ANNEANNEMİN ANISINA…….

 

 

ANNEANNEMİN ANISINA…….  ÇOCUKLUĞUM

Çocukluk! O güzel masum, kaygı ve tasadan, sorumluluklardan uzak günler. Sorumluluklardan uzak derken bugün çocuk olup ta çok çeşitli baskı ve sorumluluklar altında ezilenler çocukları görünce çok üzülüyor, onlarında bizim çocukluğumuzdaki  gibi iyiye, güzele ve doğru yaşam şekline varmaları için hep dua ediyorum.                                                                                            

Ben bütün çocukluk yıllarımı; Kadıköy, Bostancı da, şu anda Bostancı İlkokulunun olduğu yerde bulunan Sevgili anneannemin yaptırdığı dört katlı bir apartmanda geçirdim.

Anneannem Mersin’liydi. Annemin yirmi yaşında evlenip, İstanbul'a gelişiyle, o da kızının hasretine dayanamamış bir  süre sonra İstanbul’a gelmiş ve  sonrada geri dönmemek üzere bu bahsigeçen apartmanı  yaptırmıştı. Anneannem çok güçlü , tam bir Osmanlı kadınıydı.  Anneannem hayatı boyunca para kazanmak için mücadele ettiğinden her fırsatı değerlendirmiş bir hanımefendiydi. İş kadınlığının yani sıra tam bir "Anaç ana"ydı ve annemle birlikte beni ve diğer dört kardeşim Tuna, Cüneyt, Hülya ve Leyla’yı da yetiştiren  güçlü bir kadındı.

Anneannemin yaptırdığı bu apartmanın ikinci katında bizim aile, üçüncü katında dayımlar, birinci ve dördüncü katında ise kiracılar oturuyorlardı. Annanem birinci katın arka tek odasını kendine ayırmış, oraya bir yatak, dolap, ayna ve halı koyarak sade ama sıcak, gizli bir yuva kurmuştu. Genelde bizimle birlikte yaşamasına rağmen, sanırım başta biz çocukların gürültüsünden kaçıp kafasını dinlemek için sık sık bu odaya sığınırdı. Bu oda her zaman kendisini bana net bir şekilde hatırlatan "lavanta" kokardı. 

Anneannemin evinin ön bahçesinde ortasında bir fıskiyesi, içinde kırmızı balıklar ve nilüfer çiçekleri olan bir süs havuzu  vardı.   Bahçenin bir kenarında, asma yaprakları ve koruklarla kaplı bir çardağımız vardı  ki yaz aylarında genellikle orada oturur, sohbetler eder, o mis gibi kokan annanemim  demlediği çaylarımızı içer yanında kare  ve kaymaklı bisküvitlerimizi yerdik.

Bahçenin her tarafında Elma, Erik, Nar, Şeftali gibi muhtelif meyve ağaçları vardı.  Bahar geldiği zaman bu ağaçlar öyle güzel çiçeklerle donanırdı ki bu dönemlerde bahçemiz sanki bir "gelin odasına" dönerdi. Rengarenk ortancalar, güller, mis gibi kokan hanımeliler, bahçe giriş kapımızın üzerini kaplar  gelen misafirleri  karşılamada  ailemizin sevgi dolu kollarıyla sarılmasına sanki onlar öncülük ederlerdi.

Anneannem hayvanları çok sevdiği ve biz torunlarına hayvan sevgisi aşılamak için arka bahçemize bir de kümes yaptırmıştı. Hiç unutmam bir gün  yem vermek için kümesin kapısını açtığımda bir horoz beni apartmanın dış kapısına kadar kovalamıştı. Öylesine korkmuştum ki, ödüm kopmuştu. Külhanbeyi bu horoz kapıyı kapatmasam üstüme saldıracaktı. Bu olayı gören kardeşlerim ve Anneannem gülmekten yerlere yatıyorlardı Ben ise çok kızgın şekilde " Anneanne ben bir daha yem vermeyeceğim" dememe gülerek "peki yavrum bir süre verme " dediğini şimdi tebessümle anımsıyorum.Tavuk ve horozların dışında bayrama yakın anneannem bir koyun alır, ona uzun müddet burada bakar ve güzel yemlerle beslerdi. Biz çocuklar ise bakıp büyüttüğümüz alışıp çok sevdiğimiz koyunların kesilmesine çok ama çok üzülürdük. Ben bu nedenle, ne o zaman neden sonraları asla hiç kurbanın kesilmesine bakamam ve dayanamam. Oysa ailemizde en cesur kişi anneannemdi ve tüm  bu işleri o ayarlardı. Onlardan kavurmalar, işkembeler paça çorbaları yapılır, ciğerleri kavrulur, o benim çılgın gibi sevdiğim mumbar pişirilirdi. 

Bu apartmanımız çok ilginçliklerle doluydu bazen filmlerde görüldüğü gibi apartmanın arka bahçesinin kuytu bir köşesinde de "müştemilat" dediğimiz tek göz odalı, tek tuvalet ve küçük mutfaklı bir ev vardı ki bu ev  bazen kiraya verilir bazen  boş kalırdı. Boş kaldığında biz çocuklar için bayram gelmiş demekti. Hem içinde hem müştemilatın damında evcilik oynardık. Ben bahçede de oyun oynamayı çok severdim. Kardeşlerim,yeğenlerim ve arkadaşlarımla evcilik, saklambaç, sek sek oynardık ya da ip atlardık. Daha sonraları babamın aldığı “Pinokyo” tipi açılır, kapanır bisikletlerimize biner birbirimizle yarışırdık. Kan ter içinde kaldığımız da Annem, aneannem ellerinde havlular tülbentler tek tek sırtımıza  koyup hastalanmamıza çalışırlardı.

Tam yanımızda bir futbol sahası vardı ve burada çok sık maçlar oynanırdı. Maçların yapıldığı  günler mahalleye şenlik gelirdi oysa ne acı ki bugünlerde maçlar birer neşe kaynağı değil savaşmak  ve intikam almak adına yapılan bir arena şekline  dönüştü. Mahallemizin gedikli bir dondurmacısı yaşlı bir amca dondurma sattığı el arabası ile gelir ve kısık sesine rağmen tüm gücüyle  bağırıp "dondurmam kaymak" dediği sesi hala kulaklarımdadır. Bizler o sesi duyar duymaz cebimizdeki harçlıklarla ona koşar o minik külahlara "Amca iki çeşit koy ama çok olsun"  dediğimizi ve saf tertemiz pazarlıkları asla unutamam.

Eskiden sanki bütün ev hanımları dikiş dikerlerdi. Anneannemin de "Singer" marka dikiş makinası vardı. Hepimizin kıyafetlerini o dikerdi. Bana bir 23 Nisan’da köylü kıyafeti dikmişti, o kadar güzel ve gösterişliydi ki bugün mağazalarda bile bulunmayacak güzellikteydi. Şalvarı, cepkeni  üstü şıkır şıkır süslü bir kepi, içe giyilen pazen gömleği ile muhteşemdi . Yünlü çamaşırlarımızı da hep  el emeği, göz nuruyla o yapardı. Evdeki pişen bütün yemeklerde yine anneannemin lezzetli parmak dokunuşları ve damak tadı vardı.

Yaz aylarında biz üç büyük kardeş "nevale sepetimizi" alır “Yumurcak” ya da “Deniz” plajına yüzmeye giderdik. Bir de sırf bayanların geldiği "Kadınlar Plajı" vardı. Erkek kardeşimin olmadığı günlerde oraya giderdik. Bütün gün yüzüp coşup yorgun argın eve dönerken aklımızdaki tek şey annem ve anneannemin lezzetli yemekleri idi. 

Evimiz Bostancı deniz iskelesine çok yakındı. Sık sık Büyükada ya da Heybeli adaya gidip, piknik yapardık. Bir gün vapurla dönerken  birden bir fırtına kopmuş, vapurumuz Bostancı iskelesine çok zor yanaşmıştı. Ben çok korkmuştum: karaya ayak bastığımızda dizlerim titriyordu. Sanırım bu korku dolu halim kardeşlerime gülme sebebi olmuştu.

İlkokulu bitirene kadar Bostancı İlkokulunda okudum. Burası şimdi Bostancı Halk Eğitim Merkezi olarak hayatını idame ettiriyor. Şükürler olsun ki yıllar sonra çok sevdiğim okulumu torunum Defne'ye tanıtma şansı buldum. Hem müzik sevgim, hemde bu nostaljiyi yaşamak için buradaki gitar kursuna bile yazılmıştım. Hala önünden hep sevgiyle geçerim. Mümkünse hemen içeri girip ,  okuduğum sınıfı boş görürsem  sınıfıma görmez isem bir başka sınıfın kapısını açar çocukluğuma o cıvıl cıvıl neşeli okul günlerine dalar giderim. Okulun bahçesinde, koridorlarında hatta hemen hemen her köşesinde ayak izlerimin durduğunu biliyor ve onları görüyorum. Öğretmenlerim tüm sınıf arkadaşlarımın sesi kulaklarımda canlanıyor. Birden bağırmak haykırmak istiyorum. "Sizleri seviyorummmmmmmmmmm"

Kış aylarında daha çok evde olurduk. Okula gitmediğim zamanlarda evde kardeşlerimle kendi yarattığımız oyunlarımızı oynardık. Hayal gücümüz çok kuvvetliydi. Bugünün çocuklarına ise komedi dizilerinde gülünecek yerlerlere kahkaha efekti koyulmakta olması nasıl bir çelişki değil mi? Radyomuz bütün gün açık olurdu.”Okul Radyosu”, yarışma programları ve müzik dinlerdik. Üst katta oturan dayımın çocukları Ayşem , Serdar, ile çok iyi anlaşırdık. Ama en unutulmaz şeylerin başında  yengem ve dayımla yılbaşı akşamları oynadığımız o heyecanlı tombala seansları gelir..

Kış aylarında sobamız yanardı. Soba bizim jenerasyonun en önemli simgelerindendir. Soba ile ilgili anlatılacak o kadar çok anım ve mutluluk ifadelerim  varki, Birini anlat derseniz; Şunu gülerek anlatabilirim. Soba biz hareketli çocuklar için biraz tehlike oluşturuyordu. Onun için annem çok dikkat etmesine, koruyup, kollamasına rağmen evimizde bulunan "kekliğimiz" bir gün sanırım biz çocukların onu yakalamaya çalışmamızdan uçarak kaçarken kor gibi yanan sobanın üstüne uçup, ayakları ile sobaya basmıştı Bu acıyla hayvancağız yere düşmüştü Annem çok üzüldü ve bize kızdı tabi Anneannem ise bir "Florans Naytingel" edasıyla gelip, onun ayaklarının altına "dermojen krem" sürmüştü. Ancak sanırım canı çok yanan kekliğimiz "benim biran evvel bu çocukların elinden kurtulmam lazım " diyerek açık bir cam bulup, kaçıp gitmişti.

Kışın annem biz  üç büyük kardeşe yani ablam, ben ve erkek kardeşime Atlantik sinemasına gitmemiz için izin verirdi. Eğlenmek için gittiğimiz bu sinemada çoğu kez Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, “Ayşecik” takma adıyla Zeynep Değirmencioğlu gibi aktrislerin rol aldığı çok duygusal, o zamanın unutulmaz dram, aşk konulu klasik  Türk filmlerini seyreder, normalde gülerek eve döneceğimize, ağlamaktan kızarıp şişmiş gözlerle dönmemize sebep olurdu. Bu durumumuzu gören bizimkiler şaşırarak " Çocuklar yolda birşey mi oldu?" diyerek her defasında korkuyla karşılarlardı. Daha uzağımızda olan ama güzel neşeli çocuk filmleri getiren  Kartal “İhya” sinemasına, bu kez bu çocuk filmlerini izlemeye babam götürürdü.

Malum mevsimler de böyle değildi bizim çocukluğumuzda çok kar yağardı. Kar yağınca biz de bayram eder, soğuktan parmaklarımız donuncaya kadar kartopu oynar, kardan adam yapardık. Eve gelince ıslak çoraplarımızı çıkarır, soğuktan kızarmış ellerimizi sobada ısıtırdık. Öylesine neşeyle dolardık ki kahkahalarımıza evde de devam ederdik. 

Bizi düzgün bir şekilde yetiştiren hem çocukluklarımızı yaşatan hemde iyi birer yurttaş olmamızı sağlayan, iyi bir aile eğitimi veren şu anda rahmetli olan babam, anneannem ve halen Bostancı’da oturan anneme minnettarım onlara çok teşekkür ediyorum. Ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Anneanneme ve babama rahmetler,  anneme uzun ömürler diliyorum.

Suna Selma GÜLGÜDEN

28.05.2020

  

 

  

16 Yorum

Ayla

Ayla

29 Mayis 2020
Çocuklukta yaşananların insan hayatını çok fazla etkilediğine inanıyorum. Temel sağlam ise bina her türlü güçlüğe katlanıyor. Sevgi ile yetişen insanlar, sevmeyi ve bunu göstermeyi biliyorlar. Ne mutlu sizde o şanslı kesim içindesiniz.. Rahmetle ve saygıyla..,
AYSEL KİLECİ

AYSEL KİLECİ

29 Mayis 2020
Günümüzde ne yazık ki herkes çocukluklarını arar oldu ya bizim çocuklarımız ya da torunlarımız neyi arayıp anlatacaklar acaba?
Yeşim Bülbül

Yeşim Bülbül

29 Mayis 2020
Suna hocam aynı istanbul uskudarda üç katlı ananem dayımla ve bizim evin hallerini yaşadım çok sıcacık anlatmışsın kalemine sağlık. ..
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

29 Mayis 2020
Suna hanım nekadar güzel bir çocukluğunuz olmuş çok da güzel anlatıp yazmışsınız tebrik ederim ölenlere rahmet kalanlara sağlıklı uzun mutlu ömürler dilerim yeni yazılarınızı metrajla bekliyoruz
Hüseyin Hasip B

Hüseyin Hasip B

29 Mayis 2020
Müştemilat, bahçe ,havuz ,kiracıları vs ile üsküdar salacaktaki anneannemin ahşap köşk’ünü tarif etmişsiniz,oda 40 yaşında 7 çocuk ile dul kalmış onları tek başına büyütmüş güçlü bir kadındı.
Ümran özbey

Ümran özbey

29 Mayis 2020
Mutlu bir çocukluk yaşamı hayat boyu yansımaları yanımızda olur. Psikologlar hep çocukluğa döner. Ne yazıkki bizim çocuklarımız gündüz seksek, çivi,ip atlama oynamadılar. Bunu tatmadılar. Ben kızıma "Hadi biraz sokağa çıkalım dışarda oyna" dediğimde "Ben sokak çocuğumuyum "demişti.
Ferahi Konukoğl

Ferahi Konukoğl

29 Mayis 2020
Çok güzel bir nostalji yaşattınız bize. Çocukluğumuzda döndük. Yeni yazilarınızı bekliyoruz.
Zafer KONUKOĞLU

Zafer KONUKOĞLU

29 Mayis 2020
Bana cocuklugumu yasattiniz.Rahmetlik anneannem de benim için çok özeldi.
Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

29 Mayis 2020
Bizler hep kirada oturduk altı kardeş iki göz oda bir çıkmaz sokak bir maaşla bizim her ihtiyacımızı gidermeye çalışan sevgili babam. Ama komşuluk sobalı yaşam çok karlı kışlar sevgi dolu sokak oyunlarımız . Bu güzellikleri bize aktardiginiz için çok teşekkür ederim
Tuğba Aydın

Tuğba Aydın

29 Mayis 2020
Yüreğinize sağlık, çok güzel bir yazı. Zamanda yolculuk yaptım ki en sevdiğim eylemlerden biridir.
Ceyda Çiltaş

Ceyda Çiltaş

30 Mayis 2020
Suna hocam bazı yönleriyle o kadar tanıdık geldi ki yaşam hikayeniz,okurken kendimden bir şeyler buldum ve duygulandım.Çok güzel anlatmışsınız yüreğinize sağlık.Sevgiler..
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

30 Mayis 2020
SUNA HANIM İŞTE HAYAT BUDUR.YAŞANAN HER ANIN BİR DEĞERİ VAR ÇOK GÜZEL ANLATMIŞSINIZ . BİZLERDE BİR GÜN BU DÜNYADAN GİTTİĞİMİZDE BELKİ BİZİMLE İLGİLİ ANILARINI YAZANLAR OLACAKTIR. ALLAH BİZİM İÇİN DE İYİ İNSANDI DİYE ANILMAYI NASİP ETSİN.
Armağan ümit çı

Armağan ümit çı

30 Mayis 2020
Suna hanım, ne güzel yazmışsınız. Bizi o güzel yıllara götürdünüz. Kaleminize sağlık.
Nilgün tezer

Nilgün tezer

31 Mayis 2020
Suna hanım, Şanslıymışsınız, mutlu bir çocukluk ve anneanne şımartması denen olguyu yaşamışsınız.Ne yazıkki ben, bundan mahrum kalmıştım; hem anneannem hem de babaannem ben doğmadan ölmüşler! Çok duygulandım....
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

31 Mayis 2020
Ahh Suna hanımcım beni de eskiye, güzel anılarıma götürdünüz. Yazınızı keyifle, tebessüm ederek, biraz da duygulanarak okudum, sevgiyle kalın.
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

23 Agustos 2020
HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİMM! SEVGİLER!!!

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri