AYNAMIZ 1.KISIM; BIRAKTIĞIMIZ İZLER

Bugün Çanakkale de bir kafede oturuyoruz. Deniz kıyısı, güneş ve gökyüzü önümde harika manevi bir şaheser gibi duruyor, bakmaya doyamıyorum. Güneş ışığının sönerken ki ihtişamını seyrediyorum. Gökyüzü aşama aşama maviden lacivert rengine koyulaştıkça, denizin görüntüsüne de yansıyor. Kafenin diğer alanında üniversite öğrencileri sohbet ediyorlar. Bir masada sohbet eden bir grup genç öğrenciler arasında özellikle bir kız öğrencinin kahkahalarının sesi çınlıyor, çok sesli gülüyor kafede. Çok hoşuma gitti ilk zamanlarda bu sesler , ne kadar güzel gençler keyifle sohbet ediyorlar diye düşünerek onları seyrediyorum. Sonrada acaba bu genç kızın gülüşü, içindeki gerçek kaynaktan mı geliyor, yoksa yanında arkadaşları var iken yalancı bir mutluluğu hissettiği için mi bu kahkahalar diye düşünmekten kendimi alamadım. Öyle bile olsa o öğrencinin gerçeğiydi o kahkaha attığı duygu hali. Peki başkaları yanında yok iken kendi ile yalnız kaldığında da içindeki derin hisler gülümsüyor mu kendine acaba? Yanında birileri var iken yüksek enerjili ve keyifli bir insan oluyor da, kendi ile yalnız kaldığında hiç bir oyalanma davranışı yapmadığı zamanda dahi aynı güzel ruh hali onda devam ediyor mu? Yani O kahkaha attığı andaki görünen pozitif duygulu ruh hali gökyüzünde süzülen bir serçenin hep aynı seviyede uçtuğu gibi kalıyor muydu tek başına yani yalnızken? Teoman ‘ın yıllar önce’ Martı sesleri vardı gülüşlerde’ diye söylediği şarkısının sözleri gibi miydi ruh hali yoksa?

Diğer bir gün İstanbul’da gezintimize devam ederken , hava o kadar çok sisliydi ki denizi bile göremedik . Denizin kenarında sanki gökyüzü ve deniz bir olmuş, birleşip kaybolmuş gibi hayatımda ilk kez bu kadar sisten görünmeyen bembeyaz bir görüntü görüyorum. Deniz de yok olmuş sanki gökyüzüde. Görünmeyen bir boşluğa bakar gibi tuhaf bir duygu halinde hissettim kendimi. Sanıyorum ki zahir ve batın kesin olarak belli değil. Görünen nedir görünmeyen nedir, hangisi gerçekliktir? O zaman düşündüm , her insan kendi ruhundan ne görüyorsa onu kendi gerçeği zannediyor. Kime diyebiliriz ki sen gerçeğini yanlış görüyorsun diye ? Kendi zihnimin gerçekliğini yanlış gösteren sislerini arındırdım mı ki benim gerçekliğim mutlak bir doğruluk olsun. Umberto Eco demiş ki “Benim hayatımın sorunu gördüğüm şey ile görmek istediğim şeyi hep karıştırmış olmam. “ Kimin düşüncesi ve duygusu mutlak bir doğruluk üzere olabilir ki bilemiyorum . İnsan ruhunun, beyninin ve insan ilişki sorunlarının tamamen çözülemiyor olmasının sebebi bence hepimizin kendi gerçekliğinin farklı olması. İşte bu da Allah’ ın sonsuzluğunu bana hatırlatıyor. Hatta tasavvuf alimleri Allah’ a sonsuz derken o sonsuzluğu bile eksik idrak ettiklerini hissederlermiş. Bu nedenle insana dair bazı şeyler yaşamın sonuna kadar çözülemeden belirsiz kalacak, çünkü yaratılmış her insanın farklı bilinçdışı, mizacı ve ayrıca toplumsal olarak insanlara geçmiş olan kolektif bilinçdışı var. İnsan muhteşem bir potansiyel olmasına rağmen, aynı zamanda bazı konuları sınırlı idrak edebilen bir varlık . Çünkü insan istedikleri için emek verip, çalışıp çabaladıktan sonra ona nasip olan istidatı kadarına ulaşıp, elde edebiliyor . Belki de en güzeli, en hayırlı olan dünyada her şeyin çözülememesidir. Bir insan her sorunu çözebilse idi, nefsi emmaresi olduğu için benlik ehli olup iblis gibi davranıp bu dünyada çok daha kötü olaylara sebebiyet verebilirdi. İnsanın sınırlı idrak ve güç sahibi olması belki de bu yüzden hayırlıdır hem de.

Başka insanları çok kolay olumsuz eleştirebiliyoruz fakat kendi gönlümüzü, zihnimizi, bilinç dışımızı ve bilinç geçişlerimizi berrak görebiliyor muyuz? Tam olarak sanmıyorum. Carl Gustav Jung demiş ki “Siz bilinçdışınızı bilince dönüştürene kadar, o sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz ona kader diyeceksiniz”. Bir söz daha vardı “İnsan, kendi için bir bilmece. “ Şeyh Galip  ‘Hoşça bak zatına zübde-i alemsin sen’ diye söylerken çok önemli bir noktaya değinmiş olduğunu düşünüyorum . İnsan annesinden ilk doğumu ile değil de, ikinci kez gerçek kendisini doğurduktan sonra iç aleminin derinliklerinde keşif yolculuğuna çıkan bir seyyah gibi ömür boyu sürecek kendi gerçek yolunda yürümeye başlıyor . Hz Ali’nin söylediği gibi aynı zamanda, ‘Sen dışardaki alemi her şey zannedersin ama asıl en büyük alem senin içinde gizli’. Allah’ ın kullarına kendi ruhundan üflediği ruhta budur belki de. Allah mutlak sonsuzluk bizde beşer olarak küçük sonsuzluğuz, bir ömür boyunca kendini keşfetme yolculuğu bitmeyecek .Belki de hepimizin gerçekliği algılamasının bu kadar çok farklı olmasının sebeplerinden biri de bu olabilir. Herkes aynı bakış açısı ile gerçekliği algılasa ve hissetseydi, kimse birbirinden herhangi bir şey öğrenemez, kendisini geliştiremezdi.  Yaşamda tekamül etmek veya kemalat yolculuğu olmayacaktı belki de o zaman. Herkes aynı olacak ve çok sıkıcı, monoton bir yer olacaktı dünya. Maalesef şimdi de farklılıklarımızı anlayabilmek, bu farklılıklarımızdan öğrenmek yerine bizden farklı olanları dışlamak ile ya da ötekileştirmek ile meşgulüz. Farklılıkları hoş görmeyi bırakıp herkesin birbirine düşmanı gibi bakacağı ve öfke hissedebileceği bir dünyayı istemezdik bence. Bir söz vardı,” Cennete gitmek isteyenlerin cehenneme çevirdiği bir dünyada yaşıyoruz “diye. Cennete gitmek istiyorsak hatta daha üst bir nokta öbür alemde Allah’ ın cemali ile huzur duymak istiyorsak ;önce bu dünyayı, şimdiki anımızı, kendi ruhumuzu cennete çevirmek zorundayız. Kendi hayatımızı ve başkalarının hayatını cehenneme çevirdiğimiz bir dünyadan sonra cenneti istemenin biraz tuhaf olduğunu sanıyorum. Belki ufak bir adımla kendimizden ve küçücük çevremizden başlayabiliriz. Bir söz daha aklıma geldi “Herkes cehenneme ateşini bu dünyadan kendisi götürüyor diye.” Ne yapmış isek ne yaşıyorsak ve ne yaşatıyorsak aslında oyuz. Sözlerimiz değil de, kendi hayatımızda yaşadıklarımız, yaşattıklarımız, insanlar üzerinde bıraktığımız duygular ve davranışlar iz bırakıyor.

 Eskiden olduğumuz kişi yeni olduğumuz kişiyle karşılaştığında, daha huzurlu daha iyi bir insan oldum diye gülümseyerek el sallasın. Yıllardır biriktirdiği olumsuz duygularının yasını tutup kalbinin üzerindeki ağırlıklarını bırakıp, rahatlasın. İçindeki öze kavuşup, geçmişinde yaşadığı olumsuzlukların kendisine yaşattığı duygusal yüklere de veda etsin umarım.  Zira yaşadıklarımızın ve yaşattıklarımızın izleri hep bizlerle yani ruhumuzda olacak ve onları öbür aleme de götüreceğiz. Biz kendi benliğimizden ve değerlerimizden ödün vermeden, diğer insanlarda güzel izler bırakmaya çalışalım ve güzel bir insan olarak hatırlanmaya çalışalım inşallah .

Öznur Çetin ÖZCAN

04.08.2022

2 Yorum

Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

04 Agustos 2022
Öznur hanım çok haklısınız! Ben yaş aldıkçs yaşlandığımı değil, daha da gençleştiğimi hissediyorumm! O halde sizin anlattıklarınıza göre doğru yoldayım. Çünkü her an ve gün eski halimle vedalaşıp, yenilenmiş yeni halime meehaba diyorum! Güzel yazınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum!!
Öznur çetin özc

Öznur çetin özc

26 Agustos 2022
Suna hanım inşallah bende yaş aldıkça sizin gibi hissetmek isterim, her yeni anıma merhaba demek ne kadar güzel olur. Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.