

2 Yorum

filiz alkan

filiz alkan

30 Mayis 2023
Yazılarınızı okurken kendimi gezilerinizin içinde buluyorum Anlatımınız çok içten Hülya Hanım a Allah rahmet eylesin
Suna Gulguden

Suna Gulguden

30 Mayis 2023
Serdar hocam hikayenizdeki ana karakter Hülya hanım için ben de üzüldüm ve çok duygulandım. Sizler gibi gerçek dostları olduğu için çok şanslıymış! Siz de böyle sanata değer veren bir komşunuz olduğu için çok şanslıymışsınız! Hikayenin sonunu müthiş anlatım şeklinizle çok merak ediyorum ve geçiyorum ikinci bölüme.....

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri