Bir süredir Eylül ayından bu yana sonbahar mevsimini yaşıyoruz. Şairlerin yazdıkları şiirlerde sonbaharı sık sık hüzün ve hazan mevsimi olarak anlatıklarını görüyorum . Ayrılıklar, hüzünler, yaslar bu mevsimde daha çok yaşanır gibi bir izlenimim oldu yıllardır okuduklarımdan. Oysa belki de sonbahar yeniden doğuş ve yapılanmak üzere bizlere hediye edilmiş büyük bir şans mevsimiydi..
Yaz mevsiminin bitişini artık anladığımız, sonbahar mevsimine girdiğimiz o ilk günler ayrı bir güzeldir. İstanbul’un betonlarının yüksek sıcaklıktan bunalmış haline, nemli ve sıcak havalarına veda ederiz. Serinlik ve ferahlık yaşatan ılık rüzgarlı günler başlar. Serin günler birbirini takip ederken, belli bir zaman geçtikten sonra ise yaprakların azar azar sararma süreci başlamıştır. Bütün değişimler yavaş yavaş oluyor hep doğada. Biz insanların zihni ise maalesef çok hızlı. Zihin ve davranış olarak ne kadar çok hızlanırsak, kendi özümüzden o kadar çok uzaklaşıyoruz. Halbuki mevsimler, çiçekler, hayvanlar kendi özlerine sadık kalarak, usulca kendi görevlerini fıtratlarına uygun olarak yerine getiriyorlar.
Rüzgarlı ve hava sıcaklığının azaldığı o günlerde doğayı izlemek, evren ile vakit geçirmek ne güzel bir keyif. Her ne kadar İstanbul’ da yıllar geçtikçe yeşil alanlar azalmış olsada, güzel doğa fırsatlarını bulmaya çalışıp ruhumuzu dinlendirebilirsek biraz daha huzurlu oluyoruz. Bu bütün dünyayı madde için betonlaştıran zihniyet, kovid salgınından sonra bile hala ders alamıyorsa bu durum için ifade edebilecek bir kelime dahi bulamıyorum.
Bu güzel havalar, bazen güneşli bazen yağmurlu ve kara bulutlu gökyüzüne bırakır kendisini . Yağmur yağışı sonbahar mevsiminde ılık olduğu için ayrı bir güzeldir fark edebildiğim kadarıyla. Yaprakların dökülmeye hazırlanma süreci başlamışken, ara ara yağan yağmurlar ile ağaçlar, bitkiler ve toprağın susuzluğu azalır, sevgisizliği gider. Maalesef İstanbul gibi tabiat alanları azalan büyük şehirlerde sadece insanların ruhu değil ağaçlar, bitkiler ve hatta hayvanlar o gökyüzüne doğru uzanan beton yığınlarının arasında nefes almaya çalışıyorlar. Doğa ve toprak sonsuza kadar vermek görevinden hiç vazgeçmiyor. Onların her şeye rağmen bize hep sevgi dolu bir yaklaşımı var. Yağmurlar yağıyor, toprak besleniyor, bitkilerin üstünde yağmur damlacıkları parlıyor ve dünyamız da bereketleniyor sanki. Bu bereketlenme bizlere de huzur olarak yansıyor bu zamanlarda.
Mevsimin ikinci kısmında yaprakların dönüşümü bazı ağaçlarda hala devam eder, aynı ağaçtaki bazı yapraklar diğerlerinden daha erken sararır nedense. Bazı yaprakların yeşilliğini uzun bir süre koruduğunu, kolay kolay sararmadığını fark ettim. Diğerlerinden daha sağlıklılar ve daha çok zaman geçmesi gerekiyor sarı veya kahverengi renge dönüşüp ağaçtan dökülmesi için. Biz insanlar gibi yaprakların da psikolojik sağlamlığı var galiba. Ruhsal dayanıklılığı olan insanlar ise zorlu zamanlardan daha kolay, daha iyi bir insan olmuş ve tekamül etmiş olarak çıkıyorlarmış.
Mevsimin ikinci kısmının sonlarında yaprakların renkleri sararmış, kırmızılaşmış, kahverengileşmiş ve dönüşümleri tamamlanmıştır. Artık yapraklar ağaçtan yavaşça düşüyor ve rüzgarın estiği yöne doğru savruluyorlar. Sonbahar mevsimini bu kadar şiirlere, yazılara konu eden belki de bu güzel görüntüsüdür. Her yerde renkler o kadar ahenk içindedir ki yaprakların dönüşüm geçirmiş kahverengi, sarı, turuncu ve kırmızı tonlarının harika uyumu dikkatimizi çeker. Allah doğayı ne kadar güzel yaratmış, yaprakları siyah renk yapmamış. Gökyüzünün rengini içimizi ferahlatan açık mavi bir renk yapmış. Güneşin ışığı, ay, yıldızlar hepsi baktıkça ruhumuzu iyi hissettiren renklerde ve uyum içinde. Doğada her şey yerli yerinde ve her şey nasılda ahenkli.. Doğada yaratılan her varlık insanların ruhunu ferahlatmak ve insana hizmet etmek için yaratılmış sanki. Bir o kadar ilginç olan şey ise bana göre, nefsi emmâremiz ile hareket ederek kişisel çıkarlar ve madde sahibi olmak için, doğaya, evrene, insanlığa kalıcı huzur verecek, bize uzun vadeli güzel ve iyi hissettirecek olan bir çok varlığı katlediyoruz. Kısa vadeli çıkarlar için uzun vadede geleceğimizi ve bizden sonra yaşayacak nesillerin geleceğini de zorluklara sokuyoruz. Tasavvufa göre bu nedenle İnsan-ı Kamil olarak yaşayabilmek çok değerli ve zor... Ahzab suresinden bir ayetin anlamı aklıma geldi. “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik onlar onu yüklenmekten çekindiler ve onun sorumluluğunu yerine getirememekten korktular. Ne var ki, onu insan yüklendi. Bunca kabiliyet ve nimetlerle donatıldığı halde yüklendiği emanetin hakkını veremeyen insan ne kadar zalim, ne kadar cahildir. “
Mevsimin ikinci kısmının devam ettiği günlerde, bir bölümü ağaçlarda kalmış bir bölümü yerlere dökülen renkli yaprakların ferahlatan görüntüleri gündelik hayatımıza eşlik etmeye devam ederler. Bu zamanlarda kuşların cıvıltısını daha az işitir oluyoruz . Kuşlar da göçmeye başlar daha sıcak iklimlere. Bize sadece rüzgarın sesi ve temaşa etmek için etrafın güzel görüntüsü kalır. Cemal Süreya “ Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim. “ diye söylemiş.
Sonbahar mevsimi üçüncü kısmını ise şu anda yaşadığımızı düşünüyorum. Yaprakların bir çoğu yerlerde, çimenlerin, kaldırımların üstünde artık. Kahverengiye dönüştüler ve kurudular. Yürürken önüme dökülmüş, kurumuş kahverengi yapraklara ayaklarım bastığında hissettiğim çıtırtı sesi güzel bir mesaj veriyor. "Ben bir yeşil yaprak olarak gelen soğuklar ile birlikte sarardım ve soldum. Akabinde zamanla kurudum, ağaçtan döküldüm ve dönüştüm. İlk bahar mevsiminde yeniden daha iyi bir yeşil yaprak olarak meydana geleceğim" diye umut dolu olduğunu söylüyordu. Artık ağaçlar çıplak kalmış, yapraklar tamamen dökülmek üzere . Tek tük yapraklar kaldı ağaçların dallarında. Rüzgar ise özgürce salınıyor ağaç dallarının arasında ve ağaçların son kalan yapraklarını dökmeye çalışıyor bu günlerde. Kuşların cıvıltısı artık duyulmuyor. Kış mevsimine hazırlanıyor bizim evrenimiz. Her şey kendini dönüştürmeye çalışıyor iyiliğe doğru. Nitekim kendimizi dönüştürmek zorundayız , zira iyi yönde dönüşemediğimiz her nokta kadar bir durumdan bile daha büyük zorluklar yaşıyoruz, imtihan oluyoruz. Çünkü kuantum fiziğinde kanıtlanmış bilimsel çalışmalara göre “Dikkatini neye yöneltirsen hakikatin de o olur. Yukarıda ne varsa aşağıda da o var. İçeride ne varsa dışarıda da o var. “
Bu güzel, doğal, ücretsiz, kendiliğinden önümüze gelen ama derin hissedebilmek için zihnimizi dolduran gereksiz uğraşlardan uzaklaşmamızı gerektiren, her yıl Eylül ayında başlayan bu sanat eseri mevsimi; yavaşlayarak, derin farkındalıkla hissederek, sağlıklı ve huzurlu yaşayabilmek dileğiyle..
Öznur Çetin ÖZCAN
28.11.2022
(Mevsim inceleme serisi -1)
Yazarın Diğer Makaleleri
- 08 Mayis 2023 HEMŞİRELİĞE ÖVGÜ
- 10 Nisan 2023 GÖNÜL BAĞI PLASEBOSU (ŞİİR)
- 22 Mart 2023 RUHUN KARANLIK GECESİ
- 24 Subat 2023 TEKAMÜL (ŞİİR)
- 03 Subat 2023 Kış güneşi ile Kardelen Çiğeği (ŞİİR)
- 21 Ocak 2023 KENDİ HAKİKATİN İLE YÜZLEŞMEK
- 25 Aralik 2022 KENDİNİ DOĞURMAK SANCISI (ŞİİR)
- 28 Kasim 2022 YENİDEN IŞIKLANMAK ÜZERE SÖNMEK MEVSİMİ
- 20 Ekim 2022 BAKIŞ, GÖRÜŞ VE HİSSEDİŞ
- 13 Eylul 2022 KENDİNİ VE YAŞANTILARI AFFEDEBİLMEK
- 04 Agustos 2022 AYNAMIZ 1.KISIM; BIRAKTIĞIMIZ İZLER
- 27 Haziran 2022 ZÜMRÜD-Ü ANKA İLE ÖZ'E YOLCULUK
- 24 Mayis 2022 DENİZ VE KIYININ HİKAYESİ
- 24 Nisan 2022 SÜREKLİ OLAN YAVAŞLIĞA ÖVGÜ
- 21 Mart 2022 BEMBEYAZ RUH BARINDIRAN IŞILTILAR
- 23 Subat 2022 TEVAZU, TESLİMİYET VE KAYGI
- 16 Ocak 2022 DÜN, BUGÜN VE TEKAMÜL YOLCULUĞU
- 16 Aralik 2021 SESSİZLİĞİN İÇİNDEKİ SESLER
- 12 Kasim 2021 NUMUNE-İ İMTİSAL BİR RÜZGAR GÜLÜ
- 25 Ekim 2021 ZITLARIN BİRLİĞİ İLE ŞÜKÜR
- 07 Ekim 2021 PETUNYALAR ARASINDAKİ PAPATYA
- 13 Eylul 2021 AYDINLIK MI KARANLIK MI?
- 30 Agustos 2021 YANSIMALAR VE YANILSAMALAR
- 03 Agustos 2021 GECE VE UMUT
- 10 Temmuz 2021 SARDUNYALAR VE BİZ
- 16 Haziran 2021 İNSANLAR BİRBİRİNİN AYNASIDIR
- 29 Mayis 2021 Bir Sonbahar Mevsimi Günü
- 29 Mayis 2021 MERHABA
4 Yorum
Suna Gülgüden
28 Kasim 2022Seyhan Bağdatli
30 Kasim 2022Öznur çetin özc
27 Aralik 2022Öznur çetin özc
27 Aralik 2022