KUANTUM VE İNSAN

Kuantum ve İnsan

Yirminci yüzyılın başlarında geliştirilmiş olan Kuantum kuramına göre gözleyen ve gözlenen birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Bilim insanları doğa olaylarını gözleyerek ve deney yaparak matematik modeller geliştiriyorlar.  Gözleyen insan gözlenen doğadan bağımsız olmadığı gibi, yaşadığı kültürden de bağımsız değildir. Kültür denilen olgu, bir toplumun belli bir zaman aralığında ürettiği tüm maddi ve manevi yapıtlar ve değerlerdir. Kültürün ürünü olan insan doğayı açıklarken doğanın kendisini değil, kendi kavrayış ve anlayışını yansıtır. Pozitif bilimler dahi batı kültürünün varsayımlarından türemişlerdir. Batı kültürünün 4 temel varsayımı bulunur. Bunlar: Pozitiflik, Nesnellik, Yerellik ve İndirgeyicilik varsayımlarıdır. Pozitiflik varsayımı her nesnenin ölçülebilir olduğunu iddia eder. Nesneler yer kaplarlar ve ölçülebilen, boyutlara, belirli kütlelere sahip oldukları varsayılır. Bir diğer varsayım da, nesneleri anlamak için onları parçalara ayırmanın gerekli ve yeterli olduğudur.

Oysaki Kuantum kuramı her nesnenin hem dalga hem de parça özelliğine sahip olduğunu deneylerle kanıtlamıştır. Nesneler arası etkileşim enerji dalgaları sayesinde olmaktadır. Örneğin, atomları bir arada tutan kuvvet, “elektromanyetik kuvvet” olarak tanımlanmış olan dalgasal çekim kuvvetidir. Gök cisimlerinin birbirlerini “kütle çekim dalgaları” ile çektikleri görüşü hâkimdir. Keza cep telefonları ve TV’ler boşlukta yayılan elektromanyetik dalgalar sayesinde çalışırlar. Nesne denilen yapının, yoğunlaşmış bir yerel enerji yoğunluğu olduğunu kabul etmek zorundayız. Enerji ise, kesin hudutlarla belirlenemeyen ve sürekli değişip şekil değiştirebilen dalgasal ve olgudur. Kuantum kuramı maddeyi enerji yoğunluğu olarak tanımlar ve maddeler arası etkileşimleri enerji alanlarının etkileşimi olarak görür. Demek ki tüm evreni birtakım enerji alanlarının ortamı olarak düşünebiliriz. Kuvvet denilen olgu ise enerji alanları arasında oluşan alış-veriş veya dalgasal etkileşme olarak açıklanabilir.

Aynı durum insanlar için de söz konusudur. Her insan bir enerji yoğunluğudur. Her insan çevresi ile sürekli enerji alış-verişi içindedir. Beslenmeden tutun da büyümeye, hatta düşünmeye kadar her eylemimizde bir enerji alış-verişi vardır. Fiziksel bedenin çevresinde de göze görünmeyen bir enerji alanı bulunmaktadır. Bu alan da çevredeki diğer enerji alanları ile etkileşir, titreşime girer ve ‘rezonansa’ ulaşır. Rezonans olayına tınlaşma da deniyor. Düzgün itmelerin etkisiyle tınlaşan bir nesnede salınım genliği aşırı artar ve kritik noktaya ulaştığında nesne kırılabilir. Rezonans frekansını aynı yapıdaki iki diyapazon arasında da görürüz. Diyapazonlardan birine vurduğumuzda diğerinden de ses gelir. İnsanlar arasında beliren düşünce ve görüş uyumu ile aşk olayı, ruhlar ve duygular arasında oluşan bir rezonans olayıdır. Zira duygular akıl ve mantıktan değil, ruhtan türerler ve sezgilerle ilişkilidirler.

Kuantum kuramına göre “Bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapı parçalansa dahi parçalar arasında etkileşim, yerel olmayan bir biçimde devam eder.”

Bu ifadenin anlamı şudur. Bütünü oluşturan parçalar, bütünün merkezinden uzaklaşsalar dahi merkezle etkileşmeye devam ederler. Parçalar bütünden tamamen bağımsız bir varlık sürdüremezler. Parçalar arası ve bütün ile parçalar arasında yerel olmayan bir etkileşim vardır. Bu etkileşim, enerji ile momentumun korunumu yasası ile açıklanır. Bu korunum yasalarını matematik denklemlerle kanıtlamak mümkün olsa da fizik bilimi “dolanıklık” adını verdiği olayı tam olarak nedenleriyle açıklamayı başaramamıştır. Dolanıklık olayını klasik Newton fiziği ile açıklamak mümkün değildir. İşte bu yüzden, klasik bakış açısına sahip olan Einstein dolanıklığa “soopky action at a distance” (uzaktan ürkütücü bir etki) demiştir. Gerçekten de iki insan birbirlerine aşık olup ruhları dolanık duruma geçtiğinde, aralarındaki fiziksel mesafe ne karar artarsa artsın, gene de ruhlar arası bağ devam eder. Bu bağ zamanla incelip zayıflayabilir ama asla kopmaz ve yok olmaz.

Aynı durum evren için de geçerlidir. Evrenin büyük bir patlama ile küçük bir enerji topundan hızla genişleyerek ortaya çıktığına inanılıyor. Bilim insanları bu büyük patlamaya “Big Bang” (BB) adını verdiler. Eğer BB gerçekten 13.7 milyar yıl önce olmuşsa, ilk başlangıçta tüm evrenin tek bir dolanık enerji topundan ibaret olması gerekirdi. Bu enerji topu önce dalgalar halinde ve ardından temel parçacıklar halinde genişledi ve evren dediğimiz yapıyı oluşturdu. Temel parçacıklardan oluşan atomların birbirlerine bağlanmaları sonucunda bilinen maddeler ve gök cisimleri de belirdi. Başlangıçta tüm nesneler birbirlerine dolanık durumda olduklarına göre ve dolanıklık zaman ile mekândan bağımsız olduğuna göre, evrende var olan her canlının ve cansızın da halen birbirleriyle dolanık durumda olmaları gerekir. Demek ki, dünyada ve evrende ne varsa, canlı-cansız ayırımı yapmadan, birbirleriyle dolanık durumdadırlar ve bağımsız yalıtık nesne inancı geçersiz bir varsayımdan ibarettir.

Doç Dr. Haluk BERKMEN

05.06.2020

4 Yorum

Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

05 Haziran 2020
Haluk bey Benimde ilgi alanimda olan ve yillardir ilgilendigim ve ogrenmeye devam ettigim Kuantum teknigine degindiginiz icin tesekkur ederim.Emeginize saglik.
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

05 Haziran 2020
Emeğinize sağlık! Sevgiler, saygılar!!
Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

08 Haziran 2020
Gerçekten çok şaşırtıcı hiç bimedigim ismini duyduğum kuantum üzerine çok açıklayıcı bir yazı . Çok teşekkürler
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

09 Haziran 2020
Emeğinize sağlık Haluk bey, çok teşekkürler.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.