NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE

NEFES ALAMIYORUM

Okmeydan’ında Annanemin yaşadığı bahçeli ev;  benim annemin karnında doğum sancısı başlatıpda Şişli Etfal Hastanesinde  “Hayata Merhaba” deyip,  önce sağlıkçılarla tanışıp tekrar geri geldiğim evdir.

Bu ev birkaç yıl orada ailemin en büyükleriyle birlikte yaşadıktan sonra, çekirdek ailem ile ülkenin neresinde yaşarsak, yaşayalım büyüklerimi, bu çok sevdiklerimi ziyaret için geldiğim evdir.

O evin bulunduğu mahalle, sokaklarının çamuruna, elektrik, su sorunlarına, ulaşım hizmetlerinin eksikliğine rağmen bugün artık kalmayan tükenen tüm mahallenin oluşturduğu “Sevgi Sinerjisi “ ille kaplıydı.  Sanırım insanoğlu için ya da benim gibi manevi şeylerin maddi şeylerin üstündeki değerler olduğuna inananlar için en önemli bu özellik yok oldu gitti.  Komşular mı başkaydı? biz mi başkaydık?  yoksa hayal miydi gördüklerim, yaşadıklarım? Ne oldu sevgilere, candan ilişkilere, sıcak komşuluklara.

Karşımızda sokağın diğer tarafındaki bahçeli evin sakini “Kamer hanım teyze” nasıl bir sevgi deposuydu.  Asla o depodaki sevgi seviyesi aşağı düşmezdi. Ne zaman beni görse bağrına nasılda basarak sarılır başımı, yanaklarımı öperdi. O sevgiyi öylesine içimde hissederdim ki Kamer hanım teyzeyi akrabamız sanırdım.  Beni her görüşte hep şunu derdi  ”Ah kuzum sen ateşliyken nasıl bana sarılıp yanağını yanağıma yapıştırıp  durmuştun, o masumluğun çaresizliğin   beni nasıl da ağlatmıştı”.  Bu derken bile gözleri dolardı.

 Gerek annanemin bu mahallesi gerek birkaç yıl sonra yanına taşındığı  bir kilometre ilerdeki teyzemin evinin bulunduğu mahalle de ayni özelliklere haizdi. Hani yıllarca kendi evimiz gibi gelip gittiğimiz istediğimiz süre kaldığımız, çocukça yaptığın yaramazlıklardaki kırmalara bozmalar dağıtmalar kızılmayan  gerçekten anne yarısından öte sevgi gördüğümüz onun ve eşinin bizleri çocukları olarak kabul ettiği Teyzemin evi

O evde bulunduğu mahallede nasılda ayni sevgi atmosferini taşıyordu. Kendi evimdeki gibi rahatlıkla bahçelerine mutfaklarına kadar girebildiğim, yemek yerken gördüklerinde ısrarla masaya davet edip bir tabakta bana koyulan komşuların yaşadığı mahalle.

 Tüm bunları güzellikleri tek tek anlatmak değil amacım. Sadece birini anlatmak istiyorum. Benim belki de insana bakışımda, insanı ötekileştirmemem de benim için en önemli şahsiyetlerden biri.

“Yaşar Nine”  Bu lakabı kim koydu? nasıl koydu ? bilmiyorum ama annemin bize “Yaşar Nineniz”  ile başlayan  ifadelerden yola çıkarak  “Yaşar Nine”  hitabını büyüklerimiz kullanmamızı istemişti. Yaşar Nine bitişik nizam inşa edilmiş annanemin  tek katlı bahçeli evinin  diğer  simetrisi olan  en yakın komşusu olan bitişiği evde  oğlu Ferruh dayı ile yaşıyordu. “Ferruh dayı” evet oğluna Ferruh dayı diyorduk. Yaşar nine belki de elinde doğmuş olduğum için belki de torunları olmadığı için nasıl severdi beni ve ablamı bilemezsiniz . Aynen Kamer hanım teyze gibi nasıl içten sarılır öperdi .

 İnanmayacaksınız ama onları da akrabamız sanırdım. Yaşar nine o zamanlar gösteriş amaçlı ibadet olmadığından gerçek bir dindardı.  Evlerimiz tek katlı olduğundan pencerenin önünde durup içeri bakınca çoğunlukla ya namaz kılarken ya da dua ederken görürdüm.  Ninemi bazen daha iyi görmek için boyum yetmediğimde ayaklarımın ucuna kalkar, ayağım uyuşana kadar sabırla seyrederdim. Hatta namazını uzunca beklemek durumu varsa ayağımın altına bir yükseltici koyup, rahatlatır onu öyle seyrederdim. Onu beni görmesini beklemek, çok heyecan verirdi. Çünkü beni camda gördüğü anda nasıl çığlıkla, neşeyle, heyecanla pencereye gelip, camı açar “Gel kuzum içeri “diye davet eder. Ya da pencereden illaki bir ikramda bulunurdu. Onun beni o sevinçle karşılaması nasıl çocuk ruhumu mutlu ederdi anlatamam. Sanki sevginin transferini yapardım ruhuma benliğime. İkram edecek bir şeyi yoksa  “sana nazar değmesin diyerek “  Nazar duası okur ya da zihin açıklısı duası okurdu. Liseye kadar tüm sınavlar girerken Yaşar ninenin zihin açıklığı için ablamla bana sabırla öğrettiği  “ Vekul rabbi zihni ilmen ve fehman……… “  ile başlayan duasını sınav öncesi yirmi kez okuma ritüelini yapmaya öylesine alışmıştık ki onu okumadan hiçbir sınava  başlamazdık ve sanırım başarılı sonuçları Yaşar ninenin duasındaki keramete bağlardık. Oğlu Ferruh dayıyı çok sık göremezdik. Bir ilaç firmasının  satış mümessili  olduğunu hatırlıyorum.   Bu nedenle çoğu kez  İstanbul dışında olduğunu  bilirdim. Yalnız kaldığı günler Annanem, annem asla Yaşar nineyi ihmal etmezlerdi. Yaşar nine başka evlere nedense gelmezdi. O Kabe gibi yaptığı her tarafı dua yazıları seccadeler tespihler ve mangal bulunan perdeleri hep açık olan pencereden içerisi görülen odasında zamanını geçirirdi. Oğlunun bizler için “Anacığım bizim çocuklara ver” demesi üzerine bizlere verilen o zaman çoğu kimsenin görmediği, bilmediği suda baloncuklar çıkararak eriyen Efervesan C vitamini tabletlerine nasıl bayılırdım. Suda erirken bardağı yüzüme yanaştırıp erirken çıkardığı sesi dinler, yüzüme çarpan su baloncuklarının serinlik verici seremonisi içimi ferahlatırdı. Hala  efervesan bir tableti suya attığım zaman karşımda “Yaşar Nine ve oğlu Ferruh dayı” belirir. Dayı ifadesini biz şehirli insanlar, kırsal kesimde büyüyenler gibi her yakın gördükleri  erkek büyüğe söylemeyiz. Sadece gerçekten dayı ruhunu hissettirenlere söyleriz . Bu unvan Ferruh dayıyı nasıl yakınımız gördüğümüzün en önemli işaretiydi.

İşte bu hayatımızın renkleri iki güzel insan ana oğul siyahiydi. Osmanlı zamanında Etopya’dan  gelen siyahilerin torunlarıydı.  Hani şu boğazına beyaz polisin basarak onun” nefes alamıyorum- I can’t breathe” diye çırpındığı George Floyd gibi siyahi. O haber ve sonrası  o boğazına basılan George değil de  sanki  Ferruh dayıymış, onun  başında ağlayarak çırpınan da annesi  “Yaşar nineymiş”  gibi ağladım. Evet bir insanın rengi yüzünden nasıl hor görülebileceğini böylesi güzel bir kalp bağı kurduğum siyahiler sonrası kabul etmem mümkün değil. Sanırım Amerika’da olsaydım o protestocuların en başında yer alırdım. Hem de bağırarak, ağlayarak "Canım Yaşar ninemin" duasını okuyarak.

*******************************************

Hollanda  kraliyet akademisi  bursu ile gittiğim Hollanda’nın Den Helder şehrine vardıktan birkaç gün sonra, biz öğrenim için gelenlere yaşam kurallarımız öğretildi. Ekonomik destek paketleri ile neler yapacağımız, dersler, kitaplar, consultan hocalar, ders saatleri, sınavlar, görsel olarak en ince ayrıntısına kadar anlatıldı. Sonra bu bursu kazanan dünyanın az gelişmiş ülkelerinin aklı ve bilgi kapasitesi gelişmiş  gençlerinden  bir araya getirdikleri  iki gruptan sınıflara geçilmesi  istendi. Biz 30 kişi muhtelif ülkelerden sınav kazananlar bir sınıfa,  sadece Endonezya’dan sınav kazanmış başka bir 30 kişide başka bir sınıfa geçmemiz istendi. Ben ait olduğum sınıfa girmek üzere hazırlıklarımı ağırdan alarak yapmaya başladım. Zira birçok kişi gibi tez canla yer kapma derdim yoktu. Nedeni ise boyumun uzunluğu sebebi ile eğitim hayatımda yıllarca hep arka sıralarda konuşlandığımdan yine kimsenin önünde blok oluşturmamak adına ağırdan alıyordum. Nasılsa kimsenin tercih etmeyeceği arkalarda yer vardır rahatlığı ile. Neredeyse sınıfa son girenlerdendim. Sınıfa girdiğimde arka sıralara yöneldiğimde şaşırarak tüm arka sıraların dolduğunu gördüm. Bu sefer mecburen önlere yöneldim. Ne göreyim pencereye yakın sıralardan ki pencere kenarları her zaman öğrenciler için cazip olmasına rağmen hem de en önden üçüncü sıra olmasına rağmen tek kişilik bir yer boştu. Sıranın diğer ortağına bakınca bir bayan öğrenci oturuyordu. Göz göze geldik. Ancak bakışında sanki bir ürkeklik, bir tereddüt, bir hüzün var gibi geldi. Beynim saniyeler içinde durumu analiz edince olay netleşti.  Oturan siyahi bir kızdı ve benim boş yere oturup oturmayacağıma emin değilmiş gibi başkalarının yaptığı gibi oturmamam gibi bir sonuç olup olmayacağını endişe ile beklediğini hissetmiş oldum. Ondan “ Oturabilir miyim” şeklinde  izin istedim. Birden yüzünde güller açtı, o bembeyaz dişlerinin tamamı ortaya çıktı. Neşe içinde” Of course” dediği sırada ben sanki Yaşar ninemin genç kızlığı ile buluşmuş hissindeydim. Nasılda onu hatırlattı neydi aradaki bağ . Tanışma faslı sonunda adının “Mulu” olduğunu Ethopya’dan bursu kazandığını  Etopya Ulaştırma Bakanlığında limanda görevli olduğunu İngilizce, Fransızca  bildiğini öğrendim. Evet ya bağı bulmuştum Yaşar  ninede Etopya’dan göç eden siyah Türk değil miydi. Mulu’nun İngilizcesindeki akıcılık zaten dil bilgisini ortaya koyuyordu. Böylece herkesin sınıftaki yeri belirlenmiş oldu. Biz Mulu ile oturuyorduk.  Sınıftaki diğer altı siyahi kız ve erkek öğrencilerin bana yaklaşımları, gösterdikleri sevgi, saygı  diğer öğrencileri şaşırttı. “Sizler önceden tanışıyor muydunuz”  diye sormaya başladılar. Oysa diğerlerini de hiç tanımıyordum. Nijerya’dan Jamaika’dan Kongo’dan gelmişlerdi. Nasıl ne zaman tanışmış olabilirdim ki. İnsanların anlayamadığı şuydu bizim tanışıklığım samimiyetimiz doğallığımız  beyaz siyah ayırt etmeyen bir ruha sahip olmam, bunu da rol değil gerçekten doğal görmemin yansımasını onlarında net hissetmesiydi.  Mulu  çok zeki bir kızdı  bazı anlamadığım  finans problemlerini  öyle pratik açıklıyordu ki zaten eğitim hayatının  hep başarılarla dolu olduğunu anlattı.  Bazı konularda küçük kağıtlara  açıklamalı not yazıp  önüme itiyordu. Yaptığım espriler veya şakalarım sonucun da attığı kahkahalar o gülüşündeki doğallığı, içtenliği ve şakalarıma dirseği ile karnıma vurması ile  verdiği reaksiyonları asla unutamam.  Birkaç ders sonra Mulu’nun sürekli derste ağzına bir şeyler attığını gördüm. Yüzüne “ne iş“ der gibi bakmam üzerine bana da vermeye kalktı. Verdiği ne ki diye baktığımda ekmek kenarı, galete, limon dilimi,  bisküvi  gibi  şeyler uzatması üzerine şaşırdım. Kutudan seçtiği  ekmek kabuğu kenarını uzatınca şaşırıp suratına afallamış bakınca utanarak karnını tutup gösterdi.  Aman Allahım nasıl bilebilirdim ki meğerse Mulu hamileymiş hem de bir aylık. Hatta sınavı kazanıp Hollanda’ya gelme aşamasında eşi “senin için zor olmayacak mi orada doğum  seninle kim ilgilenecek istersen birkaç kez düşün” demiş . Çok çalışkan ve zeki Mulu  sanırım bizim şarkıcı şu Nil Karaibrahimgil gibi “çocukta yaparım, kariyerde” deyip  gelmiş Hollanda’ya .  Böylece  ister istemez Mulu’nun  doğum koçu oldum. Ona gönüllü yiyecek getirmek, Mulu’nun çantasını taşımak, koluma girerek merdivenleri çıkarmak,  su getirmek,  bulantısını bertaraf edecek bir çözüm bulmak  gibi pek çok  şey gibi. Hatta daha sonra samimiyetimizin ilerlediği sınıf ve ya ev  arkadaşlarımın bu konuda takılmalarına, beni akıllarınca kızdırarak eğlenmelerine  sebep oldum. Onların terbiyesizce “ Çocuk senden mi ? “ gibi. İnsan olmanın, dost olmanın yardım ve sevginin ırk, dil, din, cins  ayrımı ile engelenemiyeceğinden sanırım idraksız ve bihaber olan  sadece belli yerlerde değil dünyanın her yerinde insanlar mevcuttu, birkaçıda bu sınıftaydı.  Bu konuda  sürekli gülerek   gerekli gereksiz espri yapan  Kolombiyalı Jorge’nin  sanırım  ikizler burcumun getirdiği değişim paralelinde o gün  kızgın yada toleransızlığıma denk gelmesi üzerine aniden fırlayıp  yakasına yapışıp “bir daha bu şakaları devam ettirirsen,  sonucuna katlanırsın “ demem ve bunu gören diğerlerinin gereken dersi almaları, benim bazı konulardaki hassasiyetimi  anlayıp,  özür dilemeleri ile son buldu. Bir daha asla böylesi şaka yapmadıkları gibi benimle sıkı dost olan “ Jorge  “ bir sömestri arasında bir hafta Türkiye’ye geldi ve hala  sosyal medyadan  pasifte olsa  irtibat halindeyim zamanın yaramaz muzur genci ile.

Çocukluğumun sevgi abidelerinden “Ferruh dayı “  hitabımdaki  “dayılık”  ünvanı yine ırk dil engeli tanımadan burada da geri dönmüştü. Mulu beni doğacak çocuğunun dayısı ilan etti. Bana “Serdar Uncle” diyordu. Mulu’nun doğumunun yaklaştığı sıralarda Hollanda’ya gelen eşim Aysel ve oğlum Aybarsı Mulu ile tanıştırdım. Onlar arasında çok sıcak bir bağ kuruldu. Dersler ağırlaşıyor sınavlar, projler o kadar çok çalışmak zorunda kalıyorduk ki  ben Türkiye’deki  tüm eğitim hayatımda bu kadar çok çalıştığımı hatırlamıyorum.  Mulu’nun bunu nasıl başardığına şaşıyordum. Bir gün Mulu’ya  doğum ne zaman  diye sorduğumda  Haziranın ilk haftası deyince  “”AA benim de 31 Mayıs. Sanırım bebeğinde ikizler burcu olacak” dedim.  Bana  “Serdar Uncle”  sana bir şey diyeyim mi, hatta söz veriyorum “Ben bebeği 31 Mayısta doğurmaya gayret edeceğim.  Seninle ayni gün olsun senin gibi ruhu olsun “ derken gözleri doldu. “ Mulu beni de ağlatacaksın, olabilir mi öyle şey senin elinde mi sanki “ deyip akabinde kahkahalarla güldük. Ve Mulu verdiği sözü tuttu “31 Mayıs günü”  bir oğlan bebek doğurdu. Aysel, Aybars hastaneye koştuk.  Bebeği kucağıma verdiler. “ Jashua bebeği”  kollarıma aldığımda içim titredi. Nasıl bir güzellik?, Nasıl kara gözler?, Nasıl çikolata ten? ve  onda da tüm bebeklerde duyduğum o mis gibi kokan dünyanın en güzel kokularından biri “bebek kokusu”. Mulu “ Thank you my sister”. dedim. Sözünü tutmanın gurur ve rahatlığı ile o bembeyaz dişleri artık hep dışarda olan Mulu ile o anda  gözlerimizi birbirimize  göstermeye sakındık ……

Yoksa o beyaz polisin boğazına basıp “Nefes alamıyorum diye can çekiştirerek öldürdüğü Jashua bebek miydi ? Başında feryatler eden canım arkadaşım Mulu muydu? . Kahroldum o fotoğrafa bakarken bir insan bir başka insana sırf rengi nedeni ile böyle şeyleri nasıl yapabilir. Bunu kendine nasıl hak görebilir. O mis gibi bebek kokan Jashua bebeği onun Zeki şefkat dolu annesi Mulu’yu öğrenmedi mi, öğrendi de kabul etmek  işine mi gelmedi. Nasıl kıyabildi onlara……….Alçaklar………

**********************************************

Okulun yoğun ve stresli günleriydi saatlerce ders çalışmak  gerçekten insanın  ruh halini bozuyordu.  Allahtan  evin yakınında publar sokağı vardı da o her yerinden müzik ve alkol fışkıran yer “ Kafa dağıtmamız adına ilaç gibi “ gelirdi.  Sanırım yine yoğun bir ders çalışma sonrası birlikte kaldığımız dört kafadar Perulu Arturo, Dominikli  Ramon, Malezyalı  Sam ile beraber Publar sokağına  gittik yolda Ürdünlü Hussein’e  rastladık ki yıllar sonra Amman’da Husseinin  Ürdün Denizcilik bakanı olduğunu öğrenmiştim. Hussein de bize takıldı birlikte ilgimizi çekecek yer ararken, sokağın birinde ne görelim sınıf arkadaşımız  siyahi Jamaikalı Teshoma’yı dört beyaz Hollandalı sıkıştırmış, dövme hazırlığındalar. Ben olayı görür görmez  yerden kaptığım sopa gibi bir şeyi bağırarak onlara doğru koşmaya başlamam üzerine  irkilen  Hollandalılar  tabana kuvvet kaçmaya başladılar. Sanırım  benim grubu da uzakta da olsalar gördüler ve “şimdi onlarda gelir diye düşündüler”. Oysa bizim beyler benim gibi yardıma koşacaklarına orada mıhlanmış kalmışlar sadece uzaktan seyirci gibi bakmayla yetiniyorlardı. Teshoma ile sarıldık yumruklarımızı birbirine tokuşturduk. Bu siyahların kardeşlik ifadesidir.  İşte Teshoma ile kankalığım böyle başladı. Teshoma çok iri yarı birkaç kişiyi bertaraf edecek boksör tipli biri olmasına rağmen sanırım dört Hollandalıyla zor mücadele edeceğini düşünürken Türk gücü olarak benim gibi iri bir adamın koşup yardıma gelmesi ile  belki de  onu kötü bir akıbetten kurtarmış olmam  onun için çok değerli bir dostluğun başlamasıydı.

Daima bana “Brother” diye hitap etti. Teshoma biraz asabi ve beyazlara tepkili biri olmasına rağmen ırkçılığa aykırı konuşmaları ile milleti geren konuşmalar yapan biri olmasına rağmen bana karşı bir pamuk prensti.  Hemen sarılır bir şey ikram etmeye çalışırdı. Bu dostluğumuz da herkesi şaşırtırdı. “Onunla nasıl anlaşıyorsun, o daima öfkeli biri” derlerdi. Ancak onun neden öfkeli olduğuna kimse empati yapmamıştı. Oysa Teshoma çok  düzgün  bir beyefendi bir genç adamdı. Zaten Mulu’ya gösterdiğim ağabeylik benim ona ön referansım olmuştu.

Yoksa o alçak beyaz polisin boğazına bastığı Teshoma mıydı ?  onu dövemeyeceklerini bildiklerinden o dört hollandalı’nın ayni kalleş ruha sahip ağabeyi dört Amerikalı polisler “Ben yokum diye ona desteğe koşamayacağımı bildiklerinden mi, boğazına bastılar Kardeşim Tashoma’nın .   “ Nasıl direnmedin ve son nefesini verdin Teshoma .  Ne olurdu biraz daha sabretseydin . Belki başka bir “Brother Serdar” çıkabilirdi, bir köşe başından ……………

Hayatımı renklendiren en güzel renklere sahip dostlarım İstanbul’dan Yaşar nine, Ferruh dayı ,Mulu, Jashua, Genet, Maxwell, Teshoma,  Ankara’dan dostlarım  Amerikalı Mr.Mc Carrol, Stephany Boyken, Daniel Stronger, Fransa’dan değerli dostum Samuel  neden sizlerin rengi bana  hiçbir zaman farklı gelmedi. Hepiniz biliyorsunuz değil mi ? Size sırf renginiz yüzünden kötülük edecekler  ister beyaz, ister sarı, olsun hangi millet veya  hangi ırktan olursa olsun ben yanınızda sizden biriyim. Ben o zaman “SİYAHİ BİR SERDAR’IM”………………………

Serdar TAŞTANOĞLU 

05.06.2020

 

 

BEN ,MULU, TESHOME, GENET

42 Yorum

Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

05 Haziran 2020
Duygu yoğunluğu içindeyim. Yazdığınız bütün muhteşem anıların içinde vardım . Gördüm duydum sevindim ağladım bebeğin kokusunu hissettim haykırdım yaşar ninenin duasını everfesan tabletin sesini duydum . Yumruğunu sıktım polise bağırdım ; adam ölüyor nefes alamıyor Bir nefeste okudum içine girdim satırların Çok teşekkürler
Sinan Güleryüz

Sinan Güleryüz

05 Haziran 2020
Emeklerinize sağlık Serdar bey.. Sinan Güleryüz
Zerrin bölen

Zerrin bölen

05 Haziran 2020
Harika
selmasarioz

selmasarioz

05 Haziran 2020
Sevgili hocam harika bir yazı kaleminize ruhunuza sağlık Bende asla irkciliklari tasvip etmiyorum. Edenleride kınıyorum bunlara sebep olanlar zihniyetlerini biran önce değiştirip artık kendi nefeslerini tutup etraftakilerine nefes aldirsinlar temenni ediyorum saygılar sunuyorum.
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

05 Haziran 2020
Hocam farklılık bir zenginliktir ve kimse de olmayan bir tek siz de olan sizi daha çok güzelleştirir. Üstelik herkesin mükemmel de olması gerekmiyor. Nice çarpık bacaklı mankenler en popüler olanlardır. Allah herkesi istediği gibi yaratmış ve herkese ayrı güzellikler vermiştir. Bütün iyi sporcular ve müzisyenler siyahilerden çıkmıştır. Siyahi bebekler gerçekten çok güzel oluyorlar. Hatta WE ARE THE WORLD, WE ARE THE CHILDREN şarkısında uluslar arası çocuklar siyahı, beyazı, sarı benizlisi, çekik gözlüsü, sarışını, esmeri hepsi bir arada dünyaya kimsenin omları birbirinden ayıramayacağını ispatlamışlardır. Tarihte siyahilere yapılan haksız davranışları bugün de bazı insanlar sürdürmektedir. Ama bu çok yanlıştır, tabii!! " Siz de doğru ve dürüst bir birey olarak bunu ispatlamış ve pek çok kişiye davranış ve dözlerinizle ders vermişsiniz!! TEBRİKLER!!!
Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

05 Haziran 2020
Serdar bey paylasiminizi ozenle okudum. İnanin bu irkcilik siyah beyaz kavramini din dil kultur ayrimina karsi gelenleri yadirgiyorum.içinde bulundum ve zaman zaman bulunmaktayim.Bircok anim var ilerki zamanlarda mutlaka sizlerle paylasmaya kararliyim.Keske bu yeni dunyamizda tum insanlarin farkindaliklari artsa ve bu gibi ic sizlatan olaylari gormesek diyorum. Tesekkurler.
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

05 Haziran 2020
Serdar hocam bu yazıyı okuduktan sonra ırkçılığa karşı olabilecek daha güzel bir yazı düşünemiyorum . Tebrikler . Bu yazıyı tüm dünyada yayınlamak lazım . Lütfen yazmaya devam edin.
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

05 Haziran 2020
Serdar hocam emeğinize, kaleminize sağlık.
Filiz Alkan

Filiz Alkan

05 Haziran 2020
Çok duygulandım .Ne güzel anlatmışsınız.İnsan olmak bu işte .Hayatına dokunduğunuz bu güzel insanların duasını alıyorsunuz. Ne mutlu size
AYSEL KİLECİ

AYSEL KİLECİ

05 Haziran 2020
İnsan olmakla insan olamamak aradındaki farkı bizzat yaşayarak çok güzel ifade etmişsiniz Hocam,ne yazık ki medeniyet diye ,uygarlık diye sürekli yüzümüzü çevirdiğimiz batı ,insanlık adına hiçbir değere sahip değil ,avını yakalayıp yemeyi düşünen taş devri yaratıkları bilincinde davranıyor.
Dilek Çelik

Dilek Çelik

05 Haziran 2020
Yazılarınızı zevkle okuyorum. Çok güzel değindiğiniz konu. Eski mahalleme, çocukluğuma, komşularıma gittim. İyi ki o dönemlerde yaşamışız. Bu güzel değerlerin kıymetini biliyoruz. Ve en önemli can alıcı konu, İNSAN OLMAK... Aynı acıları yüreğimizde hissettiğimiz sürece varız, insanız... Kaleminize sağlık...
Derya Şahinalp

Derya Şahinalp

05 Haziran 2020
Çok güzel ve etkileyici bir yazı olmuş,yüreğinize sağlık hocam,tebrikler..
Nihal Özkardeş

Nihal Özkardeş

05 Haziran 2020
Mükemmel harika bir konuyu dile getirmişsin çok duygulandım. Sanki orada bende vardım .Canım çok öpüyorum seni kutluyorum. Başarılar diliyorum .Nihal
Hanife Tokkuş

Hanife Tokkuş

05 Haziran 2020
Son günlerde kafamı meşgul bir vahşet ancak bu kadar insani yazıya dökülebilirdi. İnsan ne ara insanlığımızı yitirdik diye düşünmeden edemiyor... Sizi yürekten kutluyorum sayın hocam. Bu nasıl güzel bir yazı, kalemşörlüğünüze sağlık...
DR. AYŞEGÜL ALT

DR. AYŞEGÜL ALT

05 Haziran 2020
Çok üzücü bir durum, hele de bu çağda..! Can veren aynı, bedenler aynı, renk farklı..! Akıllara zarar bir nefret ve insanlık suçu..!!!
Necla Taş

Necla Taş

06 Haziran 2020
Serdar hocam yazınızı okudukça çocukluğumu hatırladım, Siyahi değildi o mahallemizin büyüğü Ömer ninemizdi, O köyün ebesi, bizlerin doktoruydu. Karnımız açıkınca evde yemek yoksa rahmetli anneciğim git Ömer ninende yemeğini ye derdi. Mahallemizde herkesin kapısı açıktı, yardımlaşma süperdi.. Siz gerçekten takdire şayan bir insansınız, En doğru davranışlarda bulunmuşsunuz.Gerek Mulu arkadaşınıza, gerek diğer yabancı arkadaşlarınıza. Bende o anı unutamıyorum ve renk, dil, din, ırk farkı gözetenleri lanetle kınıyorum, Kaleminize, yüreğinize sağlık, sizi canı gönülden kutluyorum .
Nilgün tezer

Nilgün tezer

06 Haziran 2020
Michael Jackson'nun 'Black or White' parçası aklımda son günlerde.... Değerli anılarınızı bizimle de paylaştığınız için teşekkürler, kaleminize sağlık hocam.
Sebahat otay

Sebahat otay

06 Haziran 2020
Ne kadar güzel yazmışsınız yıllar önceki komşuluk ilişkileri ni .Sıcacık renk ayırımı olmadan sevgiyle insanların birbirine sahip çıktığını sevip sarmaladığını çok güzel günlerdi o günler .Şimdi herşey değişti öyle komşuluklar da yok dostluklar da yok.Sizi tebrik ediyor kaleminize ve yüreğinize sağlık diyorum.Amerikada geçen olayı da kınıyorum.Umud ederim ki bu olaydan sonra ayırım yapan insanlar belki değişir.
Ayşegül Açıkell

Ayşegül Açıkell

06 Haziran 2020
Yine bir solukta okudum yazınızı...Çocukluğumda Göztepe'deki son osmanlı hadım ağası Nadir ağayı hatırlattı bana O zamanlar bize niye öyle kindar davrandıgını çözemezdim. Insanları sadece iyiler ve kötüler olarak ayırdığımızda Dünya yaşanır bir yer olacak...
Tülin Anadol

Tülin Anadol

06 Haziran 2020
Serdarcığım,bu inanılmaz anılarını gözyaşlarıyla okudum,Ne mutlu sana ki çok güzel anıların var ve süper kalpli bir insan olarak doğmuş ve kendini eğitmişsin,Din, dil ,ırk,renk hiç önemli değil aslında insan önemli,kutluyorum seni . Bu güzel ve insani davranışlarından dolayı,sevgiler.....
Kadriye Baysa

Kadriye Baysa

06 Haziran 2020
Göz yaşlarıyla okudum, duygu geçişleri ve anlatım muhteşem kaleminize saglık Serdar bey. Din,dil,ırk farketmez hepimiz insanız ve kardeşiz.
Ethem Yüksel

Ethem Yüksel

06 Haziran 2020
Seni zaten geleceğin dünya insanı olduğun için seviyorum. O dokunuşların kelebek etkisi. İnsallah Türk şefkatiyle dünyayı kaplar brother. Ancak ülkemizde de artık nefes alınamıyor . Bir sürü diz boğazımıza çökmüş haldeyiz. Bir Serdar brother yetişene kadar ne kadar dayanırız bilmiyorum. Sevgimle...
Ferahi Konukoğl

Ferahi Konukoğl

06 Haziran 2020
Yine duygu yüklü enstanteneler. Ne yazık ki renk farkı gözetilmese de muhalif olduğu için ülkemizde polis şiddetiyle çok evlatlarımızı yitirdik. Son bulacak gibi de görünmüyor. Sağlıcakla kalın.
Gülay İmre

Gülay İmre

07 Haziran 2020
Harika bi serdar dayı varmış . Keşke herkes onun gibi olsa . İnsan, dil, din, ırk ayırmasa kötü olmasa bukadar,
Feride

Feride

07 Haziran 2020
Konu insanlık adına çok anlamlı , anlatım ve dil muhteşem . Elinize , kaleminize sağlık Serdar Bey .
Ceyda Çiltaş

Ceyda Çiltaş

07 Haziran 2020
Hocam okumak için ancak vakit bulabildim.Gerçekten de ırkçılık adına herkesin okuması gereken bir yazı. Tebrik ediyorum sizi..
Armağan ümit çı

Armağan ümit çı

07 Haziran 2020
Serdar hocam ne mutlu size. Sizin gibi dünya vatandaşı olmak, her dilden, ırktan insanlarla bu kadar değerli dostluklar herkesin harcı değil. Aileniz de hep aynı güzellikteki duygularla yanınızda yer almış. İnsanların artık bu tür cinayetlere dur diyecek bir dünya dileğiyle.
Türkan  Özsaraç

Türkan Özsaraç

08 Haziran 2020
Serdar hocam elinize yüreğinize sağlık Her şeyi okadar güzel yazmışsınız .Sizi tebrik ediyorum.Din, dil,ırk farketmez çünkü bizler kardeşiz.Basarilarinizin devamını diliyorum. Sevgiyle kalın.
Esin Tütüncü

Esin Tütüncü

08 Haziran 2020
Bizler insanız din dil renk ayırmaksızın .Ne güzel yazmışsınız hocam keyifle okudum emeğinize sağlık
Turgut  OTAY

Turgut OTAY

08 Haziran 2020
Serdar Bey Biraz geç oldu. İlgi ve ibretle okudum yazınızı. Hepimizin yapmak zorunda olduğu davranışları yıllarca önce yaparak örnek olışunuzu takdirle karşılıyor, sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Turgut Otay
Hüseyin Hasip B

Hüseyin Hasip B

08 Haziran 2020
duygu yüklü ve müthiş güzel bir yazı,bayıldımmmmm
Erdoğan KOCAATA

Erdoğan KOCAATA

08 Haziran 2020
Kin,, nefret, ırkçılık, bunların panzehiri empati sevgi, sevgi, sevgi kızımın adı Sevgi sevgiyle kurtulacak herşey...yine bizi duygulandırdınız hocam...
Yeşim Bülbül

Yeşim Bülbül

09 Haziran 2020
Tek kelimeyle muhteşem bir yazı gözlerim dolarak okudum Başkanım siz her daim yazmalısınız ve de herkes okumalı kaleminize ve yaşadıklarınıza sağlık...
Birdal Bozdağ

Birdal Bozdağ

09 Haziran 2020
Kaleminize yüreğinize sağlık hocam, insan olmayı çok güzel örneklemişsiniz. Tebrikler
Cesur KILIÇ

Cesur KILIÇ

09 Haziran 2020
Merhaba Serdar bey, Turizm yazilarinizdan sonra hatiralarinizi da içeren gönül tadındaki yazınızı yine keyifle okudum...Yüreğinize sağlık. Yazmak size yakışıyor. Dilerim arkası gelir. Ailece Sevgiyle sağlıkla kalin
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

12 Haziran 2020
SERDAR HOCA YİNE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ SORUNUNA EL ATMIŞ,IRKÇILIK? TABİİKİ HER İNSANA TEK TEK SORULDUĞUNDA BENDE KARŞIYIM DİYOR ANCAK SON OLAYDA GÖRDÜK Kİ,POLİSİN GÖZLERİ ÖNÜNDE BİR İNSANI KATL ETMESİNE SADECE KAMERA KAYITLARI İLE KARŞI GELDİLER ,YAZIKLAR OLSUN ONLARA,BU SORUN BİZİM YÜZYILDA DEĞİL ANCAK BİR GÜN ÇÖZÜLECEK ,ÇÜNKÜ İNSANI YARATAN KUDRET BUNU İSTİYOR .SERDAR HOCAM ENTERNASYONALİST DUYGULARI OKURLARINIZA SUNDUĞUNUZ İÇİN TEBRİKLER BİZ DE SİZİNLE AYNI DUYGULARI YAŞIYORUZ ,ÇOK TEŞEKKÜRLER.
ilgi Serra Kara

ilgi Serra Kara

13 Haziran 2020
Merhaba hocam, yazınızda kendimi buldum. Vize haftasında, artık bitmiş tükenmiş bir haldeydim. Bilgisayar başından kalkamaz, sürekli telaş içinde sınav soruları yanıtlarken, öğrenciliğinizden paylaştığınız kareler hislerime tercüman oldu.
Selma Büyükkoç

Selma Büyükkoç

18 Haziran 2020
Çok acı bir olay gerçekten, hepimizi derinden yaraladı. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Şefika

Şefika

14 Temmuz 2020
Okurken içinde kayboldum. Çocukluğumu, mahallemizde oturan siyahi aileyi anımsattınız bana.Bu dünyayı sevgi kurtaracak tı.!!! Benim halâ umudum var.Yazılarınızı okudukça insana olan saygınızı içinizdeki sevgi ve merhamet duygunuzu farkettikçe umudum güç kazanıyor.Gözlerim dolu dolu okudum.Yüreğinize sağlık.
Yeşim Bulbul

Yeşim Bulbul

16 Aralik 2022
Okumaya doyamadığım yazılarınızda biri o kadar sıcak o kadar sahiki Okurken gözümde canlandı müthişti yaşanmışlığınıza ve duygusal zenginliğine sağlık
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

17 Aralik 2022
Hocam harikasınızbu yazıyı 2. kez okumama rağmen yine ayni heyecanla ve bir solukta okudum tebrikler
Bedriye Darcan

Bedriye Darcan

17 Aralik 2022
Sayın Başkan."Nefes Alamıyorum"Yazınızı okudum. Sanki çocuk oldumda o günleri, komsulardan bir çocuğun gördüğü sevgi ve şevkati adeta yaşadım. Artık Kamer Teyzeler, Yaşar nineler yok. Osmanlı 'ya göç etmiş siyahı insanlar , Türk 'lerin aldığı edep ve merhamet duygusu ile çalıştıkları evlerde sevgi ve şevkat görmüşlerdir Afrika kökenli insanlar; BEYAZ ADAMIN ŞEFKATİNİ,Türkler den görmüşlerdir. Yine çok güzel bir anlatım. Teşekkürler ediyorum. Başarılar diliyorum. Etopyali Mulu ve bebeği Jasua .Aklıma 1960 larin Amerikasi geldi; Zenciler ön koltuklarda oturamazlardi. Etopya lilar hristiyan dinine mensup turlar. Jasua İSA anlamına gelir. Jasua ' nin annesine hizmet etmek ve Jasua' ya dayı olmakta bence kutsal bir hizmettir. Teşekkürler ediyorum.IRKÇILIĞI KINIYORUM DUNYA NİN EN VAHŞİ İRKCİSİ HİTLER VE AMERİKA DA YUZYİLLARCA KOLE OLARAK CALİSTİRİLAN İNSANLAR. BÜTÜN ÖMÜRLERİNİ KOLE OLARAK GECİREN,ACİ CEKEN İNSANLARİ COK İYİ ANLIYORUM. ANTİK ROMA DAHİL BÜTÜN İRKCİLARDAN NEFRET EDİYORUM. BUNLAR İÇİN " İyi ki CEHENNEM var.yasasin CEHENNEM".Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim de: Yüce ALLAH mealen buyuruyor. "ALLAH'IN VERDİGİ RENGE UYUNUZ"

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri