ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE

Özgürlük üzerine düşünmüş bir filozof Immanuel Kant’dır (1724 1804). Kant özgürlüğü kişisel ve toplumsal özgürlük olarak ikiye ayırmıştır. Kişisel özgürlük kişinin ahlak anlayışına bağlıdır. Ona göre gerçek ahlak, dışarıdan bir zorlama olmaksızın kişinin kendi davranışlarını özgürce seçmesi olarak tanımlanır. Fakat kişi gerçekten özgür müdür? Zira toplum kuralları ve yasaları insanın özgürlüğünü büyük çapta kısıtlar. Her toplumda var olan sosyal kurallara Kant ‘hukuk alanı’ demiş ve bu alanın her zaman dışsal bir zorlamayı da beraberinde getirdiğini belirtmiştir. Şu halde Kant’a göre özgürlük vardır ama kısıtlıdır.

Özgürlük kavramı nedensellik ilkesiyle yakından ilişkilidir. Dünyada her olayın bir nedeni olduğunu kabul edersek, nedenler birbirlerine bağlı olacaklarından bir ilk neden olması gerekir. İlk nedenin ise nedeni olmamalıdır. Zira ilk nedenin bir nedeni varsa, ilk neden olmaktan çıkar ve sonsuz bir döngü içine girmiş oluruz. İnsan zihni ise sonsuz döngüde kaybolmayı istemez, çünkü sonsuz döngü insanı delirmeye kadar götürür. Eğer bir ilk neden varsa, o ilk nedenin nedeni olmamalıdır. İlk neden ise ya kendiliğinden belirmiştir veya onu oluşturan vardır. Oluşturanın ise oluşturucusu olmamalıdır. İşte bu yüzden “Allah doğmamıştır ve doğurmamıştır” denmektedir. Demek ki tek özgür iradeye sahip olması gerekir. İlk nedeni oluşturanın, mutlak özgür irade sahibi olan Allah olduğu kabul edilir. Allah'ın doğmadığı inancı da ilk nedenin varlığını onaylar. Çünkü Allah doğmuş olsaydı onu doğuranın da olması gerektiğinden, ilk nedene ulaşılmamış olurdu. Demek ki, ilk nedenin varlığını kabul etmek, fizik dünya dışında metafizik bir dünyanın varlığını da kabul etmek demektir. Fakat bu tür bir akıl yürütme Aristo’nun ya-veya mantığından türemektedir. Aristo mantığına göre:

İlk neden ya vardır veya yoktur.

İlk neden varsa onu oluşturan olmalıdır.

Onu oluşturanın ise oluşturanı olmamalıdır.

İlk neden yoksa nedensellik geçerli olmamalıdır.

Nedensellik yoksa ilk neden kavramından vazgeçmek gerekir.

İşte bu tür bir mantık yürütmek bizi Kuantum kuramına götürür. İlk neden kavramından vazgeçmek demek, tesadüflere ve olasılığa inanmak demektir. Kuantum kuramı da olasılık hesabıyla olayları açıklar. Bilinmeyen ve bilinemeyenleri kabul etmek insan zihninin kavrayamayacağı ve asla anlayamayacağı gerçekleri de kabullenmek demektir. Kanımca bu tür bir yaklaşım “her şeyi bilebiliriz, bugün bilmesek dahi ilerde bileceğiz” iddiasından çok daha olgun bir yaklaşımdır. Kuantum kuramının mantığı Hem-Hem mantığıdır ve karşıtların birliğini savunur. Bu mantığa göre “özgürlük hem vardır hem yoktur”. Demek ki Kant’ın görüşü bir bakıma Kuantum bakışına yaklaşmaktadır. 

Ölçüm yapmak da bir bakıma neden aramaktır. Oysaki Heisenberg (1901 – 1976) belirsizlik ilkesini ileri sürmüş ve kanıtlamıştır. Bu ilkeye göre Kuantum dünyasında yer ve hız (momentum) aynı anda aynı hassasiyetle ölçülemez. Birini hassas olarak ölçersek diğerindeki ölçüm hassasiyeti azalır. Demek ki ölçüm yapmanın da bir limiti vardır ve bu konuda da özgürlük yoktur.

Doç. Dr. Haluk BERKMEN

20.09.2021

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.