KEMER
1999 Ağustos’unda her ikimizde yıllık izinlerimizi almış, oğlumuzla birlikte Bodrumda bir tatil köyüne gelmiştik. Bu tatil köyü daha çok yabancı turistlere hizmet veren gerçekten oldukça kaliteli ama Türkiye’de pek popüler olmamış sadece Avrupa’da adını duyurmuş bir tatil köyüydü. Viski dahil her türlü içkiden, dondurmaya, akşam üzeri ikram edilen pastalarından, kurabiyelerine, gece yarısı ızgara ve işkembe servislerine, sık sık yapılan Türk gecelerindeki eğlencelerden kebap, döner ikramlarına herşeyin bol ve lezzetli şekilde “her şey dahil sistemi” içinde olan kusursuz bir yerdi. Birkaç sene sonra el değiştirip ismi ve yönetimi değişen bu yerden sonra gittiğimiz gerek orası gerekse emsallerinde o yıl ki kaliteyi bir daha asla yakalayamadık. Atalarımız “Her güzelin bir kusuru olur” demiş. Doğru demişler. Bize göre tek kusur havuz ve plaj alanlarının kapasitesi ile orada kalan misafir sayısıyla doğru orantılı olmamasıydı. Kahvaltı sonrası biraz geç kalınmışsa havuza veya denize yakın şemsiye ve şezlong bulma olasılığı hemen hemen hiç yoktu.
Üçümüzde tüm yıl saat 06.00 da kalkıp, herkesin kendi sorumluluğundaki işleri yerine getirmek adına, yoğun tempolu koşturmacalarımız nedeniyle uykuya hasrettik. Bizim için tatilde olmak demek bir yerde stressiz bir ruh halinde olmak anlamı taşıdığından ve doyasıya "uykumuzu tam olarak almak" psikolojisine girdiğimizden ne pahasına olursa olsun "geç kalkmaktan" da ödün vermiyorduk. Denize veya havuza yakın oturma isteği, içimizde en fazla Aysel hanımda olduğundan, hepimizden önce koluna dizdiği havlularımızla, yer peşine düşer ama her defasında da boynu bükük “yine yer yok” ifadesine karşılık olarak bende “ Boş ver”dedikten sonra doğruca denize giriyorduk. Bir gün yine böylesi bir yer bulamamışlığına rağmen son bir gayret ile acıklı durumdaki gözlerine ısrarla “radar işlemi” yaptırırken, ilerde bir yere konuşlanan bir çiftin, her ikisinin birden sanki "askere oğul uğurlar" gibi heyecanla ellerini sallayarak, Aysel hanımın dikkatini çekmeyi başarmışlar. Aysel hanımda onlara bakınca ona yanlarındaki üzeri havlu ile kapatılmış şezlongu göstermişler. Ne demek istediklerini tam olarak anlayamayan Aysel hanım yanlarına doğru yürüyünce, yerinden kalkan bey üstlerine havlu örtülmüş yan yana dizili üç şezlongun üzerinden havluları toplandıktan sonra “ Burası sizlerin. Biz bu sabah gelince bunları da sizlere ayırdık.” sözüyle başlayan tanışma ve sonrası uzun bir dostluk bağı kuracağımız bu sevimli çiftin yanında diğer günlerde de keyifle yerlerimizi aldık. İşte Linda ve Jean Claud ile dostluğumuz ve birçok ortak anıya sahip oluşumuz böyle başladı.
Sohbet sırasında bizlerden yaşca büyük bu Belçikalı çiftin her ikisinin de ikinci evliliği olduğunu, ikisinin de mutsuz yaşam hikayelerine sahip olduklarını, çocuklarının yetişkin ve evli olduklarını, en acısı her ikisinin de çocukları ile görüşmediklerini, bizleri birkaç gündür gözlemleyip üçümüz arasındaki sevgi ve ilgiyi gıpta ile izlediklerini, özellikle yer bulamamıza rağmen denizin havuzun keyfini çıkarışımızı, özürlülere vakit ayırmamızı onlardan biri olan Pascal ile beraber yemek yememizi, kısaca oradaki mutluluğumuzun fotoğrafını çektiklerini aktardılar. Yıllarca ne evliliklerinde ne de çocuklarında mutluluğu bulamayan bu çiftin en büyük mutluluğunun Avrupalı emeklilik klasiği olan, her yıl değişik tatil beldelerini dolaşmak olduğunu da ilk sohbette öğrenmiş olduk.
Değişik birçok yerden sonra bu yazda yollarının Bodruma ve kaldığımız tatil köyüne düşmesi belki de kaderin ağlarını “birbirlerinizle dost olun” diye örmesiydi. Tatil köyünde kaldığımız 15 gün içinde öylesine güzel bir dostluk kurduk ki sohbetten, kahkahalarla gülmekten, kendimizi alamıyorduk. Oğlumuz o sırada ortaokulda olmasına rağmen kolejde öğrendiği çok iyi derece İngilizcesiyle anlattığı fıkralara başta Linda bayılıyor, gözlerinden yaşlar gelene kadar gülüyordu.
16 Ağustos evlilik yıldönümümüzü geç saatlere kadar kutladık. Yine hep birlikte güldük, eğlendik. Sanırım saat 02.30 sularında da yatmıştık. Cep telefonumun uzun uzun çalması üzerine söylenerek uzandım. O sırada da zaten fazlasıyla alkol almış ve henüz uykuya dalmış biri olarak önce saatime baktım ve “Kim bu münasebetsiz zat?” diye içimden geçirirken ne göreyim arayan büyük Kayınbiraderimdi. Bu kez “ Hayırdır inşallah kötü bir haber vermez” düşüncesiyle telefonu açtım. “Enişte, Nasılsınız, ne var ne yok” demez mi? Hayda bu saatte bu muhabbet, ne alaka şimdi böylesi hal hatır. "Bayram değil seyran değil eniştem niye öptü" hesabı gibi düşünceler beynimden geçerken “İyiyiz Kemalcim”. Sen nasılsın?” “Bizde iyiyiz. Şükür” dendikten sonra “Oralar nasıl enişte?” demez mi. "Allah Allah bu ne merak gece yarısı oralar nasıl ne ya". "Ne Bodrum aşkı ve merakı varmış adamda, gece yarısı oralar nasıl sorusu sorulur mu ". Yaşı ilerledikçe bir hoş oldu bu kayınço da, içkili mi, yoksa, ya da ben içkiliyim de sorular mı garip geliyor.” diye düşünüyorum. "Ablam, Aybars da iyimi? Anne, baba, abla nasıllar?" Hoppala bizim Bodrumda olduğumuzu bilmesine rağmen çeşitli yerlerdekileri yakınlarım aklına ne diye düştü. Normal şartlarda pek sormazken ne bu gece yarısı soruları" diye sinir katsayım yükselmeye başladığı hatırlıyorum. Ona rağmen “Kemalcim biliyorsun. Biz Bodrumdayız. Bizimkiler Çınarcık’ta, ablamlar İstanbul’da geçen konuştum hepsiyle herkes iyiydi. Hayırdır” dedim. Bu kez sanırım o dayanamadı “ Bir şey hissettiniz mi orada” dedi “Yoo ne hissedecektik ki. yine içimden "Ya bu çocuk bana vahiv mi geldi "sanıyor. "Yoksa erdim de ben mi bilmiyorum" diye düşünüyorum. “Ne hissedecektim ki Kemalcim.“ ifadem üzerine “Enişte biraz sallanmış bir yerler de onu kastettim. Hadi tutmayayım daha fazla seni. İyi geceler” dedi. Tekrar saate baktım neredeyse 04.00 oluyordu. Aysel hanım “Ne oldu? Kemal bir şey mi söyledi. Beni neden aramadı sana sürekli sorular soruyor “ dedi. Bende “ Yok bir şey. Uykusu kaçmış. Bizleri sordu, Buraları sordu, merak ediyormuş.” dedim. “ Bir yerler sallanmış"ı panik yapmasın diye sansürledim. Zaten hiç birimizde uyku kalmamıştı. İçimden "Kemal ne demek istedi. Televizyonu açayım bari” dedim.
Ne yazık televizyonu açınca henüz o korkunç felaket ve deprem manzaraları olmasa da ona ilişkin konuşmalar, altyazılar ortada çok ciddi bir deprem olduğu gerçeğini ortaya koymaktaydı. Öylesine bir paniğe kapıldık ki, hepimiz cep telefonlarımıza sarıldık ve başta babamları olmak üzere durumunu merak ettiklerimizi aramaya çalışıyorduk. Aramaya çalışıyorduk deme sebebim arayamıyorduk. Zira tüm operatörler kilitlenmişti. O sırada babam, annem Çınarcık’ta, ablam yeğenlerim teyzem İstanbul’da, yazlık evim, arkadaşlarım Gölcük’te, birçok dostum İzmit’te ve İstanbul’da yaşıyordu. Hepimiz davasından vazgeçmeyen askerler gibi defalarca arıyor, arıyor ve arıyorduk. Ne yazık kimseye ulaşamıyorduk. Saat 12.00 de TV lerde yeni haber görüntülerini seyredince hepimiz ağlamaya başladık. Tek kata dönüşmüş ,çok katlı apartmanlar, ağlayanlar, koşanlar, devrilmiş evler kurtarılma sahneleri. "Sesimi duyan var mı" bağırmaları. Giyindim dışarı çıkıp resepsiyona doğru ilerlerken bir yandan da “Yok yok Bizimkiler kesin gittiler. Böylesi bir yıkım karşısında bizimkiler kurtulmuş olamaz. Ah Anam, Ah babam, Ah ablam, ah yeğenlerim ve ah teyzem" diyor ve benim gibi bilgi için bir arada olanlara yaklaşıp sanki onlar daha fazla bilgiye sahipmiş gibi depremle ilgili sorular soruyordum. Oysa herkes şaşkındı ve ne olduğunun tam idrakinde değildi. Baktım Aysel ve Aybars’ta yanıma gelmişler. Onlarda perişan üçümüzde yine peş peşe babamı, annem, ablamı arıyorduk. Yanıma gelene kadar Aysel hanım Kayınpeder ve kayınvalidenin iyi oldukları haberini almış. Zaten onlar için endişe ettiğimiz söylenemezdi. Zira onun tarafı ve tüm akrabaları çok şükür deprem bölgesi dışında olduklarından, bütün amacımız bizimkilere ulaşmaktı. Saat 13.00 sularıydı kaç kere çevirdik onların numaraları bilmiyoruz, yüz mü beş yüz mü?.
Oda ne Çınarcık’taki babamın cep telefonu birden açıldı. Allah biliyor ya şimdi bir görevli “Beyefendi bu telefonun sahibi neyiniz oluyordu” şeklinde soracak diye kalbim yerinden çıkacaktı. Ama "Alo alo" diyen babamın sesiydi. O an için dünyanın en güzel sesiydi. Binlerce tenor sesine, milyonlarca şarkıcı sesine bedel bu güzel alo’yu söyleyen ses babamındı. Ağlayarak “ Babam, canım babam, iyi misiniz ?” dedim. Annem nasıl? Nerede? derken yine beynime çöreklenmiş kara şeytanın sesi, babamdan önce davranıp “Oğlum, Ne yazık anneni kaybettik” dedirtmesin diye milyonlarca dua bir anda geçti yüreğimden.
Şükürler olsun ki babam önce davranarak “ Oğlum iyiyiz, Annende iyi. Geceden beri sokaklardayız. Ceketimi cüzdanımı telefonumu almak için eve girmiştim ki tam o sırada telefonum çaldı. Merak etmeyin. Hadi hemen çıkmalıyım. Ev hasarlı sonra konuşuruz” dedi ve zaten telefonda kesildi.
Bayramdı evet bayram bizim için o an. “Oh şükürler olsun” dedik. Üçümüz sarılıp bu kez mutluluk ve sinirlerin boşalmasıyla bir yandan ağlamaya yeniden başladık. Kısa bir süre sonra ablam yeğenlerim ve teyzemin iyi olduğunu öğrenince derin bir oh çektim ama Depremin merkez üssünün Gölcük olduğunu ve Gölcüğün yerle bir olduğunu öğrenince yemin ediyorum ki ne ben ne eşim nede oğlum evimize bir şey oldu mu acaba sorusunu birbirimize bile sormadık. Sanırım hepimiz onunda yerle bir olduğunu düşünüp o sırada orada olmadığımıza şükretmek yetmişti. Ama ya oradaki dostlar komşular ne oldu ne yaptılar kayıp var mıydı düşüncesi bile derin bir acıydı.
Ben ulaşabildiğim birkaç dostumdan iyi haberler aldımsa da çoğuna ulaşamıyordum ve kimseden dürüst bilgi alamıyordum.
Resepsiyonda bizi perişan gören Linda ve Jean Claud’a dün geceden sonra yaşadıklarımızı ülkede olanları, ölü sayısı aktarınca ikisinin de gözleri doldu. Bana sarıldılar. Zaten doluyum güven duyacak iki insanın şefkati karşısında kucağa alınmış bir bebek gibi hissettim kendimi. Katıla katıla ağladım. Zaten ağlama komutu bekler vaziyette olan her ikiside benimle ağlamaya başladılar. Biri bizi izlese ne olduğunu bir türlü çözemezdi. Çift yabancı esmer adam belli ki Türk Muhtemelen akraba değiller Ne oldu acaba? Herhalde yaşlı çiftle ilgili bir şey oldu ki adam ikisine birden sarılıp ağlıyorlar. Türk filmi gibi……….
Onlara bu durumda “Biz bugün ayrılmak zorundayız. Çınarçık’a gidip anneme babama ulaşmak durumundayım, Bir saat sonra havuz başında buluşalım vedalaşalım” dedim. Doğruca kaldığımız bungalova gittim. Aysel zaten hemen hemen tüm eşyalarımızı toplamış neredeyse yola çıkmaya hazır vaziyetteydik. Eşyalarımızı arabamıza taşıdık ve yerleştirdik. Veda etmek üzere Linda ve Jean Claud’lara gittik. Havuz başında bekliyorlardı. Daha düne kadar şen kahkahalar neşe dolu sohbetlerin yapıldığı bu yerin şimdi hüzünlü bir vedaya tanık olacağını bilemezdik.
Veda bu her zaman hüzün taşır burukluk taşır boğazda bir düğüm oluşturur. Hele ki aralarında karşılıklı sevgi bağı oluşmuş insanlar için sevimsiz bir seremonidir.
Tahmin edileceği gibi bu kez beş kişi ağlıyorduk. Hani şark toplumu mensupları olarak ağlama bize mahsus bir duygu algısı yerleşmiştir ya kısa zamanda dostluk kurmuş iki Belçikalıdan böylesi bir ağlama duygusu görebileceğimizi asla düşünemezdim. Tam vedalaşma bitmek üzereyken Jean Claud “bir dakika bekleyin geliyorum” dedi ve hızla bungalovlarına doğru koşar adım gitti. Ne yapacak diye bekledik. Birkaç dakika sonra döndü. Elinde kemer gibi bir şey vardı. Fransızca bir şeyler söyledi. Duygulanınca az da olsa konuştuğu İngilizceyi konuşamaz olmuştu. Allahtan Linda tercüme ediyordu. “Bu kemer benim Brüksel itfaiyesine girdiğim yıl törenle bana verildi tam 30 yıllık bir kemerdir. Değerli olan kısmı tokasıdır. Benim için çok kıymetli olan bu kemeri kardeşim olarak sana hediye ediyorum.” derken gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu.
Sarıldım çok duygulandım. Sokakta görsem eğilip almayacağım bu eski kemerin taşıdığı manevi değer onu benim gözümde de çok değerli kıldı. Sıkı sıkı tuttum.
" Merak etme. Ben, benden sonrada Aybars bunu saklayacağımızdan emin ol " dedim.
Sağ ellerimizi havada şaklattık.
Serdar TAŞTANOĞLU
12.07.2020
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
36 Yorum
Armağan ümit çı
12 Temmuz 2020Oyadinçer
12 Temmuz 2020Çiğdem turgut
12 Temmuz 2020Ayşe Gücün
12 Temmuz 2020Ümran özbey
12 Temmuz 2020Birgül Çetin
12 Temmuz 2020Türkan Özsaraco
13 Temmuz 2020Murat GÜVEN
13 Temmuz 2020Mualla SARIKAY
13 Temmuz 2020Ahmet Türkoğlu
13 Temmuz 2020Sonay Ovissi
13 Temmuz 2020Ceyda Çiltaş
13 Temmuz 2020Kadriye Baysa
13 Temmuz 2020Fazilet Yanık S
13 Temmuz 2020İnci Erdoğan Bl
13 Temmuz 2020Veysel Özyurt
13 Temmuz 2020Yeşim Bülbül
13 Temmuz 2020Halit Çalışkan
13 Temmuz 2020Belgin Tolgar
13 Temmuz 2020Esin Tütüncü
13 Temmuz 2020Füsun Özalp
13 Temmuz 2020Nilgün Altuner
14 Temmuz 2020Zekiye YALIM
14 Temmuz 2020Hafize Erol
14 Temmuz 2020Nurdan Erakıncı
14 Temmuz 2020Neşet Kılıçarsl
14 Temmuz 2020Esra Döker
14 Temmuz 2020Arzu Dede
14 Temmuz 2020Gülzerrin
14 Temmuz 2020Gülten Aydeniz
14 Temmuz 2020Zerrin İZGÜ
14 Temmuz 2020Serpil Sorkun
14 Temmuz 2020Selma Kaşo
15 Temmuz 2020Yusuf Aydan Mut
19 Temmuz 2020Suna Gülgüden
20 Temmuz 2020Şenay akançay
04 Agustos 2020