AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
(Okumayı sevmeyenlerin, bünyelerini biraz zorlayarak okuması gereken bir yazı)
Korona tatil anlayışımızı değiştirince bizde açık büfeli, havuz kenarına konuşlanma gösterişli, kozmopolit müşterili turistik oteller yerine daha mazbut şartlarda, tabldot yemek sistemli ve parasından çok bilinci fazla üyelere sahip bir yere gitmenin hijyen kuralları için daha güvenli olacağından hareketle yirmi yıldan beri üye olduğum derneğe ait kamplardan birine gitmeye karar verdik. Yine daha korumalı olması açısından uzunca bir aradan sonra tatile kendi aracımız ile seyahat edecektik. Güzel bir yolculuk sonrası Egedeki kampımızın yerini bulduk. Girişte bizi güvenlik karşıladı. Güvenlik kayıt defterine gerekli bilgileri kaydederken gereksiz ayakta kalmasın diye Aysel hanıma “sen git, bahçede bir yere otur, beni bekle” dedim. O sırada güvenliğe 9-10 yaşlarında maskeli bir çocuk geldi. Bana “Hoş geldiniz, Size birkaç soru sorabilir miyim “ dedi. Şaşırdım. Önce kampla ilgisi var mı Korona tedbirleri açısından bir prosedür mü acaba diye düşünürken bu kez aklıma devre mülk satmak amacıyla anket yapan gençler geldi. Bismillah kampa girerken bu olamaz zaten bu küçük masum yüzlü bir çocuk, üstü başı bakımlı, diksiyonu oldukça düzgün. Dur bakalım altından ne çıkacak diye düşünüp ona “Tabi sorabilirsin” dedim. “Teşekkür ederim. Size sadece üç soru soracağım“ dedikten sonra sorularına başladı. Birinci sorum “Doğu Anadolu cephemizin değerli komutanı kimdir?.“ Kazım Karabekir ve Fevzi Çakmak arasında gidip geldim. Son kararım bu misali “ Kazım Karabekir “ dedim. “Ne yazık bilemediniz, doğru yanıt Fevzi Çakmak olacaktı” dedi.
“İkinci sorum şu Fransız Guyanası hangi kıtadadır. “Güney Amerika” dedim. “Evet doğru. Bildiniz” dedi.
“Son sorum Anadolu’da kurulan ilk Türk devletinin adı nedir”. Bu zor soru ile karşılaştığım için şanslıydım. Zira bende sorunun yanıtını birkaç yıl önce şaşırarak öğrenmiş, İlk Türk Cumhuriyetinin Batı Trakya'da İttihatçılar tarafından kurulduğunu, Başkentinin Gümülcine olduğunu Türk devletinin siyah, yeşil ve beyaz renkleri içeren ay yıldızlı bir bayrağı kabul ettiğini bildiğimiçin sevinçle yanıtı yapıştırdım. “Trakya Türk devleti “ dedim. Oda sorunun zorluğunu belki de bildiğinden gözleri ışıldayarak “ Doğru yanıt. Evet bildiniz. Bana vakit ayırdığınız için size teşekkür ederim. Sorduğum üç sorudan ikisini doğru olarak bilmiş oldunuz.” dedi
“Asıl ben teşekkür ederim. Seni tanımak isterim. Kimsin? Bu anket işi nedir? Yoksa bir ödev mi yapıyorsun?”. dedim. “Adım Ahmet ve bu anket bir ödev falan değil. Sadece benim merakım nedeni ile yapıyorum. Sorularını benim hazırladığım bir anket. Bu anket ile toplumun bilgisini ölçmeye çalışıyorum. Bizde bugün kampa geldik ve kaldığım süre boyunca çeşitli sorular hazırlayıp, buradakilere soracağım.” dedi. Şaşırmamak elde değildi.
“Ahmetciğim şu korona belası olmasa sana sarılıp kucaklamak isterdim. Seni kutluyorum. Beni hem mutlu ettin hem de duygulandırdın. Bu ortamda yani son yıllarda senin gibi bir çocukla karşılaşmak “çölde su bulmak” gibi bir şey. Seninle sonra sohbet etmek isterim. Şimdi valizlerimizi odaya çıkarıp biraz dinlenmek istiyorum. Sonra görüşürüz.” dedim.
Ben ayrılırken arkama dönüp baktığımda Ahmet sorularına güvenlikçi ile devam ediyordu. Sanırım benim gibi kampa gelenleri şaşırtmaya devam edecekti.
Ayselin yanına gelir gelmez heyecanla Aysel’e Ahmet’ten bahsettim. Oda şaşırdı ve heyecanlandı. “Ahmet ile tanışmayı bende çok isterim” dedi.
Dikkatinizi çekmek isterim. Ahmet ve onunla sohbet merakı henüz tarafımızca bilinmeyen kamp alanı, kampın kuralları, yemekhane, sosyal tesisler, denize giriş, çıkış hakkındaki tüm meraklarımızın bile önüne geçmişti.
Aklımıza TV ve sosyal medyada izleyip kahrolduğum benzeri anket ve sosyal deneyler geldi. Özellikle gençlerin, ve ortalama vatandaşların trajikomik yanıtlarının yer aldığı ve bizleri nasıl acı acı güldüren anketler. Belki sizlerde böylesi zırva yanıtlar verilen anket videolarını seyretmişsinizdir.
Soru; “Kıbrıs nerede “. Yanıt : “ Kıbrıs sanırım Malta adasına yakın”.
Soru; “ Malta nerede peki ? Yanıt; “Karadenizde bir yerde “
Soru; “Avusturya nerededir?“ Yanıt; “Avusturya Okyanusta değil mi. Kangurular var ya”
Soru; “Son padişah kimdir? Yanıt ; “Fatih”.
Soru; “Amerika atom bombasını nereye atmıştır?” Yanıt; “ Çine sanırım”
Soru; “İzmir’de ilk kurşunu atan kimdi?” Yanıt; “ Ulubatlı Hasan mı”
Soru; Kaça gidiyorsunuz? Yanıt; “Lise 2“ Soru; ”Atatürk kaç yılında vefat etti? “ Yanıt “19 Nisan 1919 “.
İşte aklımda kalan çok güldüğüm, ama “gülerim ağlanacak halimize” sözüne tam uyan sorular ve yanıtları ve bunların bendeki dayanılmaz etkisi. Ne yazık Ülkenin eğitim konusundaki acı tablosu böylesi anketlerle ortaya çıkmaktaydı.
Ben sıkça bu kadar eğitimsiz hatta daha acısı eğitimli görünen cahillerin cirit attığı bir ülkede yönetimlerden şikâyetçi olmak ne kadar adildir. Hani demezler mi “sen nesin ki seni yönetenleri eleştiriyorsun.” Atalarımız ne güzel ifade etmiş. “Böyle başa, böyle tarak.”
Sosyal medyada, dost meclislerinde sanatla ilgili sempozyumlarda, Müziğin sanatın bittiğine dair “mangalda kül bırakmayacak” konuşmalar yapıp, iş icraata gelince hiçbir bir müzikal etkinliğe tenezzül edip gelmeyen hatta ve hatta “Ben bir müzik aşığıyım” diyerek gelip kaydolduğu Musıki derneğinin ayakta kalmasının yegane kaynağı olan aylık 35-100 TL arasında değişen üye aidatını vermemeyi kurnazlık sananlarla dolu olduğu bir ülke oldu Türkiyem.
Okuma eğitim konusu açılınca neredeyse kürsüye çıkıp saatlerce konuşma yapacak politikacılara parmak ısıttıran sözde entelektüellerin önüne gelen ve hiç bir bedel ödeme korkusu olmayan üstelik çok emek verilerek yazılmış hiçbir makaleyi veya kitabı okumaması neyin apaçık bir fotoğrafıdır.
Çocukluktan beri çok güldüğüm şeylerden biridir. Boş zamanlarda sevdiği şeyleri sayarken kitap okuma illaki sıralanır. Kitap okuma ve boş zaman yan yana bile geldiğinde birbirine yakışmayan iki ifadedir. Aslında kitap okuma boş bir zamanı doldurmak için yapılması gereken fantezi bir eylem değil en önemli zaman aralığında hatta en yoğun ortamda bile birçok şeyin ötelenerek yer verilmesi gereken bir fiil olduğu anlaşıldığı zaman sanırım eğitim sorunu azalmış demektir.
Birde kişiler nasıl sahtekarca fırsatını bulunca okudukları kitapları sıralarlar sırf entelektüel görünmek için. Birkaç sayfalık bir makaleyi uzun bulup okumayan sürekli mazeret bularak öncelikle kendini aldatan bir kişinin Dostoyevski’nin “Karamazov kardeşleri” ni okuduğuna veya iki kilo ağırlığındaki klasik ciltleri yalayıp yuttuğuna nasıl inanabilirsin ki. Allahtan onun seni kandırdığını sandığı sırada senin onun haline gülerek alay ettiğinden haberi olmamakta.
Bunca hayal kırıklığı normalde pes ettirmesi havlu attırması hatta cazip teklifler alınan yurtdışına yerleşmeye kadar götürmesi gerekirken benim gibi aktivistler üzülmek yerine potansiyel cehalete karşı direnme, mücadele etme yolunu tercih ederler. Zira zorluklar hele vatan ve ülkesine aitse mücadeleci savaşcı ruh yapısı ile pes etmeden yararlı olma mutlulukların en yücesidir. Adeta her zor konunun üstüne gitmek, direnmek, mücadele etmek üzere dünyaya getirilmiş olduğumu düşünerek, Vatanıma olan borcumu ödemeye çalıştığımı düşünürüm. Bazen de Donkişot gibi yel değirmenlerine kılıçla saldırıyor gibi bir durumda hissetsemde yine de hiçbir güç beni sanat ve kültür mücadele azmimden asla yoksun bırakamamıştır.
Toplumsal okuma isteği yoksunluğu, okuma nefreti hatta okuma fobisi ne yazık ülkemizin acı gerçeğidir ve satılan toplam gazete trajı, yıllık basılan kitap sayısı, okuma oranı, okullardaki derslerin hali, hocaların eğitim kapasitesi, hepimizce bilinen bir gerçek değil mi ?
Ülkedeki yazılı medya ve kitap baskı sonuçları kütüphanelerin sayısı ve onlara olan ilgi ortadadır. Hele hele benim gibi yazan ve yazmayı teşvik eden birisinin bu tablo karşısında çektiği ızdırabı anlatmak karşılaştıklarımı paylaşmak için bir kitap daha yazmam gerekebilir.
Bizim gençliğimizde; gençlik ülke yönetimine ve yaşanan sorunlara duyarlı olduğundan her kesim kendi ideolojisi paralelinde en azından birkaç siyasi kitap okumak zorunluluğu hissetmesinden dolayı kitap okumak bugün ki gençliğin kitaba olan umarsızlığı kadar değildi. Kitap bir değerdi.
Bugün teknolojik gelişmelerin bilgisayar teknolojisinin olumsuz etkisi olmakla beraber Bana göre kesinlikle kişilerin okumadan araştırmadan manipüle edilmesi için enjekte edilen bilgilerle arzu edilen istikamette algı oluşturmanın da büyük rolü olduğuna inanlardanım.
Belki bazıları kendini rahatlatmak adına "ama teknoloji gelişti herşey internette var . Kitap alarak maddi manevi kayba ne gerek var" diyebilir. Ben bu uyanık düşünceye iki yanıt vermek isterim. Batıda internete erişim maddi ve manevi daha ekonomik ve yaygın olmasına rağmen onların kitapçıları hala neden ana baba günü gibi kalabalık ve kitap gazete okuma tirajları etkilenmiyor. Diğer yanıtım " Madem internetten herşeye ulaşmak ucuz ve kolay bana internetten okuduğun (e-kitap) bir iki kitap ismi verebilir misin."
Tabiki her iki yanıtım karşısında mazeret sahibi sessizliğe bürünecektir. Biraz uzun bulduğu makaleyi okumayan 500 sayfalık bir kitabı internetten okuyacağı ne kadar inandırıcı olabilir ?
İşte altı yıldır içinde bulunduğum yazı hayatımda ve dört aylık iki site editörlüğümde şahsımın ve yazar arkadaşlarımın yazıları ile elde ettiğim tespitler sonucunda oluşan kanaatim yazı okuma nefretini internetin bile değiştiremeyeceğidir.
Örneğin : Ayni amaçlar doğrultusunda bir araya gelinmiş kişilerden oluşturulan üyesi veya kurucusu olduğum Whatsapp gruplarımda yer alan kişilerin bile paylaştığım makale veya kısa anekdotları "ne bana saygı, ne de arkadaşlarına saygı adına en azından arada sırada “yüreklerine taş basarak “ okumaya bile tenezzül etmemeleri ne kadar acı ve kaba davranıştır. Sanırım okumak; kişilere büyük ızdırap vermekte “cinlerini tepelerine çıkartmaktadır.” Saygı hatır gönül bile o duygunun yanında yerlerde sürünmebilmektedir.
Bu arada başkaca bir tespitim var ki belki bu tespitim sizlere ilginç gelebilir.
Okumayı sevmediğimiz gibi yazanı da çekemiyoruz veya biraz yumuşatarak ifade edelim hoşlanmıyoruz. Evet yanlış anlamadınız. Yazan kişi çekilemiyor. Ben bunun nedenini tespit adına analizi yapmaya çalıştımsa da tam tespit yapamadım. Bu nedeni bilen açık yürekle itiraf ederse veya tespitini ortaya koyarsa ona sonsuz şekilde minnettar olacağım. Ama emin olduğum husus “Yazanın yazarda diyebiliriz başka bir ifadeyle yazma kabiliyeti olan kişinin çekilemediği. Belki de okumak fiili okuyan kişiye çok zor bir eylem geldiğinden, yazma eyleminin de o çok zor bir şeyi gerçekleştirme eylemi gibi zor olduğu düşünülerek yazı yazanın da böylesi bir eylemi gerçekleştirmesi şaşkınlıkla karşılanmakta, gizlice takdir edilmekte ama ne yazık kıskanılmaktadır.
İnsanın doğasında çekememezlik, kıskançlık olduğu aşikar bunun şark toplumlarında üst seviyede olduğunu, Batı toplumlarında ise gerek aile gerek eğitim sayesinde bu kıskançlık olgusunun törpülenerek “senden iyi ise onu alkışlamalısın” gibi faziletli bir yapıya kavuştuğu hususlarına ait yaşadığım örnekleri ortaya koyarak muhtelif yazılarımla dile getirmiştim.
Bakın sözel ve görsel ifade sanatına yeteneği olan biri olarak kendimi bildim bileli bir süreçten başlayarak bugüne kadar “Resim yapma, sunum yapma, görsel sunum programları yapma, konuşma yapma (hitap etme) şarkı söyleme, şiir okuma, şarkı söyletme, yabancı dil ile konuşma ve yazı yazma “ gibi kabiliyete dönük eylemleri gerçekleştirmiş bir kişi olarak büyük ve emin olduğum bir gözlemimi ortaya koymak istiyorum. İnanın bu gözlemi tam altı yıl boyunca yüzlerce yakın dostum, arkadaşım, akrabam üzerinde gerçekleştirdim. İlk kez sizlerle paylaşmak istiyorum
Yukardaki muhtelif yeteneklere dönüş eylemler sonrası beni çekemeyen açık açık söylemek gerekirse kıskanan insanlar, arkadaşlarım, akrabalarım olduğunu üzülerek gözlemişimdir. Ancak “YAZI YAZMA “ eylemim sonrası durum faciadır.
Yazma eylemimden sonra o kadar çok dost akraba ve arkadaş kaybettiğimi anlatamam Bu yazmak bile bana acı size garip gelecektir. Ama inanın abartmadan ifade ediyorum Yazı Yazma eylemim sonrası her ne kadar tahminlerimin çok üzerinde beğeni, takdir , iltifat almama rağmen hiç beklemediğim ama beni hem üzen hem şaşırtan sonuçları da yaşadım. Neredeyse 40 yıllık bir dostluğum olduğunu sandığım iki arkadaşımdan biri yazı yazma eylemimden kısa bir süre sonra benimle dialogunu kesti. Sebepsiz yere. Zira ayni şehir bile yaşamıyor sadece sosyal medya üzerinden haberleşebiliyorduk. Diğeriyle de ayni şekilde yıllardır görüşemiyor olsakta sadece sosyal medyadan en azından selam kelam edebiliyorken. Birden onun uzun süredir yazılarımı görmezden gelmekte olduğunu farkettim. Aramızdaki samimiyeti dikkate alarak sordum. “Yahu arkadaş neden yazdıklarıma olumlu olumsuz yanıt tepki vermiyorsun.” Yanıtı ne oldu biliyor musunuz.? "Sen benim sosyal medyada paylaştıklarımı beğeniyor musun ki ben senin yazılarını okuyup beğeneyim."
Onun başkalarından yaptığı alıntılar görsel fotolar sloganlar, sözler, metinlerle olan paylaşımlarını benim yani onun sözde yakın dostuna ait gerçek ve yaşanmış ifadeleri ayni kefeye koymaktaydı. İşi rekabete sokmuştu.
Bu net ve açıktı şey ortadaydı. Anlamak için Arap olmak gerekmiyordu. Farklı toplum kesimleri içinde yer alan kişileri muhtelif alanlarda analiz etmiş biri olarak tavrı onun duygusunu ele veriyordu.
İşte yıllarca okuma yazma konusunda aktivist olmuş iki köy okuluna kütüphane oluşturmuş. Derneğimizde Aysel hanımla birlikte bir kitaplık oluşturmuş bir olarak yaşadıklarımız sonrası halkın cehaletine alışmış, kanıksamış birleri olarak hiç beklenmeyen bir anda Ahmet gibi çocukla karşılaşınca kumsaldaki inci tanesi bulmuş gibi hisse kapıldık. Ancak Ahmet ile dostluğu arttırınca Ahmet’in ailesinin çok bilinçli bir aile olduğunu ve çok iyi yetiştirdiklerini anladık. Demek ki işin temeli aileydi. Evet evet her işin temeli çocukluktan geliriyordu her konuda olduğu gibi okuma zevki alışkanlığı çocukluktan başlamaktadır. Oda yetmez Eğitim ile taçlanması gerekir. Bir yandan teknoloji takip edilmeli ama bir yandan da kitap okuma özendirilmelidir. Kitap hediye etmek okumayı teşvik yarışmaları kulüpleri kurmak belki diğer teşvik yöntemleridir.
Sürekli okuyan ve bilgilerini başkalarıyla paylaşan ama sonucuna çok üzülen Ahmet ile aramızda şöylesi bir konuşmayı da aktarmak isterim. “Ahmetcim hazırladığın soruların sonuçları sende nasıl bir duygu yaşatıyor.
“Çok üzülüyorum örneğin siz sorduğum üç sorudan ikisini bilen nadir kişisiniz genelde sonuç üçte sıfır. Kimse okumuyor oysa ben tarih coğrafya ve güncel konuları okuyor ve bilgisine emin olduğum başta babam olmak üzere soruyorum.” Dedi.
“Ahmetcim seninle gurur duydum sana bir teklif yapmak isterim. Benim iki yazı sitem var. Bu sitelerimde otuza yakın değerli kişi senin gibi topluma yararlı olmaya çalışıyoruz. Bu amaçla bilgilerimizi aktaracak yazılar yazıyoruz. Sende ailen müsaade ederse bu sitelerde yazı yazmak ister misin?”
“Hayır.” “Peki neden. Beni bu ani kararın şaşırttı. Sebebini açıklar mısın mümkünse?”
“Şey. Benim yaşım küçük. Böylesi önemli bir iş yaparsam. Belki ister istemez KİBİR’e kapılırım. Bu kibir de beni olumsuz etkiler.”
Yanıtının açıklaması daha da şaşırttı beni. Bir çocuk için muhteşem bir aklın sözel ifadesiydi. “Haklısın Ahmet’cim. Bu değerli açıklaman üzerine ısrar bile etmek haksızlık olur. Sana yazdığım bir kitabı armağan etmek isterim. Okur musun”. “Çok sevinirim elbette okurum ve okuduktan sonra sizinle üzerinde yorum bile yapabiliriz.”
Ancak ülkede kaç Ahmet gibi çocuk vardı. Onu bırakın yetişkinler içinde on yaşında Ahmetin bilgisinde olanların yüzdesi kaçtı.
Bu böyle devam ederse yani okuma fobisi bir şeyi okuyarak değil duyarak öğrenme yapısı sürerse sonuçta yakın zamanda Ahmetlerin yapacağı bilgi ölçüm anketlerinde “ Ankara hangi deniz kıyısındadır sorusuna yanıt Van gölü müydü olarak alınacağı aşikardır.
Not Bu yazım, bugün doğum günü olan bugüne kadar gördüğüm en çok kitap okuyan, kitaplık kuran, kütüphanelere üye olan ve kitap okunmasında müthiş bir aktivist kişi olan hayat arkadaşım Sayın Aysel TAŞTANOĞLU'na doğum günü armağanıdır.
Serdar TAŞTANOĞLU
03.08.2020
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
41 Yorum
Filiz Alkan
03 Agustos 2020Suna Gülgüden
03 Agustos 2020Esin Tütüncü
03 Agustos 2020Emin Altug Tura
03 Agustos 2020Siret ÖZALP
03 Agustos 2020Fazilet Yanık S
03 Agustos 2020Faruk Öz
03 Agustos 2020Cihan URTEKİN
03 Agustos 2020Sonay Ovissi
03 Agustos 2020Şükrü Coşkun
03 Agustos 2020Aydın Çetinkaya
03 Agustos 2020Gülten Şanlıer
03 Agustos 2020Burak kibar
03 Agustos 2020Hasan ANNAÇ
03 Agustos 2020Halit Çalışkan
03 Agustos 2020Necla SAKARYA
03 Agustos 2020Filiz GÖKSOY
03 Agustos 2020ulusal haber-Tü
03 Agustos 2020Nilgün tezer
04 Agustos 2020Cihat HIRÇIN
04 Agustos 2020Gülen Ekşi
04 Agustos 2020Nihal Özkardeş
04 Agustos 2020Tanju Çığranış
04 Agustos 2020Armağan ümit çı
04 Agustos 2020Gülten Aydeniz
04 Agustos 2020Ali ERKAN
04 Agustos 2020Nurdan Erakıncı
04 Agustos 2020Hafize Erol
04 Agustos 2020Füsun Özalp
04 Agustos 2020Gülzerrin
05 Agustos 2020Rabia Başaran B
05 Agustos 2020Kadriye
05 Agustos 2020Filiz İlemler
05 Agustos 2020Hatice Özgül Ye
05 Agustos 2020Hediye Çetin
05 Agustos 2020Semra TÜREL
06 Agustos 2020Serpil SORKUN
06 Agustos 2020Selma Kaşo
06 Agustos 2020Kenan Öğüt
07 Agustos 2020Veysel Özyurt
08 Agustos 2020Turgut ÖLMEZ
10 Agustos 2020