PİLİÇ IZGARA SEVERLERİN DİKKAT

Üç dört yıl önce ben de bir piliç hikayesi yaşadım. Benimki yolda karşıdan karşıya geçecek kadar bahtlı ve canlı olanlardan değildi , garibim bana rastladığında hayatının baharında bir şişe geçirilmis olarak, alevler içinde bir makinanin içinde dönüp durmakta idi.

Acımadan kendisini makasla ikiye biçtirip yarısını garnitur eşliginde masama getirttim. Afiyetle mideye indirdim. Ne olduysa ondan sonra oldu. Ayni günün akşamı şiddetli kusma ishal ateş titreme vs ile perişan oldum. Hani af buyrun alttan üstten derler ya o hesap biz mayi olup akmaktayiz ki tatlı can elden gitmekte. Ertesi sabah Tekel Genel Müdürlüğünün revirinde (o yıl bu kuruluşu denetlemekte idik) yaklaşık 6 saat bir kaç serum tüketerek hayata döndük desem mübalağa etmiş olmam.

Zehirlenme hadisesinden üç beş gün sonra Aksarayda ana caddede bulunan ve ayıplı malı satan lokantacıya bre aman bu ne iştir piliçiniz az daha beni öte aleme götürecekti , aman başkasının da canı yanmasın filan fişmekan diyerekten bir uyarıda bulunayım dedim. Adamların beni bir dövmediği kaldı sen başka yerde almışsın o mikrobu baba, ya da sırtın açık uyumuşsun, haydi anca gidersin diyerek beni selametlediler.

Bu sefer sözüm ona hukuki savaşı başlattım. Derhal Tarım İl Müdürlüğüne  şikayette bulundum. Bir baskınla kızartma makinesindeki piliçlerden numune aldılar. Sonucu da bana bildirdiler, salmonellanin bilmemne türü ile başka bir mikrop piliçlerin içinde mebzul miktarda mevcut. Eeee dedim. Tarim İl Müdürüne netice ? Kapatmayacakmısınız . Efendim itiraz hakları varmış . Lokanta kendi aldığı bir numuneyi Ankarada hıfzıssıhhada tahlil ettirecekmiş.- Oh ne ala . Ben neredeyse nalları dikiyordum. İkinci numuneyi de tarım il müdürlüğünün ekibi yerine vatandaş Ahmet yese o da öte aleme bileti kesecek . Ama bu ülkede tedbir anca iki mevtadan sonra alınabilir.

Bunu engelleyebilmek için Tarım Bakanlığında müsteşar yardımcısı  dahil görüşmediğim kalmadı, mümkün degil prosedür ve mevzuat hazretleri böyleymiş. Adamlar Ankaraya giderek gerekli temaslar(!) da bulundular ve piliçlerin en temiz ve leziz tarafından bir parçayi hıfzıssıhhada aklatarak halka hizmete devam ettiler. ( Malumunuz halka hizmet Hak’ka hizmettir. Birkaç zaman içinde bunlar, Türkiye sizinle gurur duyuyor tezahüratı ile üstün hizmet vb gibi bir madalya ile kürsüye çıkarılsa vallahi hiç şaşmam)

(1976 yılında Londrada kaldığım eve yakın bir süpermarket vardı Safeway zincirinin bir halkası. Buradan aldığım birkaç yumurtadan biri çürük çıkmıştı. Üç beş gün sonra bunu laf olsun diye market ilgilisine söyledim. Dükkan ayağa kalktı bir telaş bir hareket görüşmeler konuşmalar koşuşturmalar sonunda bana bir karton yumurta hediye ettiler. Yahu istemez dedikçe adamlar ezilip büzülüyor. Bilmezler ki biz millet olarak nelere şerbetliyiz. ( Orada yaşadıkça öğreniyorum ki tüketici koruma dernekleri ayıplı mal satanın canına okuyor.)

Söz tüketici haklarına gelmişken bir cümle ile hiç unutamadığım başka bir anımı nakledeyim. Yıl 1970. Otobüsle İstanbuldan Ankaraya gidiyorum. Hendek’de yemek molası verildi. Aynı masada yemek yediğimiz yolcu, tabağındaki bifteğin soğuk olduğunu müşteriler arasında dolaşmakta olan ve lokantanın sahibi olduğunu sonradan öğrendiğimiz dünya ve olimpiyat şampiyonu güreşçiye söyledi. Hatırasına saygı duyduğum için ismini vermeyeceğim yaklaşık 2 metre boyundaki rahmetli şampiyonumuzun cevabı kısa ve net oldu.

– soğuksa yeme lan !

 

Her ne ise bu piliç hikayesinden bana hoş bir tebessüm de kaldı. Çok sevdiğim bir ağabeyim (Dr Bülent Gündem) : - Emincim bu olayda kabahat tamamen sende dedi .

- Abi ne demek istiyorsun niçin kabahat bende oluyormuş dediğimde aldığım cevap şu oldu:

- Tabii ki kabahat sende. Yaşını başını almış adamsın oturup tavuk yemek varken çıtır piliçlere göz koymak sana yakışır mı?

 

Emin KUTSAL

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.