SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG

 

SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE  VE  PUDİNG 

Ne mutlu ki hayvanların kıymeti, değeri son yıllarda daha iyi anlaşıldı. Bakmayın arada çıkan magazinsel haberlerdeki birkaç sapık ruhlunun kediye köpeğe gösterdiği ruhsal rahatsızlıklarıyla doğru orantılı şiddet haberlerine. Genel anlamda toplum olarak bilinçlendiğimizden mi, yoksa insanoğluna duyduğumuz nefreten mi tüm sevgimizi hayvanlara yöneltik, sebebini bulmak toplum bilimcilere kalsın. Ancak açık ve net bir şekilde toplum olarak hayvan sevgimizin arttığını ortaya koyan sırf benim gözlemim olan yüzlerce  örneği bir çırpıda sıralayabilirim. Sanırım sizlerde bu konuda benimle hem fikirsiniz. Bakın basit örneklerle 40-50 yılda bilincin nereden nereye geldiğine dair birkaç önemli örnek sunabilirim. 50-60 yaşını aşmışlar gayet net hatırlarlarlar. Bizlerin çocukluğunda mahallelere gelen “Ayıcılar” ayıları müzik eşliğinde oynatırdı. Biz çocuklar işin sırrını bilmesekte büyüklerimiz bu ayı dansındaki kerametin ayıcının müziğinde değilde ayının burnuna takılan zincirin çekilmesinden oluştuğunu gayet iyi bilmelerine rağmen, biz çocuklar kadar neşelenirlerdi. Oysa bugün o ayıcılar bu işi yapsalar Mahalleli tarafından “ eşek sudan gelinceye kadar dayak yeyip. Ne olur yapmayın zinciri benim burnuma bağlayın da yeter ki beni affedin” diye yalvarabilirdi. Örneğin yine yıllar önce ülke genelinde, son yıllarda özellikle "adalar" gibi turistik  yerlerde yaygın olarak uygulanmaya devam eden "Fayton sefası" çok popüler aile eğlencelerinden biriydi. Sekiz kişilik ailenin hiçbir ferdinin dışarda kalmamasına özen gösterilmesi sonucu bir ordu oluşturacak sayıdaki  yolcular, faytoncu ve faytonla beraber üzerlerine tonlarca yük  bindirilen , zavallı iki atın çektiği faytonda büyük bir heyecan ve neşe başlar, faytoncunun çıngırak sesine karışan kırbaç sesleri kimsenin umurunda olmadığı gibi neredeyse tüm aile "Faytonca baba,  birer kerede biz vursak mı? hevesimiz içimizde kalmasın “ diyecek  cehalet içinde eğlenilirdi. Bugün o atların nasıl aç, susuz ölümüne çalıştırıldıkları , susuzluktan yorgunluktan en az 10-15 yıl olan ortalama ömürlerini sadece birkaç yılda tükettiklerine  dair oluşan bilginin geliştirdiği toplumsal  reaksiyonla, Adalar  başta olmak üzere birçok yerde atlar sözkonusu esaretten kurtarıldılar.

Eskiden yanından geçerken sizin izninizi almadan yiyeceğinizin  kokusuna gelen kedi öyle bir azarlanırdı ki çıkarılan “pistttttt” sesi ile hayvanın tabana kuvvet kaçması sağlanırken, sevgiden eser yerine cephede düşmanı sürmüş bir mutluluğa girilirdi. Oysa bugün her semtte hatta her sokakta, onlara paket servis yapan kedici ablalar, ağabeyler oluştu. Hepsinin ellerinde çantalar, tencereler ile onlarca kediyi  beslemeyi kutsal bir görev haline getirdiler.

Zaten literatürümüzde kedi köpek veya bazı hayvanları aşağılamak üzere birçok darbımesel ve veciz söz bulunan bir toplum olarak bu hayvanlara bakış açımızı geleneksel biçimde ortaya koymuş olmamız, gerçek değildir midir. Kedilerin nankörlüğünden tutunda,  kış aylarında miyavlamaları üzerinden aslında kendi aklı ve fikrimizdeki cinsellikleri onlara abartılı bir şekilde atfederek sanki bizim değilde onların akılları hep uçkurunda olan hayvan tiplemesine dönüştürmüş bir toplum değil miyiz. 

Köpek derseniz çocuklukta “doktor”, “iğne”, “polisten” den sonra "Köpekler" çocuklara korku ile terbiye için yaratılan dördüncü korku gücü yapılmıştır. “Seni köpeklere veririm”. Böylece neredeyse herkeste çocukluktan gelen bir köpek fobisi oluşturulmuştur. Kediye göre köpek için başta sadakati, söz dinlerliği öne çıkarılmış olsa da  eskiden köpeklere yemek, mama taşıyan ablalar abiler gördüğümü hatırlamıyorum. Sadece bahçeli evlerde oturanlar bugünkü gibi 15 katta 20. katlarda değilde düz ayak denilen evlerde yaşayan ve günde elli kere bahçeye çıkan büyükler, kısaca onlara  kolay ulaşabilenler, evlerinde artan yemekleri çöpe dökmek yerine yine artan kuru ekmeklerle zenginleştirip  hem kedi, köpek besleyerek bir sevap hemde nimeti çöpe atmayarak ikinci bir sevap ile oluşan çifte sevabı kazanmanın onurunu taşırlardı.

İznimiz dışı yiyeceklerimize yanaşan köpeklere de aynen kedilere uygulanan sesin biraz daha sert ve gür bir ton ile oluşturulan “hoşt” nidası ile püskürtülürlerdi. Hayvan bir kaçış kaçardı ki onları da bir daha o civarda gören olamazdı. Elbette atalarımız ünvanları ile anılan sözleri ve  diğer veciz sözleriyle iltifatlarını köpeklerden de esirgememiş “ köpeği an, taşı eline al"   gibi  köpeği hep düşman gördüren bir söz üretmişler.  "it ulur , kervan yürür"  gibi  köpeğinde, benzetme yapılan kişinin de ciddiye alınmamasını ifade eden  başka bir söz üretilmişler. Hayvanın çıkardığı ses sevimsiz ve uğursuz bulunarak “köpek gibi uluma” gibi bir söze dayanan bir batıl oluşturmuş bir toplumuz. Hatta kızınca o güzel şirin yaratıkları "babasıyla birlikte, oğul köpeği de içine alan hakaret malzemesi " yaptığımız  toplumda,   gerçek manada hayvan sevgisi  ne yazık son yıllarda oluşmaya başladı.Batılıları şaşkınlıkla  izlerdik. Bizlerin sokaklarda  bolca gördüğümüz bu hayvanları  nasıl evlerinde baş tacı ettiklerini anlayamadığımız gibi batılıların temizlikte “şartı şurtu” yoktur diye dini inançlarını da katarak küçümserdik. "Eve köpek girerse, melek girmez" sözünü söyleyen din adamlarımız bile olmuştur. Hoş  hala  geçmişin sevgi yoksulu, sözde din adamı cahiller ısrarla  hayvan sevgisizliğini teşvik eden faaliyetler  göstermeye devam ediyorlar. Örneğin “Köpek fıhken necistir kardeşim. Kimse darılmasın.. “ başlığı ile yani aynen bu ifade ile youtube’de ahkam kesen, sözde din adamı Nureddin Yıldız isimli zatı tesadüfen üzülerek izlediğim bir gün  demek ki bu çağda hayvanlara karşı ilgi ve sevginin toplumsal gelişmesine  rağmen bu kör bu çağdışı fikir sahipleri hala böylesi konuşmalar yapıyorlarsa, geçmişte kimbilir neler neler yapılıyordu “ diye düşünmeden kendimi alamadım.

Hoş hala onların denize girmesine yasaklar koyan belediyelerimiz yanında yine o veya başka belediyelerin şehrin kanalizasyonunu doğrudan denize verilmesi nasıl tezat oluşturmaktadır.  Hele hele bizim kapanlar, özel zehirler ile yakalamaya çalıştığımız, gördüğümüz yerde süpürge ve sopa ile katli vacip dediğimiz sıçan, fare ile yine  bunların soyundan olan "hemsterleri" evlerde beslediklerini duyunca "Yabancılara temizlik anlayışlarına önyargılı olarak, oluşturduğumuz kanaat notumuzu yıldızlı aferine çevirmişizdir."

Peki bunları yazan bendeniz ne durumdaydım. Şimdi sizlere ben ve ailem  çocukluktan beri kedi, köpeğe çok düşkündük. Hatta "onlara delirirdik" dersem büyük ayıp ederim. Ne yazık benim büyüklerimde o kuşağın  geneline hakim olan kedi ve köpek  öngörüsüne sahip olduklarından bizlerde de kedi, köpek  samimiyeti oluşmamıştı. Evimizde civciv ve akvaryum balığı,  muhabbet kuşu gibi sizinle tek taraflı bir duygu bağı kuran hayvanlar beslemişizdir. Ama biz çocukların bile aklından kedi köpek beslemek geçmemiştir. 

Yurtdışında yaşayan kardeşim o kültürlerin eskisi ile mi? yoksa vardı da oralarda uygulama fırsatı yakaladı bilmiyorum. Ancak yıllardır kedi, köpek besler. Bizlere gönderdiği fotoğrafları çok ilginç bulmama rağmen kendi adıma asla heveslenmemişimdir.

Ben on yıl öncesine kadar bir kediyi kucağıma alamayacak kadar ondan ürperen köpekten ise  korkan biriydim. Evet, evet köpekten belli etmesem de içten içe korkar huzursuz olurdum. Hatta yıllar önce birgün  işlek bir ana caddede onca  kalabalığın içinden üstelik yanında sahibi olan bir köpek, sahibinin elinden kaçıp onca insanın içinde beni seçip öyle bir şiddetle ısırmıştı ki  üstümdeki kaliteli bir takım elbisenin pantolonun paçasının yırtması  sonucu takım elbisemin gardrobuma veda etmesine, bendenizde günlerce aşı seanslarına maruz kalmama sebep olmuştur. İşin ilginç yani bu sevimsiz olayı anlattığım herkes “Köpekten huylandığım için bu duygumu, onun sezerek beni cezalandırdığı" şeklindeki kanaatleri ile köpeği benim yerime haklı bularak, faturayı bana kesmişlerdir.

Tabi her şeyin  bir başlangıcı olduğu gibi sevgininde başlangıcı oluyor.

Oğlumuza aldığımız balıklar, muhabbet kuşlarına rağmen onda oluşan  büyük bir kedi, köpek aşkını çözemesek de bir hayvan sevginin onda oluşması hoşumuza gidiyor ancak onun ısrarla  evde kedi veya köpek  besleme talebi  asla uygulamaya  konulmuyordu. 

Bir ödüllendirme vaadi yani onun çok ısrarlı bir isteğine boş bulunarak düştüğümüz gafletle verdiğimiz söze daha sonra pişman olsakta ne yazık dönüşü olmayan bu karar için "kafeste yaşayacak olmaları" nı dikkate alarak, eşimle birbirimizi teselli ettiğimiz   “Hemster” denilen   farelere biçare bakmaya razı olduk.  Çocuğumuzun hayvan sevgisi gelişsin düşüncesi ile alınan ama ne yalan söyleyeyim belli etmesekte, biraz iğrenerek beslediğimiz bu hayvanlardan kısa bir süre sonra bıkan oğlumuzun ilgisizliği sonunda bu hayvanlara bakım işi bendenize kaldı.

Ağır bir kokuya haiz olmalarından dolayı sadece banyoda kafeste baktığımız bu hamster çiftinin birde altı yavrusu  olmaz mı. Kafeste büyük bir şenlik oldu. Bu sefer o minik parmak gibi yavrulara daha ihtimamla bakma sorumluluğu  oluştu. Bu süreç aslında benim için çok yararlı ve önemli bir deneyim oldu. İğrenerek, kerhen  yiyecek verip,  "ölmesinler yeter" dediğim bu hayvanları dikkatle izler oldum.  Bir gün bu aileyi izlerken Anne hemsterin, erkeğin yiyecek payını da kaptığını yakaladım. Üstelik onu sanki dövüyordu. Bunu neden yapıyor diye merakla izlediğimde annenin tüm yiyecekleri ağzına doldurarak yiyecekleri saklayıp bir kenarda kağıt parçalarının altındaki yavrularına yedirme sahneleri gerçekten göz yaşartıcı bir güzelliği sergiliyordu. Annenin hem kendi hem eşinin payını yemeyip ve yedirmeyip yavrulara yedirmesi sahneleri bende  hemsterlere karşı büyük sevgi ve saygı  doğmasına sebep oldu. O sevgi sonrası o ağır kokan hayvanların sanki kokusu gitti.  O çirkin fare gibi gelen görüntüleri de gitti sanki  tavşan gibi bir görüntüye büründüler .

Dragos Musıki Derneğini on yıl önce  oturduğum sitenin bahçesindeki bir müştemilatta  kurduğumuz günlerdi. Site bahçesi bugünlerde olduğu gibi bir elçilik binası gibi korunmuyordu. Satıcıda, sokak hayvanı da elini kolunu sallayarak girdiğinden derneğin duvarında sarı bir köpek peydahlanmıştı. Sürekli yatıyor, derin derin nefes alıyordu. Kaburgaları sayılır vaziyette çok daha mahsun bakışları ile adeta benden yardım istiyordu. Dayanamadım koşup bakkaldan ona süt aldım. Bir güzel içti. Ancak bulunduğu yerden ayrılmadı. Böylece peynir, salam, sosis  ve muhtelif yiyecekler vermelerim sonunda  kendini toparladı ve dolaşmaya başladı. Sadece “Sarı” dediğim bu köpekle öyle bir kaynaştık ki sesimi duyduğu an yanımda,  bitmeye başladı. Çok şükür kilo aldı ve sağlığına kavuştu,  akabinde bizim sokakta  devriye nöbetine başladı.  Ancak ilişkimiz sınırlıydı. Benim her zaman ki yoğunluğumdan ona özel zaman ayıramıyordum ama sokağın neresinde olursa olsun beni gördüğü an yanıma gelir karşılıklı sevgi gösterimimizi yapmayı ihmal etmezdik. Hatta bazen aradan 1-2 ay geçmesine rağmen ayni sevgi ve heyecanın hiç değişmeyerek devam etmesi ile köpek sevgim derinleştiği gibi bende o etkin köpek fobisinden eser kalmadı. Bu gün aradan 10 yıl geçmesine rağmen  sadece birkaç ay kaybolduğu süreyi  saymazsak  beni nerede olursa olsun hangi şartta olursa olsun sesimden tanır ve koşup yanıma gelir. 

 

Sarı

Kedilerle ilişkim ise dediğim gibi onlara dokunamayacak yada kucağıma alma bir yana gelip sürtünmesinden bile huylanan bir yapıda biriydim. Hatırladıkça çok güldüğüm birkaç kedi anım vardır. Birincisi yıllar önce Hollanda’da bir ilandaki kiralık evin yeri konumu ve kirası uygun gelmişti. Ev sahibinden randevu aldım. Evine davet etti. Ev sahibi bayanın evini bulup, zile basmam üzerine neşeli bir sesle kapıyı açan orta yaşlı hanımefendi, beni coşkuyla içeri davet etti. Antreden içeri salona geçince "zank" diye birkaç adım sonrası olduğum yerde çakıldım, kaldım. Zira salonda birden çok kedi vardı. Hanımefendi bu halimi görünce “ Kediden korkar mısınız” dedi. EE nede olsa serde Türk erkeği  olarak nasıl olurda bir bayana " Evet kediden huylanırım hatta bu kadar çok  sayıda olurlarsa böylesi kedi ordusundan korkarım bile “  diyecek halim olmayacağından “Yoo. Yok canım" diye geveledim ama bu yanıtım gevelemem ile ne kadar net çıktı. Bende bilmiyorum. Gösterdiği koltuğa oturduğumda, koltuğa mı oturuyorum idam masasına belli değildi. Zira koltuğun her kenarına birer kedi tünemişti.   Mevcut durumdan huylandığım o kadar açık net belli olduk ki kadıncağız  onları şefkatli bir ses tonuyla oluşan tatlı nameleri ile bertaraf etti. Bizim " Türk Iraz analarımızın"  orada olmaları durumunda çıkaracakları keskin gür “piiissst” sesi gibi bir sesle bertaraf yerine bu melodi şeklindeki onları uyaran şefkatli davranışa şaşırdım.  Koltuğun  en kenarında oturduğumu hisseden kadın artık rahat oturun dedi. Sanki koltuktan düşeceğim de bana ilave tabure getirmek istercesine söyledi. Ben konuyu değiştirmek için “Kaç kediniz var” derken, sesim titrediğini ben hissettim. Aslında yanıtı bile düşünemiyordum. Aklımdan "bu kadından ev sahibi olmaz, parayı elden isterse, her ay bu eve asla gelemem" diye düşündüğümü hatırlıyorum. O sırada yanıt kulaklarımda patladı ." 18 kedim var" dedi. Evden nasıl çıktığımı bilmiyorum.

 

  

Şimdi düşüyorum da kadının yumuşaklığının neşesinin kaynağı onlar olduğuna göre o hayvancıklar görevlerini ne kadar iyi yapmaktalar şeklinde o zaman neden böyle pozitif  düşünemediğim için şimdi kendimi sorguluyorum.

Bu olaydan belki 20 sene geçti. Hiçbir kediyi yakinen sevemediğim gibi  İsveç’te misafiri olduğum kardeşimin pamuk yumağı gibi “Prenses Süreyya" ismini koyduğu bir İran kedisi ile misafir  kaldığım 15 gün boyunca  asla yakın olamadık. Bu diyalogsuzluk yatmadan, yatmaya geldiğim o süreçte benimde pek umurumda da olmadı. Sadece yatarken odamın kapısını sıkı sıkı kapatıyordum ki izinsiz içeri gelmesin diye.  Zira şimdi anlatacağım bir başka anım da böylesi bir  davetsiz misafirlik üzerine.

Bu  kedi anım yine Hollanda'da vuku buldu.  Okul arkadaşlarımı, dostlarımı eşimle yıllar sonra ziyarette gittiğimiz bir Hollanda seyahatin de,  bugün Alanya’ya  yerleşen dostlarım Audrey ve Philipin evinde misafir olarak kalıyorduk. Bize kızları Gabriella’nın odası verilmişti. Evde Gabriellanın bir kedisi varmış, yatma saatine kadar bahsedilmediği için ve de görmediğmiz için ev sahibesi kediden haberimiz olmadı. Ev tripleksti ve Gabriella’nın odası en üst çatı katındaydı. Nasılsa katta kimse yok diye kapıyı hafif aralık bırakmışız.  Kedicik te her akşam alıştığı gibi  sahibesi Gabriellanın yatağına geliyorum diye benim yanıma girmeye kalmasın mı, nasıl haykırıp, bağırarak yataktan  fırlamış ve ışıkları yakmışım ki  Aysel de kedide neye uğradığını şaşırarak  odanın birer köşesine kaçıştılar. Sonra eşimle olaya kahkahalarla gülebildikse de o uyuku hali sırada  ne sandımsa tüylü tüylü bir şeyin üzerimde olmasına katlanamadım. Maazallah aklım gidiyordu.  Aklımı yitirmememe  Allah müsaade etmedi diye ona şükrettim.

 

Kocagöbek

İşte kedilere bakış açım ve ilişkim bu noktada iken yine derneğin açıldığı yıllardı. Bizim oturduğumuz bloktan çıkıp sayılı  adımlar mesafesindeki derneğe gidiş yolum üzerinde bir tekir kedi yatıyordu ki aslında yatmıyor oturuyordu. İşte bu oturuşa şaştım kaldım. İlk kez bir kedinin bacak bacağa atmış, sırtını duvar yaslamış, otururken görüyordum. İri yarı bir kediydi. Oğlumun aldığı  çizgi romanlardan öğrenip benimde hastası olduğum “kötü kedi Şerafettin” tipi bir kediydi ve o oturuşunda elinde tesbih, yanında bir nargilesi eksikti.  “Bu poz mu sebep oldu nedir! hayvana karşı bende büyük bir sevgi, aşk oluştu.  Yanına gittiğimde benden kaçmadı aslında ben ondan kaçmadım. Birde konuşmaması ona şefkatimin artmasına sebep oldu. Tanışma sırasında başını sevme cesareti gösterdim. Böylece ilişkimiz başladı. Bizim “Sarı” köpeğe bir şey götürürken ona da  götürmeye başladım. İkisi de ayni bahçenin farklı köşelerindeydiler. Bir anda hem kedi hem köpek sevgisi yaşamaya başladım. Her ikisi de beni görünce önüme yatıp “beni sev” diyorlardı ve bu yıllarca devam etti. Ne yazık  koca göbek ki çok iri göbekli bir kedi olduğundan öyle diyordum.  Kayboldu.  Bir daha gören, duyan olmadı. Çok merak ettim üzüldüm. Ama  sonuç nafile  ....

Derneğimizin yerinin değişmesi başka bir yoldan gitmem nedeni ile bizim sarı köpeği eskisi kadar sık görmez oldum.  Kedi sevgimiz yıllar sonra  evlenip karşı blokta bize komşu olan oğlumuz ve gelinimizin  sokakta buldukları  kediye önce yiyecek yardımı yapıp sonra evlerine alıp “ Puding” adını verdikleri kedi ile tekrar başladı.   Son derece cana yakın uslu bu kedi ile oğluma gittiğimizde kendiliğinden benim ve eşimin kucağına geliyor, kendisine büyük bir sevgi oluşturuyordu.  Oğlumla komşu olduğumuz iki yıl boyunca Puding bizimde kedimiz oldu. Yaptıkları, oyunları, yediği, yemediği ile hepimizin baş ortak konularından biri oldu.

Geçen yıl derneğin repertuarını hazırlıyoruz. Saz üstadı arkadaşlarımla derneğin bahçesinde geç vakitlere kadar  çalışıyoruz. Sanırım saat 18.00 gibi acıktık. Zaten sürekli hazır çaylarımızın yanına peynir, ekmek, sucuk vs ile zenginleştirdiğimiz sofradan  karnımızı doyururken önce bahçeye sonra yanımıza bir sarı köpek geldi. Şaşırdık. Bu benim mahalledeki “Sarı” oğlana çok benziyordu. Ona peynir, sucuk verdim. Oldukça usluydu, yemeğini yedi ve gitti. Ertesi gün ayni ekip yine aşağı yukarı  ayni saatlerde yine bir şeyler atıştıracağız ne görelim o sarı köpek yine  gelmez mi. "Hoş geldin" dedik. Yine bir şeyler verdim. Biraz bizimle durdu, sevdik sonra gitti.  Ertesi gün  yanlızdım bu sefer  ona özellikle hazırlandım. Ona kasaptan kemikli et aldım. Beklemeye başladım gelişleri tesadüf müydü,  yoksa bilinçli olarak yine gelecek mi diye  merakla beklerken ne göreyim tam saatinde yine gelmez mi. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Ona nasıl sevgi göstermişim ki. Yemeğini yedikten sonra gitmedi, orada yattı.  Ertesi günde oradaydı. Diğer günlerde. Ancak onda bir mahzunluk  vardı. Ancak acayip akıllı ve hisli bir köpekti. Tüm dernek üyelerimizde onu çok sevdi. Ben belki köpek fobisi ile onun içeri girmesini istemeyenler olabileceğini beklerken. Herkes onu sevgiyle kabullendi. Ders çalışmalarımızda  önceliği elde eden “ sarı “ saz ekibinin önüne yatıyor ve bizim 30-40 kişi şarkı söylememizden rahatsız olmadığı gibi müziğe bayılıyordu.

 

Sarıefe

 

Adını “Sarı efe” koydum. Aslında iki sevdiğim köpeğin adından oluştu adı. Biri sokağımızdaki diğer "sarı " köpeğe tescil ettiremediğim sadece  benim ifademle “sarı” olan ismi  ile dernek yönetiminde yer alan mahalleden de komşumuz Füsun ve Siret dostlarımın  çok sevimli köpekleri  “efe”nin aziz hatırası için sarıyla  efeyi birleştirerek oluşturmuş oldum. Huyu ismine çok uygunmuş. "Sarı efenin" komşu köpeklere sürekli efelenmesi,  kedilere, kuşlara, bahçeye giren  çöp toplayıcılarına karşı  tam bir efe tavrı  sergilemesi ismin ne kadar isabetli olduğunu ispatlamış oldu.

Bu arada oğlum ve gelinim  bir çoğunuzun bildiği üzere Dubai'ye taşındılar. Deli gibi sevdikleri kedileri  Pudingi’de götürmek üzere işlemlere başladılar. Ancak  15 gün karantinada tutulma zorunluluğu, oraya uçağın bagajında götürülme prosedürü  ve ülkenin sıcaklığı faktörlerini dikkate alarak  ona kıyamayarak, götürmemeye karar verip bize korkarak sordular. " Ya istemezsek "  heyecanı  oluşturmaya fırsat bile vermeden bizden gelen mutlu bir olumlu yanıt sonucu herkes hoşnut oldu. Bizde zaten “Pudingi çok sevdiğimizden, tereddütsüz kabul ettik. Ancak geçen 5 ay içinde pudingle kurduğumuz sevgi bağı kelimelerle izah edilemez. Kedi severlerin bu hayvanlara düşkünlüğünü şimdi daha iyi idrak ettik. Her konuda olduğu gibi yaşamadan asla ve asla anlaşılmayacak bir sevgi bu. O artık bir hayvan hüviyetinden çıkıyor. Adeta bir evlat oluyor. Evin bir ferdi oluyor. Size verdiği enerji inanılmaz seviyede. Görmediğiniz an merak ediyor ne yedi, ne içti hep aklınızda oluyor.

 

Puding

Sarı efe ise derneğin bahçesine tamamen yerleşti  ona bir sultan  divanı gibi yaptığımız   yerde konuşlandı ve bahçenin tek hakimi oldu. Kulubesi geldi. Aşıları yapıldı resmi karnesi, düzenli Veterineri oldu. Nasıl yolumu bekliyor olduğunu, gitmemem için kapıda iterek engellemeye çalıştığını biri bana anlatsa inanmazdım. Bu kadar duygulu ve akıllı olabileceğine tahayyül edemezdim. Tek sorun oraya gitmediğim yada geciktiğim zamanlar hırsını minderlerden çıkarıyor. Paramparça ettiği minderleri gülerek topluyorum.

Daha bir yıl öncesine kadar bir hayvanımız yokken şu anda bir kedi bir köpeğimiz var. Onların verdiği enerji oluşturduğu sevgi çok yüksek ve anlatılmaz seviyede. Bu sevgiyi yaşadıktan sonra inanın bu geç gelen sevgiye hayıflanıyoruz. Neden yıllar önce bu sevgiyi ıskaladık diyoruz. İnanın  kedi ve köpek beslemek  bambaşka bir yaşam sevinci  oluşturuyor.

Bir sonraki yazımda “Sarıefe” nin hüzünlü hikayesini paylaşacağım.

 

Sevgilerimle 

Serdar TAŞTANOĞLU

13..06.2020

 

50 Yorum

Hüseyin Hasip B

Hüseyin Hasip B

13 Haziran 2020
Doğduğumdan beri yaşadığım evde kedi oldu,aralıklarla köpeğimizde vardı.Küçükken evimizde kedi somyanın altında yavrularken heyecanla takip etmiştik.Babam yargıçtı ciddi görünümlü idi,ama sokakta gördüğü köpekler nekadar kirli be bakımsız oldalarda büyük bir şefkat ile severdi,aynı davranış biçimi bendede var.Nasıl ki lisede sayısal sözel diye ayrılıyorsak,bizler hayvanların insan türü sayısal yeteneklere sahip,yani analitik zekaya sahip isek diğer hayvanların büyük çoğunluğu,özellikle köpekler duygusal içgüdüsel zekaya sahip.Kedi köpeklerin insandan çok sevilmesi,insanda olan matematik zekanın getirdiği hesaplı yani ikiyüzlü davranış biçimi(al/ver üzerine kurulu)yerine doğal içten gelen davranış biçimine sahip olmaları,insanları çocuk kalmıyor büyüyünce saflıkları kayboluyor kedi köpek vs canlılar hiç büyümeyen çocuk saflığı ve doğallığını ölene kadar koruyan canlılar.Bir kedi köpek delisi olarak(evde 3,sitede ve sokakta en az 20 kedi dostum var)onlara hergün aynı saatte mama vermeme alıştılar,beklerler.Yazınızı çok beğendim,SARI EFE’nin hazin hikayesini sabırsızlıkla bekliyorum.
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

13 Haziran 2020
Harika bir yazı hayvan sevgisinin güzelliğini bir kez daha anladık Kediden köpekten çekinirken onları çok sever hale gelişiniz ibretlik Bende de bu çekingenlik halen var bundan kurtulmak için demek ki onlara yaklaşmak gerekiyor sarı efeye yaklaşmakla işe başlıycam inşallah
Aysel Taştanoğl

Aysel Taştanoğl

13 Haziran 2020
Hayatımızı güzel kılan bu tatlı varlıklarla uzun yıllar sağlıklı yaşamayı diliyor, onlara yapılan zalim davranışların son bulduğu sevgi dolu bir dünya istiyorum.
Zerrin bölen

Zerrin bölen

13 Haziran 2020
Onlar yaratilmis en guzel canlar
Nilgün tezer

Nilgün tezer

13 Haziran 2020
Goethe'nin bir sözü vardır; bir semtin sokak hayvanları sizden kaçmıyorsa orada yaşayin; çünkü komşulariniz güzel insanlardır. Bir doğa ve hayvan dostu olarak, size ve ailenize sevgilerimle....
Nazife Sefer

Nazife Sefer

13 Haziran 2020
Dünyanın sadece bizim için olmadığını aynı zamanda tüm yaratılmışlara da ait olduğunu biz insanlar kavradığımız anda,Dünya daha güzel bir halde olur.Bu Dünyanın sadece biz insanlara ait olmadığını bildiğimiz zaman çok daha dikkatli ve sevgi ile davranırız ve onlarında yaşam haklarını korur ve gasp etmeyiz..Bu duyarlılığın artması dileğimdir.Bu konuya değindiğiniz için teşekkür ler ..
Aybars Taştanoğ

Aybars Taştanoğ

13 Haziran 2020
Hayvan sevgisininin insana etkilerini anlatan çok güzel bir yazı. Yukardaki tüm hayvanlar gibi herbirinin ayrı ayrı hikayeleri var. Bir sonraki yazında komşumuzun “Crookshenks” isimli kedilerini bekliyoruz.
Emine Gülnur Öz

Emine Gülnur Öz

13 Haziran 2020
Ustadım ne de güzel ifade etmişsiniz hayvan dostlarımızı...Kaleminize yureğinize sağlik...Ben de bir hayvansever olarak yazınizdan cok duygulandım...Benim de evimde Pamuk Melek isimli bir tekir kedim var.Evin bir ferdi haline geldi.6 yıl kadar once sokaktan evimize bir kiş gunü girmek istedi içeriye aldım.O gunden beridir evlat edindim.Muntazam aşılarinî yaptırıyorum.Evimiz birinci katta balkonu ve bahçesi olduğundan onun yerleşimine uygun.Tuvaletini bahceye yapıp içeri giriyor...Evde asla yapmiyor.Bu benim için de bir rahatlık...Yazınızda ayı oynatanları çok guzel ifade etmişsiniz .Biz o devirleri yaşadık.Bizim sokağa gelir ayınin eline bir sopa verilir başında şapkası ile iki ayağının üzerinde selâm ver derdi sahibi...Ama burnunda kancali demiri çektikce hayvanın canı acirdı.O yıllarda ben ilkokula gittigimden çok gulerdim...Ayni o tablodan bahsetmişsiniz...Sonra hayvanseverler tarafından kaldırildıgi iyi oldu... Size guzel gunler mutlu hafta sonlari gecirmenizi dilerim...
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

13 Haziran 2020
HAYVANLAR İNSANLARDAN DAHA ANLAYIŞLI,KÜÇÜK BİR ASLAN YAVRUSU NU BÜYÜTEN BİR İNSANIN O BÜYÜYÜNCE O İNSANI GÖRÜNCE KOŞARAK GELİP ONUN BOYUNUNA SARILDIĞINI GÖRÜNCE BU FİKRİMİN NE KADAR GERÇEK OLDUĞUNU ANLADIM.ASLAN NORMALDE İNSANI ET PARÇASI OLARAK GÖRÜR ANCAK ONU BÜYÜTEN İNSANA SARILIP ONU KOKLAMASINI NASIL İZAH EDERSİNİZ İŞTE BU YARATILIŞ FELSEFESİNİN ÖNEMLİ BİR İNCELEME KONUSUDUR.KEDİ VE KÖPEKLERDE GÖRDÜĞÜMÜZ BUNLARDAN BİRİDİR.
Ceyda Çiltaş

Ceyda Çiltaş

13 Haziran 2020
Okurken hem içim sızladı hem de çok mutlu oldum. Bir hayvansever olarak bu güzel paylaşımınız için teşekkürler hocam.Umarım tüm insanlık sizler kadar duyarlı olur hayvanlara karşı..
Gonca Borça

Gonca Borça

13 Haziran 2020
Harika bir yazı olmuş, insan ruhunun bir kısmı hayvan sevgisini tadana kadar uyanmazmış. Ben de benzer durumları yaşadıktan sonra onlarla yaşamayı öğrendim. Ve iyi ki hayatımızda varlar.
Berkay

Berkay

13 Haziran 2020
Harika bir yazı olmuş sarı Efe çok şanslı.
Mevlüde Erten

Mevlüde Erten

13 Haziran 2020
Serdar Bey çok teşekkür ederiz. Sizin bu güzel anılarınız okuma alışkanlığı olmayan kimseler de bile tiryakilik yapar. Değindiğiniz her konu birbirinden güzel. Ben de hayvanları çok seviyorum. Onların hakettikleri sevgiyi ve ilgiyi toplumun her kesiminde görmelerini diliyorum. Sevgi ve saygılarımla.
Ayşegül Açıkell

Ayşegül Açıkell

13 Haziran 2020
Gülümseyerek okudum
Hayat BAYSALİNG

Hayat BAYSALİNG

13 Haziran 2020
Çok güzel yazmışsınız.gercekten hayvan sevgisi gittikçe artıyor, çünkü insanlar bilincleniyor.yaydiklari enerjiyle bizi hayata bağlıyor, yaşama gayesi ve sevinci oluşturuyorlar.
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

13 Haziran 2020
Hayvan sevgisini ne kadar güzel anlatmışsınız Serdar hocam. Kaleminize, emeğinize sağlık.
E. Zeliha AKSOY

E. Zeliha AKSOY

13 Haziran 2020
Serdar bey harika yazmissiniz biz toplum olarak hayvan sevgisinde gec kaldik cocuk yaşta hayvan sevgisini asilamalilar aileler o zaman gercek sevgiyi allahin dilsiz kullarinin ne kadar sevgi dolu sadik bir dost olduklarini anliyacaklar Ben hayvanlari hayatimi verecek kadar seviyorum benimde 12 yasinda goldenem var ve onunla çok mutluyum
Ayla

Ayla

13 Haziran 2020
Kedileri de seviyorum ama köpekler benim için bir tık daha üstün. Çocukken abimin kedisi vardı ben ise sokakta köpekleri beslerdim ,halen o beslemelere devam ediyorum. Belki bir gün bahçeli evim olursa birkaç tane köpeğim olabilir ..
Hulya Osman

Hulya Osman

13 Haziran 2020
Hayvanlari asiri derecede cok seviyorum , elimden geldigi kadarda sokak hayvanlarina yardim etmeye calisiyorum . Romanya'nin , Turkiye gibi her yeri sokak hayvanlariyla dola . Yazik ki herkez benim gibi degil . Bazilari gercekten cok gadar oluabiliyoru bu guzel maasum canlilarla . Hayvan severleri ve onlara yardim edenleri cani gonulden tebrik ediyorum, hurmetlerimi ve saygilarimi sunuyorum .
Hülya Azak

Hülya Azak

13 Haziran 2020
O kadar güzel anlatmışsınız ki bayıldımmm
Hayrettin Gündo

Hayrettin Gündo

13 Haziran 2020
Bir doğasever ve de hayvansever olarak yazınızı keyifle okudum Serdar hocam,dünya sizin bizim gibi naif, barışçıl,iyiliksever hoşgörülü insanlarin yüzü suyu hürmetine dönüyor sanırım. Elinize,emeginize sağlık
Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

14 Haziran 2020
Canım arkadaşlarımim çok değerli yorumlarini okudum. Ve yazmak istediğim duygu düşünce merak sevgi hüzün gibi karma herşeyi yoğun bir şekilde buldum . Şu anda Sarı Efe yi merak ediyorum
DrAyşegülALTIN

DrAyşegülALTIN

14 Haziran 2020
İyi bir hayvan dostu olarak çok duygulu bir anlatımda sunmuşsunuz hayatın içinden ve yaşamınızdan kesitleri..Yüreğinize ve kaleminize sağlık..!
Ümran özbey

Ümran özbey

14 Haziran 2020
Bu konudaki hassasiyetinizi Sarı Efe de görüyoruz. Hepimiz ayrı seviyoruz. Dünyadaki her canlı gibi su ve ekmek onlarında ihtiyacı konuşamayan ama hislerini bakışları ile anlatan açlıktan ölecek durumda olup hırsızlık yapmayan, elimizdekilere atlamayan sadece anlamamızı bekleyen bu sevgili canlıları yemek vermeyin alıştırmayın diyenlere, kuşların bir lokma ile doyacağı ekmeği hepimizin sofrasından bir kedi-köpek hakkı olabilecek lokmayı atanlara kemikleri sayılanlara kemik vermeyi reva sayanlara ayrıca cok kızıyorum. Bi
Aylin  TAMAKAN

Aylin TAMAKAN

14 Haziran 2020
Kaleminize de yüreğinize de sağlık. Çok keyifli bir anlatım olmuş. Hamster cesaretiniz de hikayesi de çok etkileyici :)
Şenay Akdamar

Şenay Akdamar

14 Haziran 2020
Kaleminize de yüreğinize de sağlık. Çok keyifli bir anlatım olmuş sevgiler
Esin Tütüncü

Esin Tütüncü

14 Haziran 2020
Hayvan sevgisini ne güzel akıcı bir dille anlatmışsınız .Yazınızı keyifle gülerek okudum.Kaleminize sağlık
Veysel Özyurt

Veysel Özyurt

14 Haziran 2020
Serdarcığım canım arkadaşım o kadar güzel yazmışsınki, hem güldüm hem duygulandım. Sen zaten insanlarada güzel davranan birisin. Selamlar
Şuküfe

Şuküfe

14 Haziran 2020
Çok doğru bir tespitler yapmışsınız . Bizim eski fikirlerden arınmamız lazım ki çocuklarımız da hayvanlara karşı merhamet ve sevgi duygularını beslesinler
Sinan Güleryüz

Sinan Güleryüz

14 Haziran 2020
Kaleminize sağlık, süpersiniz...
Feride Akyıldız

Feride Akyıldız

14 Haziran 2020
Çok samimi ve sevgi dolu bir anlatım .Keyifle okudum .
Armağan ümit çı

Armağan ümit çı

14 Haziran 2020
Bizim kuşağın korkulu rüyası kedi ve köpeklerin, çocuklarımız sayesinde ne kadar güzel canlılar olduğunu anladık. Ben de kızım sayesinde bu fobimi yendim. Çok özel varlıklar. Haklarında yazılabilecek en güzel ve özel şeyleri yazmışsınız zaten Serdar hocam. Kaleminize sağlık.
Özgür

Özgür

14 Haziran 2020
Serdar Bey merhaba , yazınızı okudum kaleminize duygularınıza sağlık . Çok güzel olmuş
Dr.Tezernur Göc

Dr.Tezernur Göc

14 Haziran 2020
Günaydın yazınız çok güzel aynı duygular içindeyim kaleminize saglik....
Nurgül ÇOBAN

Nurgül ÇOBAN

14 Haziran 2020
Günaydın Serdar Bey yine harika bir yazı yazmışsınız.Bizim kuşağın yaşadıkları... Birçok güzelliği geç fark ettik ne yazık ki.Dönüş yapamasamda paylaşımlarınızı izlemeye çalışıyorum. Bu ara sıkıntılı dönemden geçiyoruz. Ölüm yaşadık.Hastalık vb.Umarım tekrar çalışmalara katılabilirim gelecekte. Selamlar. Teşekkürler...
Turgut Otay

Turgut Otay

14 Haziran 2020
Evcil hayvanlarla ilgili olarak özel öykülerinizle süslediğiniz güzel yazınızı keyifle okudum. Bu konuda sorumluluk duyulması ve teşfik edilmesi gerektiğini hatırladık. Elinize sağlık.
Şenay İDEMEN

Şenay İDEMEN

14 Haziran 2020
Benim de kedi fobim altı sene önceye kadar vardı.ama Zuzu ile aştım.. Ve hep şükrediyorum Tanrı ya bu özel duyguyu yaşattığı için.. Ve Allah herkese nasip etsin diliyorum....Çünkü insanın ruhu bir kademe atlıyor sanki canlılara eskisinden farklı bir bakışınız oluyor.. Ve hatta sokakta olanları da düşünmeye ve Korumya başlıyorsunuz Hakikaten anlatılmaz yaşanır çok özel duygular... Ancak bir o kadar da hassasiyetiniz arttığı için yıpranıyorsunuz Onların göründüklerinden çok daha derin olduklarını fark ettiğinizde siz daha da farklılaşıyorsunuz... (Zuzu ile başladı.. sokağa atılmış bir av köpeğine baktım ve sonra eve aldım.. adı Badem oldu... Zuzu ya kardeş olsun diye aldığım ama kıskançlık sebebi ile anneme verdiğim Miyu da şimdi annemin emaneti olarak bende.. Yani iki kedi ve bir köpek.. aman Allahım..
İnci Erdoğan

İnci Erdoğan

14 Haziran 2020
Selam Serdar bey hikayenizi sonuna kadar okudum. Çok hoştu içinde benim kedi ve köpek fobimide anlatan benzer kısmı ve kedilerle olan hikayelerinize çok güldüm çok samimiydi . Yüreğinize sağlık ve çok doğru tespitleriniz var.Sevgisiz olan ve günümüze kadar uzayan hikayelerin son kahramanları gibiyiz. Bizlerden sonra gelen nesil daha bilinçli ve hayvan sever. Yeni dünya oluşumu ve bilinci onlarla başlıyor, çünkü teknoloji biz dahil herkezi daha aydınlatıp bilinçlendirdi. Artık merak ettiğimiz şeyleri Aile büyuklerimize degil ya sosyal medyadan yada çocuklarımızdan öğreniyorum.Burda şunu anlıyoruz' ki tmm yaşlılarımıza sevgi saygımız sonsuz emekleri de ödenmez , onların devrinde şartlarında kapalı büyümüş koloni gibi sürü bilince yaşamış baskı ve yoklukla büyüdüklerinden kendilerini geliştirememişler. Farkediyoruzki biz çocuklarimizın izinden gidersek zamanı yakalayabiliriz. Sevgiyle hoşgörüyle her zaman arkalarında olduğumuzu hissettirerek. Çünkü saygının yaşı olmaz
Mualla SARIKAYA

Mualla SARIKAYA

14 Haziran 2020
Eline kalemine sağlık harika makaleler keyifle okuyorum sevgiler
Erdem ALKAN

Erdem ALKAN

15 Haziran 2020
Çok güzel yazı olmuş hocam. Bir çırpıda okudum
Pelin Jadidi

Pelin Jadidi

16 Haziran 2020
Şimdi zamanZım oldu okuyabildim, ne güzel yazmışsın yine Karşılıksız Hayvan sevgisi gibi güzel bişey yok.
Şefika

Şefika

16 Haziran 2020
Yine çok yerinde bir konu mükemmel sürükleyici bir anlatım.Benim hayvan sevgim babam dan geliyor biz apartman da iki kurt köpeği ve apartmanın bahçesinde bir kangal köpeği beslemiş bir aileyiz.Balık,civciv,muhabbet kuşu,sokak köpeği ayrıca zaten olmazsa olmazımız dı.Erkek kardeşimin çocukluğundan beri beslediği hayvanlar dı bu saydıklarım
GülzerrinELİGÜL

GülzerrinELİGÜL

16 Haziran 2020
Bir kedi köpek sever olarak yazınızı zevkle ve kendi hislerimmişcesine okudum.Çocukluğum genç kızlığım Kazasker de bahçeli bir ev de geçtiği için bol bol (10 tane bir ara da) kedi besledik. Annem babam kardeşim ile tam bir kedi hastası olduğumuz için geleni sahiplendik. Babamın taksisi vardı her akşam Kadıköyden çiğrciden getirdiği çeşitli sakatat parçalarını annem katnatır öyle verirdi. Her biririnin de adı vardı böcek boz sarı tekir sinirli gibi. Seneler sonra oğlumun süprizi ile de hemstır besledik. Sarı beyaz sincap karışımı çay kaşığı ie süt içirdik. 6 sene bizimle oldu kaybettiğimiz de üzüntümüz sonsuzdu. Yazınız bana neleri hatırlattı kaleminize sağlık sevgilerimle.
Füsun ÖZALP

Füsun ÖZALP

16 Haziran 2020
Hayvan sevgisini çok güzel anlamışsınız başkanım yaşayarak okudum. Canım efeciğimide hiç unutmadım ama anmış oldum. Sarı efeciğimize saglıklı uzun ömürler diliyorum. Pudinge de öyle onları çok seviyoruz. Teşekkürler. Sevgiler
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

16 Haziran 2020
Serdar hocam bu sevgi dolu yazınızı mutlulukla okudum. Bahsi geçen hamster, kedi ve köpekler bu dünyaya hayvan silüetinde gelmişler, belki bizim gibi konuşamıyorlar yani insanlarla ama hepsinin ruhları ve bizim gibi karakterleri var. Biz kardeşlerin huyu suyu nasıl değişkenlik gösteriyorsa onlarda da aynı durumm!! Hepsinin ayrı karakteri var:sevecen, asi, kızgın, öfkeli ya da hızlılar. Hayvanları çok güzel gözlemlemişsiniz. Hepsi sahiplerini çok iyi tanıyorlar. Ben de 2 sene kedi, 3 sene kuş, 2senedir de kaplumbağa bakıyorumm, İyi ki varlar!! BİZLERE KORKUNÇ ENERJİ VERİYORLAR!! TEBRİK EDİYORUM SİZİ! ÇOK GÜZEL YAZINIZ!
Ayşe Sakallı

Ayşe Sakallı

17 Haziran 2020
Hayvan sevgiisini vurgulayan güzel yazınız için çok teşekkürler. Ben küçükken evimizde kedi beslerdik. Kızımız da hayvan sevgisi ile büyüsün istedik ve köpeğimiz Buğday evimizin neşesi oldu. Şimdi onunla geçen 13 yılın güzel anıları ile yaşıyoruz. Sizi çok iyi anlıyorum. Sarıefe ve Puding'e uzun ömürler diliyorum. Sevgiler.
Bedriye Darcan

Bedriye Darcan

18 Haziran 2020
Hayvan sevgisi ancak bu kadar güzel anlatilabilirdi. Ben köpekleri çok severim.Hele bir Golden Rotvayvir olsa diye senelerdir hasretini çektim. Sizi tebrik ediyorum. Hayırlı günler diliyorum. Aysel hanıma Sevgiler.
Murat Güven

Murat Güven

21 Haziran 2020
İnsanın okudukça okuyası geliyor muhteşem, yüreğinize sağlık ağabeyim
Ali Rıza Alkan

Ali Rıza Alkan

03 Temmuz 2020
Harika begendim Serdar bey hayvancılık deyip geçmemek lazim işte insanı böyle mat ederler her canlıyı sevmek insanlık görevi olmalıdır
Evin Gençosmano

Evin Gençosmano

04 Temmuz 2020
Sevgili Serdar, O karar içten anlatmışsın ki Yazını okuyanlardan kedi- köpek beslemeyenler, hemen bir tane edinmeye heveslenirler. Aslında bu sevimli dört ayaklılarla dost olmak, günümüz dünyasında iki ayaklılarla dost olmaktan çok daha huzur verici olsa gerek. Aysel’e ve sana selam ve sevgiler.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri