Bugün sizlerle sevgi, aşk üzerine duygu ve düşüncelerimi paylaşarak yazıma başlamak istiyorum. Bana göre bir insanı, bir mesleği, bir kavramı çok sevdiğinizi ortaya koymak için; o çok sevilen kavram, ne ise ona ait sadece olumlu yönleri, pozitif kısımları saymak, ortaya koymak, onun yarattığı olumlu değerleri sıralamak, onun size ve başkalarına kazandırdığı güzellikleri ifade etmek, onu sevmenizde rol oynayan olumlu faktörleri öne çıkarmak, sanırım ona olan sevginizin seviyesini, ölçüsünü göstermek için yetersiz kalır, bir yerde sevgiyi tam olarak anlatmaya kifayet göstermez. Çünkü bir şeyi, bir kişiyi veya bir kavramı çok seviyorsanız onun varsa sizden aldıkları, götürdükleri, olumsuz yönleri, varsa çektirdiği cefaya rağmen onu hala seviyor ve sevmeye devam ediyor, onun için tereddütsüz mücadeleye devam edebilecek gücü buluyor ve bundan da asla yüksünmüyorsanız, pes etmiyorsanız sanırım o zaman ona karşı gerçek sevgiyi taşıyorsunuz, yaşıyorsunuz diye düşünürüm. Başka bir ifade ile sevdiğin şey ne ise ona ait tüm güzelliklerinin yanında bir o kadar cefası, derdi, sorunu varsa siz, o sevdiğiniz kişiye, kavrama, değere ait iki tezat çizgi üzerinde, zamanın değişimine, konuma, şartlarına göre çizginin neresinde yer alırsanız alın, ona olan sevginiz asla değişmeden devam ediyorsa, bu ona olan katıksız sevginizi ortaya koyar. Büyük aşk öyküleri de böyle değil midir ? aşıklar, sevenler yaşadıkları tüm cefalara, dertlere rağmen oluşan sevgi, aşk çok büyük değil midir ?
Aynen bir evlat yetiştirirken karşılaşılan dertler, sorunlar, sıkıntılar onun o yüce sevgisinden en ufak değişim, erozyon yaratmış mıdır?
Bakın ortaya koyacağım bir başka örnek sanırım bunu en iyi ve kolay açıklamama yardım edecektir. Şimdi böylesi bir değerlendirme adına şöyle bir sahneyi birlikte hayal edelim.
İyi bir mesleğe ve unvana sahip bir kişinin, uluslararası bir terfi törenine veya mezuniyet, törenine veya önemli bir başarı nedeni ile yapılan ödül törenine davetli olduğunuz bir sahneyi yaşayın. O görkemli törene davetliler arasında o kişiyi yetiştiren anne babası da yer alıyor. Örneğimin kahramanı o kişi konuşmacılar tarafından övülüyor, takdir ediliyor, ödülleri veriliyor ve bir süre sonra da alkışlarla sahneye o kişinin anne ve babası davet ediliyor. Gözleri dolu dolu olan anne babanın elleri o önemli kişi tarafından öpülüyor ve akabinde sahnede evlat anne baba birbirlerine sarılıyorlar. Ne kadar duygulu, gurur verici bir sahne değil mi? O muhteşem tabloda o evladın bebekliği, hastalıkları sırasında geçirilen uykusuz geceler, hastane ve doktor yollarındaki endişeler, eğitimi için verilen mücadele, maddi manevi fedakarlıklar, kurslar, özel dersler, potansiyel kötü arkadaşlıkların getirdiği endişeler veya onu kötülüklerden koruma mücadeleleri, onun kötü alışkanlıklara bulaşmaması için mücadeleler, terör korkusu, yanlış hayat arkadaşı seçimi korkusu, belki riskli bir vatan toprağındaki askerlik görevinin bitmesinin beklenişi, işte tüm endişeler, üzüntüler, çatışmalar, tartışmalar, haksızlıklar, o görkemli sahnede görülmüyor değil mi? yada o anda kimse o bilinmeyen yada düşünülmesinin de yeri ve zamanı olmayan o olumsuzlukları aklının ucuna bile getirmiyor değil mi? O gurur verici statüyü alan evlat sebebiyle anne babanın ne şanslı oldukları, herkese böyle bir gurur verici tablonun kısmet olmayacağı düşünülür değil mi? O anda bu şansa sahip olmamışlar varsa veya olmayı arzu edenler varsa aynisini talep ederler, isterler, iç geçirirler değil mi? Ortada sadece gurur ve annenin babanın evladın birbirine olan ve tüm salona yayılan sevgi sinerjisi ve şansları mevcuttur.
Başkaca zor olduğu düşünülen mesleklerde aynen öyle değil midir. Örneğin güncel olması nedeni ile hekimlik mesleği yine gerçek sevgiyi yansıtmam için güzel bir örnektir. Yıllarca ağır bir eğitimden geçerler. Sosyal hayattan fedakarlık ederler akabinde günler geceler boyu zorluklar, nöbetler, ameliyatlar, tayinler, endişeler, stresler yaşarlar. Yıllarca süren mücadele sonunda nihayet bu önemli kariyeri elde ederler. Çabaları hala bitmez hastalarını düşünmek, her an yeni bilgileri donanmak zorunluğunu yaşarlar. Ama onlar dışarıdan sadece iyi gelir elde eden, refah içinde yaşayan insanlar olarak görülürler. Oysa kazandıkları yaşadıklarının cefalarının karşılığı ya da feda ettikleri değerlerin tam karşılığı mıdır? Bu görevi yaptıran sadece iyi gelir elde etmemi yoksa bu mesleğe duyulan büyük aşk mıdır.
Bu örneği diğer birçok meslek içinde çoğaltabiliriz. Örneğin pilotluk mesleği, askerlik görevi, emniyet mensupluğu ya da gerçek anlamdaki gazetecilik gibi bir çırpıda sayılabilecek statüsü yüksek ama arkası yani çekilen cefası, stresi, sıkıntısı, yaşattığı mağduriyetleri görülmeyen, bilinmeyen mesleklerden sayılabilir.
Gelin görün ki analık babalık gibi sağlıkçı, emniyet mensubu, askerlik gazetecilik gibi unvanlar, roller ancak büyük aşkla bağlı olunacak ve büyük fedakarlık yapılarak devam edilecek görevler, mesleklerdir.
Bende Dragos Musıki derneğini kuran ve hala devam ettiren bir kişi olarak yukarıda saydığım görevler, meslekler veya bir evlat yetiştirmedeki gibi işin iyi görünen yüzü yanında görünmeyen, sorunlarla dolu yüzü olan bu görevimin sadece görünür kısmının çok eğlenceli, neşeli, keyifli gurur verici olmasına rağmen görülmeyen kısmındaki stres, üzüntü, kızgınlık, isyan, hayal kırıklığı, pişmanlık duygularının da yer aldığını itiraf etmeliyim veya bunları tahmin edenlerin önüne bir kez daha sergilemeliyim. Ancak her şeye rağmen bu görevi yıllardır ilk gün ki heyecanla sürdürdüğümüde bir kez daha ifade etmeliyim. Ama kesinlikle bilinmeli ki bunu yapabilmek için çok kuvvetli bir sanat, müzik “aşkına” sahip olmayı gerekmektedir. Aynen yukarıda evladını iyi bir konuma getiren ana babanın yaşadıklarını ya da zor mesleği ifa edenin perde arkasındaki sıkıntılarının bilinmediği gibi bu görevde de işin perde arkası asla görülmez, bilinmez. Hatta çok daha acısı empati bile yapılmaz.
Yıllar yılı iyi eğitim elde etmek adına uğraş verip, çok önem arz eden görevleri elde etmeme rağmen içimdeki sanat aşkı, müzik, resim aşkı söneceğine her geçen yıl artarak büyüyünce o çok önemli görülen görevleri ifa edebileceğim süre olarak daha önümde 15 yıl gibi çok uzun bir süre olmasına rağmen o itibarlı görevime son verip bir yerde, Aşkımın bana “hadi artık bana dön” şeklindeki çağrısına “kulak verip” bürokrasiden sanat yoluna geçip, bir yerde “makas” değiştirdim.
Bu yeni rol, bu yeni statü ya da makas değiştirme sonucu olarakda birkaç yıl sonra kendimi bir Musıki derneği kurma noktasında buldum. Yıllarca dernekleri, kurumları denetlemiş biri olarak bu işlerin öyle basit olmadığını fedakarlık ve sorumluluk gerektirdiğini bilmemem rağmen hiç tereddüt etmeden Dragos Musıki Derneğini kurma yolunda bana güvenen ve destek veren bir avuç arkadaşımla kol kola bu işe soyundum.
Bu aynen bana bir çocuğun dünyaya gelmesi gibi bir eylemi yaşattı. Ona bir isim vermek, nasıl yaşaması gerektiğine dair kurallar koymak, ona bir fotoğraf bulmak gerekiyordu.
İsmini “Dragos Musıki” koyduğumu, “tüzük” denilen yaşam şeklini yazdığımı ve bugün ki logosu olan fotoğrafını bulduğumu söylediğim arkadaşlarım itirazsız, coşkuyla hepsini kabul ettiler. Ancak ve ne yazık daha ilk günlerde hak etmediğim davranışlar, egolar, üstünlük şovları ile karşılaştım. Aslında bir kişi için bir dernek başkanı unvanını elde etmek elbette önemsiz olmayabilir, ama binlerce, yüzbinlerce kurulan hatta kağıt üstünde kurulan derneklerinde başkanları ve bu kolayca yaratılan statüyü gururla tescil ettirip bunun gösterişini yaptıkları birer Başkanlık unvanları vardır. Yani bu unvanı kazanmak hiç de zor değildir. Oysa ben zorunlu bir iktisat eğitimi gerektiren, dil bilme zorunluluğu olan ve sınavlar sonunda önce kazanılan müfettiş yardımcılığı unvanı sonra yine sınav sonrası kazanılan müfettişlik unvanı ve sonra da belli bir kuralara bağlı olarak kıdem gerektiren başmüfettiş unvanlarını elde edip yıllar yılı taşımıştım. Hatta henüz yirmili yaşlarda Bakan özel kalemine seçilip kimsenin değil görüşmeye, Bakanlık katına bile çıkamadığı Bakanın özel kaleminde görev yapmış olmayla başlayarak statü sahipliği kavramında pişmiştim. Gerçek ya da sahte olduğunu anlamasam bile büyük saygı teveccühleri ile karşılaştığım denetçilik mesleğini yıllarca ifa etmiştim. Yine yüzlerce kişinin çalıştığı sekiz şube müdürlüğü olan trilyonların döndüğü bir resmi kurumun finans daire başkanlığını da dört yıl yapmış, bir bürokratın yaşayacağı tatmin edici saygı ve itibar duygularını orada da yaşamıştım. Yurt içi ve yurtdışı teftişlerde görev almış, yabancı insanlar tarafından da sahip olduğum onların dilindeki “inspector” unvanına yurdumuzdakinden çok daha fazla önem verilen bir karşılanmalar ve çok büyük ilgi taşıyan teveccühlerini yaşamıştım.
Zaten bu işi bir dernek başkanı olmak adına değil sanat, müzik aşkımı yaşamak için yapmaya başladığımı eşimden başka acaba kaç kişi anlayabilmişti. Ne yazık ki anlayan çok az oldu. Yönetime seçtiğim arkadaşların içinden bile daha ilk aylarda anlam veremediğim ego gösterileri yapılmaya başlandı. Yıllarca komşum olan kişi bile onu aldığım yönetim de bir anda muhalif tavra, çatışma ve ego sergileyen davranışa bürünüp ısrarla sürdürdü. Uzun bir süre “Önemli değil” dedimsede ne yazık bu tavırlar coşkumu kısıtlıyordu. Ama “Ben görevimi en başarılı şekilde yapmam lazım” felsefemden asla vazgeçmedim. Sadece kırık, dökük masası, plastik sandalyeleri olan alışılanın dışında üçgen yapıya sahip çalışma salonu yüzünden bir türlü koro çalışmasını tatmin edici şekilde bile yapılmayan binamızda birde hemde daha ilk günlerde başlayan kanalizasyon sorunları ve su patlakları ile mücadelem başladı. Derneğe “adam gibi bir görüntü vermek”, derneği istediğim seviyeye getirmem gerekiyordu. Müzik sesinden ve giren çıkandan rahatsız olan kendini bilmez komşunun bağırıp, çağırıp, işyeri kapılarını vurarak sürekli tepki vermesi yanında, binaya astığım tabelanın onun tabelasının üstünde ve büyük olmasını hazmedemeyen diğer kapı komşumun tabelayı indirme tehdidi ile daha ilk aylarda karşılaşmak moralimin bozulmasının ötesinde ciddi tartışmalar yaşamama sebep oldu.
“Sana her konuda yardım ederim. Muhasebeyi ve diğer resmi işleri ben hallederim”. diyen yönetimdeki sözde mali müşavir arkadaşın derneğe ait önemli evraklarla birlikte aniden ortadan kaybolup telefonlara çıkmaması ve altı aylık süre sonunda ortaya çıktıktan sonra “ortadan yok olma” sebebini ve sürecini “dağ evinde yabancı arkadaşları! ile tatildeydim” şeklinde sırıtarak, kabul edilebilecek bir mazeret olarak sunması bir başka önemli hayal kırıklığımdı. Ancak asla boş durmuyor afişleri, pankartları caddelere, yollara, alt geçitlere, üst geçitlere bizzat ve tek başıma asıyordum. Yanlış anlaşılmasın yardım konusunda kasıt faktörü asla yoktu ama ne yazık bana uyum sağlayacak takat da yoktu. Sosyal medya üzerinde saatlerce tanıtım çabaları sergiliyordum. Kurumları sponsor olabilecekleri ziyaret ediyor, Derneğimi tanıtıyor, yaptıklarımızı, yapacaklarımızı anlatıyordum. Her kanaldan ismimiz yayılıyordu. Korolar kuruyor, enstrüman eğitim kursları açıyor, kendimce en başarılı olacak eğitimcileri, tatmin edici ücretlerle getiriyordum. Her şeyin günahı bana, sevabı başkalarınca paylaşılmaya! başlayınca kendi kendime uyarılar yaptımsa da her olumsuz konuda “hesap veren” oluyordum. Örneğin bir alt geçit girişine astığım büyük bir pankartın uçmasını önlemek adına ipine bağladığım, içinde taş bulunan poşet için yapılan bomba ihbarı nedeni ile asan kişi olarak emniyete çağrılıp ifade vermem gerekti.
Çocukluktan beri hep içimde olan ve sanırım babamın gerçekleştirmesinden dolayı bana örnek olduğu ve o çok muhteşem duyguyu yaşamamı sağlayan "kütüphanesi olmayan Anadolu köy okullarına kitap toplama" kampanyalarını iki kez yapabilmek bunun ötesinde "çalışkan ama fakir kız çocuklara burs bulma" gayretim Van depremindeki depremzedelere eşya tedariki gibi sosyal yardım çabalarım hep müziğin biraraya getirdiği naif dostlarımın toplandığı Dragos Musıki Derneğimin sayesinde gerçekleştirebildim.
Ancak yaptıklarımızı duyan, başarılarımızı görenler, okuyanlar aramıza katılıyor mevcut çalışma salonumuza sığmadığımız için çalışmalar için dernek salonumuz yanında ilaveten düğün salonları ve lokaller kiralamak zorunda kalıyordum. Oysa bu kontrolsüz katılımlarla nicelik olarak çok büyümüş olmamıza rağmen nitelik olarak katılan herkesi kendim gibi katıksız müziğin neferi sanmam saflığımdan ne yazık o büyük katılımlar arasına sızan kalitesiz kişilerin rezil davranışları sonrası hayal aleminden uyanmam geç olmadı.
Korolara sırf başka çirkin amaçları için gelen beyler ve bayanların farkında olup bu tasvip edemeyeceğim davranışlara son verilmesini onlara nezaketle ifade etmem karşılığını tehditle, zorbalıkla yanıt aldığım oluyordu. Biran için “ben bunun için mi bu derneği kurdum”, “bu çirkin, ahlaksız kişilerin bedii zevkini tatmin için mi bu yolu seçtim” demedim desem yalan olur. Kendi kendime “Serdar demek ki sen sanat camiasını farklı sanmışsın demek her iş iç yüzü farklıymış. Sen zorlu görevlerden geldin oralarda bile ikaz, tehdit karşısında pes etmedin. Bu üç, beş çapulcumu pes ettirecek.” deyip. O kabadayılara anladıkları dille yanıt verdim. Tabi defoldular. Ancak defolurken hayret ettiğim husus onların bu davranışlarını tasvip etmeyeceğini düşündüğüm insanlarında onlarla olması, onları koruması veya onlarla el ele çekip gitmeleri oldu.
Sırf maddi çıkar için aramıza katılan koro şefleri de oldu. Gece yarısı uyandırılarak yarın olacak konser yevmiyesini sadece “elli TL” arttırmamı isteyen şef ve kankası saz arkadaşları, Kadıköy belediyesinin açtığı koro yarışmasına katılacağımızı müjdelediğim koro şefinin Başkan “böylesi müsamerelere katılmaya ne gerek var “ diyerek coşkumu yok edenler o günlerdeki şok dalgalarımdı.
Ama yılmadan geceli, gündüzlü çalışıyor, tanıtımlar, yazışmalar, telefon görüşmeleri ile daha ilk yılımız dolmadan yurtdışı davetler almaya ve muhteşem konserler gerçekleştirmeye başlamıştık. Bu kolay değildi. Hayatında yurtdışına çıkmamış hatta yaşadığı İstanbul’dan başka şehir görmemiş, pasaportu olmamış, seyahate katılmamış veya böylesi sosyal olaylar içinde yer almamış bir çok insanın tüm angaryası ile uğraşmak, evrak işlerini yapmak, dökümanlarını toplamak , vize alınacak konsolosluklara defaatlerle gidip gelmek, oralarda kapı önlerinde saatlerce beklemek, çıkan eksiklikleri tamamlamak, otel, uçak, transfer işlerini eksiksiz yapmak hep bana kalmıştı. Ne yazık bu konuda yabancı dili, bürokrasi tecrübesi, mücadele enerjisi olan tek kişi yine bendim. Tüm bunları yine büyük heyecan ve aşkla yapıp yıllarca yurtdışında bulunmuş biri olarak özellikle hiç yurtdışını görmeyenleri çok sevindireceğimi düşünerek nasıl da safiyane bir çocuk durumuna düştüğümü anlamam da geç olmadı. Yurtdışında ya da seyahat sırasında hiç hak etmediğim kapris, itiraz ya da kabalıklarla karşılaştım, kızdırıldım, üzüldüm. “Nasıl olur ya ben bunu sağladım, onun davranışı bu mu olmalı” diye düşünürken o “paramı verdim ve hizmet aldım” gibi ahlaksız, kaba ve tam bu çağın maddeci insanıydı.
Hatta yurtdışında bir başkonsolosun yemek davetinde çantalarına sakladıkları içkileri sofraya çıkaran ve beni çok zor durumda bırakan şef ve saz arkadaşlarına uyarıma karşı suçlu benmişim gibi tepki veren ve koro üyelerinden kendilerine bağlı olanları kışkırtarak mutlu yurtdışı serüvenini kabusa çevirenlere rağmen bu insanların potansiyel benzerlerini, emsallerini tahmin etmeme rağmen ülkem adına olacak bu önemli yurtdışı faaliyetine bir öncekinden ders alıp bir daha asla kimseyi yurtdışına veya seyahate götürmem “dedirtmedi. Yine yeniden ama başkalarıyla yola devam ettim.
Her şeye rağmen birden fazla koro kurduğum bir ara bu sayının altıya kadar çıkarak çok farklı nitelikte korolara sahip olarak, onlarla yarattığımız coşkulu, kalabalık, izdiham olan konserlerimiz tüm dertlerimi, kırgınlıklarımı her defasında bertaraf etmeye yetmişti.
Konser salonları bulmak, konser duyurularını, afişlerini, pankartlarını, ilanlarını, grafiklerini, konser kitapçıklarını hazırlamak, konserin konuk sanatçılarla dialog kurmak, protokol zümresini belirleyip, iletişime geçmek, konser saz sanatçılarını temin etmek tüm ekibin konsere ulaşımını denetimini yapmak bütçelerini oluşturmak, yemek içme ikmalini yapmak hatta konser öncesi nota sehpalarını, flamaları, roll-upları sahneye taşımayı ve konser sonrası bana kalan toplama işinin yorgunluklarına rağmen yine yeniden peş peşe konser girişlerinde bulunmaya, yeniden salon temin için belediyelerle mücadele edip tepki almak yine sıfırdan başlayan bitmek tükenmez heyecanım sahip olduğum delice aşkın eseriydi.
Hiç akla gelmeyen sorunlar : örneğin binamızın içinde bulunduğu parkın bizim su hattımızdan sulanıp tarafımıza iki kez gelen onar bin liralık su faturasında bizim taksiratımız olmadığını ispat etmek, bize yardım etmemeye sanki yemin etmiş gibi çözümü yerine “konu bizi ilgilendirmiyor” diyen kurumlar arasında kalıp, bigünah kesilen sularımızın açılması ve ödememizin iadesi hususu için dört ay resmi kurumlara gidip gelmek suretiyle yaşadığımız çile bana kalan unutulmaz anıları oluşturdu. Başarımızı çekemeyen sözde sanatçı ve sanatsever güruhun aleyhte kulisleri, gizli çabaları sonucunda mevcut binamızdan çıkarılma girişimleri ile yıllar süren amansız mücadelemiz, kapımızın önüne “ Belediyemizce kurulan ücretsiz musiki korolarına katılın ” pankartlarının asılması gibi çirkin bir abluka altına alınmamız, astığımız konser afişlerinin sökülmesi, yeni yaptırdığım yüksek maliyetli tabelanın bıçakla doğranması, büyük maliyetle bahçeye diktirdiğimiz tentenin alemcilerce kamalarla ile yırtılması, her defasında dernek önünde yuvalanan içkicileri, esrarcıları, kokaincileri defetme çabalarım onların küfürleri tehditleri bile beni asla caydıramıyordu. Küçücük bütçemizle aldığımız klimanın en pahalı kısmı olan motoru ile belki de 5-10 tl lik hurda ederi olan bakır borularının çalınmasının üzüntüsünü hiç hak etmiyordum.
Bakanların milletvekillerinin tüm üst düzey protokolün katıldığı bir balkan ülkesi konserinde Mustafa Kemal Atatürk’ümüz için yapılan büyük coşkulu tezahürat gözyaşlarımızı tutamamamıza sebep olmuş. Yaşadığımız büyük gururu devam ettirmek için bizimde o Atatürk aşığı koroyu ülkemize davet ederek onları memnun etmek şeklindeki çabamızda yetersiz kalan bütçemize destek olması için sadece tabildot yemek ve araç desteği talebinde bulunduğumuz bir resmi kurumca talebimizin anında reddi bana ve üyelerime büyük hayal kırıklığı yaşatmıştı.
Birkaç sene içinde konser sayımız yanında yurtdışı konser icralarımız rekor kırmaya başladığı halde yeni projeler üretmekten kendimi alamıyordum. Böylece Türk halk müziği ses yarışması, Türk sanat müziği ses yarışması gibi oldukça zor ve angaryası çok işlere de bulaştım. Ama o yarışmalar sonrası alkışlar, takdirler, teşekkürler tüm sıkıntılarımı dağıtıyor, yarışmalar sonunda o pırıl pırıl gençlerin seyirci tarafından ayakta alkışlanması hem yorgunluğumu alıyor hem de her defasında gözlerimi yaşartıyordu. Bu konuda yeri gelmişken Kartal belediyemizin bu konudaki desteğini asla unutamayacağımızı, desteklerinin anılarımızda altın harflerle yer aldığını ifade etmeliyim.
Dernekten gönderilen şef ve ona sadık saz ekibinin tertemiz ve yeni dernek kapı ve pencerelerimize gece yarısı saatlerin de yumurtalar fırlatıp, tüm camlarımızın kirletilmesi eylemleri onların nasıl küçük kişilikler olduklarını ortaya koyması yanında onlarla olan iyi anılarımızı da içimizi acıtarak bir daha hatırlamamıza sebep olmuştu.
Yurtdışında hastalanan bir başka şefin başında saatlerce hastanelerde olan, onu kucağımda taşıyan ve o sırada bana sıraladığı “dünyanın en iyi kardeşi, en iyi insanı” olduğum payeleri ne yazık onun büyük egosu, kaprisleri ve üyelerimi emektar saz hocamızı küçümser ifade ve polemikleri sonunda yolumuzun ayrılması karşısında bu kez şahsıma haksız suçlamalarda, iftiralarda bulunmasına tepkisiz kalamazdım ve asla yılmayıp ona hukuk yoluyla verdiğim en büyük ders olan asılsız iddialarını yüzüne şamar gibi vurmak bile bana pişmanlık vermese de çok üzmüş ama yine o ayarda “ünlü şef”!!!!! tekrar bulma yolundan alıkoymamıştı. Fakat en çok onun gözüne girmeye çalışan, konserlerde birkaç fazla solo icra kaparım diye düşünen oysa onlar için fedakarlık yapıp kolladığım ve ne yazık derneğimize bağlı sandığım dostum olduğunu sandığım birkaç koristin o şefin tarafında yer alıp, sosyal medya üzerinden şahsıma hakarettamiz yazılar yazması daha çok inciticiydi. Ben o seviyedekilerle kapışamazdım zaten bir süre sonra onlar unutulup gittiler ve terbiyesizlikleri onlara yafta oldu.
Konserler yarışmalar yetmemiş birde festival tesis etmiştim. Bu neredeyse 20 konsere eşit bir yük getiriyordu. Ama olacaktı, olmalıydı bu aşk götürdüğü yere kadar beni götürecekti. Şahane festivaller yaparak hepimizin guru duyup asla unutamayacağı anılar kazanmak herkese nasip olmayacak güzelliklerdi.
Ama insan hayatı öyle istenilen şekilde tek düze devam etmiyordu en yoğun dönemlerin birinde çok sevdiğim annem felç oldu. Hastanelerde onunla günlerce olmama rağmen her fırsat bulduğum an derneğe ait işlerin yarım kalmamasına, saz sanatçılarının şeflerin maaşlarını eksiksiz almamasına hep özen gösteriyordum. Daha sonra dört yıl annemin bakımı söz konusu olunca kontrolleri, hastaneler, fizik tedaviler eksiksiz yerine getirilmeliydi “Canım annemi” asla ihmal edemezdim, tabi ailemi de ve diğer evladım derneğimi de hepsine yetişmeye, hiçbirini mağdur etmemeye çalışıyordum. Ama bir süre sonra bu kez “Canım babam” merdivenlerden düşerek omzunu ve kalçasını kırdı. Onunda fiziken bana ihtiyacı vardı. " Asla uzun süreyaşamaz” denilen babama kol ve ayak olmalıydım. Aylarca birlikte kanguru yürüyüşü yaptık. Hem annem hem babam hem ailem hem de derneğim iç içeydi. Bir yandan konserler devam ediyor, sahne önünde neşeyle görenler daha birkaç saat önce babamı kucağımda yürüttüğümü, annemin alt değişimine yardım etmeden geldiğimi, anormal gelen bir faturaya itiraz ettiğimi ya da bir projenin beklenmeyen bir nedenle son bulduğuna olan üzüntümü nereden bileceklerdi. Zevkü-sefa içinde hep böyle çalıp söyleyen bir hayatın içinde sanmaları normaldi. Zaten özel yaşantımı sürekli dillendirip ortaya koymak asla hoşuma gitmeyen bir yapıya sahiptim.
Tüm bu koşuşturmalar sırasında gerçekleştirdiğim konserde şefe verilmesi geciken buket için beni hedef alan ve üyelerimin yanında ortalığı çınlatan bağırmaları, arkamdan konuşmaları, bir yurtdışı konserde başkalarının kumanya hakkını yiyen başka bir şef ve avanesine sitemime verdikleri tepkileri, bir başka yurtdışı konser davetinde beşbin kişi kapasiteli muhteşem konser salonunda verilecek konseri küçümseyen ileri geri konuşan sanatçı şef, büyük soprano diye gelen başka şefin bir bayan koristin yanlış çıkardığı ses için “bu sesi nerenden çıkarıyorsun”, "kes sesini" , "ne yeteneksizsiniz" veya "saçların koyun postu" gibi rezil konuşmaları yüzünden başlayan çatışmalarımız ve veda , maaşını bir gün geç aldı diye şahsıma sms mesajında ağır ve kabul edilmez bir üslup kullanan tenor şefe veda, “maaşım çok az veriliyor, dernek tarafından istismar ediliyorum” diyen başka bir şefle önce koristlerin önünde yüzleşme ve yalanı ile utandırıldıktan sonra veda. Israrım sonunda koristken şef yaptığım hanımefendinin içten pazarlıklarını ve dernek üyelerimi çalma planlarını, arkadan konuşmalarını ve kulislerini sezip öğrenince ona tüm kapılarımı kapatıp, sadece "veda" yolunu açmam sonucu çekip gitmek zorunda kalması ama giderken de ne kadar solo alamayan veya dernekteki müzikdışı amaçlarını icra edemeyen kişiler varsa olması yanında yıllarca yaşadığı sağlık ve ona ait mahrem sorunları nedeni ile acıyarak kolladığım bir amatör ritmcinin, sırf gideceğimiz çok önemli bir yurtdışı konserimize onu götürmememiz üzerine onunda o ayrılan şefin peşine takılması yetmiyormuş gibi sosyal medyadan şahsıma çok çok ağır hakaretler yağdırması ancak bununla yaşadığım düş kırıklığım yine son bulmayıp o çirkin davranışı gösteren ritmcinin bu davranışına hiç beklemediğin kişilerin ona kol kanat germesi, ona gerçeği yani yetersiz bir müzisyen olduğu için yurtdışına götürülmediğini söylemek yerine, iki yüzlü politika izlemeleri, bir başka sezon bizdeki şefliği yanında kendi mevcut derneğinde de faaliyet gösteren ve o derneğinin açılış davetinde misafirlere “huzurlarınızda bunca yıllık sanat hayatımda tanıdığım en başarılı dernek başkanı” diye şahsımı anons eden şefin üç kez götürüldüğü yurtdışı konserinde gösterdiği çok çirkin davranışlar, tartışmalar diğer şeflerle kavgası nedeni ile yeni alınan bir yurtdışı konser davetine bu kez başka dernek koromu götürme kararıma çok kızarak, sırf intikam için İstanbul’da onun korosuyla vereceğimiz yaz konserine iki hafta kala derneği dolayısıyla korosunu yüzüstü bırakması, bu yetmez gibi bu sözde müziğe hizmet eden konservatuar hocası şefin bir zamanlar olağanüstü övgüler yağdırdığı bendeniz dernek başkanına bu kez sosyal medya üzerinden yazdığı hakaretlerine olan üzüntüm yıllar içinde yaşadığım bana bir çırpıda say denilecek olan unutamadığım düş kırıklıklarım olarak listeleyebileceklerimin başında yer alırlar.
Elbette ne olursa olsun insan hem tecrübe sahibi hem insan sarrafı oluyor hem de eskilerin tabiri ile şerbetleniyor. Böylece yoğurdu üfleyerek yemeye başlıyorsunuz.
Yine yeniden diyerek başladığım şef arayışlarımın birinde çok değerli bir hoca olan Taşkın Doğanışık ile yolumuz kesişti. Birbirimizi o kadar sevdik, o kadar iyi anlaştık ki dersinden birkaç saat önce geleceğini haber verir, saatlerce doyumsuz sohbetler ederek o olağanüstü zevkli derslerine iki elim kanda olsa katılırdım. Bu nadir bulunacak bir değeri de yine müzik tanıştırmıştı. Ancak ve ne yazık bu çok sevdiğim dost olduğum bilge hocanın hiç beklenmeyen zamanda Kıbrıs’ta verilecek TSM konseri için Girne’deki otelde üstelik konsere bir saat kala ölüm haberini öğrenip yıkılmam beni derinden sarstı ve hep duyduğum acı bir deneyimi bizde yaşayıp bu elim haberin yaratığı acıya rağmen konserin iptal edilemeyecek olması ve böylece yüzlerce kişinin doldurduğu konserde zorunlu olarak sahneye çıkmak, konuşma yapmak, solo yapmak gibi ruhsal çelişkiler yaşatan anı yine müzik aşkım sayesinde yaşadığım unutamayacaklarımdan oldu.
Başarı, başarıyı getirdi. Konserlerimiz hep müzik şölenine dönüştü. Sevenlerimiz inanılmaz sayılara ulaşırken ne yazık Müzikte sanatta olmaz denilen acımasız düşmanlıklar, sanatsal rekabetle bizi geçmek yerine yalanlarla, iftiralarla bize destek olacak resmi kurumlar nezdinde sorunlar yaşamamıza çalışıyorlardı. Bize karşı aynen bugün siyasette gördüğümüz ittifaklar kuruluyordu. Örneğin başarımızın onda birine ulaşamayan iki dernek birlikte ittifak konserleri yapmaya çalışıyor, bizim salon taleplerimizin önünü kesmeye üyelerimize kanca atmaya çalışıyorlardı. Derneğimizde görev yapacak profesyonel enstrüman hocalarına markaj yapılıyor. Konserlere davet edeceğimiz konuk sanatçıları bizden daha önce elde edilmek üzere hamleler, irtibatlar kuruluyordu.
Bir önemli bestekar adına yapılacak konseri aylar önceden bilen oğlu ve eşi mobbing yapıp, konsere bir hafta kala konserimizi iptal edemeyeceğimizi sanıp bizden bir amatör dernekten talep edilemeyecek astronomik bir ücret pazarlığına girişiyordu. Asla vermeyeceğimiz resti üzerine bu kez babasının eserlerini izinsiz okumamız durumunda ” Mesam”a şikayetle tehdidine de rest çekince ortadan kaybolup bu kez sadece karalama ile yetiniyorlardı. Bir başka ünlü bestekarın ünlü bir emektar aktör olan sarışın jön yeğeni konserimize konuk misafir olma davetimiz için bile para talep ediyordu. Hasım olanlar resmi makamlara asılsız şikayetlerle, gereksiz dernek denetimlerle meşgul olmamıza neden oluyor ancak istemeden bir yerde bize “nasıl düzgün ve namuslu çalıştığımızı gösterme” fırsatı yaratıyorlardı.
Tüm bunlar evlat Dragos Musıkinin aşkıyla çekildi. Bazıları maddi menfaat için mi bu işi yaptığımı doğrudan bazısı dolaylı yoldan sordu veya ima ettiler haklıydılar bu mücadeleye, bu cansiperane tavra onların penceresinden ancak büyük maddi çıkar elde edilerek katlanılırdı. Nereden bilebilirlerdi ki trilyonluk ihaleleri, olayları denetlemiş yıllarca milyonlar transfer etmiş bu zat evine haram lokma sokmamıştı. Zaten böyle bir ahlaksızlık çarkında olsaydı henüz önünde on beş yılı varken altın yumurtlayan tavuğunu kesip atıp, emekli olur muydu. Üstelik maddi geliri en taban seviyede olan musıki derneğinden mi bu çıkarı sağlayacaktı. Musıki derneği, yerine genelde istismarın yapıldığı “Cami yaptırma derneği” kurmaya kalkardı.
Ama toplum yozlaşmıştı. İyi doğru güzel çirkin birbirine girmişti son günlerin moda ifadesi at izi, it izine karışmıştı sanat camiasında da durum aynen bu şekildeydi.
Bu dernek yükü yetmezmiş gibi son dört yıldır da şefliğe soyunarak o çok bilinen hep tekrar takrar yapılan şarkılardan oluşan repertuarlar yerine kırk farklı dille icra edilecek binlerce eserden oluşan repertuarları icra yoluna baş koyarak yeni yeni müzik heyecanları yaşamalıydık.
Başarı ve sorumluluğun artmasına rağmen gelen iki koro teklifini de reddetmeden bu zorlu işe de yılmadan ve büyük aşla devam edildi. Sorumluğum çok çok artmıştı ama tanıştığım yeni arkadaşlar, dostlar, güzel yürekler her defasında “iyi ki bu işi yapıyorum." "iyi ki bu aşk devam ediyor” dedirttirdi.
Koro çalışması yetmedi bu kez yine İzmit’te yeni bir evladın doğması ve büyümesine de vesile olmam istenince “olmaz müzik faaliyetlerim başımdan aşkın demeden bana yeni güzellikleri yaşatan Nikomedia tolerans korosu kalıcı olsun aynen ağabeyi Dragos’un yolundan yürüsün diye "Niokmedia hoşgörü derneğinin" kurulmasında yer almamda kısmet olmuştu.
Yurtdışında söz kural dinlemeyen üye hanımın kaybolması ve anamdan emdiğim sütün burnumdan gelmesi, pasaportundaki eksiklik yüzünden sınırı geçemeyen bayan üyemize sahip çıkmak için benim de o ülkede sorunu çözme adına kalmam, valizi kaybolanın, eşyası kaybolanın, tuvaleti bulamayan üyelerin ilk başvurduğu yer adres olmama hep müzik sevgisi sebep olmuştu.
Ancak yurtdışına çıkacak bayan üyelerin eşlerinin, çocuklarının “siz varsanız, gözümüz arkada değil diye” sevdiklerini emanet ediş ifadeleri, yurtdışı konserlerinde bayrağımızın dalgalandırılması heyecanı, alkışlar, takdirler, teşekkürler, plaketler “ Müzik” ve onu bedeninde taşıyan evladım DRAGOS MUSIKİ aşkı sayesinde gerçekleşti.
Ayrıca hem benim hem de Dragos musıki ailesinin tanıyıp çok sevdiği onun kilometre taşlarında alın terleri, emekleri olan değerlerİ, kişilikleri tanımak gibi büyük şansları da yakaladım.
Müzik faaliyetleri yanında bir sevgi yuvası haline getirmeye çalıştığım Derneğimizde nihayet bu zor sanılan idealim gerçekleşmeye başlıyordu. Korolarımızın başına geçen şefler her yönleriyle takdiri hak eden sanatçı şeflerdi. Gönlünün yüceliği, sesi, hocalığı parmakla gösterilecek sanatçı Şef Sayın Çiğdem YARKIN , sanki ayni onunla fabrikadan çıkmışçasına hem ruhu, hem hanımefendiliği ,hem hocalığı ile “kaldı mı böyle sanatçılar dedirten” halihazırdaki TSM şefimiz sanatçı Sayın Berrin ŞENER , işinde son derece mükemmelliyetçi ve iyi bir eğitimci olan birlikte güzel konserler gerçekleştirdiğimiz sanatçı Şef Sayın İlknur YURTMAN, koristleriyle, dialogu, tevazusu sanatçılığı beyefendiliği ile kalplerimize taht kuran sanatçı şef Sayın Orhan YAZAR, her konuda yardıma hazır kişiliği, şöhreti arttıkça tevazu dostluk samimiyet ilkelerinden asla vazgeçmemiş, vicdan sahibi değerli Sanatçı şef Sayın Semra TÜREL, ünü, araştırmacı yönü ve sanatçılığı ile kültürümüze büyük hizmetlerine devam eden davet ettiğim her ortama koşa koşa gelen verilen her görevi kabul edip yerine getiren Balkanların önemli sanatçısı şef Sayın Rüstem AVCI, ses birincilikleri kazanmış müzik denilince onun için akan suların durduğu içimizden gelip şeflik görevini yaparak özellikle bizleri yurtdışında gururlandıran koristleri tarafından çok sevilen değerli dostum arkadaşım şef Sayın Zennube LALBAY, Thm de nefer gibi çalışan hem okulu hem koroları arasında çok yoğun olmasına rağmen derneğimizi yuvası gibi benimseyerek çok değerli hizmetlerde bulunan sanatçı şef Sayın Sevim COŞKUN, yurtdışındaki eğitimi. sahip olduğu akademik unvanı, meslekteki binlerce yetiştirdiği öğrencisi ve bir o kadar mütevazi duruşu ile herkesin büyük saygısını almayı hak eden, uzun yıllardır derneğimizin enstrüman hocalığını yapan Sayın Doç dr Halit ÇAM, Dragos Musıkimizin bizlere kazandırdığı ve emekleri asla unutulmayacak şefleri olup beni hayal kırıklığına uğratan mevkidaşlarını unutturmuş , “Şükürler olsun hala böylesi güzel değerlerde var” dedirtmiştir.
Tabi bu aşka sahip olmam çok önemli bir gücümdü ama benim gibi hiperaktif birine ve bitmek tükenmez koşturmacalarına, ve o çok duygusal ruhunun olaylara göre şekillenen olumlu, olumsuz hallerine aldırmadan sabırla hep kol kanat geren, yani her an benim arkamda olduğunu gösteren Sevgili eşim, hayat arkadaşım, Dragos musıki derneğinde başkan yardımcım Sayın Aysel Taştanoğlu olmasa bu aşk serüvenimi ne kadar devam ettirebilirdim veya ne kadar başarılı olurdum bilmiyorum? Peki benim başarı adına ileri sürdüğüm tüm fikirlerime, projeler geliştirmelere engel olmadan sürekli bana özgür icra şansı veren, her konuda beni destekleyen, fedakar dernek yönetim kurulu üyelerim Sayın Serpil SORKUN , Sayın Hafize EROL Sayın Füsun ÖZALP Sayın Ümran ÖZBEY ile bana ve derneğine olan saygı ve sevgisini her vesile ortaya koyan dernek üyelerimin enerjisi, maddi ve manevi destekleri olmasa derneğimizin başarısı ve devamlılığı ne ölçüde olurdu.?
Şimdi 10 yaşını bitirip 11 yaşına giren bir evladı düşünün, aynen ödül töreninde sahnede ödülünü aldıktan sonra elinde ödülü ile bahçede koşuyor, kahkahalarla, neşeyle oynuyor, şarkı türkü söylüyor. Bende ona buğulu gözlerle bakıp, bir babanın evladına nazar değmesin diye mırıldandığı o bize ait meşhur sözü söylüyorum
Maşallah sana……
Serdar TAŞTANOĞLU
Dragos Musıki Derneği Kurucu
Yönetim kurulu başkanı
Dünya ve etnik Müzikler koro şefi
Dragos Musıki derneği sitesi editör-yazarı
15.04.2021
HEPİNİZE MİNNETTARIM SİZLER BENİM DRAGOS MUSIKİ AİLEMSİNİZ
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
17 Yorum
Ayla
16 Nisan 2021Suna Gülgüden
16 Nisan 2021Ayşegül Açıkell
16 Nisan 2021Yeşim Bulbul
16 Nisan 2021Zennube LALBAY
16 Nisan 2021Ali Erkan
16 Nisan 2021Halit Çalışkan
17 Nisan 2021Esin Tütüncü
17 Nisan 2021Aydın Çetinkaya
17 Nisan 2021ERTUĞRUL ÖZBAĞ
17 Nisan 2021Nurdan Erakıncı
17 Nisan 2021SEMRA TÜREL
17 Nisan 2021Hafize Erol
18 Nisan 2021filiz alkan
18 Nisan 2021bedriye DARCAN
02 Mayis 2021Mevlüde Erten
11 Mayis 2021Aynur uysal
22 Eylul 2023