İSTANBUL'DAN LONDRA'YA

 

 

İSTANBUL’DAN LONDRA’YA

Sevgili Okurlarım Merhaba,

Bu yazımda sizlere seneler önce Londra’ ya yaptığım ziyaretimi ve tespitlerimi anlatacağım. Bilfen kolejinde çalışırken Londra’da master yapmakta olan eşimin yeğeni ve kız arkadaşı tarafından Londra’ya davet edildim. Bilmeyenler için şunu ifade etmek isterim ki İngiltere’den vize almak oldukça zordur. Vize öncesi ön görüşmeye çağrıldığım İstanbul İngiltere Başkonsolosluğuna gittiğimde çok ciddi görünümlü iki kişi tarafından yapılan mülakatta bayağı heyecanlandım. Kendimi bir suçlu  o kişileri de suçluyu sorguya çeken  polisler gibi hissettim. Mülakat sonrası oradan ürkerek ayrıldım. Başvuru formunda da çok detaylı sorular vardı. Ben pek bu tarz soruları cevaplamayı pek sevmediğim için, birkaç yanlıştan sonra ancak tamamlayabilmiştim. Bir süre sonra birlikte seyahat edeceğim görümcem Nilgün ile bana vize verilmesinden sonra hazırlıklarımızı sevinçle yapmaya başladık. Nihayet Londraya yaklaşık dört saat sürecek uçak yolculuğuna çıktık. Uçak havalanırken gözümden bir damla yaş aktığını hatırlıyorum. Çünkü hazırlanma dönemi benim için zor geçmişti ve sanki vize verilmeyecek hissine kapılmıştım. Şimdi ise olmayacak bir şeyi başarıyor olmanın mutluluğu içindeydim. Yolculuğumuz güzel geçti. Heathrow havaalanında indikten sonra Günhan ve kız arkadaşı Melike bizi karşıladılar. Kalacağımız yer bir öğrenci evi idi. Bizim çocuklar üç dört  arkadaş biraraya gelerek bir ev tutmuşlardı. Diğer gençlerde buraya okumaya gelmişlerdi. Ayrıca part - time çalışıyorlardı. Oldum olası hep öğrenci olmayı sevmişimdir. Onun için bu ev beni çok cezp etti. Gençler odaları paylaşmışlardı. Bize de bir oda ayarladılar. Ev çok ilginç ve iki katlıydı. Aşağıda yatak odaları yukarıda da mutfak ve banyo vardı. Mutfağa çıktığımız zaman duvarda asılı bir iş bölümü yazısı gördük. Her gün kimin nereyi temizleyeceği ve çöpü kimin atacağı yazıyordu. Ayrıca buzdolabının raflarını da paylaşmışlardı. Herkes aldığı yiyecekleri dolabın farklı bir yerine koyuyordu. Görümcem Nilgün ve ben onların bu sistemlerini çok beğendik. Mutfağı temizlemek ve yemek yapmakta sıra ile oluyordu. Genç enerjilerle dolu bu evde kalırken kendimi bir romanda yaşıyormuş gibi hissettim. Gençler bizleri  Londrayı tanıtmak üzere dışarı çıkardılar. Ben senelerce onların dilini okullarda öğrettiğim için buraya gelmeyi çok hak ettiğimi düşünüyordum. Günhan bizlere Londra da gezmenin en kolay ve hızlı şeklinin metro ile olduğunu söyleyerek bizelere de seyahat için metrokart çıkarttı. Gerçekten Londra’nın her yeri metro ağı ile donanmıştır. Malum bayanlar için en cazip iş alışveriş olduğundan buranın meşhur mağazası "Primark "gezdik. Bu mağazada herkese hitap eden çeşit mevcuttur. Aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Öncelikle görümcem çok yürümekten dolayı ayağını vuran ayakkabısı yerine daha rahat ayakkabı aldı. Yakınlarımız için değişik hediyeler aldık. 

Eve dönüşte yine metroya koşturduk. Bakın burada sizlere bir tespitimi aktaracağım. Metroda yolculuk eden İngilizler çok ciddi  bir tavır içindeler. Onlarla asla göz teması (eye-contact ) kuramazsınız. Seyahat süresince  gazete yada  kitap okurlar.

İşte böylesi ciddi insanların olduğu metroda çok komik bir olay oldu. Bizler "Primarktan " yaptığımız alışveriş sonrası normal olarak elimizdeki torbalarla metroya binecektik. Herkes gibi bizde o koşturmaca seline kapıldık. Alışkın olmadığımızdan ne yazık son anda vagona bindiğimiz için, dört kişiden sonuncu olan ben metronun kapanan kapısına sıkıştım. O panikle torbamın içindekiler yere döküldü. Bu olay bize öyle komik gelmişti ki kahkahalarla güldük. Şöyle göz ucuyla baktığımızda kimse istifini bozmamış okumaya devam ediyordu. Bu tezat yapı karşısında aramızda "Ah biz Türkler bir başkayız. Kanlı canlı,neşeliyiz. Bu yapımızı çok seviyorum." şeklinde değerlendirme yaptık.

Başka bir gün İngilizlerin meşhur iki katlı otobüsüne binerek 2010 yılında Mısırlı işadamı Muhammed El Fayed’ satın alarak yeni  sahibi olduğu Harrods mağazasına gittik. Ben otobüste karşıma oturan herkes ile konuşuyordum. Beni tanıyanlar iyi bilir biraz konuşkanımdır! Mutluluk içinde mağazaya geldik. Dergilerde gördüğüm sosyetenin mekanı Harrods mağazasına bayıldık. Mağazanın her katında ayrı bir konsept mevcuttu. Yiyecek katında başta suşi  restorantları olmak üzere çeşit çeşit yiyecek satan yerler, parfüm katı, mobilya katı, evcil hayvan katı, bay bayan çocuk kıyafetleri ve aksesuarları katı  gibi çeşit çeşit katlar mevcuttu. Hiçbirini atlamadan gezdik. En çok evcil hayvan kıyafetlerine ve yataklarına bayıldım. Onlara sanki birer insan gibi şık şık kıyafetler hazırlamışlardı. En güzel olayda Lady Diana içi açılmış günlüğe yazı yazmak fırsatını bulmamdı. Kendisini çok sevdiğim için ona çok güzel şeyler yazdım, imzaladım. Bunun olacağı benim aklıma gelecek en son şeydi. Böyle bir fırsatı yakalamış olmak çok hoşuma gitmişti. Başka bir gün kraliçe Elizabeth ve Prens Philip’in ikamet ettiği Buckingham Sarayının yanına kadar gittik. Atlı askerlerin nöbet değişimini izledik. Fakat sarayın çok yakınında  seyyar el arabalarının oluşu garibime gitmişti. Sarayın yakınındaki Hyde Parkını ziyaret ettik. Bahçe planlaması çok güzeldi. Heryerde sincaplar vardı. Onlara bayıldık. İnsanlar için  doğayı şehrin içine getirerek şehirde doğa ortamını yaşatıyorlardı. Londra’nın ortasından geçen The Thames (Tayms) nehri  ve  etrafında publar muhteşemdi. Nehir etrafında insanlar mutluluk ve neşe içinde yer almalarına rağmen bu nehrin çoğu zaman intiharlarada sahne olduğunu hatırladım ve hüzünlendim.  Nehrin batısında Big Ben Saat Kulesi vardı. Bunun devamında Westminister Köprüsü güzel manzarası ile turistler tarafından en çok yürünen ve fotoğraflanan köprüyü görünce heyecanlandım. Bence şehri tanımak adına en güzel yöntem yürüyerek   gezmedir.  İngilizler soğuk havada daha çok AVM’ lerde vakit geçiriyorlar. Londrada onlarla ilgili iki durum dikkatimi çok çekmişti. Birincisi engelliler için dışarıya çıkmak konusunda hiçbir engelin bulunmamasıydı. Bu kolaylıklar nedeniyle çok sayıda elektrikli arabalarda AVM’lere geldiklerini, hava almaya çıktıklarını gördüm. Bu beni çok memnun etmişti. İkincisi de biz oraya Şubat ayında gitmiştik ve soğuk havaya rağmen bebeklerin ayakları çıplaktı ve bu hava onları daha sağlıklı ve güçlü yapacak düşüncesiyle çorap giydirmiyorlardı. ‘Çok okuyan mı yoksa çok gezen mi bilir?’ konusunu sınıflarda münazara olarak ele alırdık. Bence gezerek her şey öğrenilebiliyor.

Bir gün senelerce kar yağmamış olan Londra’ya kar yağdı ve bu bizim buraya uğurlu geldiğimizi gösteriyordu. Evimizin penceresinden dışarıya baktığımız da her yer bembeyazdı. Kar manzarası her zaman güzeldir. Hemen dışarıya fırladık. Oturduğumuz binada fazla sayıda siyahiler vardı. Onlarla selamlaştık. Bazı hali vakti yerinde olan siyahileri başlarında silindir şapkaları ile şık arabaları sürerken görüyorduk. Burada insanlar metronun dışında her yere bisikletle de gidiyorlardı. Bir yere birkaç gün sonra alışıyorsunuz. Bana da burası hiç yabancı gelmemeğe başladı. "Second Hand shop" yani ikinci el ürün satan mağazaları dolaştık. Sanki elbiseler hiç giyilmemiş gibi yepyeniydi. Biz de bir şeyler aldık. Ben her girdiğim dükkana ‘Hello! I’m from İstanbul,Turkey!’ diye vatanımızın reklamını yaparak giriyordum. İstanbul adını duyunca gülümsüyorlardı. Bize " Haklısınız İstanbul çok güzel bir şehir" diyorlardı.Yurt dışında olunca hepiniz bir elçi gibi oluyorsunuz. Ülkenizi tabiî ki en güzel şekilde temsil etmek istiyorsunuz. Bana İngilizler çok sıcakkanlı geldiler! Yani konuşkanlar. Burada bir siyahiyi bir sarışın İngiliz’le ya da bir Çinliyi yine bir İngiliz’le görebilirsiniz. Birbirlerine karşı gayet saygılı bir şekilde yaşıyorlar. Başka bir gün China Town a gittik. Gerçek Çinlileri burada bol bol gördüm. Bir Çin restoranında yemek yedik. Menüye bakıp bana uygun bir yemek seçtim. Bu sebzeli bir yemekti ama o kadar ağır bir soya yağı kullanmışlardı ki yemeğimi bitiremedim ama diğerleri afiyetle yediler. Meşhur Waterloo istasyonundan trene binerek Southampton’a gittik. Trenden dışarıya bakarken atları bile özel kıyafetlerle giydirdiklerini gördük. Gittiğimiz yer eşi İngiliz olan görümcemin kızı, Menekşe’nin eviydi. Orada görümcem Türkiye ve Türk yemeklerini özlediklerini düşünerek Günhan ve Melike’ye yaprak sarması ve aşure yaptı. Sonra da akşam TV nin önüne oturarak Meşhur ’ The Phantom Of The Opera - Operadaki Hayalet adlı ünlü müzikali izledik. Müziğine ve konusuna bayılırım. Aslında Londra’ya giden herkes bu müzikali sahnede izlemeye gider ama biletler çok pahalı olduğu için biz gitmedik. O sırada Türkiye’de olan Menekşe’nin evinde yedi cüceler misali iki gün kalıp Londra’ya döndük.

Sıfır meridyen noktası Greenwich Gözlemevine yine karlı bir günde tırmandık. Gençler burada yukardan aşağı kızakla kayıyorlardı. Sıfır noktasında durdum. Bir adım sağa ya da sola gittiğinizde bu derece bozuluyordu. İçeride değişik teleskoplar vardı. Bunları da görmüş olduk. Genelde biz evde yemek yapıyorduk. Marketlerde satılan sarımsaklı ekmekler çok lezzetliydi. Burada kullanma süresi bitmeye yakın ürünleri yarı fiyatına satıyorlarmış. Bu çok mantıklı geldi bana. Alıp hemen tüketecek olan insanlar için harika bir fırsattı bu şekilde daha ucuz satın alınıyordu. Toplam on gün kaldığım Londra’dan eve dönme zamanı gelmişti. Hava alanında yabancı uçakların arasında THY uçağımızı görünce sevindim. Diğer ülkelerle rekabet eden bu uçağımıza mutlulukla bindim. Güler yüzlü ve güzel makyajlı Türk hosteslerimiz bizi karşıladılar.Türk olduğum için kendimle bir kere daha gurur duydum. İstanbul Atatürk havaalanına indiğimde İstanbul’un o deniz kokan havası burnuma çarptı. İstanbul’un güzel ışıklı haline ve boğaz köprüsüne bir kez daha hayran kaldım. ’Gezip göreceksin ve mutlaka vatanına döneceksin ‘ diye içimden geçirdim. Benim bu seyahati yapmama olanak sağlayan görümcem Nilgün’e, sevgili evlatları; Menekşe, Günhan ve gelinleri Melike’ye çok teşekkür ediyorum.

Suna GÜLGÜDEN

23.08.2020

10 Yorum

Husnu Aydogdu

Husnu Aydogdu

23 Agustos 2020
Ingiltere'ye vizeyi zorlastiran konsoloslukta calisan bayan agirlikli Turkler. Onlari destekliyen Ingilizler de var. Disardaki sokakta parayla vize alan burolar var. Dolayli yonlendirme oluyor. Ben bunu denedim, arastirdim ve olay cikardim. Guvenlik ilgilendi ve 40 dakikada vizemi bir ust kattaki farkli bolumden aldim ve isi zorlastiran Turk kizlarin onune biraktim ve sasirdilar. Donuste Heatrow Havaalaninda Turkleri en son siraya alinca ben de calgilarima ve cantama kirilir resmi yapisrttirdim ve Ucaga kadar Ingilizlere de tasitip derslerini verdim.
Ümran özbey

Ümran özbey

23 Agustos 2020
Suna hanım ne güzel bir gezı olmuş. Akıcı anlatımı okurlen şehir gözümüzde canlandı. Görmediğimiz yerleri gezisi olanlar anlatırken bizde tanımış oluyoruz.
Nilgün tezer

Nilgün tezer

23 Agustos 2020
Suna hocam, Kaleminize sağlık, sayenizde içten anlatımınız eşliğinde Londra'yı gezdik:)
Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

24 Agustos 2020
Suna hanim iki sene Londra’da yasadim Hemde Big Ben saat kulesinin karsisindaki Westminster turistik alisveris magazasinin Italya bolumunun sorumlusuydum. Detayli anlatiminiz beni gercekten yasadigim ve sonrasinda isim geregi defalarca uctugum Londra’ya nostalji turuna cikardi.Iyi ki bizimle paylastiniz.Emeginize saglik.Ben sahsen cok tesekkur ediyorum.
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

24 Agustos 2020
Suna hocam anılarınızı okumak çok keyifli Sayenizde Londra'yı da görmüş gibi olduk Londra'ya gidebilmek en fazla sizin hakkınız olduğu halde vize zorluğu çıkaranlara çok kızdım Ayrıca ingilizlerin metrodaki suratsızlıkları da onları görme hevesimi azalttı engüzeli yine bizim vatanımız yeni yazılarını bekliyoruz
Armağan ümit çı

Armağan ümit çı

24 Agustos 2020
Suna hanım, yazınızla londra'da gezdim. Keyifle heryerde dolaştım. Anılarınızı ve deneyimlerinizi bizimle birlikte paylaştığınız için teşekkürler. Sağlıcakla kalın. Selamlar
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

24 Agustos 2020
Suna hanımcım Londra seyahatinizi kefiyle okudum. Kaleminize sağlık. Gerçekten de insanın kendi vatanı bir başka güzel. Sevgiler.
Esin Tütüncü

Esin Tütüncü

24 Agustos 2020
Suna hanımcım anılarını okurken Lonndrayı gezmiş kadar olup keyifle okudum.selamlar
AYLA

AYLA

31 Agustos 2020
Çok gezen mi çok okuyan mı demişler.. Siz gezip -görüp anlatınca ,biz de okuyarak öğrenmiş olduk. Demek her kesim birbirine lazım :)
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

11 Eylul 2020
Herkese yorumları için çok teşekkür ederimm, sizleri seviyorumm!!

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri