CANIM ANNEME VEDA....
(Annem Süheyla Taştanoğlu anısına)
Ancak doğal olarak tüm bu çalışmalara yönelik koşturmacalardan sonra hem beynimin hem vücudumun dinlenmeye çok büyük ihtiyacı olduğunu hissetmiştim. Ama yapmam gereken önemli bir şey daha vardı. Gelecek hafta karşılayacağımız yeni yılın yılbaşı kutlaması. Yeni yıla Derneğimin üyelerinden, yakın dostlar ve onların yakınlarından oluşan kocaman ailemizle birlikte girmek arzusundaydım. Bu nedenle mütevazi ama müzik dolu bir yılbaşı balosunun da hazırlıklarını tamamlamam gerekiyordu. Neyse ki bu organizasyon hazırlıklarını da sorunsuz halledip, tahminimden öte bir katılım talebi ile karşılaşmıştım.
Yeni yıla giriş benim için çok önem taşımıştır. Başka bir ifade ile yeni yıl kutlaması beni çocukluğumdan beri çok heyecanlandırır. Her yeni yıl yaklaştığında hep eski yılın yaşattığı tüm olumsuzlukları; bu yeni mutlu başlangıç ile noktalayacağımı, her şeye yeni sayfa açılacağını ve yeni bir enerji kazanılacağını ancak mutlu ve neşeli bir yılbaşı kutlaması yapmak suretiyle gerçekleştirebileceğimi sanmakta, kendimce bu kutlama yolu ile bir anlamda yeni yıla “iyi geçme ayarı '' vereceğimi düşünürdüm.
Oysa yeni gelen yıllar benim bu “iyi geçme ayarımı '' hiç ciddiye almayarak, bildiğini okuması, aylarına, günlerine acı, tatlı her duyguyu yaşatacak olayları doldurmasını her defasında yaşamış olmam bile, mutlu bir yılbaşı kutlamanın, yeni yılın rehberi olacağı düşüncemi hiç zaman yıpratıp, yok edememişti. Aslında çocukluk ve gençlik dönemlerinden bu yana yılbaşı kutlamalarını genelde ailemle geçirme felsefem, değişmez bir gelenek halinde gelmiştir. Değişen sadece kutlamaya katılan kişi sayısıdır. Yeni katılımcılar da gelinler, damatlar, torunlar, akraba ve dostlarımızdır.
Evde yapılan yılbaşı kutlamalarının en büyük kahramanı annemdi, işin hem mutfağında yer alarak, o maharetli elleri ile özel yemeklerin mimarı olur, hem de kutlamaya katılımcı sayısı ne kadar fazla olursa olsun herkesi mutlu edecek mütevazi hediyelerini tam yeni yıla girerken çıkarıp, dağıtarak yeni yılın “Noel Annesi '' olurdu. Hepimiz için aldığı bu mütevazi hediyelerin dağıtımını mutlulukla yapardı. Çocuklarımızın büyümesi, sosyal çevremizin artması ile yılbaşı kutlamaları bazı yıllar bu gelenek dışına çıkarak zaman zaman kaideyi bozsa bile kesinlikle “istisnalar kaideyi bozmaz '' misaline uyar ama asla ana, baba ocağına uğramadan ve hediye seremonisi yaşamadan diğer bir yılbaşı kutlamasına geçilmezdi.
O yıl da öyle olmuştu, yılbaşı kutlaması için hem büyük aile üyeleri için planladığım yılbaşı işlerini hem dernek ailem için hazırladığım kutlama hazırlıklarını da tamamlayınca, yorgunluk trendim yükselmiş, birkaç gün de olsa bu yılbaşı öncesi tatil artık kaçınılmaz hale gelmişti.
Yılın son ayı olması nedeni ile Aralık ta gidilebilecek en ekonomik yerler listemde Barcelona üst sıralardaydı. Barcelona nın sürekli duyduğum popüler turistik merkezlerinden biri olması ve çok ekonomik fiyatların kıran kırana çarpıştığı tur reklamlarını medyada sıkça görmüş olmamdan mıdır bilmem, ben de sanki sıradan bir tatil yeri düşüncesi yaratmıştı . Belki coğrafi olarak da bize benzeyen bir ülke olması, bol yıldızlı otelleri ile adını duyurması çok enteresan olmayan bir yer düşüncemi pekiştirmişti. Bütün bu duygu ve düşüncelerime rağmen en büyük avantaj, bu mevsimde böylesi bir bütçeyle birkaç gün tatil yapacak başkaca bir yer bulmanın mümkün olmamasıydı.
Barselona yı görür görmez çok sevmiştim. Bu belki tam bir Akdenizli ruhu taşımamdan kaynaklanıyor olabilirdi. Deniz, hava şartları, yeme içme kültürü tam benlikti. Eşime sürekli olarak “bugüne kadar gördüğüm yerler içinde en sevdiğim yerlerin başında '' şeklinde düzdüğüm övgüyü dilime pelesenk etmiştim. Büyük bir iştahla şehri keşfe başlamıştık. Havanın çok güzel olması gezi tempomuzu arttırıyordu. İlk gün oldukça ilginç yeri görme şansı yakaladık. Ertesi gün Barselona nın en güzel ve turistik parkı olan Parc de la Ciutadella ‘yı geziyorduk. Müthiş bir ambiyansa sahip bu parkı mutlulukla gezerken, İstanbul dan arayan yeğenimin telefon haberi ile o an o park başıma yıkıldı.
Annemin dün gece fenalaşıp ambülansla hastanenin yoğun bakımına kaldırılmış olduğunu bildiren bu haber üzerine, parktan otele oradan havaalanına nasıl gittiğimizi hatırlayamıyorum. Tek dileğim ilk uçakla İstanbul a dönmekti. Ne yazık İstanbul a ilk uçak sabah 7 de idi. Elimde telefon yakınlarımdan sürekli annem hakkında bilgi almaya çalışıyordum. Ne yazık ya bilinçli ya bilinçsiz fazla detay vermiyorlardı. İçimden “ acaba vefat etti de benden mi saklıyorlar '' diye düşünmeden edemiyordum. Bu nedenle onlara gerçeği söylemeleri için yalvarıyordum. Tek söylenen annemim hayatta olduğu ama hareketsiz ve gözleri kapalı vaziyette olduğu idi. Herkesçe en çok tekrar edilen söz “Allahtan ümit kesilmez '' idi. Doğruydu. Ben de Allah ıma sığınmıştım. Ondan tek dileğim ve ümidim beni anneme kavuşturmasıydı. Barselona havaalanının dış hatlar terminalini uçak saatine kadar kaç kez arşınladığımı şimdi bile kesin hatırlamıyorum. Belki yüz belki iki yüz..!
Nihayet saat 07 oldu ve uçağa bindik. Ancak İstanbul a dönüş yolculuğu bitmek bilmedi. Sanki bir asır sürdü. İner inmez taksiyle annemin yattığı hastaneye giderken de o yol da bitmek bilmedi. Sonunda şükürler olsun hastaneye ve anneme ulaştım. Annem yoğun bakımda değildi ama bir sürü cihaza bağlı gözleri kapalı hareketsiz yatmaktaydı.
Doktorlardan beynine pıhtı attığını, muhtemelen sol tarafının felç olduğunu ama önemli olanın bu bulunduğu negatif durumdan çıkması olduğunu ancak ondan sonra vücudundaki hasarları net görebileceklerini, o anda durumunun kritik olduğunu birkaç gün beklemek gerektiğini söylediler.
Tek dileğim annemin yaşamasıydı. “Yeter ki yaşasın. Hasarları belki zamanla düzelir. Düzelmese de nefesi bile bize yeter. '' diye kendi kendimi teselli ediyordum. Anneciğim tepki vermese bile ben tek taraflı olarak sürekli konuşuyor, “gözlerini açması '' için yalvarıyordum. Ama çabam nafileydi. Annem sadece sağ el işaret parmağı ile sağ ayak parmaklarını kıpırdatabiliyordu.
O çaresiz bir kaç gün nasıl geçti. Daha doğrusu nasıl zor geçtiğini ancak aynı durumu yaşayanlar idrak edebilir. Annemin bebekken bize yaptığı her türlü bakımı biz ona yapıyorduk. Kendi adıma ben böylesi bakımı hiç tereddütsüz yapabileceğimi tahmin bile edemezdim. Demek ki “Anne sevgisi '' insanın normal hayatta asla yapamayacağı işleri bile hiç gocunmadan, tiksinmeden yaptırabiliyordu.
Sonunda hastanedeki beşinci güne girmiştik. Akşam yılbaşıydı. Yine hastanede böylesi durumları yaşamış olanlar önemli günlerin burada ne kadar önemsiz hale geldiğini çok iyi bilirler. Annem ve benim önem verdiğimiz yılbaşı günü bu şartlar altında sıradan bir gündü. Zaten anneme yapılması gereken günlük bakım o kadar yoğundu ki zaman ve ortamı düşünme fırsatı da olamıyordu. Sağlık personelinin telaşı ve temennileri ile yeni yıla girileceğini idrak etmekteydik. Burada bir hayat savaşı veriliyordu. Tek lüksüm bir komşu hasta refakatçisine “anneme beş dakikalığına göz kulak olması '' ricamın kabulü ile hastane kapısı önünde içtiğim sigara ve otomatik makineden aldığım kahveydi.
Sessize aldığım telefonuma arada bakıyor; yanıt vermek istediklerim için koridora çıkıp konuşuyordum. Bu arada aynı kaderi paylaştığım diğer koğuşlara ve hasta yakınlarına bakıyordum. Herkesin içine düştüğü ateşi ancak kendisinin mücadelesi ile söndürmeye uğraştığını bu soğuk hastane koridorlarında daha iyi anladım.
31 Aralık 2012, saat 22 sularıydı. Aklıma dernek üyeleri için organize ettiğim yılbaşı balosu, büyük aile fertlerimin benden haber almak umudu ile evlerinde bekleyişleri ile zavallı babamın çaresizliği geldi ve gözlerim doldu. Hayat ne garipti. Sen onu değil, o seni hakimiyeti altına aldığının en canlı örneğini görerek bizzat içinde yaşıyordum.
Günlerdir yaptığım gibi yine anneme sürekli tek taraflı konuşuyordum. “Canım annem bu gece yeni yıla gireceğiz. Seni ne kadar sevdiğimizi biliyorsun. Biz çocukların, torunların babam, herkes seni bekliyoruz. Haydi ne olur aç gözlerini. Yakında evimize gideceğiz. Her şey eskisi gibi olacak. '' dedim.
İşte o gece hayatım boyunca unutmamın mümkün olamayacağı en önemli olayı yaşadım. Anneciğim yavaş yavaş gözlerini açtı. Birden “.Annem, canım annem '' diye nasıl sarılıp ağladığımı hatırlıyorum. Allah ıma şükürler ediyordum. Allah ımın izniyle “Canım annem '' bana dünyada verilecek en büyük yılbaşı hediyesini vermişti.
Hep yılbaşında milli piyango çekilişlerinin en büyük ikramiyesini kazananın duygusunu merak eder dururdum. Bu merakımı annemce verilen müthiş bir ikramiye benzeri sevinçle gidermiştim.. Gerçekten annem bana en büyük yılbaşı hediyesini vermişti. Telefon ile tüm onu sevenlere bu müjdeyi veriyordum. Şimdi hediye dağıtma sırası bana gelmişti.
Yaşaması mucize denilen annemle 20 gün sonra hastaneden çıktık. Ne yazık sol tarafı felç olmuştu. Ama yılmadık, direndik birkaç ay sonra bazen koltukta, bazen yatakta hayatını geçiren, konuşan, gülen, sağ elini kullanarak yeme içme ve telefonla arama işlerini yapabilecek duruma gelen annem bize büyük mutluluk veriyordu. Canım babam da bu sevinçten en büyük payı alanlardandı Bir komşumun, engelli oğlu için iki adet verilen ve böylece biri fazla olduğu için ambalajında duran o tekerlekli sandalyeyi bana annem için hediye etmesi yine unutulmaz bir anı olarak yerini almıştı. Bu hayatımda elde ettiğim bana büyük mutluluk veren ikinci tekerlekli sandalyeydi. Böylece annemle ikimizin de çok sevdiği, mutlu olduğu deniz kıyısına gidip “çay içmek '' onun hayatının en değerli eğlencesi, benim en kutsal görevim haline gelmişti. Onunla rolleri değişmiş bu kez ben baba o bebeğim olmuştu.
Ne yazık ki benim Canım Annem başına gelen felaketten 38 ay 14 gün sonra 10 Mart 2016 saat 17 de üstelik her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz bir anda, koltuğunda uyur gibi bu fani dünyadan, bizi öksüz 62 yıllık aşkı babamı yalnız bırakıp gitti. Canım annem tüm mücadeleme rağmen bizlere 38 ay 14 gün yaşama bonusu vermişti. Elbette bu ödülü de ona ve bize ulu Tanrımın bahşettiği bir mükafat olduğunun bilincindeydik. Tek tesellim bir evlat olarak ondan sürekli hayır duası almak oldu. Ona sevgimin, özleminin asla bitmeyeceğini biliyorum.
NUR İÇİNDE YAT, CANIM ANNEM MEKANIN CENNET OLSUN
Serdar Taştanoğlu
Dragos Musıki Derneği Başkanı
13 Mart 2016 Pazar
Not: Bu yazım yayınlandığı turizmhaberleri.comdan alınmıştır.
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
|
|||||
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
Henüz Yorum yok