YANSIMALAR VE YANILSAMALAR

Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:

Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor, 

Yürekten gelenin doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar

Yollarını değiştirip bu yüzden.

Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.. 

W. Shakespeare / Hamlet

 

Shakespeare’in bu yazısı Yedigöller’de bir gezintimiz esnasında karşıma çıkan, cennetin görselliğini andıran parlak koyu yeşil renkli bir gölü, oradaki bir ağacı ve ağaçların yapraklarının göle yansımalarını hatırlattı bana.. Bir ağacın şekli ve duruşu özellikle dikkatimi çekmişti. Ağaç gölün üzerine öyle güzel bir paralellikte uzanmış görünüyordu ki, tam göle değmek üzere iken ona değmemiş. Ayrıca istediği gibi özgürce uzanmış gölün üzerine. Bu görüntünün, Erich Fromm ’un Sahip Olmak ya da Olmak isimli kitabındaki “Olmak”  eyleminin hayata geçirilişini anlattığını düşündüm o an . Ağaç,gölün olduğu gibi var olmasına izin veriyordu. Onu rahatsız etmeden kendi yaratılış şeklini de bozmadan, onun üzerine doğru kibarca eğilmiş sadece seyrediyordu güzelliğini. Hem de birbirlerinin varoluşuna sevgiyle ve saygıyla bakıyorlardı sanki. Ağaç, dalları ve yaprakları ile gölü öylece izlerken, farkında olmadan çok güzel bir yansıma katıyordu göle. Eğer ağaç gölün içinde yok olsaydı ayrıca gölün bütünlüğünü bozsa idi, hem kendinin hem de onun bu hayattaki “Olmak” eylemine ve psikolojik varlığına izin vermeseydi, bu harika görüntü olmayacaktı. Böylece ağaçta yok olacaktı gölün içinde, gölün ise bütünlüğü bozulacaktı. Aslında hayatta var olmak bir başka şeyi ne kadar var ettiğin ile ilgili olabilir miydi? Kendimiz olduğumuzda ve varlığın kendisi olmasına katkı sağladığımız kadar var olabiliriz, güzel bir yansıma bırakabiliriz bu hayata belki de. 

Psikoloji ’ye göre bu güzel hayata kendimizi gerçekleştirmek için geliyoruz. Tasavvuf ilmi ise, Allah’ın özümüze yani ruhumuza verdiği kendi kimliğimizi keşfedip, çabalayıp onu ortaya çıkarmak için bu dünyaya geldiğimizi belirtiyor. Ailemiz, çevremizdeki insanlar, okullar, eğitimler ve öğretmenlerimiz vesilesi ile bir çok farklı konuda öğretiye katılıyoruz ve maruz kalıyoruz. Yetişkin bir insan oluyoruz, mesleğimiz, yeteneklerimiz, bazen yaşamda farkındalıksız tercih ettiklerimiz veya bazen de istemeyerek tercih ettiğimiz durumları, nasipleri yaşıyoruz. Psikoloji uzmanları, hayatta kendimiz olarak ne kadar var olabildik, sevdiklerimizin var oluşuna ne kadar saygı duyabildik gibi soruları kendimize  sormamızı ve farkındalıklarımızı artırarak daha verimli, daha huzurlu bir hayat yaşamanın önemini vurguluyorlar. Ruhumuza ve bilinç altımıza verilmiş hazır formatları mutluluk zannedip, bilinç dışı yanılsamalar ile derinlikli fark etmeden yaşadığımızı belirtiyor ve yanılsamalardan kurtulmamız  gerektiğini öneriyorlar. Derin farkındalığı anlayabilmek kolay olmuyor, bilinç ve bilinç dışının arasındaki ilişkiyi, geçişleri gözlemleyebilmek, farkında olmak ise hepimize nasip olan bir uğraş değil maalesef . Belki de biz kendi gerçeklerimiz ile yüzleşmekten kaçıyoruz. Sonra da nasip değilmiş deyip kaderimize bağlıyoruz, bir kurban psikolojisi ile yaşıyoruz. Bir söz hatırladım “Kuş kafeste doğarsa uçmanın hastalık olduğunu düşünür “diye Alejandro Jodorowsky ’ın. İnşallah kendi kafeslerimizin kilidini kırıp, kuşların  gökyüzünde dans ettiği gibi ruhsal özgürlüklerimize kavuşup keyifle hissederiz bu hayatı. Umarım hepimiz içinizdeki çocuk olarak metaforize edilen, pedagojide  çok önemsenen  gerçek kendimiz ile tanışabiliriz ve onu hep içimizde yaşatabiliriz. Bizim yaşam sevincimizi sağlayan içimizdeki en önemli hayat  kaynağının bu içsel güç ve içimizde bize güzel sözler söyleyen iç sesler olduğunu söylüyor uzmanlar. Bu zorlu yolculuğu devam ettirmek ise bir ömür boyu devam edecek bir içsel yolculuk, bazen yere düşüp bazen ayağa kalktığımız, bir sonuç değil bir süreç. Sürekli sabit bir çizgide gitmiyor hayat, inişler, çıkışlar ve zorlu imtihanlar yaşıyoruz.

Yukarıda Shakespeare’in yazısında anlattığı gibi bilinç dışı yanılsamalarımızı keşfedebilecek miyiz? Yanılsamalarımız ile mücadele edip,onları yok ederek yüreğimizin doğal rengini bulabilecek miyiz? Düşüncelerimizi ve duygularımızı savunma mekanizmaları olmadan doğru okuyabilecek miyiz? Derin bir nefes aldığımızda kalbimizden gelen o güzel hislerimizi hissedebilecek miyiz? İçimizdeki negatif duyguları bırakıp rahatlayabilecek miyiz? Çok sevdiğim yazar Doğan Cüceloğlu kitaplarından ve kendisini dinlediğim zamanlardan öğrendiğim bir öğreti ile bitirmek isterim yazıyı. Hayatın bitişine yaklaştığında yaşamında kendin olarak var mıydın? Gönlünce yaşadın mı? Bu  sorulara verebildiğimiz cevaplar çok önemli diye anlatmıştı, kıymetli Doğan Cüceloğlu hoca. Bu soruları inşallah hiç bir şey için keşke demeden, geç olmadan sorgulayabilmek ve cevaplarını verebilmek nasip olur. Hayattaki tekamül yolculuğumuzda hepimiz daha huzurlu, güzel bir insan olabilelim ve güzelliklere kucak açalım inşallah :) 

 

Not:Bu yazıları kendi hayatıma uygulamaya çalıştığım, çoğu zaman uygulamakta zorlandığım ve uygulayamadığım için önce kendime yazıyorum. Yazıların altına yapılan bütün yorumları okuyorum. Maharet güzel gören  gönüllerdedir demiş alimler. Güzel bakan sevgi dolu gönüllerinize, yorumlarınıza, önerilerinize ben çok teşekkür ederim :-) 

 

Öznur Ç. ÖZCAN 

 

25. 08.2021

2 Yorum

TANJU ÇIĞRANIŞ

TANJU ÇIĞRANIŞ

01 Eylul 2021
Yüreğimizin ve ruhumuzun rengini bulmak zaman ve sabır istiyor.. Gõnül gõzünün açılması için kendimizi dinlememiz gerekiyor Yine düşündürücü ve zihin açıcı bir yazı olmuş Tebrikler
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

01 Eylul 2021
Tebrik ediyorum sizi bu güzel yazınız için. Farkındalıklara ulaşmak kırklı yaşlarda başladı bende, Bu yaştan sonra hayata bambaşka gözlerle bakmaya, herşeye ve herkese evet dememeğe, kendime daha çok saygı duymaya başladım. Buna olgunlaşma deniliyor. Evet sizinde belirttiğiniz gibi ruhumuzdaki bu incelmeler ölene kadar devam edecek! Hepimize bu anlamda iyi şanslar diliyorum!

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.