KENDİ HAKİKATİN İLE YÜZLEŞMEK

İstanbul’da sonbahar mevsiminin son sıcak havalarının hissedildiği bir günde, rüzgarın ılık esintisi ile beraber Eminönü ’den Üsküdar ‘a vapur ile geçerken denizi, gökyüzünü ve martıları seyrediyorum . Martılar vapurumuzun yan kısımlarında uçuyorlar. Bizi takip ediyor, peşimizi bırakmıyorlar. Martıların küçük yaşta, çocuk olanlarının gövdesindeki tüyler kar gibi bembeyaz. Diğer büyük martıların gövdelerindeki tüylerde ise nokta nokta siyahlıklar oluşmuş. Geçmiş zamanlardaki o bembeyaz halden pek eser kalmadığı görülüyor yetişkin martılarda. Tıpkı bizlerin çocuk olduğumuz zamanlardaki saflığımız ve o güzel çocuksu enerjimizin yıllar geçtikçe, yaşımız ilerledikçe azalması gibi. ‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya ‘diye bir şarkı sözünde bahsedildiği gibi. Yetişkin olduğumuzda olumsuz duygular hissetmeye bağımlılığımız olduğu için ve bakış açımızın negatif yöne çekilmesine izin verdiğimiz için dünyayı kötü bir yer olarak algıladığımızı sanıyorum.

  Toplumumuzda bir başkasını hemen suçlamak, ona öfkelenmek, bütün hatayı karşı taraftaki kişiye yüklemek sorumluluk almanın yükünü taşıyamadığımız için sorunların en kolay çözümüymüş gibi yaşanıyor. Çünkü maalesef bir çoğumuz çocukluk dönemimizde olumsuz davranışlardan suçlu hissettirilerek uzaklaştırıldık. Artık kimse bize o acı veren hissi tekrar hissettirmesin istiyoruz. Çünkü bir başkasını suçlamak, öfkelenmek acı çekmekten çok daha kolay bir tercih, çoğumuzun hayatta öğrenmiş olduğu tek iletişim ve baş etme yöntemi . Kendi hakikatinle yüzleşmek gerektirmiyor. Eğer kendimiz ile yüzleşmeyi göze alıp suçlu çocuk modundan yani kurban psikolojisinden çıkabilirsek, kendimizi değerli hissedip kendimize düşen minik toplumsal sorumlulukları yerine getirebilirsek, değerler sistemini elimizden geldiğince yaşamayı düstur edinirsek, sürekli şikayet etmek yerine dünyanın güzel dönüşümüne küçük bir adım bile olsa katkı sağlamış olurduk . Bir insanın kendini değiştirmesi, dönüştürmeye uğraşması bence hayata anlam verme çabasının bir göstergesi.  Joe Dispenza ‘nın bir kitabında şu şekilde yazıyordu. “Böyle alışılagelmişin dışında bir eğilimle kim duyularıyla algılayamadığı ama zihinlerinde capcanlı olan bir kavram için mücadele etmeye isteklidir, orijinal olmaya cesaretimiz var mı?”.

Tekrar Joe Dispenza ‘nın kitabından bu alıntıyı özellikle paylaşmak istedim. ” Biz insanların kuantum alanıyla nasıl bağlantı içinde olduğuna bakmanın diğer bir yolu, kuantum dolanıklık veya kuantum lokal olmayan bağlantı kavramıdır. Özünde, iki partikül bir şekilde ilişki kurabildiğinde, zaman ve yerin ötesinde her zaman birbirlerine bağlı olacaklardır. Sonuç olarak, birbirlerinden ayrılsalar bile, birine yapılan diğerine de yapılmış olur. Bizler de partiküllerden oluştuğumuz için bu , hepimizin zaman ve yerin ötesinde bağlı olduğu anlamına gelir. Başkalarına yaptığımız şeyi aslında kendimize yaparız. “ Bu alıntı bana Kuran-ı Kerim' den "Zerre kadar iyilik yaparsan o seni bulacaktır, zerre kadar kötülük yaparsan o da seni bulacaktır" ayetini çağrışım yaptı. Aslında Kuran-ı Kerim ve bilim anladığım kadarıyla aynı noktayı işaret ediyor, bütün bilimler ise birbirini tamamlıyor. Dan Brown “ Bilim ile din rakip değildir. Onlar aynı hikayeyi anlatmaya çalışan farklı dillerdir. Bu dünyada her ikisinde yer var. “ diye söylemiş.

Hz. Ali demiş ki “ Yaşadığın yeri cennet yapmadığın sürece kaçtığın her yer cehennemdir..” Çoğumuzda gözlemlediğim sürekli bir beklenti huzursuzluğu var. Diğer insanlardan, sahip olduğumuz maddi varlıklardan bize sürekli iyi hissettirmelerini bekliyoruz. Dış odaklı durumların hiç birinden kalıcı iyilik hali elde edemiyoruz, mutlu olamıyoruz. Üstelik beklentilerimiz yıkıldığında büyük hayal kırıklıkları yaşıyoruz, bu durum huzursuzluğumuzun daha da artmasına sebebiyet veriyor. Oysaki kalıcı huzurda kalabilmenin iç dünyamızı ne kadar çok tanıdığımız ile ve herhangi bir konudaki idrakimizin ise kendi bakış açımız ile bağlantılı olduğunu belirtiyorlar. Nereye gidersek gidelim iç dünyamızı da oraya götürüyoruz. ” Neden sürekli bir yerlere gitmek gibi bir telaşın içindesin.. Farkında değil misin, nereye gitsen de hep oradasın. “ demiş değerli Adem Güneş.

  “Yalan söylenmiş bir insan gerçekten sevilen bir insan değildir” diye söylemiş kıymetli Doğan Cüceloğlu . Sadece başkalarına yalan söylemiyor, kendimize bile farkında olmadan sürekli yalan söylüyoruz. Bu sebeple bilinçli farkındalık, kendini tanıma çalışmaları ve duygularını gözlemleyebilmek hasletleri ile ilgilenmenin değerli bir uğraş olduğunu düşünüyorum . Eğer kendi yolumuzu bulmak istiyorsak, hakikatimiz ile yüzleşmeyi göze almamız gerekiyor. Mış gibi davrandığımız bir hayatı kendi gerçeğimiz gibi yaşayabiliriz ve bu tercihlerimiz ile sonunda hayatta istemediğimiz bir sona varabiliriz. Cemalnur Sargut Hoca’ nın bir sözü vardı. “Ezelden ismi güzel olduğu halde nefsiyle mücadele etmeyip nefsinin ölü halinde kalan kişinin, öbür alemde isminin hakikatini gördüğünde hissettiği acı ve ızdıraba cehennem denir. “ Anladığım kadarıyla kendini bilmek, kendini tanımak, kendini gerçekleştirmek, kendin olmak, Yaradan’ ın bize verdiği ismi ortaya çıkarmak, kendini doğurmak, kendi özünü bilmek, kuantum fiziğine göre kendi gerçekliğini yaratmak , içsel yolculuk, tekamül yolculuğu, seyri suluk, kendini keşfetmek, kemalat yolunda ilerlemek gibi tabirlerin hepsi ayrı bilimler vasıtasıyla aynı sonuca işaret ediyor.

 “Bırak hakikat incitsin seni, bir yalan avutacağına. Bırak kendin olduğun için sevmesinler, başkası olduğun için alkışlayacaklarına. Hakikati haykıracak cesaretin yoksa bari kendine yalan söyleme. “diye söylemiş Kemal Sayar Hoca.

“Kader ;beyaz kağıda sütle yazılmış yazı! Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı. “ demiş Necip Fazıl Kısakürek. Kendi gerçekliğini değiştirmenin büyük emeği bu söz ile ne kadar güzel ifade edilmiş. Kendi üzerine yıllardır yapışmış sahte deri kabuklarını ince ve yavaşça soymak, emekle kendi derine kavuşmak ve o yeni derin ile temiz havayı vücudunda hissetmek gibi.Bu yolculuğa çıkmak bize bazı dönemler sorun yaşatsa bile, yolculuğun getireceği ruhsal özgürlüğün motivasyonuna odaklanmanın ve yaşam devam ederken bize  verilmiş bu fırsatı değerlendirmenin huzur getireceğine inanıyorum. Adem Güneş Hoca’nın ifade ettiği gibi kendimizi ruhsal olarak onarmaya mecburuz, yoksa kendi özünden bihaber ve huzursuz yaşayanlar kervanına biz de katılacağız . Bir yazar şöyle değerlendirmişti. ‘Yaşayanlar Mezarlığı ‘. Bana çok manidar gelmişti bu söz..

Hakikat ve Hikayenin sohbeti ile bitirmek isterim yazıyı.

Hakikat : Uzun zamandır insanların arasında gezer dururum. Muhabbete hasret kaldım. Çok yaşlı olduğum için kimse beni sevmez. Benden kaçar. Sen benden kaçmadın ama Hikaye, çok sağ ol.” demiş.

Hikaye: “İnsanlar senden yaşlı olduğun için kaçmıyor. Neden kaçıyorlar biliyor musun? Çünkü çıplaksın. Hiç kimse çırılçıplak bir hakikat ile karşılaşmak istemez. Buna kimse dayanamaz. “ demiş ve üzerindeki renkli giysilerden birini çıkarıp ona vermiş. Hakikat Hikâyenin giysilerinden birisini giymiş, takılarını takmış. Böylece taşın üstünden oturup keyifli bir muhabbete dalmışlar. Bunların keyfini gören ev ahalisi yavaş yavaş toplanmaya başlamış. Ve iki yaşlı kadın Hakikat ve Hikaye diye başlamışlar anlatmaya..

Derler ki, işte o günden beri Hikaye’nin elbisesini giymiş HAKİKAT ve HİKAYE birbirinden hiç ayrılmazlar ve insanlar arasında dolaşıp dururlar.

Öznur Çetin ÖZCAN

21.01.2023

  

3 Yorum

Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

25 Ocak 2023
TEBRİKLER! ÇOK ANLAMLI VE MESAJLI BİR YAZI OLMUŞ! OTURUP, DÜŞÜNMEK VE UYGULAMAK LAZIM!
Ümran özbey

Ümran özbey

25 Ocak 2023
Değindiğiniz konu son derece düsündürücü. Yaşayan insanlar mezarlığı sözü dikkatimi çekti. Sanki bayat insan olduk. Oysa yalnız dogup yalnız ölüyoruz olumsuz etkileri etkisizleştirmekde kendimize Değer verip cengaver ruhu içimızde atağa kaldırmakda elimizde. BİRAZ GÜVEN BİRAZ UFKA GENİŞ BAKMAK.
Öznur çetin özc

Öznur çetin özc

01 Mart 2023
Suna hanım çokk teşekkür ederim, uygulamak lazım evet. Ümran hanım teşekkür ederim, her şey bizim içimizde. Umarım keşfedebiliriz.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.