BAKIŞ, GÖRÜŞ VE HİSSEDİŞ

Bugün İstanbul’da hava çok rüzgarlı ve soğuk. Ağaçlardan rüzgar estikçe dökülen yapraklar bir yandan bir yana savruluyorlar. İlginç olan hepsine aynı soğuk rüzgar, aynı sonbahar mevsimi geldi. Bazı ağaçların yaprakları ısrarla dökülmeden sağlamca ve sağlıklı bir şekilde dallarında parlak dururken, bazıları ise kolayca hemen rüzgarın ilk estiği yöne doğru savruldular ve yerlere döküldüler. İlk kez bütün insanlığa covid salgını gibi büyük bir imtihanın gelmiş olması gibi.. Hepimizin bu zor süreçten nasıl bir dönüşüm ile çıkacağı ise kendimize neler katabildiğimiz ile de ilgili sanıyorum. Hz. Mevlana ise ne güzel anlatmış bu sözleri ile. “Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük. Bir başka bahar için sadece yaprak döktük. “  “Bazen sıkıntılar yağmur olur akar fakat rengarenk gökkuşağı da yağmurdan sonra çıkar”.

Geçen zamanlarda ise Üsküdar’ da kaldırım boyunca yürürken insanların yüz ifadelerini gözlemliyordum. Bazı gözler ve yüzler olumlu anlamda güzel bir enerji yansıtıyordu. Bazı gözler ve yüzler ise yorgun ve halsiz görünüyordu. Bazı insanların gözlerindeki ışıltı, bedenlerinin yaydığı ışık her zaman olduğu gibi dikkatimi çekti. O gözlerin hangi renk olduğunun, kişinin yaşının, yüzdeki kırışıklarının, dış görünüşünün, giydiği kıyafetlerinin, makyajının hiç bir önemi yoktu. Sadece etrafına yansıttığı güzel bir enerji vardı hissettiğim.. Gözlerde gördüğüm o güzel ışıltıların, en çok çocukların büyüme döneminde var olduğunu gözlemliyorum. Her biri içindeki ayrı, kendine özgü o muhteşem potansiyeli gerçekleştirebilmek için bu dünyaya geliyorlar. Psikolojide kişinin bu potansiyelini ortaya çıkarmasına ‘Kendini gerçekleştirmek ’ deniliyor. Tasavvufta Seyri Sulük diye ifade edilen bu benzer yolculuğu aslında birazda kendi iç dünyamıza yolculuk olarak da kabul ederiz. Ne demiş alimler  “Kendini bilen, Rabbini bilir. “

Derin hissederek, anda kalarak, yavaşlayarak ruhsal anlamda bütünleşip büyük resmi görmek mi? Yoksa hayatta her şeyi yüzeysel geçiştirip, parça parça olup, hızlıca yaşayarak, ruhumuzda bütünlük hissedemeyip büyük resmi zihnimizde birleştirememek mi? Candan Erçetin ‘in bir şarkısında “Parçalandım ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım” diye ifade ettiği gibi ikilemler, ayrıklık ve parça parça hissetmez ömür boyu ruhumuz umarım.

 Ruhumuzdaki bu birliği sağlamak için ise beynimizin ve kalbimizin tutarlı çalışmasına ihtiyacımız varmış ve bu durumu da ancak kendimize yüksek duygular yaşatarak gerçekleştirebilirmişiz. Yüksek duyguların ise sevgi, şükran, sevinç, takdir etme, tavizkâr olmayan irade, güç, esin, heyecan, heves, etkilenme, şevkat, asalet, onur, özgürlük olduğu ifade ediliyor. Bu duygulara ulaşabilmek ise Joe Dispenza ‘nın Doğaüstü Olmak kitabında anlattığına göre bizim elimizde, elbette kolay bir süreç değil ama sonucundaki huzura değer diye ifade etmiş kendisi kitapta. Bu kitapta anlatılan konu ise çok ilginç geldi bana. Diyor ki geçmişinizden gelen olumsuz öğretileri ve genlerinizi değiştirebilirsiniz. Hastalıkların tedavisi biraz da sizlerin elinde diye ifade ediliyor. Kitapta bu konuyu detaylandırırken insanların yaşadığı tecrübeler ile nörobilim ve kuantum fiziği bilimsel araştırmalarının gerçekliğine arkasını yaslayarak bir çok örnek veriliyor. Bilim; aslında yaşamımızda bizim seçmemiş olduğunu düşündüğümüz her şeyi, hayatımızın bir kurbanı olarak değilde, emek verirsek kendi kaderimize olumlu anlamda ekleyebileceğimizi söylüyor.  Zor bir süreç olduğunu belirtiyorlar çünkü büyük bir dönüşümden bahsediliyor fakat kuantum fiziğine göre her güzel şey hayatta ihtimal dahilinde evrende yer alıyor. Ziya Osman Saba’ nın bir şiirinde bahsettiği gibi ayrıca  “Bütün saadetler mümkündür. “

Adem Güneş hoca “İletişimde; dudak mimiği samimiyeti, yanak mimikleri huzuru ya da huzursuzluğu, burun mimiği sempati ya da tiksintiyi, göz mimiği sevgi yada sevgisizliği ifade eder. “ demiş. Anladığım kadarıyla beden dili ile yansıttığımız her duygu bir enerji ve bu duyguları aslında biz kendi zihnimize yaşatıyoruz. Bilinçli veya bilinçsiz olarak beden dilimiz aracılığı ile çoğu zaman kendi duygu enerjimizi etrafımıza yansıtıyoruz ayrıca. Başkalarının beden dili yani duygu durumları ile ilgili sıkıntılarını her zaman kendi üzerimize alınmamak gerekiyor bence çünkü o kişi kendi ruh halini kendi bilinç dışını yansıtıyor olabiliyor çoğu zaman . Uzun bir süredir hemşirelik yaparken bakışlar ile ilgili fark ettiğim bir konuyu da paylaşmak isterim. Bir çocuk ailesinin jest ve mimiklerini kullanma şeklini, ailesinin ve yakınlarının çocuğun yüzüne bakarken ki yüz ifadelerini, bakışlarını sanki kendisine kopyalıyor. Ve bu duygular, hisler ve yüz ifadeleri ile o çocuk diğer insanlara, hayata ve hatta en önemlisi kendisine bile öyle bakıyor. Eğer bir çocuğun kendiliği desteklenmemiş ise ailesinde, o çocuk yetişkin olduğunda kendi içsel yolculuğuna çıkamaz ise o gözler ve o zihin hep başkalarının duygu enerjisi ile hayata bakabilir maalesef. Daha da kötüsü kendisine bile o olumsuz duygular eşliğinde bakarak ömrünü bile geçirebilir . Eğer duygu enerjisi yüksek ve çoğunlukla güzel duygular hissedilen bir ailesi var ise çocuğun psikolojik sağlamlık olarak o kişinin hayata bir çok adım önde başlayacağı öngörülüyor. Eğer bir kişi ailesinde olumsuz hayatta kalma modundaki duyguları(öfke, kaygı, çaresizlik, suçluluk, acı, korku) daha çok yaşamış ise kendi duygu durumunu yükseltmek için kendi ile çalışmalar yapması gerekebilir. Hayatta kalma modundaki duyguları kendi bedeninde farkına varıp, öğrenilmiş çaresizliğin dışına çıkabilirse başarabilecek fakat bu durumun farkına varmak ve üzerine gidip çalışmak sanıyorum herkesin tercih edebileceği bir mücadele değil. Çünkü kişiliğinde yıllarca kendine ait, gerçek olduğunu düşündüğün her şeyin yanlış olduğunu fark etmek ve bu yanlışlıkları yeniden yapılandırmak, ömür boyu kendin ile uğraşmayı kabul etmek, ciddi bir yüzleşme sürecini yaşamayı gerektiriyor yani acı çekmeyi ve hüzün duygusunu yaşamayı öğrenebilmeyi göze almak.. 

 Yalnız öğrendiklerimden ve gözlemlediklerimden önemli olduğunu düşündüğüm bir konuya daha parantez açmak isterim. Örneğin bir çocuk ailesinde daha çok güzel duygular hissettirilerek büyüdü, eli sıcak sudan soğuk suya sokturulmayıp, her konuda desteklenip, ünvanlarını yükseltip çok başarılı bir insan olmuş olabilir fakat bu durum o kişinin ruhunda içsel bir bütünlük var olduğunu, içsel huzur ve tatmin duygusu hissettiğini tam olarak göstermiyormuş. Bir kişi hayatta kariyer anlamında çok başarılı olmuş, aile ve çevre tarafından her anlamda desteklenmiş olduğu halde, içsel yolculuğuna hiç çıkmamış ve gerçek özünden bihaber, kendine haz odaklı bir yaşam yaşatıp, yıllarca kendisine yalan söyleyen bir insan da olabiliyormuş. Bir başka çocuk ise ailesinde daha çok olumsuz duygulara maruz kalmış, zorluklar yaşamış, kendi olmasına izin verilmemiş, desteklenmemiş olduğu halde farkındalığını artırıp kendi içsel yolculuğuna çıkma cesaretini gösterip, ömrünü huzurla, mücadele ederek bir ruh bütünlüğü ile sonlandırabiliyormuş. Doğan Cüceloğlu Hoca’nın; maddi ve manevi olarak desteklenen bir ailede yetişen çocuğun iyi bir kendilik geliştirmesi beklenir zaten. Olumsuz hislerin yaşandığı bir ailede yetişen bir çocuğun kendi çabalarıyla kendilik oluşturması, kendini değerli hissetmesi gerçek mucizedir. İşte asıl hayat başarısı budur, aslında o mücadeleyi çok daha fazla takdir etmek gerekir diye anlattığını hatırlıyorum. Yani Doğan Hoca’ya göre anladığım kadarıyla asıl hayat başarısı kendini keşfetmek, kendini değerli hissetmek ve kendin olarak yaşamda var olabilmektir. Aslında işçi, yazar, memur, akademisyen, ünlü veya normal bir halk insanı olsun hepimizin ruhunda kendi açmazları var. Belki de Allah’ ın güzel adalaleti buradadır, Her ne kadar özümüzdeki mesleği yapmak ve çalışmak ile mükellef olsakta, materyalizmin sahte yanılsamaları ile kimsenin uzun süre huzurlu olmadığı aşikar bir şekilde hissediliyor. Allah insanları madde ile birbirinden üstün kılmamış. Her kim olursak olalım, hepimiz emek vererek kendimiz elde etmeye çalışacağız bu kalıcı huzuru. Yani uzmanlar ailelerdeki olumsuz duygular daha çok yaşandı diye kimse üzülmemeli, bu hayat yolculuğunu güzel kılmak için çaba gösterilmeli diye öneride bulunuyorlar. Kendini tanıma yolculuğuna hepimizin çıkması öneriliyor bu sebeple, kendi hayatımızda gerçekten kaç yıl yaşadığımızı anlayabilmemiz için.

Bir söyleşide dinlemiştim sanıyorum. Bir bilge ile bir kişi mezarlıkları geziyorlarmış. Mezarların başındaki taşlarda üç, beş, on beş,on,yirmi gibi küçük sayılar yazıyormuş. Bilgeye sormuş diğer yanındaki kişi. Bu sayılar ne anlatıyor, neden bu mezar taşlarının üzerinde insanların yaşları yerine bu küçük sayılar yazılmış? Bilge mezar taşındaki bu sayılar, bu insanların uzun ömürlerinde gerçekten ne kadar yıl yaşadıklarını gösteriyor diye cevap vermiş.

 “Bizler ölmekten korkuyoruz ama asıl korkulması gereken ölmeden önce hiç yaşamamış olmaktır. “ demiş Kerim Güç.

Bakışların  Şiiri – Victor Hugo

Bir bakışın kudreti bin lisanda yoktur.

Bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur.

Bir bakış bir aşığa neler neler anlatır.

Bir bakış bir aşığı saatlerce ağlatır.

Bir bakış bir aşığı aşkından emin eder.

Sevenler daima gözlerle yemin eder.

20.10.2022

3 Yorum

Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

20 Ekim 2022
Öznur hanım bu muhteşem yazınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum. Kalabalık içinde olsak bile aslında biz en çok kendimizle yani ruh ve organlarımızla bir bütünüz. Bize emanet edilen organlarımıza ve ruhumuza iyi bskmalıyız çünkü bunlar bize emanet ve en çok biz sorumlıyuz onlardan. Yaşam yolculuğumuz boyunca her gün daha da tanıyoruz kendimizi ve yüzleşiyoruz duygu ve düşüncelerimizle. İyi bir insan olmaya da kendimizin karar vermesi gerekiyor. Pozitif kaldığıöız sürece enerjimiz her zaman daha yüksek oluyor. Dizin de dediğiniz gibi an da kalmak, geçen yıllarla birlikte edinilen tecrübe ile küçük şeylere kafa takmamak ya da her işte ölçülü olmak, öğrenmeye hep açık olmsk bizi hep bir asım öne götürecektir. Ama bütün bunlar kişinin kendi istemesiyle orantılıdır. Başka bir insandaki yanlışları kendisi istemedikçe düzeltemeyiz. Enerjimizi yüksek tutup, doğru bir şekilde kullanırız, inşallah! BU dikkat uyandıran, bilinç kazandıran güzdl yazınız için, sizi tebrik ediyorum, SEVGİLER!
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

22 Ekim 2022
Tebrikler Öznur hanım bakış şiirin harikaydı “şifalı bakış” tam da senin mesleğinle uyumlu şifalı bakışlarının devamlısı dileklerimle yeni yazılarını merakla beliyorum
Öznur çetin özc

Öznur çetin özc

29 Kasim 2022
Suna hanım çok teşekkür ederim benden de çok sevgiler. Halit bey size de çok teşekkür ederim.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.