Ertesi sabah Bakü’den Şeki’ye doğru yolculuğumuz başladı. Aslanın kullandığı araçta ön koltukta oturuyordum, arkada oturan eşi Aysel hanım ve oğlu Polat ile birlikte neşeli seyahatimize başlamıştık.
Bakü - Şeki arasındaki yol oldukça güzeldi. Sanki Türkiye’ye çok benzeyen görsellerle donanmıştı. Yani Türkiye’den herhangi birinin gözü bağlayıp buraya getirdikten sonra açsak ve söyle bakalım “şu an sen nerede yolculuk yapıyor olabilirsin” sorusuna kesinlikle “Türkiye’de bir yerdeyim ama ismini çıkaramıyorum “ yanıtını verirdi. İşte böylesi bana Anadolu'ma çok aşina duygular yaşatan bu yolculuğum içinde birkaç mola dahil yaklaşık dört saat sürdü.
Aslan’dan Şeki ismini duyduğum ilk zamanlarda Şeki ile Şike kelimelerini sıkça karıştırıyordum ve Aslan'dan sıkça özür diliyordum. Nedenini bilmiyorum Acaba çok şikenin yapıldığı bir ülkede yaşadığımdan olsa gerek Şeki çok yabancı iken Şike nasılda kabullendiğim bir isim geliyordu. “Sağ olsun” Aslan beni teselli etme adına şu anısını aktardı. Türkiye’den ünlü bir sanatçı Şeki’de bir halk konseri vermek üzere gelmiş. O zamanlar çok sevilen ve popüler biri olduğundan müthiş bir kalabalık onu izlemeye gelmiş. Halk Şeki meydanını mahşeri bir şekilde doldurmuş. Sanatçı sahneye çıkıp şarkılarına başlamadan önce adetten olan "merhaba konuşmasına "yani orada olmaktan mutlu olduğunu ifade edecekmiş. Ancak konuşmasına şöyle başlamış “Sevgili “ŞİKE”liler burada ŞİKE'de, siz ŞİKE'lilerle olmaktan çok mutluyum..” der demez o müthiş kalabalıktan önce derin bir sessizlik arkasından büyük bir kahkaha seli yükselince sanatçı kızımız yaptığı hatayı anlayıp, özür dileyerek konuşmasını kısa kesip şarkılarına geçerek kendini kurtarmış.
Aslan bir benzincide durup aracına mazot bizlere de birer su şişe ve dondurma aldı. Ben bir dondurma tutkunu biri olarak bu dondurma servisine çok sevindim ancak dondurmanın bizim kuşağa uyan "külah" yada "kasede" değil de “tost sandviç” şeklinde olması biraz arzum dışı bir yeme şeklinde olsa da daha ilk ısırmada dondurmanın lezzeti ağzımın tüm hücrelerini mest etti. O kadar lezzetliydi ki “ Aslan'cım bunun markası nedir ? müthiş bir şey “ demem üzerine Aslan “ Bunun adı "Plombir" , sevdinizse bir tane daha almamı ister misiniz? Ben aslında hep iki tane alırım” demesi üzerine "suskun kalıp bir çocuk edasıyla utanır gibi yere bakmam" ona yeterli bir yanıt oldu ve koşa koşa birer tane daha alıp geldi. Bu dondurmanın bir Rus markası olduğunu ve keçi sütünden imal edildiğini öğrendim. İyi ki de öğrendim. Kendi başıma Azerbaycan’da geçirdiğim son günümde şehir içi gezi rotalarıma bu dondurmayı bulmayı da ekledim. Her yerde satılmayan bu dondurma sayesinde bayağı yer dolaşarak son günümü iyi değerlendirdim. Dondurmanın satıldığı yerleri bulduğumda kaç tane mi aldım.? Aslında yanıtı tahmin ediyorsunuz ama yine de söyleyeyim “hep iki şer tane.”
Gelin sizlere birazda Şeki’yi anlatayım. Şeki ; Azerbaycan’ın kuzeyinde Bakü’den yaklaşık 370 km uzaklıkta yer alıyor. İlginç bir şey ki "Şeki" ismi 1968 yılından sonra kullanılmaya başlamış o yıla kadar “Nuxa” olarak adlandırılmış. Tarih boyunca bu şehirde Araplardan, Şirvanşahlar’a, İldenizler’den Gürcü Krallığı’na, yine Safeviler’den Osmanlı’ya kadar birçok farklı devlet hüküm sürmüş. 1745’te Nadir Şah öldürülünce Hacı Çelebi tarafından Şeki Hanlığı kurulmuş ancak onun da ömrü çok uzun sürmemiş. 1805’te Rus egemenliğine giren hanlık 1819 yılında lağvedilmiş. Sanırım bu kadar tarihi bilgi yeter fazlası sizi sıkabilir. Yolculuğumuzun ortalarında iken Aslan mesire yeri gibi bir yerde durdu. “İhtiyaç molası” diye adlandırdığımız bir mola verdik diye düşünürken meğerse içinde “yemek” de olan büyük mola vermişiz.
Ancak bizde seyahatlerde en kısa tarafından karın doyurulmaya çalışıldığından Aslanın burada mangal sipariş etmesine şaşırdım. Mesire yeri gibi bir yer olan kır kebapçısında mangalın yanında etler,şişler sipariş edilip pişirilmeye başlandı. Bizde yolculukta et ve et benzeri ürünleri yemek ne kadar risklidir. Etin hangi hayvandan elde edildiği yada etin et görünümünü sürdürmesi için ne uğraşlar verildiği bilinmediğinden genelde çok korkulur. Hele ki dünyada en çok yaban domuzu bulunan bir coğrafyada yaşamamıza rağmen nesli tükenecek düzeyde yaban domuzu avlanırken bu domuzların nerede tüketildiğinden bihaber olmamız kafamda hep soru işareti yaratır. Oysa burada etrafıma baktığımda genelde aileler, çocukları ile piknik havasında mangal kebap yaptığını gördüm. “Buraya henüz insanlık düşmanları adım atmamış” diye düşündüm.
Meyva macunları
Sıra bizde olduğu gibi yemek üstüne çay içme ritüeline gelmişti. Ancak çay ve çay servisi bizden oldukça farklıydı , her şeyden önce bizim gibi demli çay içilmiyor, çok açık ve sadece porselen demlikle gelen bir çay sunumu yapılıyordu. Çay siparişinde de çayın yanına mürebbe (reçel) olarak ne alacağınız soruluyor. Bu buralara has bir gelenek. İsteğinize göre çayın yanında kiraz, böğürtlen, patlıcan, domates, karpuz, ceviz gibi reçeller servis ediliyor. Bu bana bizim Kıbrısta çok yaygın olan Ceviz, incir, turunç, karpuz macununu ve misafirlere sunulan en önemli ikram olmasını hatırlattı. Demekki Türk soydaşlarda bu ortak gelenek devam etmekte. Ben şahsen mürebbe istemedim çayı’da şekersiz içtiğimden masaya kullananlar için şeker ve limon bırakıldı.
Dikkat ettiğim önemli bir başka husus ki bunu Azerbaycanın dışında başta ABD, Yunanistan ve birçok Balkan ülkesinde hatta yine bizim Kıbrıs’ta bile şahit olmuşumdur. Porsiyonların bir kişiyi gerçekten doyuracak kadar tatmin edici büyüklükte olmasıdır. Yani bizdeki porsiyon ölçeklerinden en az iki misli büyüklükte olmasıydır. “Ah ülkem ah, sen bolluk bereketin ana vatanı olmana rağmen ve insanının cömert ve misafirperver olmasına rağmen neden restoran ve lokantalarda her şey kısır, eksik kaliteden uzak başta ücret olmak üzere herşey şüphe güvensizlik üzerinedir. Bu nasıl bir anlaşılmaz bir paradokstur.!!! Aslında çözümün tek yanıtı olduğu hepimizin malumu. “ Gerçek anlamda denetim ve ağır ceza uygulanması”dır.
Sol baştaki ABD de bir porsiyon ebadı -ortadaki yurtdışında herhangi bir ülkedeki - sağdaki yurdumun porsiyon ebadı
Şeki’deki gezi programımızı öğrendiğim anda internetten hem kafama hem de cebime uygun bir otelden kendime yer ayarlamış olmama rağmen Aslan kalacağım o yeri pahalı bulduğu gibi onlara uzak olduğunu söyleyip iptal ettirince, onun bana bulacağı yere razı olmaktan başka seçimim kalmamıştı. Nitekim bir süre sonra benim için bir villa ayarlanmış olduğunu söyledi. Yanlış mı anlıyorum diye düşündüm. Belki de “villa” ifadesinin onlardaki karşılığı farklıdır diye düşündüm ve "Villa" ile kastettiği yerin ne olduğunu biraz detay vermesini istedim. Bana bizde Villa “çok büyük bir ev “ demek dedi. Yanlış anlamamıştım kalacağım yer bildiğimiz “Villa” imiş. Daha sonra neden Villa bulunduğuna açıklık getirdi. Şöyle ki Aslan Şeki'de bulduğum yeri beğenmeyince sahipleri çok yakın dostu olduğundan ricası üzerine zaten o sırada kullanmadıkları için bana kiraya vermeyi kabul ettiklerini söyledi. Fiyatı da benim rezervasyon yaptığım otelden uygundu. Evde çay ve kahve yapma olanağı da mevcuttu. Hoş önce ilginç gelse de benim gibi çok sosyal birinin altı odalı villada tek başına zaman geçirmesi ne büyük tezattı. Gerçi kalınacak süre iki gündü ve bu süre zarfında Aslan'larla gezme dışında kalan saatlerde kalacak olsam da bu yalnızlık beni mutsuz etti. İlginç olan başka şeyde villanın bulunduğu mahalle Şeki’nin dışına doğru iki caddenin kesişme noktasında olmasına ve iki farklı caddeye bakmasına rağmen son derece ıssız, sessiz bir yerdeydi.
Havanın çok sıcak olması nedeniyle evde de klima olmaması büyük dezavantajım oldu. Bırakın klimayı vantilatöre bayram edecektim. Koca villada her yer fazlasıyla “eşya çakılıydı” ama görünürde vantilatör yoktu. Sıcaktan uyumak mümkün değildi. İnat edip serinletici bir şeyler bulmamıyım diye evi aramaya başladım. Kapısı kilitli kapalı bir kiler odası gibi bir yer gördüm. Karanlık ve ışığı da yoktu. Mutfaktan aldığım ocak çakmağı ile içini aydınlatınca neredeyse çığlık atacaktım üst üste atılmış eşyalar içinde bir vantilatör görünüyordu. Sıkıştığı yerden çıkarıp yattığım odaya getirip çalıştırdım. “ Oh be işte budur” diye mutlu ve yüzümde tebessümle yatağıma kendimi attım.
Abartısız kaldığım iki gün süresinde evde olduğum saatlerde asla evin içinde oturmadım kapı önüne caddeye bir sandalye atıp geleni geçeni seyrederim belki bir iki laflama fırsatım olur diye düşündüysem de ya üç ya da beş kişiyi gördüm. Bu durumun çok benzerini yıllar önce Southampton’da yaşamıştım. Çok yakında paylaşacağım İngiltere anılarımda benzer durumu orada da okuyup o kez bu anımı hatırlayacaksınız. Yapım gereği özellikle seyahatlerimde ve insanı keşfe çıktığım yerlerde yalnızlığı sevmiyorum. Allahtan Aslan müsait olduğu zamanlar gelip beni aldı, dolaştırdı da “afakanlar basmadı”. Oysa bu villa en az 3- 4 aile ile birlikte gelindiğinde müthiş şekilde "hakkı verilerek" kullanılabilecek bir mekan olması yanında ücreti de grup için oldukça uygun bir konaklama yeri olabilirdi. Hatta bir ara Şeki’de bir konser verirsek üstte kızlar alta erkekler burada kalırız diye düşünmeden edemedim.
Gelelim Şeki'de neler yapıp, neler gördüğüme Aslan kaldığım Villadan alarak Şeki merkezine getirdi. Yürüyerek ana meydanda dolaşmaya başladık. Şeki’yi bizim küçük Anadolu şehirlerine benzettim. Sanki bir Aksaray, Kırşehir veya Bilecik gibi bir yerdi. Burada da erkek gruplar parkları, meydanları yoğun şekilde doldurmuştu. Sanırım burada da işsizlik had safhadaydı.
Ertesi gün öğle yemeğine Aslan'lara davetliydim. Yemek sonrası Aslanın piyano resitalini dinlerken oğlu Polat’ın bir şeyler mırıldandığını gördüm. Ne söylediğini sorduğumda Polat’ın babasının çaldığı klasik eserler başta olmak üzere her şeyin nota seslerini çıkardığını söylediler. İnanamadım. Polat beş yaşındaydı ve bir senfoninin seslerini nota gibi nasıl çıkarabilirdi. Tabi Tanrım yetenek denilen lutfü bazı insanlara bahşetmişti Gerçekten Polat bir klasik eserin nota seslerini ezbere çıkararak nasıl yetenek olduğunu gösterdi. Sanırım piyanist anne ve babanın dikkati ve desteği ile o tarihten bugüne kadar aradan geçen üç yıl içinde Polat bu yeteneğini geliştirip muhteşem piyano icracısı olma yolunda olduğunu, gönderdikleri videolardan görüyorum. O kadar mutlu oluyorum ki sanki özel bir yeteneğin doğuşuna çocukluk döneminde şahit olan şanslı biri olduğumu düşünüyorum.
Öğle yemeğinden sonra Aslan Polat’ı yanımıza alarak çok önemli bir müzeye götüreceğini arkasından da benim çok mutlu olacağım bir yeri ziyaret edeceğimizi söyledi.Tabi bu iki haberde beni heyecanlandırdı. Şeki şehrinin içinde bir tepede muhteşem bir yapının bulunduğu yere geldik. Büyük bir bahçe içinde mütevazi görünümde bir binanın adının “Şeki Han sarayları” veya “Şeki hanları Sarayı “ olduğunu öğrendim.
Şeki Hanları Sarayı, Şeki hanlarının eski ikameti olan yapı olduğunu şimdilerde müze olarak hizmet verdiğini, Dünyanın önemli tarihsel ve kültürel anıtı yani bir dünya mirası olarak Dünya mirası eserler listesine dahil edildiğini bu sarayın 1761-1762 yıllarında Azerbaycan'da ilk bağımsız hanlığın temelini atan Hacı Çelebi Han'ın torunu Hüseyin Han döneminde inşa edildiğini öğrendim. Hüseyin Han aynı zamanda şair olduğu için "Müştag" ismiyle de tanınıyormuş. Saray yüksek duvarlarla çevrili iki katlı altı odadan, dört koridordan, iki aynalı balkondan oluşuyor. Bu sarayın diğer bilinen saraylardan ayıran en büyük özellik inşası sırasında “çivi veya yapıştırıcı” kullanılmamış olması ve duvarlardaki işlemeleri olması beni hayli şaşırttı. Sarayın odalarının duvarlarında muhteşem duvar resimleri vardı ve muhtelif konular işlenmişti. Hele hele rengarenk vitrayların ışıldadığı pencerelerden süzülen renk cümbüşü muhteşemdi. Sarayın içi işlemelerle ve cam işçiliği ile süslüydü. Burada kullanılan vitrayların zamanında Venedik’ten getirildiğini öğrendim.
Bu sarayın kesinlikle görülmesi gereken bir eser olmasından dolayı ve bu şansı bulmuş olmaktan dolayı çok mutlu oldum. Ön cephenin iki yanında 1530 yılında dikilmiş birisi 34 diğeri 42 metre uzunluğunda iki koca çınar olan Sarayın iki girişi bulunuyordu. Kısaca bahçesinde iki dev boyutta çınar ağacı vardı. Aslan bu iki ağaç hakkında önemli bir rivayet olduğunu söyleyip anlatmaya başladı. Han birinci Çınara bakan kapıdan balkona çıktığında orada ölüm cezası verdiği kişinin asıldığını diğer çınara bakan kapıdan balkona çıktığında onun azadedilmiş ağacın altında oturduğunu görmek istediğini aktardı.
Buradan sonra iki önemli yere gittik. İlki resim heykel sergilerinin yapıldığı sergi salonuydu. Buradaki ressam hanımefendiler ve sergi sorumlusu ile tanıştım. Benimde resim yapıp, sergiler açtığımı öğrenince ilgi ve alakaları biraz daha arttı.
Buradan Şekinin önemli şairi yaşadığı Mirze Feteli Akundovun isimli şair yazar filozofun müze haline getirilmiş evine geçtik. Azerbaycan için çok değerli kabul edilen bu mümtaz şahsın son yıllarını geçirdiği klübe tarzı evi gördük. Yazdığı eserlerin sergilendiği salonu gezdik.
Aslan sırada sizin çok sevdiğiniz bir şeyin yapıldığı atölye var deyince hemen duruma hakim oldum . Sevdiğim şeyin “tatlı” olduğunu hem İstanbul’da hem Bakü'de öğrenmişti.
Şeki “şirinniyat” isimli tatlıcıları ile ünlüydü. Şeki baklavalarının bir çeşidi olan ve Şeki helvası olarak adlandırılan bir tatlı türü buranın meşhur yiyecekleri arasındaymış. Aslan kendilerince en iyisini yaptığına inandıkları Şirinyata götürdü . Zaten ustalar gözünüzün önünde hem tatlıyı yapıyor hem de satışını yapıp izleyenlere ikram ediyorlar. Usta bıçakla koparttığı büyük bir parçayı bana uzattı. Fındık, ceviz, tarçın ve baharat sanki karabiber vs dahi yer almakta olan bu karışım dövülüp zenginleştirilmiş çok ağdalı bir şerbet içinde yer almaktaydı. Bizim tel kadayıfımızın havasında ve tadı hiç alışık olmadığım ve yoğun bir şerbet ağırlıklı olduğundan tattığım parça bile uzun süre tatlının lafını bile bir daha etmememek üzere tatlı yeme arzumu sonlandırmaya yetmişti. Bizimkilerin de tatması için Türkiye’ye getirmek üzere birkaç paket aldım.
Aslan akşam üstü kebapçıya gideceğimizi, bana verdiği saatte almaya geleceğini söyleyerek beni villama!!! bıraktı. Villamda ne yazık yapacak bir şey olmadığından önce ocağa çayımı koyup kapı önüne sandalyemi atıp Aslan gelene kadar bardak bardak demli çaylarımı içtim. Aslan randevulaştığımız saatte geldi, eşi Aysel hanım ve Polat’ta yanındaydı. Hep birlikte Şeki’nin meşhur bir “kendin pişir kendin yedi"cisi ve ona ait meşhur mesire yerindeki restorantına geldik. Geniş bir yeşil alan üzerine aileler için muhtelif çardaklar yapılmış olan bu yerde bizde bir çardağa konuşlandık.
Doğal olarak bana tercihen istediğim bir şey var mı? diye sordular. Bende yarı şaka yarı ciddi buranın en meşhur yemeği ne ise o olsun deyince herkes birbirine baktı. Bu bakışmaya bu sefer ben şaşırdım. "Hayırdır" deyince izah edildi. Buranın en meşhur yemeği “Piti”dir. Sebze ve nohutla güveçte pişirilen bir et yemeği olan Piti’nin pişirilme süreci en az 7-8 saat sürmektedir. Yemeğin sunumu da kendisi kadar ilginç olmasına rağmen zaman olarak şimdi bunu hazırlamanın mümkün olamadığını anlatılınca ikinci meşhurlara geçelim deyip “ kebap “ sipariş ettim. Bizim Adana kebaba yada İzmir çöp şişe benzer kısa karışık şişler geldi.
Çok güzel bir akşam yemeği sonrası ayrılık vakti gelmişti. Bu bir yerde bu bir veda yemeğiydi. Ben Şeki’den ayrılıp Bakü’ye dönmek zorundaydım. Aslan ve ailesinden ayrılırken gerçek anlamda akrabalarımdan ayrılıyor hüznü hissettim. Şekiden ayrılmak zorundaydım zira uçağım Bakü’den kalkacaktı. Böylece son bir günümü Bakü’de geçirecektim. Oysa tam Şeki’ye alışmaya başlamıştım ki seyahat sürem bitmekteydi. Aslanın Şeki'den Baküye tekrar geri götürmek için dört saat direksiyon sallamasını ve yine dört saatlik yoldan geri dönmesini beklemek olanak dışıydı zaten benim için gereğinden çok zaman harcamışlardı. Aslan bunu teklif ettiyse de ben kabul etmedim. Böylece karşıma yeni bir fırsat çıkmış oldu. Tek başıma buraların yabancısı biri olarak seyahat edecektim. Birçok farklı şeyi kendimce anlamaya çözmeye çalışacaktım. Bu yapı benim doğamda olan bir özellikti. Mücadele, öğrenmek ve uygulamak.
BİR SONRAKİ YAZIM "BAKÜDEKİ SON GÜNÜM" de buluşmak üzere sevgilerimle,
Serdar TAŞTANOĞLU
10.05.2021
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
30 Yorum
Atilla encel
11 Mayis 2021Nazife Sefer
11 Mayis 2021Nilgün Artuner
11 Mayis 2021Semra Yıldırım
11 Mayis 2021Ülker Orucova
11 Mayis 2021Ayşe Sakallı
11 Mayis 2021Sevda uğurlu
11 Mayis 2021Filiz Alkan
11 Mayis 2021Nesibe Müsevito
11 Mayis 2021Nursaç Doğanışı
11 Mayis 2021Faruk Öz
11 Mayis 2021Cihat Hırçın
11 Mayis 2021Sonay Ovissi
11 Mayis 2021Selahattin Öner
11 Mayis 2021Gülten Şanlıer
11 Mayis 2021Suna Gülgüden
11 Mayis 2021Kadriye baysa
11 Mayis 2021Hafize Erol
11 Mayis 2021Aydın Çetinkaya
12 Mayis 2021SEMRA TÜREL
12 Mayis 2021Ümran özbey
12 Mayis 2021Veysel Özyurt
13 Mayis 2021Nurdan Erakıncı
13 Mayis 2021Neşe Terazi
13 Mayis 2021Yusuf Aydın MUT
13 Mayis 2021Mualla SARIKAYA
13 Mayis 2021Veysel Özyurt
14 Mayis 2021Halit Çalışkan
14 Mayis 2021Ayşe gücün
28 Mayis 2021Birgül Çetin
19 Haziran 2021