ZÜMRÜD-Ü ANKA İLE ÖZ'E YOLCULUK

Son zamanlarda güzel sardunyalarım ile pek ilgilenemediğimi, bazı sebeplerden dolayı onlara ayırmam gereken vakti ve ihtimamı göstermediğimi fark ettim. Yapraklarının bir kısmı sararmış hatta kurumuş mis kokulu çiçeklerimin. Aradaki bazı yaprakları ise yeşil ve canlı kalabilme mücadelesindeler. Ruhumuza benzettim sardunyaları o an. Kendi ruhumuza yeterince vakit ayıramadığımız zaman bizim içsel yeteneklerimiz, sadece bize ait olan özelliklerimiz de azalıyor ve soluyor. Kendi iç dünyamızı yeterince besleyemediğimiz zaman maalesef köreliyoruz. Bu dünyadaki en önemli sorumluluklarımızdan biri belki de kendi iç dünyamıza gereken önemi göstermektir. Az bir zaman da olsa, sürekli ruhumuzu beslemek ve kendimize yatırım yapmak için her an bize bahşedilmiş bir fırsat. Nazım Hikmet bir şiirinde ne de güzel anlatmış. ”Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın. Bir sincap gibi mesela, yani yaşamanın dışında ve ötesinde hiç bir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”

Bir insan kendisiyle güzel vakit geçiremiyorsa, kendi iç dünyası ile hiç irtibatı yoksa başka insanlar ile sahih güzel zaman geçirebilir mi? Yaşam devam edip günler geçip giderken gündelik hayat içerisinde kendimize bir ihtimam ile davranıp, kendimiz ile gerçek anlamda vakit geçirebiliyor muyuz? Bu söze geçen zamanlarda tesadüf ettim Aret Vartanyan’ın. “ Benim için başarılı yaşamın tek bir tanımı var: Sana verilmiş olan süreyi, inandığın, yüreğindekileri gerçek kıldığın, sana ait bir yaşam için harcamak. “

Son zamanlarda bu konu üzerine ara ara düşünürken, Atilla İlhan’ın Sultan’ı Yegah şiirindeki şu mısra karşıma çıktı. “Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak”. Şiirin genel anlam havasının dışına çıkıp sadece bu mısranın hissettirdiği manaya odaklanmak daha önemli bir keşif yapacağımızı hissettirdi bana. Sanki bir gün bir odada yalnızız, kendimiz ile baş başayız ve bağdaş kurmuş düşünüyoruz. Geçmiş yaşantımıza dönüp bakıyor, hayatımızın her dönemini ayrı ve derin bir şekilde değerlendiriyoruz. Ve fark ediyoruz ki yıllardır hayatımızda, kendi ruhumuzda başka insanları yaşamışız. Kendimizi yaşayamadığımız için ise büyük bir pişmanlık, hayal kırıklığı hissediyoruz ve derin olan hüzün duygusunun yoğunluğu kaplıyor tüm benliğimizi. “Baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna. Ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna. Derken ömrü tükettik bir hiç uğruna..” demiş ismini bulamadığım güzel bir insan. Aynada yüzümüze baktığımızda, kendimize yabancılaştığımız ve kendimizi tanıyamadığımız bir hal gibi bu durum. Aynadaki ben ile gerçek kendim arasındaki mesafe artmaz yakınlaşır umarım ..

 Bir efsanede anlatılan Zümrüd-ü Anka isminde bir kuş var. Bu kuş bilgi ağacının dallarına yuva yapmış orada yaşıyormuş . Zümrüd-ü Anka, engin bir bilgisi olan ve hayatında bildiklerini yaşayarak gösteren bilge bir kuşmuş. Ayrıca tüylerinin şifalı olması, çektiği acılardan yanarak küle dönüşüp ölmesi ve öldükten sonra kendi küllerinden yeniden doğması gibi önemli özellikleri ile de bilinirmiş. Bir gün diğer kuşlarda bu özelliklere sahip olmak için Zümrüd-ü Anka’ dan yardım istemeye, onun yuvasını arama ve onu bulma yolculuğuna çıkmaya karar vermişler. Fakat Zümrüd-ü Anka, yakın zamanlarda ortalarda görünmez olmuş. Kuşlar onu aramış bulamamışlar. Bir gün bir kuş ona ait bir tüye rastlamış , tüyünü takip ederek ona ulaşmaya çalışacaklarmış bütün kuşlar ile. Yalnız Zümrüd-ü Anka’ya ulaşabilmek pek kolay bir yolculuk değilmiş. Bunun için yedi zorlu vadiden geçmek gerekiyormuş ve tabiki önce bu yolculuğa cesaret edip başlayabilmek.. Vadilerin en başındaki yolun ismi İSTEK ’ imiş. Bu yolu geçen ikinci vadi AŞK’ a gelirmiş. AŞK yolunu geçen üçüncü vadi MARİFET’e, bu vadiyi geçmeyi başarabilen İSTİSNA ‘ya, sonra beşinci vadi olan TEVHİD’e, bu vadiyi geçen altıncı vadi ŞAŞKINLIK’a ve son olarak bütün bu yolları geçmeyi başarabilenler YOKOLUŞ vadisine ulaşırmış. Bütün kuşlar karar verip bu zorlu yolculuğa başlamışlar fakat çok az sayıda kuş bu zor vadileri geçip Zümrüd-ü Anka ‘nın yuvasına ulaşabilmiş . Onun yuvasına sonunda ulaşan kuşlar oraya vardıklarında; aslında aradıklarının Zümrüd-ü Anka olmadığını, asıl aradıklarının gerçek kendileri olduğunu anlamışlar. Aslında bütün yolculuklar yine kendi özlerine, kendilerinden kendine imiş. Tıpkı Feriduddin-i Attar’ın Mantıku-t Tayr isimli tasavvuf kitabında çok daha derin anlatılan kuşların kendilerini keşfetme yolculuğu gibi..

Geçen zamanlarda Hıçkırık(Hinckhi 2018) isminde Hint Yapımı çok güzel bir film izlemiştik eşimle. O filmde Türkçe seslendirilen bu şarkıyı da alıntılamak isterim ;

“Hayallerinin şehrini gerçeğe dönüştürmek.

Ey Kalbim, bu bir gün de olup bitecek iş değil.

Bir kişi zahmetlerinin sonunda ve adımları yorulduğunda, ancak o zaman huzurla uyuyabilir.

Bunu ben değil karanlık söylüyor.

Bir yıldız var ateş böceğinin içinde.

Harcama inci gibi gözyaşlarını, yanlış anlaşılmaları düzgün bir şekilde anlamaya çalış.

Hataların ne söylüyor dinle onları. 

Saflıkla söylenen yalanlar deneyim.

 Duygularının konuşmalarına kapılma sakın.

 Duygusal gözler her şeyi net göremez.

Ay’a güçlü bir yol yapmak.

Ey Kalbim, bu bir günde bitecek bir iş değil.

Kalbin kapalı yollarını kucaklayarak dönüştürmek.

 Ey Kalbim, bu bir günde bitecek iş değil.

Öyle güzel olsun ki hiç bitmesin destanın..

Yaşamında kendin olarak var olduğunda için bilir; sesin, bakışın, yürüyüşün, gülüşün, tüm bedenin bunun sinyallerini verir. “ Ah! “ diye inlerken bile içinde bir şükür duygusu vardır. Acında da, hüznüne de kendinsindir.

27.06.2022

Öznur Çetin ÖZCAN

2 Yorum

Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

27 Haziran 2022
TEBRİKLER, KALEMİNİZE SAĞLIK!
Öznur çetin özc

Öznur çetin özc

01 Agustos 2022
Suna hanım çokk teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.