AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ

Ertesi sabah Bakü’den Şeki’ye doğru yolculuğumuz başladı. Aslanın kullandığı araçta ön koltukta  oturuyordum,  arkada oturan eşi Aysel hanım ve oğlu Polat ile birlikte neşeli seyahatimize başlamıştık.

 

Bakü - Şeki arasındaki yol oldukça güzeldi. Sanki Türkiye’ye çok benzeyen görsellerle donanmıştı. Yani Türkiye’den herhangi birinin gözü bağlayıp buraya getirdikten sonra  açsak ve söyle bakalım “şu an sen nerede yolculuk yapıyor olabilirsin” sorusuna kesinlikle “Türkiye’de bir yerdeyim ama ismini çıkaramıyorum “  yanıtını verirdi. İşte böylesi bana Anadolu'ma çok aşina duygular yaşatan bu yolculuğum içinde birkaç mola dahil yaklaşık dört saat sürdü. 

Aslan’dan Şeki ismini duyduğum ilk zamanlarda Şeki ile Şike kelimelerini sıkça karıştırıyordum ve Aslan'dan sıkça özür diliyordum. Nedenini bilmiyorum Acaba çok şikenin yapıldığı bir ülkede yaşadığımdan olsa gerek Şeki çok yabancı iken Şike nasılda kabullendiğim bir isim geliyordu. “Sağ olsun”  Aslan  beni teselli etme adına şu anısını aktardı. Türkiye’den ünlü bir sanatçı Şeki’de bir halk konseri vermek üzere  gelmiş. O zamanlar çok sevilen ve popüler biri olduğundan müthiş bir kalabalık onu izlemeye gelmiş. Halk Şeki meydanını  mahşeri bir şekilde doldurmuş. Sanatçı sahneye çıkıp şarkılarına başlamadan önce adetten olan "merhaba konuşmasına "yani orada olmaktan mutlu olduğunu ifade edecekmiş. Ancak konuşmasına şöyle başlamış “Sevgili “ŞİKE”liler burada ŞİKE'de, siz ŞİKE'lilerle olmaktan çok mutluyum..”  der demez o müthiş  kalabalıktan önce derin bir sessizlik arkasından büyük bir kahkaha seli yükselince  sanatçı kızımız  yaptığı  hatayı anlayıp, özür dileyerek  konuşmasını kısa kesip şarkılarına geçerek kendini kurtarmış.

Aslan bir benzincide durup aracına mazot bizlere de birer su şişe ve dondurma aldı. Ben bir dondurma tutkunu biri olarak bu dondurma servisine çok sevindim ancak dondurmanın bizim kuşağa uyan "külah" yada "kasede" değil de  “tost sandviç” şeklinde olması biraz arzum dışı bir yeme şeklinde olsa da  daha ilk ısırmada  dondurmanın lezzeti ağzımın tüm hücrelerini mest etti. O kadar lezzetliydi ki  “ Aslan'cım bunun markası nedir ? müthiş bir şey “ demem üzerine Aslan “ Bunun adı "Plombir" , sevdinizse bir tane daha almamı ister misiniz? Ben aslında hep iki tane alırım” demesi üzerine  "suskun kalıp bir çocuk edasıyla utanır gibi yere bakmam" ona  yeterli  bir yanıt oldu ve koşa koşa birer tane daha  alıp geldi.  Bu dondurmanın bir Rus markası olduğunu ve keçi sütünden imal edildiğini öğrendim. İyi ki de öğrendim. Kendi başıma Azerbaycan’da geçirdiğim son günümde şehir içi gezi rotalarıma bu dondurmayı bulmayı da ekledim. Her yerde satılmayan bu dondurma sayesinde bayağı yer dolaşarak son günümü iyi değerlendirdim. Dondurmanın satıldığı yerleri bulduğumda kaç tane mi aldım.?  Aslında yanıtı tahmin ediyorsunuz  ama yine de söyleyeyim “hep iki şer tane.”

Gelin sizlere birazda Şeki’yi anlatayım. Şeki ; Azerbaycan’ın kuzeyinde Bakü’den yaklaşık 370 km uzaklıkta yer alıyor.  İlginç bir şey ki "Şeki" ismi 1968 yılından sonra kullanılmaya başlamış o yıla kadar “Nuxa” olarak adlandırılmış. Tarih boyunca bu şehirde Araplardan, Şirvanşahlar’a, İldenizler’den Gürcü Krallığı’na, yine Safeviler’den Osmanlı’ya kadar birçok farklı devlet hüküm sürmüş. 1745’te Nadir Şah öldürülünce Hacı Çelebi tarafından Şeki Hanlığı kurulmuş ancak onun da ömrü çok uzun sürmemiş. 1805’te Rus egemenliğine giren hanlık 1819 yılında lağvedilmiş. Sanırım bu kadar tarihi bilgi yeter fazlası sizi sıkabilir.  Yolculuğumuzun ortalarında iken Aslan  mesire yeri gibi bir yerde durdu. “İhtiyaç molası” diye adlandırdığımız  bir mola verdik diye düşünürken meğerse  içinde “yemek” de olan büyük mola vermişiz.

    

 Ancak bizde seyahatlerde en kısa tarafından karın doyurulmaya çalışıldığından Aslanın burada mangal sipariş etmesine şaşırdım.  Mesire yeri gibi bir yer olan kır kebapçısında   mangalın yanında  etler,şişler sipariş edilip pişirilmeye başlandı. Bizde yolculukta et ve et benzeri ürünleri yemek ne kadar risklidir. Etin hangi hayvandan elde edildiği yada etin et görünümünü sürdürmesi için ne uğraşlar verildiği bilinmediğinden genelde çok korkulur. Hele ki dünyada en çok yaban domuzu bulunan bir coğrafyada yaşamamıza rağmen nesli tükenecek düzeyde yaban domuzu avlanırken bu domuzların nerede tüketildiğinden bihaber olmamız kafamda hep soru işareti yaratır. Oysa burada etrafıma baktığımda genelde aileler, çocukları ile piknik havasında mangal kebap yaptığını gördüm. “Buraya henüz  insanlık düşmanları adım atmamış” diye düşündüm.

Meyva macunları 

Sıra bizde olduğu gibi yemek üstüne çay içme ritüeline gelmişti. Ancak çay  ve çay servisi bizden oldukça farklıydı , her şeyden önce bizim gibi demli çay içilmiyor, çok açık ve sadece  porselen demlikle gelen bir çay sunumu yapılıyordu. Çay siparişinde de çayın yanına  mürebbe (reçel) olarak ne alacağınız soruluyor. Bu buralara has bir gelenek. İsteğinize göre çayın yanında kiraz, böğürtlen, patlıcan, domates, karpuz, ceviz gibi reçeller servis ediliyor. Bu bana bizim Kıbrısta çok yaygın olan Ceviz, incir, turunç, karpuz macununu ve misafirlere sunulan en önemli ikram olmasını hatırlattı. Demekki Türk soydaşlarda bu ortak gelenek devam etmekte. Ben şahsen mürebbe istemedim çayı’da şekersiz içtiğimden masaya kullananlar için şeker ve limon bırakıldı.

Dikkat ettiğim önemli bir başka husus ki bunu  Azerbaycanın dışında başta ABD,  Yunanistan  ve birçok Balkan ülkesinde hatta yine bizim Kıbrıs’ta bile şahit olmuşumdur. Porsiyonların bir kişiyi gerçekten doyuracak kadar tatmin edici büyüklükte olmasıdır.  Yani bizdeki porsiyon ölçeklerinden  en az iki misli büyüklükte olmasıydır.  “Ah ülkem ah, sen bolluk bereketin ana vatanı olmana rağmen ve insanının cömert ve misafirperver olmasına rağmen neden restoran ve lokantalarda her şey kısır, eksik kaliteden uzak başta ücret olmak üzere herşey şüphe güvensizlik üzerinedir. Bu nasıl bir anlaşılmaz bir paradokstur.!!!  Aslında çözümün tek yanıtı olduğu hepimizin malumu. “ Gerçek anlamda  denetim ve ağır ceza uygulanması”dır.

                       

        

Sol baştaki ABD de bir porsiyon ebadı -ortadaki yurtdışında herhangi bir ülkedeki - sağdaki yurdumun  porsiyon ebadı

Şeki’deki gezi programımızı öğrendiğim anda internetten  hem kafama hem de cebime uygun bir otelden kendime yer ayarlamış olmama rağmen  Aslan  kalacağım o yeri pahalı bulduğu gibi onlara uzak olduğunu söyleyip iptal ettirince, onun bana  bulacağı yere razı olmaktan başka seçimim kalmamıştı. Nitekim bir süre sonra benim için bir villa ayarlanmış olduğunu söyledi. Yanlış mı anlıyorum diye düşündüm. Belki de “villa” ifadesinin onlardaki karşılığı farklıdır diye düşündüm ve  "Villa" ile kastettiği yerin ne olduğunu biraz detay  vermesini istedim. Bana bizde Villa “çok büyük bir ev “ demek dedi. Yanlış anlamamıştım kalacağım yer bildiğimiz “Villa” imiş. Daha sonra neden Villa bulunduğuna açıklık getirdi. Şöyle ki Aslan Şeki'de bulduğum yeri beğenmeyince sahipleri çok yakın dostu olduğundan ricası üzerine zaten o sırada kullanmadıkları için bana kiraya vermeyi kabul ettiklerini söyledi. Fiyatı da benim rezervasyon yaptığım otelden uygundu. Evde çay ve kahve yapma olanağı da mevcuttu. Hoş önce ilginç gelse de benim gibi çok sosyal birinin  altı odalı villada tek başına zaman geçirmesi ne büyük tezattı. Gerçi kalınacak süre iki gündü ve bu süre zarfında Aslan'larla gezme dışında kalan saatlerde kalacak olsam da  bu yalnızlık beni mutsuz etti. İlginç olan başka şeyde  villanın bulunduğu mahalle Şeki’nin dışına doğru iki caddenin kesişme  noktasında olmasına ve iki farklı caddeye bakmasına rağmen son derece ıssız, sessiz bir yerdeydi.

 

Havanın çok sıcak olması nedeniyle  evde de  klima olmaması büyük dezavantajım oldu. Bırakın klimayı vantilatöre bayram edecektim. Koca villada her yer fazlasıyla “eşya çakılıydı” ama görünürde vantilatör yoktu. Sıcaktan uyumak mümkün değildi. İnat edip serinletici bir şeyler bulmamıyım diye evi aramaya başladım. Kapısı kilitli kapalı bir kiler odası gibi bir yer gördüm. Karanlık ve ışığı da yoktu. Mutfaktan aldığım  ocak çakmağı ile içini aydınlatınca  neredeyse çığlık atacaktım  üst üste atılmış eşyalar içinde bir vantilatör görünüyordu. Sıkıştığı yerden çıkarıp yattığım odaya getirip çalıştırdım. “ Oh be işte budur” diye  mutlu ve yüzümde tebessümle yatağıma kendimi attım.

Abartısız kaldığım iki gün süresinde evde olduğum saatlerde asla evin içinde oturmadım kapı önüne caddeye bir sandalye atıp geleni geçeni seyrederim belki bir iki laflama fırsatım olur diye düşündüysem de ya üç ya da beş kişiyi gördüm.  Bu durumun çok benzerini yıllar önce Southampton’da yaşamıştım. Çok  yakında paylaşacağım İngiltere anılarımda benzer durumu orada da okuyup o kez bu anımı hatırlayacaksınız. Yapım gereği özellikle seyahatlerimde ve insanı keşfe çıktığım yerlerde yalnızlığı sevmiyorum. Allahtan Aslan müsait olduğu zamanlar gelip beni aldı, dolaştırdı da “afakanlar basmadı”.  Oysa bu villa  en az 3- 4 aile ile birlikte  gelindiğinde müthiş şekilde "hakkı verilerek" kullanılabilecek bir mekan olması yanında ücreti de grup için oldukça uygun bir konaklama yeri olabilirdi. Hatta bir ara Şeki’de bir konser verirsek üstte kızlar alta erkekler burada kalırız diye düşünmeden edemedim.

Gelelim Şeki'de neler yapıp, neler gördüğüme Aslan kaldığım Villadan alarak Şeki merkezine getirdi. Yürüyerek ana meydanda dolaşmaya başladık. Şeki’yi bizim küçük Anadolu şehirlerine benzettim. Sanki bir Aksaray, Kırşehir veya Bilecik gibi bir yerdi. Burada da erkek gruplar parkları, meydanları yoğun şekilde doldurmuştu. Sanırım burada da işsizlik had safhadaydı.

Ertesi gün öğle yemeğine Aslan'lara davetliydim. Yemek sonrası Aslanın piyano resitalini dinlerken oğlu Polat’ın bir şeyler mırıldandığını gördüm. Ne söylediğini sorduğumda Polat’ın babasının çaldığı klasik eserler başta olmak üzere her şeyin nota seslerini çıkardığını söylediler.  İnanamadım. Polat beş yaşındaydı ve bir senfoninin seslerini nota gibi nasıl çıkarabilirdi. Tabi Tanrım yetenek denilen lutfü bazı insanlara bahşetmişti Gerçekten Polat bir klasik eserin nota seslerini ezbere çıkararak nasıl yetenek olduğunu gösterdi.  Sanırım piyanist anne ve babanın dikkati ve desteği ile o tarihten bugüne kadar aradan geçen üç yıl içinde Polat bu yeteneğini geliştirip muhteşem piyano icracısı olma yolunda olduğunu, gönderdikleri videolardan görüyorum. O kadar mutlu oluyorum ki sanki özel bir yeteneğin doğuşuna çocukluk döneminde şahit olan şanslı biri olduğumu düşünüyorum.

  

  

Öğle yemeğinden sonra Aslan Polat’ı yanımıza alarak çok önemli bir müzeye götüreceğini arkasından da benim çok mutlu olacağım bir yeri ziyaret edeceğimizi söyledi.Tabi bu iki haberde beni heyecanlandırdı. Şeki şehrinin içinde bir tepede muhteşem bir  yapının bulunduğu yere geldik. Büyük bir bahçe içinde  mütevazi görünümde bir  binanın adının “Şeki Han sarayları” veya “Şeki hanları Sarayı “ olduğunu öğrendim.

Şeki Hanları Sarayı,  Şeki hanlarının eski ikameti olan yapı olduğunu şimdilerde müze olarak hizmet verdiğini, Dünyanın önemli tarihsel ve kültürel anıtı yani bir dünya mirası olarak Dünya mirası eserler listesine dahil edildiğini bu sarayın 1761-1762 yıllarında Azerbaycan'da ilk bağımsız hanlığın temelini atan Hacı Çelebi Han'ın torunu Hüseyin Han döneminde inşa edildiğini öğrendim. Hüseyin Han aynı zamanda şair olduğu için "Müştag" ismiyle de tanınıyormuş. Saray yüksek duvarlarla çevrili iki katlı altı odadan, dört koridordan, iki aynalı balkondan oluşuyor. Bu sarayın diğer bilinen saraylardan ayıran en büyük özellik inşası sırasında “çivi veya yapıştırıcı” kullanılmamış olması ve duvarlardaki işlemeleri olması beni hayli şaşırttı. Sarayın odalarının duvarlarında muhteşem duvar resimleri vardı ve muhtelif konular işlenmişti. Hele hele rengarenk vitrayların ışıldadığı pencerelerden süzülen renk cümbüşü muhteşemdi. Sarayın içi  işlemelerle ve cam işçiliği ile süslüydü. Burada kullanılan vitrayların zamanında Venedik’ten getirildiğini öğrendim.

Bu sarayın kesinlikle görülmesi gereken bir eser olmasından dolayı ve bu şansı bulmuş olmaktan dolayı çok mutlu oldum. Ön cephenin iki yanında 1530 yılında dikilmiş birisi 34 diğeri 42 metre uzunluğunda iki koca çınar olan Sarayın iki girişi bulunuyordu. Kısaca bahçesinde iki dev boyutta çınar ağacı vardı. Aslan bu iki ağaç hakkında önemli bir rivayet olduğunu söyleyip anlatmaya başladı. Han birinci Çınara bakan kapıdan balkona çıktığında orada ölüm cezası verdiği kişinin asıldığını diğer çınara bakan kapıdan balkona çıktığında onun azadedilmiş ağacın altında oturduğunu görmek istediğini aktardı. 

  

Buradan sonra iki önemli yere gittik. İlki resim heykel sergilerinin yapıldığı sergi salonuydu. Buradaki ressam hanımefendiler ve sergi sorumlusu ile tanıştım. Benimde resim yapıp, sergiler açtığımı öğrenince ilgi ve alakaları biraz daha arttı.

Buradan Şekinin önemli şairi yaşadığı Mirze Feteli Akundovun  isimli şair yazar filozofun müze haline getirilmiş evine geçtik.  Azerbaycan için çok değerli kabul edilen bu mümtaz şahsın  son yıllarını geçirdiği  klübe  tarzı  evi  gördük. Yazdığı eserlerin sergilendiği salonu gezdik.

Aslan sırada sizin çok sevdiğiniz bir şeyin yapıldığı atölye var deyince hemen duruma hakim oldum . Sevdiğim şeyin “tatlı” olduğunu  hem İstanbul’da hem Bakü'de öğrenmişti.

Şeki  “şirinniyat” isimli tatlıcıları ile ünlüydü. Şeki baklavalarının bir çeşidi olan ve Şeki helvası olarak adlandırılan bir tatlı türü buranın meşhur yiyecekleri arasındaymış. Aslan kendilerince en iyisini yaptığına inandıkları Şirinyata götürdü . Zaten ustalar gözünüzün önünde hem tatlıyı yapıyor hem de satışını yapıp izleyenlere ikram ediyorlar. Usta bıçakla koparttığı büyük bir parçayı bana uzattı. Fındık, ceviz, tarçın ve baharat sanki karabiber vs dahi yer almakta olan bu karışım dövülüp zenginleştirilmiş çok ağdalı bir şerbet içinde yer almaktaydı. Bizim tel kadayıfımızın havasında ve tadı hiç alışık olmadığım ve yoğun bir şerbet ağırlıklı olduğundan tattığım parça bile uzun süre tatlının lafını bile bir daha etmememek üzere tatlı yeme arzumu sonlandırmaya yetmişti. Bizimkilerin de tatması için Türkiye’ye getirmek üzere birkaç paket aldım.

Aslan akşam üstü kebapçıya gideceğimizi, bana verdiği saatte almaya geleceğini söyleyerek beni villama!!!  bıraktı. Villamda ne yazık yapacak bir şey olmadığından  önce ocağa çayımı koyup  kapı önüne sandalyemi atıp  Aslan gelene kadar bardak bardak demli çaylarımı içtim. Aslan randevulaştığımız saatte geldi, eşi Aysel hanım ve Polat’ta yanındaydı. Hep birlikte  Şeki’nin meşhur bir “kendin pişir kendin yedi"cisi ve ona ait meşhur mesire yerindeki restorantına geldik. Geniş bir yeşil alan üzerine   aileler için  muhtelif çardaklar yapılmış olan bu yerde  bizde bir çardağa  konuşlandık.

 

  

Doğal olarak bana tercihen istediğim bir şey var mı? diye  sordular.  Bende yarı şaka yarı ciddi buranın en meşhur yemeği ne ise o olsun deyince herkes birbirine baktı.  Bu bakışmaya bu sefer ben şaşırdım. "Hayırdır" deyince izah edildi. Buranın en meşhur yemeği “Piti”dir. Sebze ve nohutla güveçte pişirilen bir et yemeği olan Piti’nin pişirilme süreci en az 7-8 saat sürmektedir. Yemeğin sunumu da kendisi kadar ilginç olmasına rağmen zaman olarak şimdi bunu hazırlamanın mümkün olamadığını anlatılınca  ikinci meşhurlara geçelim deyip “ kebap “ sipariş ettim. Bizim Adana kebaba  yada İzmir çöp şişe benzer kısa karışık şişler geldi.

Çok güzel bir akşam yemeği  sonrası ayrılık vakti gelmişti. Bu bir yerde bu bir veda yemeğiydi. Ben Şeki’den ayrılıp Bakü’ye dönmek zorundaydım. Aslan ve ailesinden ayrılırken gerçek anlamda akrabalarımdan ayrılıyor hüznü hissettim. Şekiden ayrılmak zorundaydım zira uçağım Bakü’den kalkacaktı. Böylece son bir günümü Bakü’de geçirecektim. Oysa tam Şeki’ye alışmaya başlamıştım ki seyahat sürem bitmekteydi. Aslanın Şeki'den Baküye tekrar geri götürmek için  dört saat direksiyon sallamasını ve yine dört saatlik yoldan geri dönmesini beklemek olanak dışıydı zaten benim için gereğinden çok zaman harcamışlardı. Aslan bunu teklif ettiyse de ben kabul etmedim. Böylece karşıma yeni bir fırsat çıkmış oldu. Tek başıma  buraların yabancısı biri olarak  seyahat edecektim. Birçok farklı şeyi kendimce anlamaya çözmeye çalışacaktım. Bu yapı benim doğamda olan bir özellikti. Mücadele, öğrenmek ve  uygulamak.

BİR SONRAKİ YAZIM "BAKÜDEKİ SON GÜNÜM" de buluşmak üzere sevgilerimle,

Serdar TAŞTANOĞLU

10.05.2021

 

30 Yorum

Atilla encel

Atilla encel

11 Mayis 2021
Günaydın Oktay beyler lede gitmek nasib olur insallah...
Nazife Sefer

Nazife Sefer

11 Mayis 2021
Sizin güzel anılarınız la biz de yeni yerler Ülkeler tanıyoruz..Kaleminize sağlık..
Nilgün Artuner

Nilgün Artuner

11 Mayis 2021
Efendim her zamanki gibi Harika bir seyahat hikayesi; son derece keyifle okudum; kalemine ve gönlüne sağlık; teşekkür ediyorum; bizlerle paylaştığın için; sağol; varol; sevgi ve saygılarımla!...
Semra Yıldırım

Semra Yıldırım

11 Mayis 2021
Anıları ,bu kadar güzel bir dille anlatman harika....çok sürükleyici,insan sonrasında ne olmuş merak ediyor ve okumaya zevkle devam ediyor....tebrik ederim....çok güzeldi
Ülker Orucova

Ülker Orucova

11 Mayis 2021
Yine bekleriz güzel Şekimize
Ayşe Sakallı

Ayşe Sakallı

11 Mayis 2021
Ne güzel anılar Serdar Bey, biz de gezip görmüş olduk sayenizde. Tebrikler, teşekkürler.
Sevda uğurlu

Sevda uğurlu

11 Mayis 2021
Merhaba ne güzel anılar sayenizde gezmiş gibi oldum teşekkürler
Filiz Alkan

Filiz Alkan

11 Mayis 2021
Anılarınızı çok güzel anlatıyorsunuz Okurken sanki bizde sizinle geziyor ve görüyoruz İnşallah hep birlikte gitmek bizlere de nasip olur Kaleminize sağlık
Nesibe Müsevito

Nesibe Müsevito

11 Mayis 2021
Ne güzel yazmışsınız. Harika. Kutluyorum
Nursaç Doğanışı

Nursaç Doğanışı

11 Mayis 2021
Zevkle okudum ve oralarda geçen günlerimi anımsadım yeniden. Brnim annem de Gence li malûm. Ve 2011 de Azerbaycan da yılın sanatçısı ödülünü almıştım. Sonrasında da defadan çok önemli konserler verdim. Azerbaycan benim için çok özel be önemlidir.
Faruk Öz

Faruk Öz

11 Mayis 2021
Gezmek zenginleşmektir.
Cihat Hırçın

Cihat Hırçın

11 Mayis 2021
Kardeslerimizin yaşadigi AZERBAYCAN hatiralari beni oralara götürdu....Tesekkurler Serdar bey gene guzel yalın bir anlatım....Devaminı bekliyorum....BAKU DE gorüşmek dileğiyle....Sevgiler...
Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

11 Mayis 2021
Serdar bey her zamanki sade dille anlatiminiz benide oralara goturdu. Dunyanin cok yerini gittim gordum meslegim geregi. Cok seyahat etmek farkli kultur ve edebiyati ogrenmek bencede harika. Emeginize saglik Zevkle okudum Gitmis kadar oldum Saglicakla kaliniz.
Selahattin Öner

Selahattin Öner

11 Mayis 2021
Kaleminize ellerinize sağlık hocam bizlerde sizinle gitmiş yaşamış gibi olduk inşallah birlikte gitmekte kısmet olur
Gülten Şanlıer

Gülten Şanlıer

11 Mayis 2021
Yazdıklarınızı okurken biz de gezmiş , görmüş kadar oluyoruz Yaşıyoruz Kaleminiz daim olsun
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

11 Mayis 2021
Elinize sağlık Serdar hocam!! Gezi yazınız ve anılarınız muhteşem. Biz de sizinle hem gezdik, hem öğrendik! TEBRİKLER!
Kadriye baysa

Kadriye baysa

11 Mayis 2021
Anlatım süper, kendimizi hikayenin içinde bulup o anı yaşıyoruz, devamını merakla bekliyoruz kaleminize sağlık serdar bey...
Hafize Erol

Hafize Erol

11 Mayis 2021
Başkanım yine akıcı bir dilde yazılmış anını bir solukta okudum. Sanki sizinle birlikte bizde geziyoruz. Kaleminize yüreğinize sağlık. 3 bölümü sabırsızlıkla bekliyorum.
Aydın Çetinkaya

Aydın Çetinkaya

12 Mayis 2021
İç dünyasını hür düşüncelerine sunabilmiş ender bir kişiliğiniz var Serdar kardeşim.İnsanı gezdiği yerlere götürebilen mükemmel bir anlatım.İçtenlik,heves, sevindiren haliyle renkli seyahat anılarınızı paylaştığınız için teşekkürler ,sevgiler selamlar.
SEMRA TÜREL

SEMRA TÜREL

12 Mayis 2021
Harika. Yine uzaklari yakina getirmi
Ümran özbey

Ümran özbey

12 Mayis 2021
Azerbeycan kardeş ülke olarak dil ve yakın kültürlerimizden gönlümüzde yeri büyüktür. Bu güzel ülkeyi sevgili Başkanımızın kaleminden okurken aynı anda gezer gibi yaşadık tanıdık. Temennim bir konser ile ziyaret etmek.
Veysel Özyurt

Veysel Özyurt

13 Mayis 2021
Azerbaycan seyahatinizi zevkle ve heyecanla okudum. Sanki oraları gezmiş gibi oldum. İnşallah beraber güzel bir seyahatte buluşuruz.
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

13 Mayis 2021
Serdar hocam gezi anılarınızı büyük bir keyifle okuyorum. Sayenizde çok güzel yerleri sanki sizinle geziyoruz. Bu arada kaldığınız villaya bayıldım. Kaleminize sağlık.
Neşe Terazi

Neşe Terazi

13 Mayis 2021
Sevgili Serdar,, kalemine sağlık.. Hiç görmediğim bir ülkeyi gitmiş kadar, ne güzel tanıttın. Senin ve Aysel in bayramını kutluyor,yenı yazılarını bekliyorum. Sevgiler..
Yusuf Aydın MUT

Yusuf Aydın MUT

13 Mayis 2021
Şeki ve Bakü anılarınızı ayrı bir keyifle okudum Paylaşımlarınız çok akıcı 1995 -98 de Üç yıl yaşadım Azerbaycan da İtiraf ediyorum sizin kadar gezip göremedim
Mualla SARIKAYA

Mualla SARIKAYA

13 Mayis 2021
Yüreğine sağlık çok güzel olmuş devamını dilerim herşey güzel gönlünce olsun selamlar
Veysel Özyurt

Veysel Özyurt

14 Mayis 2021
Yazınızı okudum. Çok heyecanlı ve akıcı. Görmediğimiz yerleri görmüş gibi oldum. Selamlar
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

14 Mayis 2021
Serdar hocam sıcaktan bunaldığınız anda vantilatör ü bulunca en az sizin kadar sevindim çünkü yazılarınızı okumuyor sanki olayı yaşıyoruz tebrikler
Ayşe gücün

Ayşe gücün

28 Mayis 2021
Sayenizde oturduğum yerde yeni kelimeler ve yerler öğrendim sağolun var olun hocam güzel anlatımınızla
Birgül Çetin

Birgül Çetin

19 Haziran 2021
Tatile çıkamıyorum diye üzülmüyorum artık. Çünkü siz varsınız...Gitmiş & gezmiş & görmüş & yaşamış gibi oluyorum sayenizde.... Kalemize sağlık..

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri