ANADOLU'NUN KUTSAL KADINLARI

Anadolu’nun Kutsal Kadınları

Asya’dan batıya doğru kavimlerin göçü, günümüzden 30,000 yıl önce, buzul çağının iklimi yaşanmaz hale sokmasıyla başlamıştır. O dönemde toplumları anaerkil idiler ve her önemli karar yönetici şaman-ana tarafından alınıyordu. Zira şaman olmak için ruhsal yönden daha hassas ve duygusal olmak önemliydi. Şamanlar ruhlara danışarak toplumların ne zaman göç etmeye başlayacaklarına karar veriyorlardı. Bu yönetici şaman anaların küçük heykelleri de yontuluyordu. Çok sonradan bu küçük heykelleri bulmuş olan kazıbilimciler, onlara “Venüs” adını koydular. Roma tanrıçası olan Venüs ile bu yönetici “ana tanrıça” ve şaman-kadın figürleri arasında hiçbir bağ olmamasına rağmen, sırf batı kültürünü hatırlatsın diye bu ismi tüm heykelciklere uygun gördüler. Gene batının bağnaz bakışı bir kere daha karşımıza çıkmış, bu heykelciklerin asıl kaynağı olan Asya kültürü örtülmüştür.

Asya kültürünün yönetici şaman kadınlarından Tur-Ana, Asya Türklerinin önemli bir tanrıçasıydı. Bu tanrıçanın Etrüsk kültüründe “Turan” adını aldığını biliyoruz. Etrüskler Asya’dan göç etmiş Ural-Altay dilini konuşan, İtalya’ya kadim dönemde Alp dağlarını aşarak kuzeyden gelmiş bir toplumdu. Asya’daki Turfan şehri ve Turan bölgesi adlarını Tanrıça Tur-Ana’dan almışlardır. Keza, Anadolu'da Kubaba (Kibele), Sümer'de İnnana (İştar), Mısır’da İsis, Hathor ve Maat adlı tanrıçalar da şaman kadın yöneticiler olabilirler. Hathor en eski tanrıçalardan olup, aşk tanrıçasıydı ve kutsal inek ile olarak tanımlanmıştı. Kutsal inek inancının doğurganlıkla ve bollukla ilgisi olduğu görüşündeyim. Kadim Sümer, Mısır, Hint ve Anadolu kültürlerindeki ‘kutsal inek’ inancının devamı olarak Ege kıyısındaki Efes kültüründe tanrıça Artemis, göğsü sayısız memelerle kaplı bakire bir tanrıça idi. Artemis hayvanları ve doğayı çok sevdiğinden, kendine yaklaşan erkekleri ya bir çeşit geyiğe ya da tavşana çevirerek onları cezalandırırdı. Kadim Yunan mitolojisinde Demeter doğa tanrıçası idi. Ona “Toprak Ana” da denirdi.

Anadolu toplumlarında kadınlar hem şaman hem de yönetici olarak önemli görevler üstlenmişlerdir. Bir kazıbilimci, dilbilimci olan Prof. Muhibbe Darga (1921 – 2018) “Eski Anadolu’da Kadın” adlı önemli bir eser yayınlamıştır. Kaynak: Muhibbe Darga, Acar Matbaacılık, 1984 yayını. Bu eserin son bölümünde M. Darga şunları söylüyor:

“Anadolu’nun Asur koloni çağında, çeşitli koşullar nedeniyle devlet yönetimini yüklenen saray çevresi kadınları yanında, ticaret yapan, tarlada çalışan halk kadınına da bir takım hakların tanındığı gerçektir. Böylece kadının o çağda, Ön-Asya’daki hemcinslerinden ileri bir sosyal mevkie ve kişisel özgürlüğe sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. M.Ö. 2ci binyılların ilk yüzyıllarını kapsayan Asur ticaret kolonisi çağında, Orta Anadolu’da varolan şehir devletlerinin bazılarının başında, devlet yönetiminde “rubatum” Kraliçeler görülüyor. Bugüne dek yayınlanmış olan yazılı belgelere göre, beş şehirde “rubatum-Kraliçe” egemen olmuştur. Üst tabaka kadınını temsil eden Kraliçelerin, şehirlerinin başında hükümdarlık otorite ve sorumluluğunu sürdürdükleri gibi, ticaret alanında da aktif bir rol oynadıkları belirmektedir. Kesinlikle ifade edebileceğimiz husus, bu çağda hükümdarlık konusunda kadın imtiyazlarının bir hayli geniş olduğudur.” (eserin 99. sayfasından)

Aynı eserin 102. sayfasında M. Darga şunları söylüyor:

“Hitit kralları gibi kraliçeler de öldükten sonra “Tanrı” katına yükseliyor, Hitit panteonunun her tanrısı gibi, adlarına türlü kurbanlar sunuluyordu. Bu dini inanç da, Hitit devleti içinde Kral ile Kraliçe eşitliğinin bir başka kanıtı sayılmalıdır.”

Hitit kültürünün kadim Asya Türk kültürü ile ilişkili olduğunu da şu sözlerle ifade ediyor:

“Eski Anadolu “rubatum”larının ve Hitit kraliçelik müessesesinin ne evvelki ne de sonraki çağlarda bir benzerini tanıyoruz. Ancak Türklerin İslamiyeti kabul etmelerinden önceki evrelerde Hun, Uygur ve Oğuz (Türkmen) toplumlarında kadına yüksek ve değerli bir yer vermiş olduklarını, kraliçeyi temsil eden Hatun’un Hakan’a eşit mevkiini ve yetkilerini hatırlayarak, Eski Türklerde paralel bir Kraliçelik Müessesesinin varlığına işaret etmek yerinde olacaktır.” (sayfa 105)

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

30.06.2020

 

4 Yorum

Ceyda Çiltaş

Ceyda Çiltaş

30 Haziran 2020
Merhabalar,kadının farklı toplumlardaki değerini anlatan çok güzel bir yazı olmuş, emek verip paylaştığınız için teşekkürler..
Gonca Borça

Gonca Borça

30 Haziran 2020
Çok güzel bilgiler, teşekkür ederiz.
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

05 Temmuz 2020
KADININ ESKİ TÜRK TOPLUMUNDA HEP EŞİT HAKLARA SAHİP ÜRETİMİN İÇNDE BİR YAŞANTISI VARDIR. ARAP KÜLTÜRÜ KADINI İKİNCİ DERECEYE ATMIŞTIR,ATATÜRK BU DURUMU DEĞİŞTİRDİ,ANCAK SON YİRMİ SENEDİR GERİCİ AKP YÖNETİMİ BUNU TEKRAR ARAPLAŞTIRMAK İÇİN UĞRAŞIYOR,İZİN VERMİYECEĞİZ.
Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

12 Temmuz 2020
O kadar güzel aydinlandim ki : çok teşekkürler. Türklerin İslamiyeti kabul etmesiyle birlikte malasef kadın erkek egemligi altına alinmek istendi . Cumhuriyetle birlikte yeniden hak ettiği yeri almıştır . Atatürk e minnettarım

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.