BENİM ADIM EMİNA

BENİM ADIM EMİNA

Sevgili Okurlarım sanırım benim gibi sanatı, doğayı, hayvanı seven ve oldukça hassas yapıdaki insanların gözyaşı hemen akmaya hazırdır. Sulu gözlü olduğumu sanmayın gerekli gereksiz ağlamayı kastetmiyorum. Sadece duygusal olaylar karşısındaki hassasiyetimin yüksek olduğunu vurgulamak için böylesi bir yapıda olduğumu sizlerle paylaşmak istedim. Bazen okuduğum bir roman, izlediğim bir filim, dinlediğim bir şarkı veya şiir ya da içinde dram, acı hasret, sevda yüklü hikayelerden de çok etkilenirim. Yakın tarihlerde bir vesile tanıştığım bir genç kızın anlattığı bir çok olay beni etkiledi ama en çokta kurulmuş bir “sevgi bağı” çok ama çok etkiledi. Şu an yazarken bile gözlerim dolu vaziyette yazıyorum. Tanıştığım bu dünya güzeli genç kızcağız adının “Emina” olduğunu  söylemişti. Alıştığımız bizdeki “Emine” ismine göre ifade vurgusu farklı olan bu isim onu taşıyan genç kızı da merak ettirmeye yetti.  Bana hem kendini tanıttı hem de yaşadığı geçmişinden minik ama çok duygulu kısmını anlattı, Bende sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte “Emina” ve bana aktardığı yaşamından kesit.  Haydi ; kulak verelim.

 “Ben bir Türkmen kızıyım, Şu an 20 yaşındayım. Moskova Üniversitesi’nde tıp fakültesi öğrencisiyim ve ailem Türkmenistan Aşgabat’da yaşıyor. İstanbul’da olma nedenim “Ahmet dedem”. O çok değer verdiğim hatta öz dedemden daha çok sevdiğim birisidir. Onu neden bu kadar sevdiğimi anlatayım. Ben henüz altı aylık bir bebek iken; annem, babam, ve ablam ile İstanbul’a gelmişiz. İstanbul’a gelme sebebimiz tamamen ekonomik nedenlerdenmiş. Çünkü aslında babam bir mühendis, annem de bir odyolog olmasına rağmen, ne yazık ki ülkemizde çok çalışmalarına rağmen çok çok az para kazanıyorlarmış, üç kişilik aileye birde ben katılınca daha iyi yeni yaşam şartları aramaya başlamışlar ve ayni nedenlerle İstanbul’a gelen babaannemin de burada olması onların da  İstanbul’a gelme sebebini kuvvetlendirmiş.

Babaannem yaşlı ve Alzheimer hastası bir hanımın yanında yatılı kalarak ona bakıcılık yapıyormuş. Yaşlı teyzenin ayni evde yaşayan tek oğlu da annesine çok iyi bakan babaannemi çok sevmesi ve zaten çok iyi bir insan olmasından dolayı bizlerinde ayni evde kalmasını reddetmemiş. Tabi ki bizimkilerin de ona yeterli güven duygusunu verdikleri aşikar ki ayni evde yaşamamızı onaylamış. Böylece yaşlı teyze, oğlu, babaannem, babam, annem, ablam ve ben büyük bir aile olarak ayni evde yaşadık. On yıl kadar kaldığımız İstanbul’da çok mutlu bir çocukluk yaşadım. İşte ‘Ahmet dede’ dediğim kişi, babaannemin baktığı yaşlı teyzenin oğluydu.

Ahmet dedem hiç evlenmemişti ve çocuğu da yoktu. Ancak annesine olan bağı müthişti. Ona bir annenin bebeğine gösterdiği şefkat misali yıllarca bakmış. Ancak Yaşlı teyzenin Alzheimer hastalığı iyice ilerlediğinde, çaresiz babaannemi işe almış. Alzheimer hastalarına bakım çok zordur bir kişinin bakması imkansız gibidir. Sonrada aileye bizde katılınca, koca bir aile olarak hep beraber yaklaşık on yıl kadar birlikte yaşadıktan sonra maalesef bir gün yaşlı teyze vefat etti. Bu vefat geniş ailemizin dağılmasına sebep oldu.  Ailemle beraber memleketimiz Türkmenistan’a döndük. Ancak Ahmet dede ile bağımız hiç kopmadı. Yıllar boyunca kah mesajlaştık, kah mektuplaştık, kah telefonla konuştuk. Bana maddi manevi desteğini hep gösterdi ... Çünkü ayrı ve uzakta da olsak aramızda müthiş bir sevgi bağı vardı. Sanırım o benimle hiç tatmadığı çocuk ve hiç tatmadığı torun sevgisini tatmıştı. İstanbul’daki beraber yaşadığımız günlerde aramızdaki bağ öylesine güçlüydü ki bizi beraber görenler, gerçek dede-torun sanıyorlardı. Hatta öylesine yakıştırmalar yapıyorlardı ki: “gülüşünü dedesinden almış”, “gözleri aynı dedesi” gibi.  O kadar farklı mekanlar da çekilmiş resmimiz vardı ki. Ben bile bugün onlara baktıkça inanamıyorum.  Benimle ne çok ilgilenmişti.  Bir dede torununu ancak bu kadar şımartabilir denilecek kadar diyebilirim. Konuşmaya başladığımda bende ne anne, ne baba, ne bir başkasını değil ilk söylediğim kelime ‘dede’ olmuş. Daha sonraları da aşırı artan sevgimim göstergesi olarak ona hep ‘DEDEMMM’ derdim. Hatta aramızdaki iletişim ve ruh benzerliği öyle bir hal almıştı ki  “o “ ne yese, ne içse, ben de aynısı yer içerdim: İnanamazsınız bir çocuk olarak sırf o yapıyor diye bende rakı, şarap, bira, tuzlu balık, çiğ köfte bile yediğim anları şimdi gülerek hatırlıyorum.  İşte böylesi çok mutlu günlerin sonunda büyük teyzenin vefatı nedeni ile ülkemize dönme yani ayrılık vakti gelmişti.

Bugün bile çok net hatırlıyorum, ve gözlerim doluyor o ayrılık bana çok ama çok zor gelmişti. Hiç ayrılmak istememiştim. Memleketime gittiğimde günlerce ağlamıştım. Ama uzaktan da olsa dedemin desteğiyle çok çalışıp, ona verdiğim sözü yerine getirip Moskova Tıp fakültesini kazandım. Ders notlarım çok iyi idi. Moskova ‘da derslerimden arta kalan zamanlarda part-time bir iş buldum. Tek amacım Ahmet dedeme kavuşmak olduğundan. Biriktirdiğim parayla bu yaz , beş günlüğüne sürpriz bir kararla onu görmeye İstanbul’a geldim. Çok heyecanlıydım; On yaşıma kadar yaşadığım yerleri ve en önemlisi de Ahmet dedemi görecektim. Beni havalimanında DEDEM karşıladı. Birbirimize öyle bir sarıldık ki ancak filmlerde görülecek bir sarılış oldu ve salya sümük ağladık.

Ne garip ve ilginçtir ki; İnsan sevdiği kişilerden uzaktayken bile sevginin etkisiyle hayallerinde o kişiyi fiziken bile inanılmaz yapabiliyor. Örneğin hayalimdeki dedemi dev bir cüsseli bir adam  neredeyse iki metre boyunda biri yapmışım oysa karşılaştığımızda neredeyse benden kısa boyluydu. Sanırım 1.70 m boyundaydı. Ama değişmeyen bir şey vardı o bakışlarındaki “sevgi ışıltısı”, “dudaklarındaki hoşgörü tebessümü”.

Yine onun yanından hiç ayrılmak istemedimse de sayılı günler çabuk geçer misali, Beş gün su gibi geçti. Ayrılık vakti gözlerimiz yine dolu dolu oldu....

Birbirimize dolu gözlerle baktık ve nasıl birden sıkı sıkıya sarıldık. İşte o anda ikimizde dolan gözlerimize artık söz dinletemiyorduk yaşlar birbirimizin sırtını ıslatıyordu. “Kızım bana söz ver” dedi “derslerine çok çalışıp doktor olacaksın ve buraya geleceksin” .”Elbette bende seni bekleyeceğim ama ne yazık söz veremiyorum. Çünkü yaşım söz vermemi engelliyor. Ama geldiğinde bana bir şey olursa kabrime gelip hep toplamayı çok sevdiğin kır çiçeklerini yine toplayıp mezarıma serper misin ” deyince. "Dedemmm" diye haykırıp sıkı sıkı sarılıp ağladım “Hayır, dedem söz ver, sende beni bekleyeceksin. Bak ben sana söz veriyorum mezun olup, doktor olarak İstanbul’a gelip çalışacağım ve asla bir daha on yıl ayrılmayacağız ve sen hep benim hayatımda “Canım dedem” olarak kalacak. ‘DEDEMMM’......

Nilgün TEZER

26.05.2020

18 Yorum

Ayla

Ayla

27 Mayis 2020
Sevgi kadar güçlü hiç bir şey tanımadım hayatta...Duyguları ne güzel aktarmışsınız.
Selma Sarioz

Selma Sarioz

27 Mayis 2020
Kaleminize yüreğinize sağlık Fevkalade bir gerçek hikaye sevgi başrol oynuyor her yazılan ve yasananlarda olduğu gibi birini sahiplenmek illede kanbagi aynı olması şart değildir.
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

27 Mayis 2020
Nilgün hanım sevgi dolu harika bir yazı tebrikler yeni yazılarını merakla bekliyoruz
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

27 Mayis 2020
Sonlara doğru ağlayarak okuduğum bir hikaye oldu, Nilgün hanımm!! Bir torun yetiştirmek ve onun mürüvvetini görmek çok güzel duygular!! Torunlarla büyükanne ve dedeler arasında çok güçlü bağlar oluşuyor. Bu ilişkilerin kan bağıyla olmasına gerek yok, büyüklerimizin yerine koyduğumuz herkes dede, nine olabilir. Bu kişiler korkunç sevgi yüklüdür küçüklerine karşı çünkü onlar hayatlarının sonbaharlarında onlara yaşama sevinci veren gerçek armağanlardır. SEVGİ her şeyin ilacıdır. Siz de çok güzel yazmışsınız ve bu duyguyu güçlü bir şekilde bize geçirdiniz. TEBRİKLER!!
Esin Tütüncü

Esin Tütüncü

27 Mayis 2020
Yürejten duyulan sevgi işte bu ne güzel anlatmışsınız keyifle okudum
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

27 Mayis 2020
Sevgi ve duygu yüklü çok güzel bir yazı olmuş Nilgün hanımcım. Kaleminize sağlık, sevgiler.
Veysel Özyurt

Veysel Özyurt

27 Mayis 2020
Böyle güzel kalpli insanların olması ne güzel. Çok duygulandım
Zafer KONUKOĞLU

Zafer KONUKOĞLU

27 Mayis 2020
Harika bir yazı çok duygulandım
şuküfe

şuküfe

27 Mayis 2020
Sevgi çok güzel bir duygu ve hiç kan bağı olmadan gelişen bir his. Çok güzel anlattınız .
Necla Taş

Necla Taş

27 Mayis 2020
Çok duygulandım, ayrılıklar hep yaşanır ancak vefa çok önemli, onu yaşamış ve yaşatmışsınız, tebrik ediyorum
Yusuf Aydan Mut

Yusuf Aydan Mut

27 Mayis 2020
Sevgi ve mutluluk anlatılması zor bir kavram. Ne de güzel tanımlamışsınız. Kaleminize sağlık
Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

27 Mayis 2020
Tarifsiz bir merak içinde okudum . Okudukça içine girdim ... Duygular olaylar o kadar içten ki Etkilenmemek mümkün değil. O kadar sevgi ile yogurulmus ki . Çok teşekkürler kaleminize yüreğine sağlık.
Hüseyin Hasip

Hüseyin Hasip

27 Mayis 2020
Sevginin sade ve içten tarifi bu olmalı
Ayşegül Açıkell

Ayşegül Açıkell

27 Mayis 2020
Iyi eğitimli, kültürlü insanların memleketlerinde yaşamlarını sürdürememeleri gerçeği başrolde saf sevginin olduğu güzel bir hikayeye dönüşmüş
Ceyda Çiltaş

Ceyda Çiltaş

28 Mayis 2020
Sevgiyi ve vefayı o kadar güzel anlatmışsınız ki tebrik ediyorum.Yüreğinize sağlık.
Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

29 Mayis 2020
Maalesef surada bir gerceklik var ki ekonomik sebeblerden dolayi vatanindan mecburen uzak kalmak zorunda kalanlar herzaman sansli olmayabiliyorlar. Sizin paylastiginiz bu gercek hikayede sevginin dunyayi bile degistirebilecegini gorduk.Emeginize saglik.Nilgun hanim tesekkurler
Ferahi Konukoğl

Ferahi Konukoğl

29 Mayis 2020
Yazınızı okuyup da duygulanmanak mümkün değil. Sevgiyle kalın
Mahmut Demir

Mahmut Demir

01 Haziran 2020
Elinize saglik Cok guzel Saglikla kaliniz

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.