YAŞAMA SEVİNCİ

Yaşama sevinci küçük yaşlardan hayatımızın sonuna kadar taşınması gereken bir duygudur. Çocuklar hayatla ilgili gerçekleri olumlu ya da olumsuz gün geçtikçe ve büyüdükçe keşfedecekleri için, çocukluk döneminde daha neşeli ve mutludurlar. Evcil hayvanlar, oyuncaklar, aileleri ve arkadaşları onlara güven ve sevgi verir. Bu yüzden hep enerji doludurlar. İşte bu yüzden psikologlar biz büyüklere, çocuklarla her gün en az bir iki saat mutlaka vakit geçirin, oyunlar oynayın ve dünyaya onların gözünden bakıp, mutlu olun diyorlar; çok haklılar. Bugünlerde yurt dışında yapılan yaşlılar evinin bir bölümü de kreş olarak düzenleniyor ve küçük çocuklarla yaşlıların birlikte vakit geçirmeleri sağlanıyor.

Böylelikle kendini kimsesiz ve sevgisiz hisseden yaşlılar bu sevgi ve ilgiyi kendilerini ziyaret etmeyen yakınlarından değil, bu çocuklardan alıyorlar. Çocuklar da buradaki büyükanne ve dedelerden gördükleri ilgi ve sevgiyle kendilerini daha mutlu hissediyorlar. Tabii bu aktiviteler buranın çalışanları tarafından yakından takip ediliyor. Yaşama sevinci maddiyatla sağlanır mı? Bir ölçüde sağlanır, elbet. Çok yoksul ve gerekli ihtiyaçlarını sağlayamayan ve eksiklerini alamayan ailelerde, bu sevinç bunları tedarik edince yükselir. Aynı şekilde normal geçimini sağlayan aile üyeleri de gelecekte sahip olmak istedikleri ev, araba, yazlık, yat gibi hedeflerini ele geçirince, hayata daha bir dört elle tutunurlar. Bu istekler son derece normaldir. Ama bazen bunların ve paranın mutlu etmediği insanlar da vardır.

Bu insanların yaşama enerjisi çok düşüktür. Evleri, arabaları, paraları vardır ama diğer huzurlu insanlara imrenirler. Bana göre yaşama sevinci daha çok psikolojiktir. Küçük yaşlardan itibaren sağlıklı olmanın, aile olarak bir arada olmanın, küçük şeylerle mutlu olmanın önemi çocuklara öğretilirse, bu bireyler daha mutlu yetişirler ve yaşam onlara hiçbir zaman zor gelmez. Çocukluğumda okuduğum HEIDI kitabında bu yaşam sevincini yakından hissederdim. Kendimi onun yerine koyardım o dağlarda koşarken ve keçileri otlatırken. En çok da Clara’yı verdiği neşe ve pozitif enerji ile tekerlekli sandalyeden kaldırıp, yürümeye teşvik ettiği bölümü severdim. Bir de Polyanna kitabını çok sevdim. Mutluluk oyunu oynamanın insana nasıl huzur ve neşe verdiğini öğrendim.

Müzik ya da spor ile uğraşan ve hobileri olan sağlıklı insanların daha pozitif ve mutlu olduklarını görüyoruz. Herhangi bir bedensel engeli olan kişiler de yüzme ya da diğer sporları yaptıkları zaman hayata dört elle sarılıyorlar ve kendilerine güvenleri artıyor. Ya da bu kişilere yapabilecekleri işlerde çalışma fırsatı verildiği zaman kendilerini topluma faydalı görüyorlar ve yaşama sevinci ile doluyorlar. Aslında sağlıklı ya da engelli herkesin yapacağı mutlaka bir şeyler vardır. Geçenlerde izlediğim filmde Frida Kahlo hayatının kaza sonrası sakatlandığı ve yatağa mahkûm olduğu dönemleri harika yağlıboya tablolar yaparak geçiriyor ve sonunda ayağa kalkıyor.

 

Başka bir örnek de kanser hastası bir Japon çocuk olan Sadako Sasaki, hastanede kaldığı dönemlerde origami turna kuşu yapmayı öğreniyor ve odasını bu kâğıt süslemelerle dolduruyor sonunda hayata gözlerini yumsa bile. Ve bu sanat bütün dünyaya yayılıyor.

       

Demek isteyeceğim yaşadığımızı hissetmemiz ve her durumda oyalanmamız için bir şeyler üretmemiz, bazı işlerle meşgul olmamız lazım. Bir de yaşadığımız kötü olaylardan ders çıkarmamız… Bu günlerde yaşadığımız corona salgını döneminden çok şey öğrendik. Eskiden bütün kalabalıklara çok rahat bir şekilde girerken, birbirimizle kucaklaşırken, evlerimize istediğimiz kadar misafir çağırırken, koroda yan yana oturup şarkı söylerken şimdi bunların hiç birisini yapamıyoruz. Hatta iş yerlerine gidip çalışamıyoruz ekmek paramızı kazanmak için. Umarım salgın sonrası bu yapamadıklarımızı unutmayız.

Osmanlıda 15.yüzyılda yaşam sevincini kaybetmiş hastaların tedavisi için müzik, su sesi ve güzel kokuların kullanıldığı bir hastane tasarlanmış. Müzisyenler haftanın belli günlerinde şifahaneye gelip müzik çalıyor, havuzun etrafında onları dinleyen hastalar da bu şekilde rahatlıyor ve iyileşiyorlarmış.

Başka bir örnek de siyahîlerin ne yazık ki çok ezildikleri dönemlerde tarlalarda çalışırken hep birlikte şarkılar söyleyerek maneviyatlarını yükseltmeleri. Ayrıca Hitler döneminde esir kamplarındaki mahkumların caz dinleyip, swing dansları ile moral kazanmaları hep yaşamın zorluklarına göğüs germek için. Aslında hayat herkes için türlü zorluklarla dolu ama biz insanlar omuz omuza vererek ve birbirimize destek çıkarak bu zorlukları aşıp, hayata neşemiz ve enerjimizle meydan okuyacağız.

Yazımı Can Yücel’in meşhur şiiriyle bitirmek istiyorum.

 

ÖYLE SABAH UYANIR UYANMAZ FIRLAMA

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, yarım saat erkene kurulsun saatin,

Kedi gibi gerin, ohhh ne güzel yine uyandım diye sevin,

Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin,

Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin,

Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin,

Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,

Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,

Bak güzelim kahvaltının keyfine,

Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,

Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin,

Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile,

Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,

Ohhh şöyle bir hafifle, bir güzel kahve ısmarla kendine,

Seni mutlu eden sesi duymak için ‘alo’ de,

Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık, yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa,

Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak,

Çiçek görürsen kokla, çocuk görürsen yanağından makas al,

Sonra bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,

Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde, kimler kapını tıklattı?

Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?

Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara,

Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor,

Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak,

Günün güzeldi, değil mi?

Akşamın da güzel olsun,

Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun,

Saklama tabakları, bardakları misafire,

Sizden ala misafir mi var dünyada,

Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,

Vazife yapar gibi hiç değil, şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,

Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının, gece evinde dostların olsun,

Sohbetin, yemeğin, kahkahan olsun.

Arkadaşım hayat bu, daha ne olsun, Ama en önce illa ki sağlık olsun!

                                                                                    CAN YÜCEL

Sevgilerimle saygılarımla!

Suna GÜLGÜDEN

28.02.2021

6 Yorum

Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

28 Subat 2021
Suna hanımcım harika bir yazı olmuş, tebrikler. Kaleminize sağlık. Sevgiler.
Tanju Çığranış

Tanju Çığranış

28 Subat 2021
Polyanna. kitabını çoçukken bende okumuştum. Heidi yi siyah- beyaz tv dõnemlerinde çizgi film olarak izlemiştim. çok güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Ümran özbey

Ümran özbey

28 Subat 2021
Suna hanım mutluluğu arayışa girdiğimiz bir dönemin içinde nasıl bulunacağına dair çok güzel yazmişsınız. İstediklerimizi elde edince mutlu olunmuyor. Edebiyat dersinde Bakmak -Görmek konulu ders işlemiştik. Hayatı küçük yaştan görmeye başlama açısı istikbale bakmak için çok önemli.
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

02 Mart 2021
Suna hocam çok güzel bir yazıyı yine çok güzel bir şiirle süslemişsin çok beğendim tebrikler
Ayla

Ayla

06 Mart 2021
Gözlemlediğim bir durum var hayatımda.Belki de bu düşünce tarzıyla kendimi avutuyorum ama bana göre yaşama sevincini kaybeden,hayattan beklentisi kalmayan insanlar ölüyor.Hayata tutunmak çok önemli geliyor bana da.
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

03 Mayis 2021
HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDİYORUM, SEVGİLER!!

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri