RUHUN KARANLIK GECESİ

AYNAMIZ 2.KISIM ; RUHUN KARANLIK GECESİ 

 

Bu zamanlarda Maviş kuşu evimizde misafir olarak ağırlıyoruz. Maviş ile ilgilendiğim zamanlarda onun kafesini açıyorum kendisini özgür hissetsin diye. Fakat kafes sürekli açık olsa bile uzun süre uçmuyor Maviş, az bir zaman geçtikten sonra kafesine geri dönüyor. 

Geçen zamanlarda ise bir gün aile sağlığı merkezimizde altmış yaşlarında bir hastamızdan kan alıyorum. Hanımefendi dedi ki  ‘Biliyor musunuz ben kendimi daha hiç doğmamış gibi hissediyorum’. Bu ifadenin üzerine düşününce, birde Maviş ‘in sürekli kendi fıtratı olan uçma deneyimi yaşamak yerine kafesine geri dönmeyi tercih etmesi bu sözü aklıma getirdi tekrar. “Kuş kafeste doğarsa uçmanın hastalık olduğunu düşünür”.

 Bir kuş hayatının en önemli ilk yıllarını kafeste geçirirse ve yıllar sonra ona kafesini açıp uçma hakkını tamamen sunsalar bile özgürlüğünü kolayca öğrenemeyecektir. Kafesten dışarı çıkmaya cesaret edebilirse ara ara uçma deneyimleri yapacaktır. Fakat hep kafesteki dünyadan yaşama bakmayı öğrendiği için uçma deneyimine ve özgürlüğe giden yolda kaygı, hüzün, öfke, suçluluk duygusu onu rahat bırakmayacaktır. Yalancı gerçeklik olan sahte duyguları onu konfor alanına ve o geçmiş kafesine yani asıl ait olmadığı o yere geri döndürmeye çalışacaktır. Çünkü onun beyninin nöron ağlarının öğrendiği bağlantı sadece o yoldur. Kafese girdiğinde sahte bir güven duygusu ile rahatlar ve ‘Evet ben bu kafese aitim gibi hissediyorum’ der. Fakat o hissediş bir yanılsama olduğu halde yıllardır onun yapılanmış nöron ağlarındaki enerjileri yani duyguları sebebiyle ona göre gerçekçidir, hatta tek gerçektir. Halbuki bir uçabilse, bir gerçek hisleri ile tanışabilse ruhsal özgürlüğün hayattaki en değerli arayış olduğunu anlayacaktır. Bir kere bu özgürlüğü hissettikten ve ilk uçuşlardan sonra bu şekilde hayatına devam edebilmesi keşke kolay olsaydı. Bilinç dışı süreçleri, yaşamın ilk yıllarındaki eski yaşantıları onu hep kafesine geri döndürmeye çalışacak, asıl mücadelesi yıllardır zihninde kökleşmiş duygular yani kendi olmasını engelleyen öğretiler ile ömür boyu devam edecektir.Jacques Lacan “Bilinçdışı bir anadil gibi yapılanmıştır ”derken nasıl da önemli bir noktaya değinmiştir. Zihnimizde anadil gibi köklü yapılanan bir şeyi yeniden yapılandırmak, değiştirmek öyle kolay değildir. Sürekli çaba göstererek, bir süre de acı çekmeyi göze almak gerekir bu yolculuk için. Çünkü o kafeste öğrendiklerinin hiç biri onun ruhuna ait değildir. Yıllardır sahte bir benliği kendi gerçeği gibi yaşamıştır. Bu acı durum ile yüzleşmek zordur ve bunu öğrenmek çok hüzünlüdür. Bu hüzün duygusunu ise ömür boyu ara ara hissedecek ve kendi olmasına rehberlik edilmediği için öfke duygusuna da kapılacaktır . Başkalarının yanlış öğretileri ve bilinç dışına yerleşmiş köklü bağlantılar onu sürüklese de kafesine kendi olabilme mücadelesi emekle devam edecektir. Bir kere o güzel kendi ruhsal özgürlüğünü hissetmiştir. Artık hayata başkalarının ona sunduğu kafesten bakmak istemeyecektir. Kendi gözleri ve ruhuyla bakmak, görmek ve hissetmek istemektedir bu güzel yaşamı. Yıllar önce duygusal farkındalığı olmadığı zamanlarda yaptığı hatalarıyla yüzleşir, pişmanlıklar ile geçmişin yası tutulur. Bu yas sürecinin büyük kısmı; yıllarca kendi gibi olamama, duygularını bastırma, kendini ve başkalarını görmezden gelmenin, hayatı öz disiplinsiz ve yüzeysel yaşamanın acısıdır. Yıllardır birikmiş, bastırılmış geçmişin yasını tutmanın elbette belli bir süreci olacaktır . Sonra James Masterson’ ın ifade ettiği gibi ‘Terk Depresyonu’na girer. Yani eski öğrendiklerini terk etmemesi için boşluk ve huzur hissinden huzursuzluk hissettirir bilinç dışı ve bedeni. Çünkü kafesteki sahte duyguları gerçekmiş gibi yerleştirmiştir benliği. O yalancı duyguların mıh gibi işlenmiş bedeninden kabuklarını ince ince soymak onu zorlayacaktır. O sıralarda hissettiği duyguları ifade etmek gerekirse sanki cennet ve cehennem arasında arafta kalmış, geçmiş hatalarından dolayı affedilmeyi bekleyen bir kul gibidir. Yani ‘Ruhun Karanlık Gecesi’ndedir. Keşke direkt kafese koymadan ona kendi olma fırsatını ve ruhsal özgürlüğünü yaşamın ilk yıllarında yaşatabilselerdi. Ruhsal özgürlüğünü o zamanlarda elde etmiş olsaydı, hayat onun için çok daha huzurlu olacaktı. ‘Ben bu hayata hiç doğmadığımı hissediyorum’ diyen hastamın duygu olarak tam zıddını yaşadığını ifade edecekti o zaman . Fakat Bezm-i Elest aleminde bu zorlukları kendisi tercih etmişti, evrenin sahibine bir kere söz vermişti bu mücadeleye katlanacağına. Kendi yolunu bulmak için uğraşmak zorundaydı bu sebeple. Kendi cennetine kavuşabilmek için, ona fark edilmeden verilmiş ‘Öğrenilmiş Çaresizlik’ ten kurtulmak için çok uğraşacaktı. Bazen yere düşüp, bazen ayağa kalacaktı. Bazen tökezleyerek duracak, bazen olduğu kişilikten geçmişine ve geleceğine bakacaktı. Çaba ve mücadelesi tıpkı Doğan Cüceloğlu’ nun şu şekilde ifade ettiği dediği gibi devam edecekti. “İçinizdeki özgürlük, tek hamlede kazanılmış bir savaşın sonucu değildir. Kültür robotu tarafınız kendi programlarını korumak ve kaybetmemek için sizi hüzünlendirecek, kaygılandıracak ve öfkelendirecek. Ama özgürlüğün taze havasını almaya başlayan içinizdeki öz coşkulanacak. Bu mücadele ömür boyu devam eder. “

Adem Güneş 'in Kendini Affet isimli kitabında şöyle bir ifade vardı “ O gün içimdeki kötü hisleri bırakıp bana ruhsal özgürlüğümün kapısını aralayacak olan iyilik halimi yeniden kazanmayı tercih ettim. Seçtiğim yolun zor olduğunu biliyordum. Ancak bu zorluk bana ruhsal özgürlüğün kapılarını aralayacağını ve oradan “Kendim Olmak” gibi bir gerçekliğe eriştireceği için ; bu zorlukta bütün bir ömrüm boyunca mücadele etsem ve sadece ömrümün son günü ruhsal özgürlüğümü elde etsem bile değerdi.. “

Soren Kierkegaard ise “ Biliyorsun kendimle konuşmayı çok severim. Tanıdıklarım arasında en ilgincini kendimde buldum. “ diye söylemiş.

Bir çiçeği de seyrediyorum bir süredir bahçede, çiçekleri toprağın dışında ama görünüşü solgun ve mutsuz bir haldeydi. Zamanla takip ettim onu. Yağmur yağdı, güneş açtı. Kendi ruhunun besinleri ona geldikçe, kendini keşfettikçe çiçekleri parlak ve güzel bir hale dönüştüler. Şimdiki yaşına kadar toprağın altından görüp deneyimlemiş sanki hayatı . Tıpkı uçması gerekirken dünyayı kafesinde yaşayamaya başlayan bir kuş gibi. Çiçekleri yukarıda toprağının üstündeymiş ama bir türlü yaşamı, gökyüzünü ve yeryüzünü kendi gözleriyle göremediği için keşfedememiş. Sonra zamanla bilinmeyene yani kendine iç dünyasına yolculuk yaptıkça, kendi bilinciyle yaşamı keşfettikçe huzurlu ve mutlu olmaya başlamış.  

Son olarak Kim Mcmillen ‘ ın kitabından derleme bir alıntı ile bitirmek istedim yazıyı.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Anladım ki, Duygusal acılar ve keder, bir uyarıydı bana. Kendi gerçeğime karşı yaşadığımı anımsatan. Biliyorum, bugün buna “özgün olmak” diyorlar.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Zamanı gelmediğini, Ve o kişinin hazır olmadığını bildiğin halde onu, İsteğimizi yapmaya zorlamanın, O insan kendim de olsam, Ne kadar utanç verici olduğu anladım. Bugün buna, “kendine saygı duymak” dendiğini biliyorum.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Başkalarının hayatına özenmekten vazgeçtim, Ve önüme çıkan zorlukların, Olgunlaşmam için aşmam gereken engeller olduğunu fark edebildim. Günümüzde buna, “bilgelik” dendiğini biliyorum.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Her zaman, her fırsatta, Doğru zamanda, doğru yerde bulunduğumu anladım. O andan itibaren de huzura erdim. Bugün buna, “varoluşa saygı” dendiğini biliyorum

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Kendime ayırmam gereken zamanı başka şeyler harcamaktan, Geleceğe ilişkin büyük projeler yapmaktan vazgeçtim. Bugün artık yalnızca bana keyif ve mutluluk veren, Sevdiğim ve hoşuma giden işleri, Kendime özgü yol, yordam ve tempoyla yapıyorum. Günümüzde buna, “kendine karşı dürüstlük” dendiğini biliyorum.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Sağlıklı olmayan her şeyden kurtardım kendimi. Yemeklerden, insanlardan, nesnelerden, durumlardan, Hepsinden önce de beni benden koparıp diplere çeken şeylerden. Başlangıçta buna “sağlıklı bencillik” diyordum, Bugün biliyorum ki, bu “kendini sevmek”tir.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Vazgeçtim, Her zaman kendi haklılığıma inanmaktan, Daha az yanılmaya başladım böylece. Bugün anladım buna “sade olmak” dendiğini.

Kendimi gerçekten sevmeye başladığımda, Düşüncelerimin beni zavallı ve hasta edebileceğini fark ettim, Buna karşın yüreğimin gücünü yardıma çağırdığımda, Aklım değerli bir ortak kazandı. Bu ilişkiye bugün “yürek bilgeliği” diyorum.

Kendimizle ya da başkalarıyla tartışmaktan, Çatışmaktan ve sorun yaşamaktan korkmamalıyız, Çünkü yıldızlar bile bazen birbiriyle çarpışır, Ve yeni dünyalar oluşur. Bugün bunun “YAŞAMAK” olduğunu biliyorum

 

 

24.03.2023

Öznur Çetin ÖZCAN

3 Yorum

Suna Gulguden

Suna Gulguden

23 Mart 2023
ÇOK TEBRİK EDİYORUM HARİKA YAZINIZ İÇİN. EMEKLERİNİZE SAĞLIK!
Suna Gulguden

Suna Gulguden

23 Mart 2023
Kendini sevmek ile ilgili dizelere sonuna kadar katılıyorumm. Bu duyguları hissetmek için bayağı bir yol aşmak gerekiyor inancındayım. Diğer bir konu evcil hayvanlar ile doğadaki hayvanların farkı. Evlerdeki kuşlar ancak açık bir pencere bulabilirlerse özgürlüğü deneyimleyebilirler. Burada kader dediğimiz ve değiştiremeyeceğimiz şartlar da var. Bana sorsanız ben de özgürlüğü seçerdim. Yazılarınızı çok beğeniyor ve düşüncelerinizin çoğuna katılıyorum. EMEKLERİNİZE SAĞLIK!
Öznur çetin özc

Öznur çetin özc

11 Nisan 2023
Suna hanım çokk teşekkür ediyorum, güzel gönlünüz için.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.