TREN YOLCULUKLARI

Gecenin bir vakti tren düdüğünü çaldı ve Eskişehir Tren Garı diye anons edildi, uykulu gözlerle camdan dışarı baktım, yolcular hızlı hareketlerle trene biniyor ya da iniyorlardı. Kondöktörün ağzından duman çıkıyordu, soğuk hava; açık kapıdan girip sıcacık sırtıma vuruyor, içimde bir titreme oluyordu “Saaalep saaalep sım sıcak saleeeeeep” diye bağırarak geçti satıcı, dumanı tüten el arabasıyla. Tam koltuğa yumulmuş, ayaklarım uyuşmuş, kendim de mayışmışken Eskişehir Tren İstasyonuna geldiğimizi fark ettim. Malum şu son zamanlarda kendinden çok bahsettiren, müzeler, parklar, cafeler, barlar diyarı medeni şehir, bu gün sadece Gardan geçeceğiz daha sonra bahar gelince porsuk nehrinde turlayıp, yerel lezzetlerini tadıp, hamamlarında yıkanıp, parklarında müzelerinde gezeceğiz. Güzel elbette bozkırın içinde açan çiçek gibi ama katlanamadığım tek şeyi var, o da ayazı, hani birisi tam siz dalmışken içinize bir buz tanesi atar da ürperirsiniz ya, işte öyle içiniz donuyor gece soğuğunda.

Ankara ve Eskişehirliler iyi bilirler Tren Yolculuklarını, Mavi tren, Boğaziçi dönemlerini de. Her yolculuk ayrı bir keyiftir yolcular için. Sadece bir yerden bir yere değil kalpten kalbe yolculuklar da başlar. Kimi zaman “iyi yolculuklar” dileyerek bir gülümsemeyle filizlenir dostluklar, arkadaşlıklar. Ortak arkadaşlar bulunur, yemek tarifleri verilir, güncel haberler paylaşılır, telefonlar alınır, anılar paylaşılır. Bazen restorana gidilip bir şeyler içilir. Kimi zaman arkadaşla, kardeşle, kuzenle, teyzeyle, anneyle, çocukla yolculuk yapılır, kimi zaman da yanına kim düşerse. Aklınıza gelmeyecek hayat hikayelerini yol arkadaşınızdan dinlersiniz, birdenbire paylaşıverirsiniz hiç anlatmadığınız bir şeyi. Bu gece yolculuğunda tek kendim vardım, kendimle yapmıştım yolculuğu, yol boyunca cebimdeki anılar dökülmüştü aklıma, kah gülümseyip kah hüzünlenmiştim. Derken yola devam etti tren. Kapılar kapandı, içeri ısındı, camlar buğulandı, gözlerim aralandı uykum geri geldi ve yola teslim oldum. Upuzun bir sessizliğin içinden, rüzgar sesleri eşliğinde kayarak uzuyor gidiyordum Tren ile beraber. Derken ışıklar kapandı ve tüm yolcular topluca uyumaya başladı. İki sıra önümden bir öksürük sesi geliyordu ara ara, bir de yan sırada oturan geç çocuğun kulaklığından gelen dımtıs müzik, Allahtan horlayan yoktu bu vagonda, o da olsaydı sabaha kadar kafaya takar uyuyamazdım.

İstanbul’a yaklaşıyorduk, İzmit pişmaniyecileri içeri girmiş “Var mı Pişmaniye isteyen” diye çığırıyorlardı. Gün ışıklarının ağarmasıyla muhteşem bir doğa ziyafeti başlamıştı, güneşin doğuşunu oturduğun yerden seyretmenin keyfine dalmıştım. Ormanın içinden geçiyor ve ağaçların dalları vagonun duvarlarını çiziyor, bazı dallar pencereden içeri giriyordu. Güneş ışınları ormanın bazı yerlerini aydınlatıp, henüz uyanan bahar dallarını gösteriyordu sanki. Bir anda bir dere yanıbaşınızda şırıl şırıl akıyor, içindeki taşları bile görebiliyordunuz. Yolculuk boyunca yanımda getirdiğim kitaba elimi bile sürmedim. Biraz bisküvim vardı, hiç yemedim. Yavaş yavaş uyanan doğa gibi, yolcular da uyanmaya başladılar. Gözlerini ovuşturanlar, mahmur mahmur bakan çocuklar, pılını pırtısını toplamaya başlayan anneler, yanında getirdiği yollukları kahvaltı niyetine atıştıranlar, telefonunu açıp: “çayı demle 20 dakikakaya ordayım” diyen bir kadın, sevgilisine sürpriz yapan bir genç çocuk, usul usul konuşanlar, karanlığın aydınlığa dönüverdiği bu yolculuk serüveninde nihayetinde yolumuz tamamlanıyordu. Ve kavuşma heyecanı sardı beni, yıllardır görmediğim bir arkadaşım İstanbul’a gelmişti ve de uzun zamandır özlediğim gözbebeğim. Eskişehir’de soğuktan ürperdiğim gibi heyecandan ürperdi içim. Kavuşmalar, ayrılıklar falan hep nasıl heyecanlandırıyor beni, hala hem de bu yaşta… anlamadım gitti. Olsun ama “Özlemek” kadar güzel bir duygu var mı ki, varsın özleyim. Varsın hayal edeyim kavuşma sahnesini… Daha ötesi bir mutluluk tatmadım daha. Var mı ki? Ben bilmiyorum. Tren yolculuğu iyi geldi bana; uzun zamandır kendi kendime kalmamıştım, bu yolculukla hayallerimi duygularımı, anılarımı öyle yıkayıp pakladım sanki. Yüzüme bir tebessüm yerleşti, iner inmez boynuna atlayacağım, sımsıkı sarılacağım dedim. Ve Tren durdu sanki Kalbim de…

Gonca BORÇA

20.03.2021

6 Yorum

Ayla

Ayla

20 Mart 2021
Hoş geldin yeniden.Yıllarca İstanbul-Ankara arasında bir çok anının mevcut olduğu trenler.Şimdiki hızlı treni sevmedim pek.
Nilgün tezer

Nilgün tezer

20 Mart 2021
Gonca hn. Uzun zamandir yazmiyordunuz, hoşgeldiniz tekrar. Tatlı gezi anılarinızı bekleriz:)
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

20 Mart 2021
Gonca hanım sanki o mavi trende ben de varmışım gibi geldi çok güzel yazmışsınız tebrikler yeni hikayelerini merakla bekliyoruz
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

20 Mart 2021
Tren yolculuğu ve trenler ayrı bir dünyadır. İngiltere de buharlı trenleri sevenler derneği vardır ,trenler ile ilgili ne ilginç romanlar vardır, sinemalarda da çok iyi filmler vardır. Bilhassa Rus edebiyatında çok güzel anlatılmıştır tren yolculukları, aşklar, ayrılışlar .Ben bazen günümüz dünyasında hızlı trenlerin bu nostaljik duyguları söküp attığını düşünürüm.
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

21 Mart 2021
Yazınıza bayıldım, son derece akıcı ve keyifli yazılmış. Pandemi öncesi İstanbul Ankara trenine ara ara binip, yolculuk ediyorduk. Trenle yolculuk keyifli eğer yanınıza sizin gibi birisi denk gelirse. Yani eğer konuşkansanız konuşkan birini, eğer sakin bir insansanız sizin gibi sakin birini arıyorsunuz. Çok oturmaktan sıkılırsanız, kantine gidip bir şeyler içip, yiyebilirsiniz. TEBRİKLER!!
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

24 Mart 2021
Trenle yapılan yolculuğun keyfi ayrı bir güzeldir bence de. Kaleminize sağlık Gonca hanım.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.