KEMER

KEMER

1999 Ağustos’unda her ikimizde yıllık izinlerimizi almış, oğlumuzla birlikte Bodrumda bir tatil köyüne gelmiştik. Bu tatil köyü daha çok yabancı turistlere hizmet veren gerçekten oldukça kaliteli ama Türkiye’de pek popüler olmamış sadece Avrupa’da adını duyurmuş bir tatil köyüydü. Viski dahil her türlü içkiden, dondurmaya, akşam üzeri ikram edilen pastalarından, kurabiyelerine, gece yarısı ızgara ve işkembe servislerine, sık sık yapılan Türk gecelerindeki eğlencelerden kebap, döner ikramlarına herşeyin bol ve lezzetli şekilde “her şey dahil sistemi” içinde olan  kusursuz bir yerdi. Birkaç sene sonra el değiştirip ismi ve yönetimi değişen bu yerden sonra gittiğimiz gerek orası gerekse emsallerinde o yıl ki kaliteyi bir daha asla yakalayamadık. Atalarımız “Her güzelin bir kusuru olur” demiş. Doğru demişler. Bize göre tek kusur havuz ve plaj alanlarının kapasitesi ile orada kalan misafir sayısıyla doğru orantılı olmamasıydı. Kahvaltı sonrası biraz geç kalınmışsa havuza veya denize yakın şemsiye ve şezlong bulma olasılığı hemen hemen hiç yoktu.

Üçümüzde tüm yıl saat 06.00 da kalkıp, herkesin kendi sorumluluğundaki işleri yerine getirmek adına, yoğun tempolu koşturmacalarımız nedeniyle uykuya hasrettik. Bizim için tatilde olmak demek bir yerde stressiz bir ruh halinde olmak anlamı taşıdığından ve doyasıya "uykumuzu tam olarak almak" psikolojisine girdiğimizden ne pahasına olursa olsun "geç kalkmaktan" da ödün vermiyorduk. Denize veya havuza yakın oturma isteği, içimizde en fazla Aysel hanımda olduğundan, hepimizden önce koluna dizdiği havlularımızla, yer peşine düşer ama her defasında da boynu bükük “yine yer yok” ifadesine karşılık olarak bende “ Boş ver”dedikten sonra doğruca denize giriyorduk. Bir gün yine böylesi bir yer bulamamışlığına rağmen son bir gayret ile acıklı durumdaki gözlerine ısrarla “radar işlemi” yaptırırken, ilerde bir yere konuşlanan bir çiftin, her ikisinin birden sanki "askere oğul uğurlar" gibi heyecanla ellerini sallayarak, Aysel hanımın dikkatini çekmeyi başarmışlar. Aysel hanımda onlara bakınca ona yanlarındaki üzeri havlu ile kapatılmış şezlongu göstermişler. Ne demek istediklerini tam olarak anlayamayan Aysel hanım yanlarına doğru yürüyünce, yerinden kalkan bey üstlerine havlu örtülmüş yan yana dizili üç şezlongun üzerinden havluları toplandıktan sonra “ Burası sizlerin. Biz  bu sabah gelince bunları da sizlere ayırdık.” sözüyle başlayan tanışma ve sonrası uzun bir dostluk bağı kuracağımız bu sevimli çiftin yanında diğer günlerde de keyifle yerlerimizi aldık. İşte Linda ve Jean Claud ile dostluğumuz ve birçok ortak anıya sahip oluşumuz böyle başladı. 

Sohbet sırasında bizlerden yaşca büyük bu Belçikalı çiftin her ikisinin de ikinci evliliği olduğunu, ikisinin de mutsuz yaşam hikayelerine sahip olduklarını, çocuklarının yetişkin ve evli olduklarını, en acısı her ikisinin de çocukları ile görüşmediklerini, bizleri birkaç gündür gözlemleyip üçümüz arasındaki sevgi ve ilgiyi gıpta ile izlediklerini, özellikle yer bulamamıza rağmen denizin havuzun keyfini çıkarışımızı, özürlülere vakit ayırmamızı onlardan biri olan Pascal ile beraber yemek yememizi, kısaca oradaki  mutluluğumuzun fotoğrafını çektiklerini aktardılar. Yıllarca ne evliliklerinde ne  de çocuklarında mutluluğu bulamayan bu çiftin en büyük mutluluğunun Avrupalı emeklilik klasiği olan, her yıl değişik tatil beldelerini dolaşmak olduğunu da ilk sohbette öğrenmiş olduk.

Değişik birçok yerden sonra bu yazda yollarının Bodruma ve kaldığımız tatil köyüne düşmesi belki de kaderin ağlarını “birbirlerinizle dost olun”  diye örmesiydi. Tatil köyünde kaldığımız 15 gün içinde öylesine güzel bir dostluk kurduk ki sohbetten, kahkahalarla gülmekten, kendimizi alamıyorduk. Oğlumuz o sırada ortaokulda olmasına rağmen kolejde öğrendiği çok iyi derece İngilizcesiyle anlattığı fıkralara başta Linda bayılıyor, gözlerinden yaşlar gelene kadar gülüyordu.

16 Ağustos evlilik yıldönümümüzü geç saatlere kadar kutladık. Yine hep birlikte güldük, eğlendik. Sanırım saat 02.30 sularında da yatmıştık. Cep telefonumun uzun uzun çalması üzerine söylenerek uzandım. O sırada da zaten fazlasıyla alkol almış ve henüz uykuya dalmış biri olarak önce saatime baktım ve “Kim bu münasebetsiz zat?” diye içimden geçirirken ne göreyim arayan büyük Kayınbiraderimdi. Bu kez “ Hayırdır inşallah kötü bir haber vermez”  düşüncesiyle telefonu açtım. “Enişte, Nasılsınız, ne var ne yok” demez mi? Hayda bu saatte bu muhabbet, ne alaka şimdi böylesi hal hatır. "Bayram değil seyran değil eniştem niye öptü" hesabı gibi düşünceler beynimden geçerken “İyiyiz Kemalcim”. Sen nasılsın?”  “Bizde iyiyiz. Şükür”  dendikten sonra “Oralar nasıl enişte?”  demez mi. "Allah Allah bu ne merak gece yarısı oralar nasıl ne ya". "Ne Bodrum aşkı ve merakı varmış adamda, gece yarısı oralar  nasıl sorusu sorulur mu ". Yaşı ilerledikçe bir hoş oldu bu kayınço da, içkili mi, yoksa, ya da ben içkiliyim de sorular mı garip geliyor.” diye düşünüyorum. "Ablam, Aybars da iyimi?  Anne, baba, abla nasıllar?" Hoppala bizim Bodrumda olduğumuzu bilmesine rağmen çeşitli yerlerdekileri yakınlarım aklına ne diye düştü. Normal şartlarda pek sormazken ne bu gece yarısı soruları" diye sinir katsayım yükselmeye başladığı hatırlıyorum. Ona rağmen “Kemalcim biliyorsun. Biz Bodrumdayız. Bizimkiler Çınarcık’ta,  ablamlar İstanbul’da geçen konuştum hepsiyle herkes iyiydi. Hayırdır”  dedim. Bu kez sanırım o dayanamadı “ Bir şey hissettiniz mi orada”  dedi  “Yoo ne hissedecektik ki.  yine içimden "Ya bu çocuk bana vahiv mi geldi "sanıyor.  "Yoksa erdim de ben mi bilmiyorum" diye düşünüyorum. “Ne hissedecektim ki Kemalcim.“  ifadem üzerine “Enişte biraz sallanmış bir yerler de onu kastettim. Hadi tutmayayım daha fazla seni. İyi geceler” dedi. Tekrar saate baktım neredeyse 04.00 oluyordu. Aysel hanım “Ne oldu? Kemal bir şey mi söyledi. Beni neden aramadı sana sürekli sorular soruyor “ dedi. Bende “ Yok bir şey. Uykusu kaçmış. Bizleri sordu, Buraları sordu, merak ediyormuş.” dedim. “ Bir yerler sallanmış"ı panik yapmasın diye sansürledim. Zaten hiç birimizde uyku kalmamıştı. İçimden "Kemal ne demek istedi. Televizyonu açayım bari” dedim.

 

 Ne yazık televizyonu açınca henüz o korkunç felaket ve deprem manzaraları olmasa da ona ilişkin konuşmalar, altyazılar ortada çok ciddi bir deprem olduğu gerçeğini ortaya koymaktaydı. Öylesine bir paniğe kapıldık ki, hepimiz cep telefonlarımıza sarıldık ve başta babamları olmak üzere durumunu merak ettiklerimizi aramaya çalışıyorduk. Aramaya çalışıyorduk deme sebebim arayamıyorduk. Zira tüm operatörler kilitlenmişti. O sırada babam, annem Çınarcık’ta, ablam yeğenlerim teyzem İstanbul’da, yazlık evim, arkadaşlarım Gölcük’te, birçok dostum İzmit’te ve İstanbul’da yaşıyordu. Hepimiz davasından vazgeçmeyen askerler gibi defalarca arıyor, arıyor ve arıyorduk. Ne yazık kimseye ulaşamıyorduk.  Saat 12.00 de TV lerde yeni haber görüntülerini seyredince hepimiz ağlamaya başladık. Tek kata dönüşmüş ,çok katlı apartmanlar, ağlayanlar, koşanlar, devrilmiş evler kurtarılma sahneleri. "Sesimi duyan var mı" bağırmaları. Giyindim dışarı çıkıp resepsiyona doğru ilerlerken bir yandan da “Yok yok Bizimkiler kesin gittiler. Böylesi bir yıkım karşısında bizimkiler kurtulmuş olamaz.  Ah Anam, Ah babam,  Ah ablam, ah yeğenlerim ve ah teyzem" diyor ve benim gibi  bilgi için bir arada olanlara yaklaşıp sanki onlar daha fazla bilgiye sahipmiş gibi depremle ilgili sorular soruyordum. Oysa herkes şaşkındı ve ne olduğunun tam idrakinde değildi. Baktım Aysel ve Aybars’ta yanıma gelmişler. Onlarda perişan   üçümüzde  yine peş peşe babamı, annem, ablamı arıyorduk. Yanıma gelene kadar Aysel hanım Kayınpeder  ve kayınvalidenin iyi oldukları haberini almış. Zaten onlar için endişe ettiğimiz söylenemezdi. Zira onun tarafı ve tüm akrabaları çok şükür deprem bölgesi dışında olduklarından, bütün amacımız bizimkilere ulaşmaktı. Saat 13.00 sularıydı kaç kere çevirdik onların numaraları bilmiyoruz, yüz mü beş yüz mü?.

Oda ne Çınarcık’taki babamın cep telefonu birden açıldı. Allah biliyor ya şimdi bir görevli “Beyefendi bu telefonun sahibi neyiniz oluyordu” şeklinde soracak diye kalbim yerinden çıkacaktı. Ama "Alo alo" diyen babamın sesiydi. O an için dünyanın en güzel sesiydi.  Binlerce tenor sesine, milyonlarca şarkıcı sesine bedel bu güzel alo’yu söyleyen ses babamındı.  Ağlayarak “ Babam, canım babam, iyi misiniz ?” dedim. Annem nasıl? Nerede? derken yine beynime çöreklenmiş kara şeytanın sesi, babamdan önce davranıp “Oğlum, Ne yazık anneni kaybettik” dedirtmesin diye milyonlarca dua bir anda geçti yüreğimden.

 

Şükürler olsun ki babam önce davranarak “ Oğlum iyiyiz, Annende iyi. Geceden beri sokaklardayız. Ceketimi cüzdanımı telefonumu almak için eve girmiştim ki tam o sırada telefonum çaldı. Merak etmeyin. Hadi hemen çıkmalıyım. Ev hasarlı sonra konuşuruz”  dedi ve zaten telefonda kesildi.

Bayramdı evet bayram bizim için o an. “Oh şükürler olsun” dedik. Üçümüz sarılıp bu kez mutluluk ve sinirlerin boşalmasıyla bir yandan ağlamaya yeniden başladık. Kısa bir süre sonra ablam yeğenlerim ve teyzemin iyi olduğunu öğrenince derin bir oh çektim ama Depremin merkez üssünün Gölcük olduğunu ve Gölcüğün yerle bir olduğunu öğrenince yemin ediyorum ki ne ben ne eşim nede oğlum evimize bir şey oldu mu acaba sorusunu birbirimize bile sormadık. Sanırım hepimiz onunda yerle bir olduğunu düşünüp o sırada orada olmadığımıza şükretmek yetmişti. Ama ya oradaki dostlar komşular ne oldu ne yaptılar kayıp var mıydı düşüncesi bile derin bir acıydı.

Ben ulaşabildiğim birkaç dostumdan iyi haberler aldımsa da çoğuna ulaşamıyordum ve kimseden dürüst bilgi alamıyordum.

 

Resepsiyonda bizi perişan gören Linda ve Jean Claud’a dün geceden sonra yaşadıklarımızı ülkede olanları, ölü sayısı aktarınca ikisinin de gözleri doldu. Bana sarıldılar. Zaten doluyum  güven duyacak iki insanın şefkati karşısında  kucağa alınmış bir bebek gibi hissettim kendimi. Katıla katıla ağladım. Zaten  ağlama komutu bekler vaziyette olan her ikiside benimle ağlamaya başladılar.  Biri bizi izlese ne olduğunu bir türlü çözemezdi. Çift yabancı esmer adam belli ki Türk Muhtemelen akraba değiller Ne oldu acaba?  Herhalde yaşlı çiftle ilgili bir şey oldu ki adam ikisine birden sarılıp ağlıyorlar. Türk filmi gibi……….

Onlara bu durumda “Biz bugün ayrılmak zorundayız. Çınarçık’a  gidip anneme babama ulaşmak durumundayım, Bir saat sonra havuz başında buluşalım vedalaşalım” dedim. Doğruca kaldığımız bungalova gittim. Aysel zaten hemen hemen tüm eşyalarımızı toplamış neredeyse yola çıkmaya hazır vaziyetteydik. Eşyalarımızı arabamıza  taşıdık ve yerleştirdik. Veda etmek üzere Linda ve Jean Claud’lara gittik. Havuz başında bekliyorlardı. Daha düne kadar şen kahkahalar neşe dolu sohbetlerin yapıldığı bu yerin şimdi hüzünlü bir vedaya tanık olacağını bilemezdik.

Veda bu her zaman hüzün taşır burukluk taşır boğazda bir düğüm oluşturur. Hele ki aralarında karşılıklı sevgi bağı oluşmuş insanlar için sevimsiz bir seremonidir.

Tahmin edileceği gibi bu kez beş kişi ağlıyorduk. Hani şark toplumu mensupları olarak ağlama bize mahsus bir duygu algısı yerleşmiştir ya kısa zamanda  dostluk kurmuş iki Belçikalıdan böylesi bir ağlama duygusu görebileceğimizi asla düşünemezdim. Tam vedalaşma bitmek üzereyken Jean Claud “bir dakika bekleyin geliyorum” dedi ve hızla bungalovlarına doğru koşar adım gitti. Ne yapacak diye bekledik. Birkaç dakika sonra döndü.  Elinde kemer gibi bir şey vardı. Fransızca bir şeyler söyledi. Duygulanınca az da olsa konuştuğu İngilizceyi konuşamaz olmuştu. Allahtan Linda tercüme ediyordu. “Bu kemer benim Brüksel itfaiyesine girdiğim yıl törenle bana verildi tam 30 yıllık bir kemerdir. Değerli olan kısmı tokasıdır. Benim için çok kıymetli olan bu kemeri kardeşim olarak sana hediye ediyorum.” derken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu.

Sarıldım çok duygulandım. Sokakta görsem eğilip almayacağım bu eski kemerin taşıdığı manevi değer onu benim gözümde de çok değerli kıldı. Sıkı sıkı tuttum.

" Merak etme. Ben, benden sonrada Aybars bunu saklayacağımızdan emin ol "  dedim.

Sağ ellerimizi havada  şaklattık.

 

Serdar TAŞTANOĞLU

12.07.2020

 

 

36 Yorum

Armağan ümit çı

Armağan ümit çı

12 Temmuz 2020
Ne kadar acı bir yıldı 1999.biz de yakın akrabamızı ve arkadaşlarımızı kaybettik o deprem de. Acılar da sevinçler de insanlar için. Yabancı dediğimiz kişiler dilimizden anlamasalar da yüreğimizden anlıyor. Yazınızı bizimle paylaştığınız için teşekkürler Serdar hocam.
Oyadinçer

Oyadinçer

12 Temmuz 2020
Allah bir daha göstermesin. Bizde adada ayni duyguları yaşadık
Çiğdem turgut

Çiğdem turgut

12 Temmuz 2020
Çok acı bir YILDI bende çok yakınımı kaybettim
Ayşe Gücün

Ayşe Gücün

12 Temmuz 2020
Bu akıcı yazınızı okurken benimde anılarım canlandı o günler çok acılı günlerdi inşallah bir daha bukadar acılar yaşanmaz dileği ile saygılar hocam
Ümran özbey

Ümran özbey

12 Temmuz 2020
Derin iz bırakan bu doğa afetinin etkisini en yakın şekilde yaşamışsınız. Büyük travma
Birgül Çetin

Birgül Çetin

12 Temmuz 2020
O gün yillik izne cikmistim ve sabah tatile gidecektim. Ama nerdeee.....Tatilim TV basinda aglayarak gecti.... O günleri bir daha yasamayalim. Yazınız o kadar akıcı ki sü an bile.ibanin bir tuhaf oldum. Kaleminize saglik...
Türkan Özsaraco

Türkan Özsaraco

13 Temmuz 2020
Merhaba hocam acıları üzüntüleri sevinçleri hep yaşıyoruz.Allah bizlere tekrar böyle acılar göstermesin Herzaman hazırlıklı olmamız lazım.Yasadiklarinizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Sevgiyle kalın kendinize iyi bakın
Murat GÜVEN

Murat GÜVEN

13 Temmuz 2020
Kalemine yüreğine sağlık ağabeyim
Mualla  SARIKAY

Mualla SARIKAY

13 Temmuz 2020
Harika hikayeler tebrikler çok öpüyorum
Ahmet Türkoğlu

Ahmet Türkoğlu

13 Temmuz 2020
Merhaba Değerli Serdar Hocam... Önceliğim, şu anda çok iyi bir yazarlık/ hikâyecilik yönünüzü tebrik etmek olacak.... Tabii ki, çok büyük bir acıydı.Gerçi ateş; düştüğü yeri yakar...Yine de üzüntülerinizi, acılarınızı paylaşıyorum....Yakınlarınızdan bir kayıp olmaması sevindiricidir elbette...Rahmetli Ecevit Başbakandı diye hatırlıyorum...Âfet ilanından kaçınılmışdı ve toplamda 50 bin can kaybı olmuşdu, hâfızama göre...
Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

13 Temmuz 2020
Unutulamayan o aci gunleri burada ani anina yasadik Cinarcik daki yazligimizdan bir haftaligina Istanbula donmustuk ama evimiz top sahasi yaninda oldugundan sadece hasar gormustu.Iyi insanlar her yerde var Sayin Serdar bey.Tabi sevgi karsiliklidir onlar sizin sicak kanli samimi davranislariniza cevap verdiler.Guzel paylasiminiz icin tesekkurler.
Ceyda Çiltaş

Ceyda Çiltaş

13 Temmuz 2020
Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın hocam..
Kadriye Baysa

Kadriye Baysa

13 Temmuz 2020
1999 yılı acı,korku, yaşadığımız bir yıldı bizde depremi istanbulda yaşadık korkunçtu Allah bir daha yaşatmasın
Fazilet Yanık S

Fazilet Yanık S

13 Temmuz 2020
Günaydın Serdar bey Kemer yazınızı okudum vallahi o yıl yaşadığımız felaketi tekrar yaşadım ağlattınız beni.Allah bir daha göstermesin öyle büyük bir felaketi. Biz o yıllarda İzmirdeydik.Felaket gecesi bilmeden sabah 6 ya kadar ya deprem olursa diye evin içinde çocuklarımın odalarına girip çıktım .Izmirde hissetmedik uykuya tam dalacakken ayni size gece yarısı gelen tlf gibi sabah 6 da benide Ankaradan aradı yeğenim gerisi malum tv karşısında ağlamak.. Tş
İnci Erdoğan Bl

İnci Erdoğan Bl

13 Temmuz 2020
Unutulmayan acı bir tarih " Ben, o yıl yoktum İstanbulda 1 gün arayla kurtulmuştum .Alanyada almıştım acı haberi. Allah birdaha yaşatmasın anlatılanlar ve tvde gördüklerim çok korkunçtu. Çok şükür bizden herkezin iyi olduğu haberi su serpmişti yüreğimize. Duygularınızı güzel ifade etmişsiniz kaleminize sağlık saygılar
Veysel Özyurt

Veysel Özyurt

13 Temmuz 2020
Çok büyük geçmiş olsun. Yüce Allah bir daha göstermesin
Yeşim Bülbül

Yeşim Bülbül

13 Temmuz 2020
Başkanım öyle güzel anlattınız ki yanunda olup yaşadıklarınızı izliyormuş gibi buldum kendimi ve sizinle birlikte bende agladim muhteşem bir hikaye kaleminize ve yaşayıp biriktirdikkerinize sağlık. .
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

13 Temmuz 2020
Serdar hocam bu sefer yazınızla o üzüntülü günü hatırlayıp üzüldük ölenlere Allah rahmet eylesin yeni yazılarınızı bekliyoruz
Belgin Tolgar

Belgin Tolgar

13 Temmuz 2020
Bu sıcacık anılarınızı bizlerle paylaştığınız için teşekürler
Esin Tütüncü

Esin Tütüncü

13 Temmuz 2020
Hocam o günleri bire bir yaşayan biri olarak okurken gözümden yaş geldi. Kaleminize sağlık .
Füsun Özalp

Füsun Özalp

13 Temmuz 2020
Çok kötü bir felaketti Allah bir daha yaşatmasın. Bende bodrumdaydım yaşamadım ama gördüğüm manzalar felaketti aynı duyguları yaşadım. Teşekkürler kaleminize sağlık.
Nilgün Altuner

Nilgün Altuner

14 Temmuz 2020
Bu gece Kemer yazını okudum. İliklerime kadar hissettim; çünkü ben İzmir Aliağa’da idim. Aynı çırpınışı; heyecanı yaşadım. Dilerim Allah’tan bir daha böyle bir acı yaşamayız.
Zekiye YALIM

Zekiye YALIM

14 Temmuz 2020
Günaydın Serdarcım Yazıların muhteşem arkadaşım Edebiyat yönünü bilmiyordum valla Kalemin süper
Hafize Erol

Hafize Erol

14 Temmuz 2020
Başkanım bu kemer o acı günleri tekrar gözümün önünden geçmesine sebep oldu. Tekrar o günlere gittim. Üzüntülerimi, ağlamalarımızı, o günkü çsresizliklerimiz aklıma geldi. Kalemine sağlık. Duygu dolu anlar yaşadım. Sağlıkla kalın.
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

14 Temmuz 2020
Allah bir daha kimseye böyle acılar yaşatmasın Serdar hocam. Yazınızı okurken çok duygulandım. Emeğinize, kaleminize sağlık.
Neşet Kılıçarsl

Neşet Kılıçarsl

14 Temmuz 2020
Allah bir daha o geceyi yaşatmasın Serdar'cığım.Didim'deki tatilimizi yarıda keserek üniversite sınavlarına hazırlanacak kızımızın dersaneye başlaması için cumartesi günü dönmüştük. Günlerden pazarı pazartesine bağlayan geceydi. Arkadaslarla Koço'da yemek yemiş, Modadaki evimize dönmüştüm. Eşim Büyük Adadaki dostlarımıza günleri için gitmiş ve vakit geçince vapuru kaçırmış orada kalmıştı. Gece saat sanıyorum iki sularında ortanca kızım İlke deprem oluyor diye bağırınca uyandık. 3 kızım ve ben hemen herkesin bir kapı eşiğinin üzerinde vaziyet almalarını istedim. Dehşet içinde ne yapacağını bilemeyen bir zavallı durumuna düşmüştüm. 30 sn süren ilk depremin ardından endişeli gözlerle bakarken ikinci bir sarsıntı Aman Allah'ım kıyamet mı kopuyor dedim ve o anda gözyaşlarımı tutamadığını anımsıyorum. Balkona çıktım o 45 sn süren sarsıntıdan sonra Kadıköy Belediye Zabıta arabasından bir anons yapılıyor hasarımız çok büyük sakın olalım diye. Sonrası mâlûm 40 bin küsür insan .!! Anlatması bile çok zor Aziz Kardeşim. Çok güzel anlatıyorsun. Devamını bekliyoruz. Gözlerinden öpüyorum. Selâmlar
Esra Döker

Esra Döker

14 Temmuz 2020
Yazılarınızı keyifle okuyoruz.Eşimin ailesi de Adapazarı'nda depremi yaşadılar.Yazınızda duyguları çok iyi geçirdiniz bizlere
Arzu Dede

Arzu Dede

14 Temmuz 2020
Anılarım canlandı , benimde annem babam çınarcıkta idi , abim armutluda , akrablarım istanbulda bandırmada ,,, çok zor bir gündü akşama ancak haber alabildim di, Kaleminize sağlık, sevgi ve selamlarımla Hocam
Gülzerrin

Gülzerrin

14 Temmuz 2020
Çok üzücü günler geçirdik eve girmek ihtiyacımız varken korkudan gelen artçılardan tedirginliğimizden şimdi hayretle hatırladığım apt nın dibin de sabahladık.Allah bir daha yaşatmasın ki sizin yakınlarınız daha da üzücü anlar yaşamış.
Gülten Aydeniz

Gülten Aydeniz

14 Temmuz 2020
Çok muhteşem dostluğun başlamasıyla birlikte çok hazin vedalaşma , gönülden taa gönülden uzatılan itfaiyeci kemeri. Çok etkilendim. İtfaiyeccileri çok seviyorum rahmetli itfaiyeci babacigimdan dolayı .
Zerrin İZGÜ

Zerrin İZGÜ

14 Temmuz 2020
Kaleminize saglik keşke böyle bir yeteneğim olsada 17 ağustosu birebir adapazarinda yaşayan mucize ayakta kalanbiri olarak beni ameliyatla tanıştıran o günü yazabilsem herşey çok kötüydü cok kayıp verdik. Ama hala ders almadık bu durum beni daha çok üzüyor Rabbim bir daha o kötü günleri göstermesin .
Serpil Sorkun

Serpil Sorkun

14 Temmuz 2020
Başkanım yazınızı okudum ellerinize kaleminize sağlık. Çınarcık depreminde bende komşumu ve ailesini kaybettik .Bizim bahçede buluştuk kahve yaptım. Ben Antalyaya arkadaşımda çınarcık gidicekti ıkı tane yavrusu kayınvalidesi o akşam yola çıktılar ve depremde bir aile malesef yok oldu. Mekanları cennet olsun çok üzüldüm .Hiç unutamadım.Yazınızı okuyunca resimleri görünce yaşadıklarımız gözümün önüne geldi.Başkanım karmaşık duygular bir arada. Teşekkürler
Selma Kaşo

Selma Kaşo

15 Temmuz 2020
O günler ve yaşananlar.... Allah bir daha göstermesin Serdar Bey.... çok güzel anlatmışsın yine kalemine sağlık.
Yusuf Aydan Mut

Yusuf Aydan Mut

19 Temmuz 2020
20 yıl geçmiş göz açıp kapayana. Acılar küllendi ama anılar taptaze. Çok zor günlerdi yaşananlar. Bir daha yaşanmaması dileğiyle. Bu paylaşımınız anıları tazeledi. Dostluklar baki kalsın. Sevdikleriniz hep yanınızda olsun.
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

20 Temmuz 2020
Bu depremi biz de İstanbul'da bizzat yaşadık!! O kadar uzun süre sallandık ki ölüyoruz herhalde diye düşünmeye başlamıştım ki durdu. Allah bir daha bu korkuyu bize ve hiç kimseye yaşatmasın. Maalesef insanoğlu bu doğa felaketleri karşısında çaresiz kalıyor, Ölenlere Allahtan hrahmet diliyoruz. Sağlam arkadaşlıklar kurmuşsunuz ailecek!! Böyle dostlar sağolsun, var olsun. Sadece iyi değil kötü zamanları da paylaşacak dostlara herzaman ihtiyacımız var!! "Elinize sağlık Serdar hocam!! +
Şenay akançay

Şenay akançay

04 Agustos 2020
Hocam elinize sağlık . AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri