SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
Ne mutlu ki hayvanların kıymeti, değeri son yıllarda daha iyi anlaşıldı. Bakmayın arada çıkan magazinsel haberlerdeki birkaç sapık ruhlunun kediye köpeğe gösterdiği ruhsal rahatsızlıklarıyla doğru orantılı şiddet haberlerine. Genel anlamda toplum olarak bilinçlendiğimizden mi, yoksa insanoğluna duyduğumuz nefreten mi tüm sevgimizi hayvanlara yöneltik, sebebini bulmak toplum bilimcilere kalsın. Ancak açık ve net bir şekilde toplum olarak hayvan sevgimizin arttığını ortaya koyan sırf benim gözlemim olan yüzlerce örneği bir çırpıda sıralayabilirim. Sanırım sizlerde bu konuda benimle hem fikirsiniz. Bakın basit örneklerle 40-50 yılda bilincin nereden nereye geldiğine dair birkaç önemli örnek sunabilirim. 50-60 yaşını aşmışlar gayet net hatırlarlarlar. Bizlerin çocukluğunda mahallelere gelen “Ayıcılar” ayıları müzik eşliğinde oynatırdı. Biz çocuklar işin sırrını bilmesekte büyüklerimiz bu ayı dansındaki kerametin ayıcının müziğinde değilde ayının burnuna takılan zincirin çekilmesinden oluştuğunu gayet iyi bilmelerine rağmen, biz çocuklar kadar neşelenirlerdi. Oysa bugün o ayıcılar bu işi yapsalar Mahalleli tarafından “ eşek sudan gelinceye kadar dayak yeyip. Ne olur yapmayın zinciri benim burnuma bağlayın da yeter ki beni affedin” diye yalvarabilirdi. Örneğin yine yıllar önce ülke genelinde, son yıllarda özellikle "adalar" gibi turistik yerlerde yaygın olarak uygulanmaya devam eden "Fayton sefası" çok popüler aile eğlencelerinden biriydi. Sekiz kişilik ailenin hiçbir ferdinin dışarda kalmamasına özen gösterilmesi sonucu bir ordu oluşturacak sayıdaki yolcular, faytoncu ve faytonla beraber üzerlerine tonlarca yük bindirilen , zavallı iki atın çektiği faytonda büyük bir heyecan ve neşe başlar, faytoncunun çıngırak sesine karışan kırbaç sesleri kimsenin umurunda olmadığı gibi neredeyse tüm aile "Faytonca baba, birer kerede biz vursak mı? hevesimiz içimizde kalmasın “ diyecek cehalet içinde eğlenilirdi. Bugün o atların nasıl aç, susuz ölümüne çalıştırıldıkları , susuzluktan yorgunluktan en az 10-15 yıl olan ortalama ömürlerini sadece birkaç yılda tükettiklerine dair oluşan bilginin geliştirdiği toplumsal reaksiyonla, Adalar başta olmak üzere birçok yerde atlar sözkonusu esaretten kurtarıldılar.
Eskiden yanından geçerken sizin izninizi almadan yiyeceğinizin kokusuna gelen kedi öyle bir azarlanırdı ki çıkarılan “pistttttt” sesi ile hayvanın tabana kuvvet kaçması sağlanırken, sevgiden eser yerine cephede düşmanı sürmüş bir mutluluğa girilirdi. Oysa bugün her semtte hatta her sokakta, onlara paket servis yapan kedici ablalar, ağabeyler oluştu. Hepsinin ellerinde çantalar, tencereler ile onlarca kediyi beslemeyi kutsal bir görev haline getirdiler.
Zaten literatürümüzde kedi köpek veya bazı hayvanları aşağılamak üzere birçok darbımesel ve veciz söz bulunan bir toplum olarak bu hayvanlara bakış açımızı geleneksel biçimde ortaya koymuş olmamız, gerçek değildir midir. Kedilerin nankörlüğünden tutunda, kış aylarında miyavlamaları üzerinden aslında kendi aklı ve fikrimizdeki cinsellikleri onlara abartılı bir şekilde atfederek sanki bizim değilde onların akılları hep uçkurunda olan hayvan tiplemesine dönüştürmüş bir toplum değil miyiz.
Köpek derseniz çocuklukta “doktor”, “iğne”, “polisten” den sonra "Köpekler" çocuklara korku ile terbiye için yaratılan dördüncü korku gücü yapılmıştır. “Seni köpeklere veririm”. Böylece neredeyse herkeste çocukluktan gelen bir köpek fobisi oluşturulmuştur. Kediye göre köpek için başta sadakati, söz dinlerliği öne çıkarılmış olsa da eskiden köpeklere yemek, mama taşıyan ablalar abiler gördüğümü hatırlamıyorum. Sadece bahçeli evlerde oturanlar bugünkü gibi 15 katta 20. katlarda değilde düz ayak denilen evlerde yaşayan ve günde elli kere bahçeye çıkan büyükler, kısaca onlara kolay ulaşabilenler, evlerinde artan yemekleri çöpe dökmek yerine yine artan kuru ekmeklerle zenginleştirip hem kedi, köpek besleyerek bir sevap hemde nimeti çöpe atmayarak ikinci bir sevap ile oluşan çifte sevabı kazanmanın onurunu taşırlardı.
İznimiz dışı yiyeceklerimize yanaşan köpeklere de aynen kedilere uygulanan sesin biraz daha sert ve gür bir ton ile oluşturulan “hoşt” nidası ile püskürtülürlerdi. Hayvan bir kaçış kaçardı ki onları da bir daha o civarda gören olamazdı. Elbette atalarımız ünvanları ile anılan sözleri ve diğer veciz sözleriyle iltifatlarını köpeklerden de esirgememiş “ köpeği an, taşı eline al" gibi köpeği hep düşman gördüren bir söz üretmişler. "it ulur , kervan yürür" gibi köpeğinde, benzetme yapılan kişinin de ciddiye alınmamasını ifade eden başka bir söz üretilmişler. Hayvanın çıkardığı ses sevimsiz ve uğursuz bulunarak “köpek gibi uluma” gibi bir söze dayanan bir batıl oluşturmuş bir toplumuz. Hatta kızınca o güzel şirin yaratıkları "babasıyla birlikte, oğul köpeği de içine alan hakaret malzemesi " yaptığımız toplumda, gerçek manada hayvan sevgisi ne yazık son yıllarda oluşmaya başladı.Batılıları şaşkınlıkla izlerdik. Bizlerin sokaklarda bolca gördüğümüz bu hayvanları nasıl evlerinde baş tacı ettiklerini anlayamadığımız gibi batılıların temizlikte “şartı şurtu” yoktur diye dini inançlarını da katarak küçümserdik. "Eve köpek girerse, melek girmez" sözünü söyleyen din adamlarımız bile olmuştur. Hoş hala geçmişin sevgi yoksulu, sözde din adamı cahiller ısrarla hayvan sevgisizliğini teşvik eden faaliyetler göstermeye devam ediyorlar. Örneğin “Köpek fıhken necistir kardeşim. Kimse darılmasın.. “ başlığı ile yani aynen bu ifade ile youtube’de ahkam kesen, sözde din adamı Nureddin Yıldız isimli zatı tesadüfen üzülerek izlediğim bir gün demek ki bu çağda hayvanlara karşı ilgi ve sevginin toplumsal gelişmesine rağmen bu kör bu çağdışı fikir sahipleri hala böylesi konuşmalar yapıyorlarsa, geçmişte kimbilir neler neler yapılıyordu “ diye düşünmeden kendimi alamadım.
Hoş hala onların denize girmesine yasaklar koyan belediyelerimiz yanında yine o veya başka belediyelerin şehrin kanalizasyonunu doğrudan denize verilmesi nasıl tezat oluşturmaktadır. Hele hele bizim kapanlar, özel zehirler ile yakalamaya çalıştığımız, gördüğümüz yerde süpürge ve sopa ile katli vacip dediğimiz sıçan, fare ile yine bunların soyundan olan "hemsterleri" evlerde beslediklerini duyunca "Yabancılara temizlik anlayışlarına önyargılı olarak, oluşturduğumuz kanaat notumuzu yıldızlı aferine çevirmişizdir."
Peki bunları yazan bendeniz ne durumdaydım. Şimdi sizlere ben ve ailem çocukluktan beri kedi, köpeğe çok düşkündük. Hatta "onlara delirirdik" dersem büyük ayıp ederim. Ne yazık benim büyüklerimde o kuşağın geneline hakim olan kedi ve köpek öngörüsüne sahip olduklarından bizlerde de kedi, köpek samimiyeti oluşmamıştı. Evimizde civciv ve akvaryum balığı, muhabbet kuşu gibi sizinle tek taraflı bir duygu bağı kuran hayvanlar beslemişizdir. Ama biz çocukların bile aklından kedi köpek beslemek geçmemiştir.
Yurtdışında yaşayan kardeşim o kültürlerin eskisi ile mi? yoksa vardı da oralarda uygulama fırsatı yakaladı bilmiyorum. Ancak yıllardır kedi, köpek besler. Bizlere gönderdiği fotoğrafları çok ilginç bulmama rağmen kendi adıma asla heveslenmemişimdir.
Ben on yıl öncesine kadar bir kediyi kucağıma alamayacak kadar ondan ürperen köpekten ise korkan biriydim. Evet, evet köpekten belli etmesem de içten içe korkar huzursuz olurdum. Hatta yıllar önce birgün işlek bir ana caddede onca kalabalığın içinden üstelik yanında sahibi olan bir köpek, sahibinin elinden kaçıp onca insanın içinde beni seçip öyle bir şiddetle ısırmıştı ki üstümdeki kaliteli bir takım elbisenin pantolonun paçasının yırtması sonucu takım elbisemin gardrobuma veda etmesine, bendenizde günlerce aşı seanslarına maruz kalmama sebep olmuştur. İşin ilginç yani bu sevimsiz olayı anlattığım herkes “Köpekten huylandığım için bu duygumu, onun sezerek beni cezalandırdığı" şeklindeki kanaatleri ile köpeği benim yerime haklı bularak, faturayı bana kesmişlerdir.
Tabi her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi sevgininde başlangıcı oluyor.
Oğlumuza aldığımız balıklar, muhabbet kuşlarına rağmen onda oluşan büyük bir kedi, köpek aşkını çözemesek de bir hayvan sevginin onda oluşması hoşumuza gidiyor ancak onun ısrarla evde kedi veya köpek besleme talebi asla uygulamaya konulmuyordu.
Bir ödüllendirme vaadi yani onun çok ısrarlı bir isteğine boş bulunarak düştüğümüz gafletle verdiğimiz söze daha sonra pişman olsakta ne yazık dönüşü olmayan bu karar için "kafeste yaşayacak olmaları" nı dikkate alarak, eşimle birbirimizi teselli ettiğimiz “Hemster” denilen farelere biçare bakmaya razı olduk. Çocuğumuzun hayvan sevgisi gelişsin düşüncesi ile alınan ama ne yalan söyleyeyim belli etmesekte, biraz iğrenerek beslediğimiz bu hayvanlardan kısa bir süre sonra bıkan oğlumuzun ilgisizliği sonunda bu hayvanlara bakım işi bendenize kaldı.
Ağır bir kokuya haiz olmalarından dolayı sadece banyoda kafeste baktığımız bu hamster çiftinin birde altı yavrusu olmaz mı. Kafeste büyük bir şenlik oldu. Bu sefer o minik parmak gibi yavrulara daha ihtimamla bakma sorumluluğu oluştu. Bu süreç aslında benim için çok yararlı ve önemli bir deneyim oldu. İğrenerek, kerhen yiyecek verip, "ölmesinler yeter" dediğim bu hayvanları dikkatle izler oldum. Bir gün bu aileyi izlerken Anne hemsterin, erkeğin yiyecek payını da kaptığını yakaladım. Üstelik onu sanki dövüyordu. Bunu neden yapıyor diye merakla izlediğimde annenin tüm yiyecekleri ağzına doldurarak yiyecekleri saklayıp bir kenarda kağıt parçalarının altındaki yavrularına yedirme sahneleri gerçekten göz yaşartıcı bir güzelliği sergiliyordu. Annenin hem kendi hem eşinin payını yemeyip ve yedirmeyip yavrulara yedirmesi sahneleri bende hemsterlere karşı büyük sevgi ve saygı doğmasına sebep oldu. O sevgi sonrası o ağır kokan hayvanların sanki kokusu gitti. O çirkin fare gibi gelen görüntüleri de gitti sanki tavşan gibi bir görüntüye büründüler .
Dragos Musıki Derneğini on yıl önce oturduğum sitenin bahçesindeki bir müştemilatta kurduğumuz günlerdi. Site bahçesi bugünlerde olduğu gibi bir elçilik binası gibi korunmuyordu. Satıcıda, sokak hayvanı da elini kolunu sallayarak girdiğinden derneğin duvarında sarı bir köpek peydahlanmıştı. Sürekli yatıyor, derin derin nefes alıyordu. Kaburgaları sayılır vaziyette çok daha mahsun bakışları ile adeta benden yardım istiyordu. Dayanamadım koşup bakkaldan ona süt aldım. Bir güzel içti. Ancak bulunduğu yerden ayrılmadı. Böylece peynir, salam, sosis ve muhtelif yiyecekler vermelerim sonunda kendini toparladı ve dolaşmaya başladı. Sadece “Sarı” dediğim bu köpekle öyle bir kaynaştık ki sesimi duyduğu an yanımda, bitmeye başladı. Çok şükür kilo aldı ve sağlığına kavuştu, akabinde bizim sokakta devriye nöbetine başladı. Ancak ilişkimiz sınırlıydı. Benim her zaman ki yoğunluğumdan ona özel zaman ayıramıyordum ama sokağın neresinde olursa olsun beni gördüğü an yanıma gelir karşılıklı sevgi gösterimimizi yapmayı ihmal etmezdik. Hatta bazen aradan 1-2 ay geçmesine rağmen ayni sevgi ve heyecanın hiç değişmeyerek devam etmesi ile köpek sevgim derinleştiği gibi bende o etkin köpek fobisinden eser kalmadı. Bu gün aradan 10 yıl geçmesine rağmen sadece birkaç ay kaybolduğu süreyi saymazsak beni nerede olursa olsun hangi şartta olursa olsun sesimden tanır ve koşup yanıma gelir.
Sarı
Kedilerle ilişkim ise dediğim gibi onlara dokunamayacak yada kucağıma alma bir yana gelip sürtünmesinden bile huylanan bir yapıda biriydim. Hatırladıkça çok güldüğüm birkaç kedi anım vardır. Birincisi yıllar önce Hollanda’da bir ilandaki kiralık evin yeri konumu ve kirası uygun gelmişti. Ev sahibinden randevu aldım. Evine davet etti. Ev sahibi bayanın evini bulup, zile basmam üzerine neşeli bir sesle kapıyı açan orta yaşlı hanımefendi, beni coşkuyla içeri davet etti. Antreden içeri salona geçince "zank" diye birkaç adım sonrası olduğum yerde çakıldım, kaldım. Zira salonda birden çok kedi vardı. Hanımefendi bu halimi görünce “ Kediden korkar mısınız” dedi. EE nede olsa serde Türk erkeği olarak nasıl olurda bir bayana " Evet kediden huylanırım hatta bu kadar çok sayıda olurlarsa böylesi kedi ordusundan korkarım bile “ diyecek halim olmayacağından “Yoo. Yok canım" diye geveledim ama bu yanıtım gevelemem ile ne kadar net çıktı. Bende bilmiyorum. Gösterdiği koltuğa oturduğumda, koltuğa mı oturuyorum idam masasına belli değildi. Zira koltuğun her kenarına birer kedi tünemişti. Mevcut durumdan huylandığım o kadar açık net belli olduk ki kadıncağız onları şefkatli bir ses tonuyla oluşan tatlı nameleri ile bertaraf etti. Bizim " Türk Iraz analarımızın" orada olmaları durumunda çıkaracakları keskin gür “piiissst” sesi gibi bir sesle bertaraf yerine bu melodi şeklindeki onları uyaran şefkatli davranışa şaşırdım. Koltuğun en kenarında oturduğumu hisseden kadın artık rahat oturun dedi. Sanki koltuktan düşeceğim de bana ilave tabure getirmek istercesine söyledi. Ben konuyu değiştirmek için “Kaç kediniz var” derken, sesim titrediğini ben hissettim. Aslında yanıtı bile düşünemiyordum. Aklımdan "bu kadından ev sahibi olmaz, parayı elden isterse, her ay bu eve asla gelemem" diye düşündüğümü hatırlıyorum. O sırada yanıt kulaklarımda patladı ." 18 kedim var" dedi. Evden nasıl çıktığımı bilmiyorum.
Şimdi düşüyorum da kadının yumuşaklığının neşesinin kaynağı onlar olduğuna göre o hayvancıklar görevlerini ne kadar iyi yapmaktalar şeklinde o zaman neden böyle pozitif düşünemediğim için şimdi kendimi sorguluyorum.
Bu olaydan belki 20 sene geçti. Hiçbir kediyi yakinen sevemediğim gibi İsveç’te misafiri olduğum kardeşimin pamuk yumağı gibi “Prenses Süreyya" ismini koyduğu bir İran kedisi ile misafir kaldığım 15 gün boyunca asla yakın olamadık. Bu diyalogsuzluk yatmadan, yatmaya geldiğim o süreçte benimde pek umurumda da olmadı. Sadece yatarken odamın kapısını sıkı sıkı kapatıyordum ki izinsiz içeri gelmesin diye. Zira şimdi anlatacağım bir başka anım da böylesi bir davetsiz misafirlik üzerine.
Bu kedi anım yine Hollanda'da vuku buldu. Okul arkadaşlarımı, dostlarımı eşimle yıllar sonra ziyarette gittiğimiz bir Hollanda seyahatin de, bugün Alanya’ya yerleşen dostlarım Audrey ve Philipin evinde misafir olarak kalıyorduk. Bize kızları Gabriella’nın odası verilmişti. Evde Gabriellanın bir kedisi varmış, yatma saatine kadar bahsedilmediği için ve de görmediğmiz için ev sahibesi kediden haberimiz olmadı. Ev tripleksti ve Gabriella’nın odası en üst çatı katındaydı. Nasılsa katta kimse yok diye kapıyı hafif aralık bırakmışız. Kedicik te her akşam alıştığı gibi sahibesi Gabriellanın yatağına geliyorum diye benim yanıma girmeye kalmasın mı, nasıl haykırıp, bağırarak yataktan fırlamış ve ışıkları yakmışım ki Aysel de kedide neye uğradığını şaşırarak odanın birer köşesine kaçıştılar. Sonra eşimle olaya kahkahalarla gülebildikse de o uyuku hali sırada ne sandımsa tüylü tüylü bir şeyin üzerimde olmasına katlanamadım. Maazallah aklım gidiyordu. Aklımı yitirmememe Allah müsaade etmedi diye ona şükrettim.
Kocagöbek
İşte kedilere bakış açım ve ilişkim bu noktada iken yine derneğin açıldığı yıllardı. Bizim oturduğumuz bloktan çıkıp sayılı adımlar mesafesindeki derneğe gidiş yolum üzerinde bir tekir kedi yatıyordu ki aslında yatmıyor oturuyordu. İşte bu oturuşa şaştım kaldım. İlk kez bir kedinin bacak bacağa atmış, sırtını duvar yaslamış, otururken görüyordum. İri yarı bir kediydi. Oğlumun aldığı çizgi romanlardan öğrenip benimde hastası olduğum “kötü kedi Şerafettin” tipi bir kediydi ve o oturuşunda elinde tesbih, yanında bir nargilesi eksikti. “Bu poz mu sebep oldu nedir! hayvana karşı bende büyük bir sevgi, aşk oluştu. Yanına gittiğimde benden kaçmadı aslında ben ondan kaçmadım. Birde konuşmaması ona şefkatimin artmasına sebep oldu. Tanışma sırasında başını sevme cesareti gösterdim. Böylece ilişkimiz başladı. Bizim “Sarı” köpeğe bir şey götürürken ona da götürmeye başladım. İkisi de ayni bahçenin farklı köşelerindeydiler. Bir anda hem kedi hem köpek sevgisi yaşamaya başladım. Her ikisi de beni görünce önüme yatıp “beni sev” diyorlardı ve bu yıllarca devam etti. Ne yazık koca göbek ki çok iri göbekli bir kedi olduğundan öyle diyordum. Kayboldu. Bir daha gören, duyan olmadı. Çok merak ettim üzüldüm. Ama sonuç nafile ....
Derneğimizin yerinin değişmesi başka bir yoldan gitmem nedeni ile bizim sarı köpeği eskisi kadar sık görmez oldum. Kedi sevgimiz yıllar sonra evlenip karşı blokta bize komşu olan oğlumuz ve gelinimizin sokakta buldukları kediye önce yiyecek yardımı yapıp sonra evlerine alıp “ Puding” adını verdikleri kedi ile tekrar başladı. Son derece cana yakın uslu bu kedi ile oğluma gittiğimizde kendiliğinden benim ve eşimin kucağına geliyor, kendisine büyük bir sevgi oluşturuyordu. Oğlumla komşu olduğumuz iki yıl boyunca Puding bizimde kedimiz oldu. Yaptıkları, oyunları, yediği, yemediği ile hepimizin baş ortak konularından biri oldu.
Geçen yıl derneğin repertuarını hazırlıyoruz. Saz üstadı arkadaşlarımla derneğin bahçesinde geç vakitlere kadar çalışıyoruz. Sanırım saat 18.00 gibi acıktık. Zaten sürekli hazır çaylarımızın yanına peynir, ekmek, sucuk vs ile zenginleştirdiğimiz sofradan karnımızı doyururken önce bahçeye sonra yanımıza bir sarı köpek geldi. Şaşırdık. Bu benim mahalledeki “Sarı” oğlana çok benziyordu. Ona peynir, sucuk verdim. Oldukça usluydu, yemeğini yedi ve gitti. Ertesi gün ayni ekip yine aşağı yukarı ayni saatlerde yine bir şeyler atıştıracağız ne görelim o sarı köpek yine gelmez mi. "Hoş geldin" dedik. Yine bir şeyler verdim. Biraz bizimle durdu, sevdik sonra gitti. Ertesi gün yanlızdım bu sefer ona özellikle hazırlandım. Ona kasaptan kemikli et aldım. Beklemeye başladım gelişleri tesadüf müydü, yoksa bilinçli olarak yine gelecek mi diye merakla beklerken ne göreyim tam saatinde yine gelmez mi. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Ona nasıl sevgi göstermişim ki. Yemeğini yedikten sonra gitmedi, orada yattı. Ertesi günde oradaydı. Diğer günlerde. Ancak onda bir mahzunluk vardı. Ancak acayip akıllı ve hisli bir köpekti. Tüm dernek üyelerimizde onu çok sevdi. Ben belki köpek fobisi ile onun içeri girmesini istemeyenler olabileceğini beklerken. Herkes onu sevgiyle kabullendi. Ders çalışmalarımızda önceliği elde eden “ sarı “ saz ekibinin önüne yatıyor ve bizim 30-40 kişi şarkı söylememizden rahatsız olmadığı gibi müziğe bayılıyordu.
Sarıefe
Adını “Sarı efe” koydum. Aslında iki sevdiğim köpeğin adından oluştu adı. Biri sokağımızdaki diğer "sarı " köpeğe tescil ettiremediğim sadece benim ifademle “sarı” olan ismi ile dernek yönetiminde yer alan mahalleden de komşumuz Füsun ve Siret dostlarımın çok sevimli köpekleri “efe”nin aziz hatırası için sarıyla efeyi birleştirerek oluşturmuş oldum. Huyu ismine çok uygunmuş. "Sarı efenin" komşu köpeklere sürekli efelenmesi, kedilere, kuşlara, bahçeye giren çöp toplayıcılarına karşı tam bir efe tavrı sergilemesi ismin ne kadar isabetli olduğunu ispatlamış oldu.
Bu arada oğlum ve gelinim bir çoğunuzun bildiği üzere Dubai'ye taşındılar. Deli gibi sevdikleri kedileri Pudingi’de götürmek üzere işlemlere başladılar. Ancak 15 gün karantinada tutulma zorunluluğu, oraya uçağın bagajında götürülme prosedürü ve ülkenin sıcaklığı faktörlerini dikkate alarak ona kıyamayarak, götürmemeye karar verip bize korkarak sordular. " Ya istemezsek " heyecanı oluşturmaya fırsat bile vermeden bizden gelen mutlu bir olumlu yanıt sonucu herkes hoşnut oldu. Bizde zaten “Pudingi çok sevdiğimizden, tereddütsüz kabul ettik. Ancak geçen 5 ay içinde pudingle kurduğumuz sevgi bağı kelimelerle izah edilemez. Kedi severlerin bu hayvanlara düşkünlüğünü şimdi daha iyi idrak ettik. Her konuda olduğu gibi yaşamadan asla ve asla anlaşılmayacak bir sevgi bu. O artık bir hayvan hüviyetinden çıkıyor. Adeta bir evlat oluyor. Evin bir ferdi oluyor. Size verdiği enerji inanılmaz seviyede. Görmediğiniz an merak ediyor ne yedi, ne içti hep aklınızda oluyor.
Puding
Sarı efe ise derneğin bahçesine tamamen yerleşti ona bir sultan divanı gibi yaptığımız yerde konuşlandı ve bahçenin tek hakimi oldu. Kulubesi geldi. Aşıları yapıldı resmi karnesi, düzenli Veterineri oldu. Nasıl yolumu bekliyor olduğunu, gitmemem için kapıda iterek engellemeye çalıştığını biri bana anlatsa inanmazdım. Bu kadar duygulu ve akıllı olabileceğine tahayyül edemezdim. Tek sorun oraya gitmediğim yada geciktiğim zamanlar hırsını minderlerden çıkarıyor. Paramparça ettiği minderleri gülerek topluyorum.
Daha bir yıl öncesine kadar bir hayvanımız yokken şu anda bir kedi bir köpeğimiz var. Onların verdiği enerji oluşturduğu sevgi çok yüksek ve anlatılmaz seviyede. Bu sevgiyi yaşadıktan sonra inanın bu geç gelen sevgiye hayıflanıyoruz. Neden yıllar önce bu sevgiyi ıskaladık diyoruz. İnanın kedi ve köpek beslemek bambaşka bir yaşam sevinci oluşturuyor.
Bir sonraki yazımda “Sarıefe” nin hüzünlü hikayesini paylaşacağım.
Sevgilerimle
Serdar TAŞTANOĞLU
13..06.2020
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
50 Yorum
Hüseyin Hasip B
13 Haziran 2020Halit Çalışkan
13 Haziran 2020Aysel Taştanoğl
13 Haziran 2020Zerrin bölen
13 Haziran 2020Nilgün tezer
13 Haziran 2020Nazife Sefer
13 Haziran 2020Aybars Taştanoğ
13 Haziran 2020Emine Gülnur Öz
13 Haziran 2020ERTUĞRUL ÖZBAĞ
13 Haziran 2020Ceyda Çiltaş
13 Haziran 2020Gonca Borça
13 Haziran 2020Berkay
13 Haziran 2020Mevlüde Erten
13 Haziran 2020Ayşegül Açıkell
13 Haziran 2020Hayat BAYSALİNG
13 Haziran 2020Nurdan Erakıncı
13 Haziran 2020E. Zeliha AKSOY
13 Haziran 2020Ayla
13 Haziran 2020Hulya Osman
13 Haziran 2020Hülya Azak
13 Haziran 2020Hayrettin Gündo
13 Haziran 2020Gülten Aydeniz
14 Haziran 2020DrAyşegülALTIN
14 Haziran 2020Ümran özbey
14 Haziran 2020Aylin TAMAKAN
14 Haziran 2020Şenay Akdamar
14 Haziran 2020Esin Tütüncü
14 Haziran 2020Veysel Özyurt
14 Haziran 2020Şuküfe
14 Haziran 2020Sinan Güleryüz
14 Haziran 2020Feride Akyıldız
14 Haziran 2020Armağan ümit çı
14 Haziran 2020Özgür
14 Haziran 2020Dr.Tezernur Göc
14 Haziran 2020Nurgül ÇOBAN
14 Haziran 2020Turgut Otay
14 Haziran 2020Şenay İDEMEN
14 Haziran 2020İnci Erdoğan
14 Haziran 2020Mualla SARIKAYA
14 Haziran 2020Erdem ALKAN
15 Haziran 2020Pelin Jadidi
16 Haziran 2020Şefika
16 Haziran 2020GülzerrinELİGÜL
16 Haziran 2020Füsun ÖZALP
16 Haziran 2020Suna Gülgüden
16 Haziran 2020Ayşe Sakallı
17 Haziran 2020Bedriye Darcan
18 Haziran 2020Murat Güven
21 Haziran 2020Ali Rıza Alkan
03 Temmuz 2020Evin Gençosmano
04 Temmuz 2020