MR FESSBENDER

 

 

 

 

 

 

 

 

MR. FESSBENDER

Amerika anılarım...

New Jersey ‘deki McIntosh Inns Motel e yerleşeli henüz yarım saat olmuştu. Yatağa kendimi atmış tavana bakıyordum. Aslında gözlerim sessizce tavana kitlenmişti ama beynim kamyon motoru gibi gürültü ile çalışıyordu. O sırada gözlerimin önünden hem birbirine bağlı hem de kopuk bir sürü görüntüler film şeridi gibi akıyordu .

Valizlerim hala odanın girişine attığım şekilde öylece duruyor ve benim onları açmam için masumca bekliyorlardı. Haklıydılar, ilk kez bir seyahatte hemen onları açıp, içindekileri güzelce yerleştirmemiştim. Doğal olarak bu alışkın oldukları tavrımı görmeyince şaşırmışlardı . Kızgındım, ama onlara değil kızgınlığım beni ilginç bir şekilde karşılayan Amerika ya idi .

HAVALİMANINDA ÇETE ÜYESİ MUAMELESİ...

J F Kennedy Havalimanı giriş kontrol kapısındaki dev cüsseli siyahi polisin, her iki valizimi de ters yüz edip kontrol masasına boca etmesi akabinde dakikalarca araması çok normal gelmemişti. Bu kaba arama biçimi sonunda, valizimden çıkanları her nasılsa tekrar valizlere sığdıramadığım gibi diş macunumu bile iç çamaşırlarımın içinden çıkarmak zorunda kalmıştım. Tamam, arama yapmak son derece doğal görevleri ve haklarıydı ama böylesi bir kabalık beklememiştim. Görevli olarak geldiğime dair evraklar ve yeşil pasaportum olmasa onlara fazlasıyla hak verecektim. Bunca ülkeye misafir olmuş ben, görevli geldiğim bu müttefik ülkeye girişimde, böyle mi karşılanmam gerekirdi ?. Arkamda sıra bekleyen diğer yolculara karşı kendimi Meksikalı uyuşturucu çete üyesi gibi hissetmem sanırım bu ülkeye hoş gelmediğimi tokat gibi anlatmıştı.

OBEZLER ÜLKESİ...

Havaalanından otele gelene kadar gördüğüm sahneler ise çocukluğumdan beri rüya ülkesi olarak hayallerimi süsleyen Amerika yı bir saat içinde gözümden düşürmeye yetmişti. Bir saatlik bu kara yolculuğunda dikkat kesilip bakmama sebep bir sürü ilginç yer ve binalar görmeme rağmen ben insan tiplemelerine takılmıştım. O Hollywood filmlerdeki güzel fit bedenli kadınlar ve yakışıklı atletik yapılı erkekler neredeydi ? Sanırım uçak yanlışlıkla beni Amerika ya değil bir Obezler ülkesine getirmişti.

Yataktaki şoke durumundan odamdaki telefonun zili üzerine toparlandım. Arayan resepsiyondu. Odamda TV kumandası olup olmadığını soruyordu. Bu telefon uyarı gibi etki yaptı ve kendime “bak buraya göreve geldin, hem de çok önemli ve özel bir göreve, moral ve motivasyonunu sağlam tutmalısın '' dedim. Akabinde, ilk iş olarak pencereleri açıp temiz hava almayı denemeye çalışsam da başarılı olamadım . Ben de perdeleri sonuna kadar açtım. Pencereden dışarı baktığımda ise sanki sonsuza uzanan yeşillik denizi kendini cömertçe sergiledi. Yoksa bu motel bir ovanın ortasına mı kurulmuştu, ya da benim pencereden sadece bu uçsuz bucaksız yeşillik mi görülüyordu.? Sanırım bu yeşil tablo akşamları zifiri bir karanlığa dönüşmekteydi . Bu sınırsız gibi gelen yeşillik okyanusu beni yapayalnız hissettirdi.

  

Etrafta pek yerleşim yeri yoktu. Burada nasıl iki ay geçirecektim ?. Hatta ya görev zamanında bitmez de uzarsa ne yapacaktım ?. Bakanlık yetkilileri önemli bir olayı incelemem için göndermişlerdi. Yetkililerin de tahkikatın merkez üssü New jersey olduğundan bu oteli tutmuş olmaları mantıklıydı .

Vakit geç olmadan odama yiyecek ve içecek bir şeyler almalıydım . Açık bir yer bulursam da ilk Amerikan yemeğimi denemeliydim. Yarın ilk iş günüm olacaktı, moralli ve enerjik başlamalıydım.

Resepsiyonda yaşlıca, babacan bir bey vardı. Ona nerede yemek yiyebileceğimi ve odama içecek bir şeyleri nereden alabileceğimi sordum. Bana az ilerde bir kafe olduğunu, onun istikametinde bir kilometre ilerisinde bir market bulunduğunu izah etti .

 

Çok açtım, önce bir şeyler yemeliydim. Kafeden içeri girdiğimde tüm masaların dolu olması nedeniyle bana bar kısmının müsait olduğu işaret edilince oraya yöneldim. Filmlerde gördüğüm gibi barın önündeki yüksek dönen tabureye konuşlandım.

OBEZLERİN SIRRINI AMERİKA'DA ÇÖZDÜM...

Acaba garson “ülkelerine henüz gelen amacı acilen karnını doyurmak olan beni içki içmeye gelen Kovboyla mı karıştırdı '' kendi kendime espri yapıp güldüm. Barın arkasındaki kadın menüyü uzattıktan sonra siparişimi sordu. Menüye şöyle bir göz atınca içinde hiç aşina olduğum bir yiyecek olmadığından, bu kez yemekler yerine fiyat kısmını incelemeyi tercih ettim. Şöyle uygun bir şey isteyeyim düşüncesiyle; rastgele bir sipariş verip , şansıma gelecek yemeği merakla ve mutlulukla beklemeye başladım.

Biraz sonra tabak değil de sanki tepsi büyüklüğünde ve tepeleme doldurulmuş yemeğim geldi. Şaşırmıştım. Görünüş çok güzeldi ancak bu tabağı benim gibi çok iştahlı olan iki kişi ancak bitirebilirdi. Bir yanlışlık yaptım da duble falan mı söyledim diye düşünürken, etrafıma ve masalara baktığımda herkesin böylesi büyük tabaklardan yediğini görünce rahatladım. Tamam Amerika ya henüz gelmiştim ama Amerikalıların neden obez olduklarının ilk sırrını çözmüştüm.

 

Bu alışkın olmadığım mega porsiyonu eritmek için odama içecek bir şeyler almak üzere resepsiyon şefinin gösterdiği istikamete, markete doğru yürüyordum. Hava kararmak üzereydi. Otel şehir merkezinde olmayıp doğanın içinde yer aldığından doğal olarak da yollar da kır yolları gibi yeşil ve sessizdi. On beş dakikalık yürüyüşten sonra karşıma çıkan büyük bir market beni çekici bir şekilde içeri davet ediyordu. İçeri girdim. İçeride ışıl ışıl rengarenk yüzlerce çeşit içecek reyonunu görünce oraya yöneldiğimde, bu kez de “bizim obezlerin '' içeceklerinin de sırrını da çözmüştüm.

Bizdeki bir, bir buçuk litrelik meşrubatlar burada beş litrelik ya da daha büyük ebattaydı. Başkaca bir sürü yiyecek de dev boyuttaydı. Kendimi Gulliver in masalındaki cüce gibi hissettim. Ben alışkın olduğum ebatta birkaç içecek birkaç bisküvit aldıktan sonra kasaya yöneldim. işte ne olduysa o sırada oldu; şimdi bile aklıma geldikçe gülerim.

MARKETTE NEDEN PANİK YAŞADIM...

Kasalara gelince onlarca ama kasiyerlerinin olmadığını gördüm şaşırdım. Etrafa bakınca da Markette benden başka hiçbir müşteri olmadığını anlayıp paniğe kapıldım. “Aman Allahım demek ki marketin kapanma saati, içeri girdiğim sırada da görevliler beni farketmediler çıktılar, ben de içeride kaldım. İster misin marketi soyan biri durumuna düşeyim“ düşüncesi hızla beyine yerleşti. O panikle sağa sola koştum. Elimdekileri de suç unsuru olmasın diye hemen bir yere bıraktım ve seslenmeye başladım. Duyan gelen yoktu ses tonumu gittikçe arttırdım. Hala kimsenin gelmemesi paniğimi artıyordu ki tam o sırada dışarıdan içeri bir müşteri içeri girdi. Ben de sakinleştim.

Gelen müşteriye ne yapacak, nasıl ödeme yapacak düşüncesi ile gözümü öyle dikmişim ki alışverişe gelen bey olduğunu hatırladığım müşteri bakışlarımdan rahatsız olup bana ters ters bakınca; önümdeki ne olduğunun farkında bile olmadığım kutuyu inceliyor gibi elime aldım. Şimdi göz ucu ile onu takip ediyordum. Bir reyondan bir şeyler alıp kasanın yanına gelip zile bastı.

Bir anda Markette kuvvetli bir zil sesi yankılandı. İçerden bir kapıdan çıkan kasa görevlisinin neşe içinde gelip kasasına geçerek ödeme işlemini gerçekleştirmesini gözlemleyince kendime nasıl kızdım. Ne gerek vardı bu kadar paniğe, bu korkuya?. Kamerada izleyen görevlinin benim sağa sola koşmama, elimdekileri bırakıp sonra tekrar almama bir anlam veremediğini düşündüm. Ona seyrettiğim Amerikan filmlerinde suçlunun acımasızca yere yatırılıp kollarının arkaya bükülerek, avukat isteyip istemekte serbestsin sorusunun çok geçtiği yüzlerce film izlediğimi ve haksız yere görevli olduğum bu ülkede başıma bir şey gelmesinden korktuğumu nasıl anlatabilirdim. Neyse bozuntuya vermeden ben de kasaya gittim. Ödememi yapıp dışarı atınca derin bir nefes aldığımı hatırlıyorum.

Motele doğru ilerlerken arkamda iki siyahi adamın beni izlediğini anlamıştım biraz sonra; karşı kaldırıma geçerek beni takibe devam ediyorlardı. Ben durunca onlar da durup sanki takip etmiyorlarmış rolündeydiler. Neyse ki motele az kalmıştı. Arada sert bir tavırla sağıma soluma ve arkama bakıyordum.

Motelden içeri girdiğimde aynı yaşlı resepsiyonist bey oradaydı. Odama girsem vakit geçmeyecekti bari onunla laflayayım diyerek havadan sudan konularla geyik muhabbetine çanak tutmaya çalıştım. Bana İstanbul u sordu, pasaportumdan künyemi çıkarmıştı. İstanbul u merak ettiğini söyledi. Oysa Amerikaların genel kültürdeki cehaletlerini duymuştum. Demek ki bu zat o cahil güruhtan değildi . Sonra Marketi bulup bulamadığımı sordu. Buldum ama neden böyle tenha olduğunu ve yaşadığım paniği anlattım.

Kahkaha ile güldü . Haklıydı bana da anlatsalar gülerdim. Orasının yirmi dört saat açık market olduğunu güvenliğin olmadığını içerideki nöbetçi kasiyerin, market içini odasından izlediğini zile basılınca kasaya gittiğini anlattı. İçimden “cahil olmak ne kötü adama detay anlatmadığım halde güldü. Bir de marketin içinde sağdan sola nasıl ter atarak koştuğumu, elimdekileri atıp sonra aldığımı görse herhalde kahkahalardan bayılırdı diye düşündüm.

 

TEK BAŞINA MARKETE GİTMEK RİSKLİ...

Bana “Sen çok cesursun tek başına markete gittin“ dediğinde; “nasıl yani “cesur“ ile neyi kastediyorsun '' dedim. “Bayım burada bu saatte tek dolaşmak oldukça risklidir . “İyi ki önünü kesenler olmadı '' demesi üzerine beni takip eden iki siyahiden bahsettim.

Bir kahkaha daha attı. “Bayım takım elbisene dua et . Seni kurtarmış '' dedi. “Zira buralarda senin gibi takım elbiseyi mafya üyeleri giyer. Ceketin silahı kamufle etmesi için. Sanırım o iki siyahi senin silahlı olmandan şüphe edip yanına gelememişler '' deyince vücudumu sıcaklığın bastığını ve '' Serdar Amerika ya hoş geldin '' dediğimi bu kez Amerikalı resepsiyonist anlamamıştı.

Gündüzleri araştırma konumla oldukça yoğundum. Tahkik yaptığım ofiste hem Türk hem Amerikalı görevliler bulunmaktaydı . Onların gözünde Müfettiş yani “İnspector '' çok önemli bir adamdı. O nedenle çalışmam oldukça rahat bir şekilde ilerliyordu.

 

New Jersey i hiç sevmemiştim. Burası hayalimdeki Amerika değildi. Tek ilginçlik, o zaman henüz Türkiye de olmayan “Mall '' dedikleri büyük AVM lerin çokça olması idi . Bu yemyeşil yerin yüzlercesini Avrupa nın çeşitli ülkelerinde görmüştüm. Ben hala filmlerdeki Amerika mı arıyordum.

MR. FESSBENDER'E YAKIN TAKİP....

Bir gün otel odasında takvimime baktığımda New Jersey de yaklaşık bir aydır bulunduğumu anladım. İşleri istediğim gibi takvimlediğim ve uyguladığım için sevindim. Sanırım işimi de yarılamıştım ama can alıcı ve önemli bir iki konu vardı ki bunları hala çözemiyordum, birilerince daha detaylı anlatmaları gerekliydi. Bir şeyler yapmam gerektiğini düşünürken birden aklıma ofiste benden uzak durmaya çalışan, soğuk görünüş ve tavırlı iri yapılı beyaz Amerikalı görevli aklıma geldi. Mr Fessbender …

Mr.Fessbender den de bilgi almalıydım. Ama Amerikalıları fazla zorlayamıyordum. Zaten onlar resmi olarak kadrolu görevliler değildi ve fazlaca çekinceleri de yoktu. Ertesi gün Mr . Fessbender hakkında bilgi toplamaya başladım. Kimseyi uyandırmamam gerekiyordu. Aldığım ilk bilgi müthişti . Mr Fessbender, New Jersey de değil New York ta yaşamaktaydı. New York, New Jersey arası bir saat civarındaydı. Planımı yapmıştım. Ben de New York a taşınıyordum böylelikle bir taşla iki kuş vuracaktım. Hem Mr Fessbender ile dialog kuracak hem de geri kalan süre de New York lu gibi yaşayacaktım.Görevlilere harcırah limitime uygun New York merkezde bir otel bulup ayırmalarını istedim.

Kısa süre sonra bana 57. Caddede bir otel bulup rezervasyon yaptıklarını bildirdiler. Ertesi gün valizlerimin ofise taşınmasını, ofisten sonra iş çıkışı New York a yerleşeceğim talimatını verdim. Sıra Mr Fessbender ile kurulacak dialogun plan safhasına gelmişti. Mr. Fessbender in odası çalıştığım odamın yakınında değildi. Birkaç yerde mevcut wc lerden sık sık onun odası istikamettekine gidip gelmem, onunla karşılaşma olasılığımı artıracaktı. Gerçekten de öyle oldu; WC yakın koridorda ve Mr Fessbender ile karşılaştık. Ona New York ta oturduğunu öğrendiğimi, arabası müsaitse beni de iş çıkışı New York a götürüp götüremeyeceğini sordum; “Tabi götürürüm. '' yanıtını aldım. Bu kez hemen ondan nasıl bilgi alabileceğime dair planlar yapmaya başladım.

İş çıkışı Mr Fessbender, iki kişilik spor BMW arabasının başında beni bekliyordu. Valizlerimi zar zor yerleştirdikten sonra yola çıktık. Mr. Fessbender o tarihlerde altmış yaşlarında ciddi görünümlü emekli albaylıktan gelen tipik bir Amerikalı imajı veriyordu. Sürekli konuşturmaya çalışsam da doğru orantılı bir dialog oluşmuyordu. Ortada benim oluşturduğum bir monolog vardı. Bir saat sonunda yine de arabaya bindiğimiz gibi iki yabancı değildik. Hatta birkaç kere onu güldürdüğümü hatırlıyorum. New York ‘a girdik . '' Tamam işte filmlerden gördüğüm sahneler bunlar '' dedim.

MR FESSBENDER'IN DOĞUM GÜNÜ KUTLAMASI

Mr. Fessbender vaktim olup olmadığını sordu. Vaktimin bol ve herhangi bir randevum olmadığını, sadece otele yerleşme durumum olduğunu belirtim. Eliyle başparmak yukarda yumruk şeklindeki “tamam '' işaretini yaptı. “O zaman önce bize uğrayabilir miyiz. Üstümdekilerden kurtulup rahat birşeyler giymem lazım. Bugün benim doğum günüm ve arkadaşlarımla kutlama yapacağız. '' dedi. Bu açıklama üzerine ben de kendisini kutladım.

ÖZGÜRLÜK HEYKELİNİ SELAMLADIM...

Arabasıyla bir gökdelen altına garaja girdi yine o filmlerde aşina olduğum geniş park yeri sessiz ve ürkütücü geldi. Asansöre bindiğimizde Mr Fessbender 26. kat düğmesine basınca heyecanlandım. Açıkcası o zamana kadar ilk kez 26. katta bir yere çıkıyordum. Kapıyı açtı böylece onun küçük şirin dairesine girdik . Bana oturacağım yeri gösterdi . Ne içmek istediğimi sordu . Gayri ihtiyari “farketmez “ dedim, iki dakikada hazırlanmış viskiyi önüme koyunca şaşırdım. Müthiş karnım açtı; içimden insan “aç mısın, tok musun '' diye sormaz mı diye geçirdim. Bu arada o duş alıp üstünü değiştireceğini, benim rahat olmamı, keyfime bakmamı, sigara içiyorsam balkona çıkabileceğimi söyledi.

 

Başladım viskimi yudumlamaya, aç karnına viskinin de güzel gittiğini hissettim. Birde şu balkonu görelim diye balkona çıkmamla şoke oldum. Manzara müthişti tam karşımda o herkesce bilindik “ Özgürlük heykeli '' , o devasa binalar, onlarca köprülere sanki helikopterden bakıyordum. Esen rüzgar alıp uçurmasın diye demirlere sıkı sıkı sarılmıştım. İşte hayal edip görmek istediğim manzara buydu. Viskiden çok manzara beni vurmuştu. İçeri girip aynı yerime oturup viskime devam etmeye başladım. Çok keyifliydim, duygu doluydum.

Birazdan benim hayatıma girerek bana ömür unutulmayacak anıyı yaşatan Mr Fessbender in yapacağı sürprizden habersizdim.

 

İSTİKLAL MARŞI İLE HOŞGELDİN KARŞILAMASI

Gördüğüm manzaranın etkisi, Mr Fessbender ile dostluk kurmak, New York a yerleşmek duygularının mutlu karmaşasında sessizce otururken; bir anda ancak Miting meydanlarındaki şiddette açılabilecek hopörlerlerden İstiklal Marşımız çalmaya başladı. Nasıl ayağa kalktığımı bilemiyorum, gözlerimden yaşlar sicim gibi boşalırken bacaklarım titriyordu. Ben de haykırarak İstiklal Marşımızı okuyordum. Marşımız bitince alkışlarla gülümseyen Mr Fessbender salona girdi. “Evime Hoşgeldin arkadaşım “. dedi..

 

Üstünü değiştirmiş; o takım elbise çıkarılıp, tişört üstüne bahçevan blucini giymiş Mr Fessbender yüzündeki ciddi maskeyi atmış, Alman Komedi yıldızı “ Benny Hill “ gibi çok sevimli tonton bir hale bürünmüştü. “Ben Türk dostuyum, İncirlik te yıllarca görev yaptım. Kültürünüzü çok sevdim ve senin duygularını hissettiğimden bu çok sevdiğim İstiklal Marşınız ile sana sürpriz yapmak istedim. '' Umarım kızmadın “. dedi.

TÜRK MÜZİĞİ HAYRANI AMERİKALI...

Mr Fessbender e teşekkür mü edeyim kızayım mı bir an kararsız kaldım. “Gel bir şey göstereceğim '' diyerek salonun diğer tarafındaki gardrop gibi kitaplığın kanatlarını açınca; yüzlerce Türk Sanat ve Türk Halk Müziği eserine ait Plak ve CD kolleksiyonu şaşkınlığımı arttırdı. “Ben sizin müziğinizin hayranıyım ve zaman içinde bu kolleksiyona sahip oldum . '' dedi

Yıllar sonra bile Mr Fessbender için “Acaba çok ileri görüşlü biri miydi.?. Benim milli değerlerimize ne kadar bağlı olduğumu ve yıllar sonra Musıki derneği kuracak kadar musikiye bağlı olduğumu o zaman hissetmiş miydi. '' diye düşünürüm.

“Haydi, geç kalıyoruz daha çok işimiz var. Önce senin otele gidip valizlerini bırakıyoruz. Sonra doğum günü partime gidiyoruz. Vaktimiz azaldı . '' Bu samimi konuşması üzerine fırsatı kaçırmadım; “Mr Fessbender seninle dost olarak bir şeyler konuşmak istiyorum. Amerika ya geliş sebebimi biliyorsun. Senden öğrenmek istediğim bazı şeyler var. Sana vereceğim soruları yanıtlar mısın.?“ dedim. “Sen yanıtlarımı doğal olarak yazılı vermemi istiyorsun . Ama şimdi vaktimiz yok. Sen sorularını yazıp ver. Ben de yanıtlayıp geri vereceğim ancak İstanbul a dönünce okuyacaksın. Yazdıklarımı gerekiyorsa kullanırsın . '' dedi.Bunun üzerine çak hareketi yaptık . Anlaşmıştık, “Haydi gidelim. '' dedim.

 

57 . Bulvardaki otelime giriş işlemlerimi yaptık. Elli katlı New York un eski otellerinden biriydi. Bu heyecan verici duyguları sindire sindire yaşamalıydım. Ama şimdi vaktim yoktu. Bazı şeyleri ıskalamak istemiyordum. Bu sürpirizlerle dolu akşam için sabırsızlanıyordum. Hemen otelden ayrıldık.

New York un ara sokaklarında eski bir kafeye girdiğimizde yine Amerikan filmlerde gördüğüm enstantaneleri yaşıyordum. İçeride yirmi otuz kadar olan entel tipler Mr Fessbender i görünce bir alkış seli başlattılar ve hep birlikte çalmaya başlayan “Happy Birthday“ şarkısına iştirak ettiler. Sanki benim için yapılıyordu bu seremoni. Zira ben Mr Fessbender den daha heyecanlıydım. Mutluydum ve şaşkındım. Mr Fessbender kız arkadaşı ve diğer yakın dostlarına beni gereğinden fazla övgü ile tanıttı.Bu kadar sıcak karşılanacağımı düşünmemiştim. Sanki herkes eski dostum gibiydi. Hal hatır sormalar, İstanbul ve Türkiye ile ilgili sorularla başlayan, akabinde herkesi içine alan sohbetlere koyulduk .

Otelde valizlerimi yerleştirirken hediye torbamdan iki hediyeyi iyi ki kapmıştım. Mr Fessbender in neşeli şakacı kız arkadaşına verdiğim iskemle üstü için dokuma küçük halı ile Fessbender e verdiğim küçük Rakı onları çok mutlu kılmaya yetmişti. İnsan her yerde insandı. Koca gökdelenler arasına sıkışmış bu küçük kafedeki insanların yürekleri ve duyguları; İstanbul da Ankara da Hamburg da, Amsterdam Beyrut ya da Stockholm de birlikte olmaktan mutlu olduğum dostlarımdan farklı değildi .

Bu tespitlerim ile insanoğlu hakkında söyleyecek birşeylerim daha olduğu için mutluydum.

Mr Fessbender in yüreğinde hissettiği ve bende de olduğuna emin olduğu milli duyguyu ortaya çıkararak, yüreklerimiz arasında bir köprü kurulmuştu. Onun sürprizi ile New York semalarına haykırarak çıkan sesim yirmialtıncı kattaki dairesinden bütün dünyaya yayılmıştı.

'' KORKMA , SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA TÜTEN EN SON OCAK “

 

 

 

 

 

 

 

 

Serdar Taştanoğlu

Dragos Musıki Derneği Başkanı

27 Ocak 2016 Çarşamba

 

YORUMLAR

RAZİYE YARDIM yorum yaptı...

İnsan Her Yerde Insandır

28.01.2016

Teşekkür ederim değerli yazarımız Serdar Taştanoğlu'na anılarınızı ne güzel anlatmışsınız okurken duygulanmamak elde değil hele bir başka ülkede bizim İstiklal Marşımızın okunması şahane bir duygu sizin ve sizler gibi değerli yazarlarımız dostluk elçilerimizin sayesinde İnsanlık ve sevi kazanacaktı,ne güzel söylemiş siniz İnsan her yerde İnsan, Saygılar.....

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

DÖNE GÜNLÜ yorum yaptı...

Farklı Kültürler Ve Kalııcı Dostluklar

28.01.2016

Bize farklı ülkelerin kültürel yapılarını ve oradaki insanların yaşantılarından kesitler sunuyorsunuz. Bizleri hem bilgilendirip hemde aydınlatıyorsunuz. Türklerin ne kadar sıcakkanlı olduğunu gösterip Türkiye'mizi onlara en iyi şekilde tanıtmaya çalışıyorsunuz. Bu arada sizinde söylediğiniz gibi kurduğunuz dostluklar sizin en büyük zenginliğiniz olmuş. Ben de okuduğum her yazınızda yeni yerleri ve yeni kültürleri öğreniyorum sizin sayenizde. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Anılarınızın devamını bekliyoruz sabırsızlıkla.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

NURDANE yorum yaptı...

Gezi-Öykü Yazarı

26.01.2016

Serdar Bey, sizi ve sizdeki cevheri farkeden Nilgün Atar'ı kutluyorum. Karşımızda çok başarılı ve yetenekli bir Gezi- Öykü yazarı görüyorum. Üç yazınızı da okudum, bir yazıda bulunması gerekenler, herşeyden önemlisi yazılarınızın ruhu ve duygusu var. İleride gezi öyküleri kitabınızı da görür gibiyim. Zevkle takip ediyorum, başarılarınız daim olsun.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

 

 

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri