ALEPPOLU İSMAİL

ALEPPOLU İSMAİL

Suriye anılarım....

Neredesin lacivert gözlü, uzun siyah kirpikli, güleç yüzlü çocuk...

Yıllardır hemen hemen her gün gündemimizde olan Suriye ve Suriyelilere ait haberler halkımızı derinden üzmekte, aklı başında herkes anlamsız savaşın son bularak barışın gelmesini ve Suriye den ülkemize mülteci olarak gelen milyonlarca Suriyeli nin bir an önce vatanlarına dönerek mutlu, huzurlu yaşamlarına yeniden kavuşmasını temenni etmekteler. Ben de aynı üzüntüyü hissetmenin ötesinde Suriye de patlayan her bomba haberinde, katliam görüntülerinde ve Ege den botlarla Yunanistan a geçmek isterken batan, boğulan mülteci haberlerinde o lacivert gözleri, uzun siyah kirpikleri ve güleç yüzü ile İsmail i düşünmeden edemem.


Suriye olayları başladığından beri yanıtını bulamadığım sorularla boğuşurum. İsmail e bir şey oldu mu ?.. Acaba hala Suriye de hayatta mı ? Yoksa Türkiye deki kamplarda mı?.. Ya da tekne veya botlarla Yunanistan a geçen gruplar içinde mi.. ? diye meraklanır; yok yok inşallah hayattadır, sağlıklıdır, ona ve sevdiklerine bir şey olmamıştır diye dua ederim. Zira bize Halep i sevdiren İsmail dir. Bugün hala yanımda duran “Arap Ud’umu onun sayesinde bulduğumdan, bir anlamda Udumu onun bana hatırası olarak görürüm ve her çalışımda aklıma İsmail düşer.

Gaziantep i sanırım beş altı yaşlarımda Urfa’da otururken, ailece yaptığımız bir geziden hatırlarım ama gördüklerim yoğun bir sis perdesi altında kalmış gibiydi. Urfa dan biraz daha gelişmiş bir şehir olduğunu ve Urfa ya dönerken Antep fıstığı aldığımızı anımsıyorum. Ancak hiçbir şey kafamda net olarak şekillenmiyordu. Gaziantep le buluşma çocukluğuma ait anılarıma tekrar dönme mutluluğunu yaşattı. Benim gibi tarih merakı ve damağına düşkün biri için burası muhteşem bir hazineydi. Her ikisi de bu şehirde oldukça çoktu. Eşimin tüm engellemelerine rağmen ana cadde üzerinden başlayarak kaleye eski çarşıya kadar olan baklavacıların baklavalarını tada tada ilerleyip kendime göre not verdim.

Üniversite yıllarında iddia üzerine bir kilo baklavayı yedikten sonra hasta düşmeme rağmen tatlı merakım hep devam etmiştir. Burada üretilen baklavaların gerçekten geneli güzeldi ama elbette her değerlendirmede olduğu gibi en iyiler arasından bile ilk beş baklavacıyı tespit gibi kişisel değerlendirmemi gerçekleştirdim. Antep yemekleri de gerçekten çok lezzetliydi. Bazılarına verilen isimler beni hep gülümsetir. “Analı, kızlı '' , “Pirpirim aşı '' “Cağırtlak kebabı '' , “Serçe dili“ gibi. Antep te tarihi konaklar, müzeler, tarihi bakırcılar çarşısı görülmeye değerdi. Antep kalesini gezerken bu kalenin benzerinin birkaç gün sonra gideceğimiz Halep de olduğunu öğrendim. Bu bilgi iki kaleyi mukayese etme merakı uyandırdı. Acaba hangisi daha güzel sorusu aklıma takıldı.


Halep ismi Urfa da yaşadığımız yıllarda çok duyduğumuzdan mı, bilemiyorum ama çocukluğumdan beri kafamda çok görmek istediğim yerlerden biriydi. Urfa da yaşadığımız dönemde her hafta anneme gelen o günkü tabirle kaçakçı kadınlar dev bohçalarını açıp rengarenk kumaşları, örtüleri ortaya saçıp ballandıra, ballandıra anlatırken bunların Halep den geldiğini söylerlerdi. Ben de çocuk halimle bu renkli pandora kutusu gibi açılan bohçadan çıkan rengarenk kumaşlara, örtülere, duvar halılarına hayran hayran bakardım.

Suriye ye birkaç yıl öncesine kadar iki kapıdan geçiş vardı, Gaziantep ve Hatay dan. Oysa şimdi sınır kapısı falan kalmadığı bilgisi ile her yerin yol geçen hanı olduğu haberlerini almaktayız.
Halep e geçiş için en uygun vasıtanın Gaziantep ten günlük kalkan taksi dolmuşlar olduğunu öğrendik. Dört yada beş yolcu oluştuğunda hemen kalkan dolmuşlar oldukça cüzi bir ücret karşılığında bu işi yapıyorlardı. Eşimle bir gün önce bu dolmuş durağına gittik.

Orhan isimli genç şoför ile samimiyet kurdum. Ben ona bilmediğimiz yolcularla yolculuk yapmak istemediğimizi, aile ya da bayan yolcular olursa gideceğimizi ifade edince “Abicim. Merak etme. Benim her hafta götürdüğüm bayan müşterilerim var. Şimdi onları arayıp, sizin dışınızdaki yolcu sayısını tamamlarız. Ben sizi yarın sabah kaldığınız yerden alır ve Halep e devam ederiz '' dedi. Çok sevindik. Dediği gibi sabah kaldığımız yerin önünde bizi bekliyorlardı. Dolmuşun içinde iki bayan vardı. Antepli bu bayanlar oldukça neşeli, samimi insanlardı. İlk on dakika içinde kaynaştık. Böylece neşeli bir şekilde yolculuğumuz başlamış oldu.

Yolculuk sırasında bu bayanların, Halep ten getirdikleri makyaj, kozmetik, kumaş, saat oyuncak ve elektronikleri Antep te sattıklarını böylece ailelerine maddi katkıda bulunduklarını öğrendik. Bizim Halep e gezmeye gittiğimizi öğrenince her biri öneride bulunmaya başladı. Şoföründe bayanların da Halep i avuçlarının içi gibi bildikleri belliydi ve bize gezilecek alışveriş yapılacak yerleri sıraladılar ancak hepsinin meşguliyeti olduğundan bize refakat edemeyeceklerine üzüldüklerini defalarca tekrarladılar.

Kilis den Suriye ye girerken çok şaşırdım zira bazı resimlerden ve duyduklarımdan kafamda çöl gibi kıraç bir Suriye bekliyordum. Oysa yemyeşil zeytin ve fıstık ağaçları ile kaplı verimli arazilerden geçerek Suriye ye girdik. Yabancıların ifadesi ile “Aleppo '' yani Halep, Türkiye ye çok yakınmış. Halep in içine varınca da bu kez tersine bir hayal kırıklığı yaşadım. Sanki elli yıl önceki Türkiye nin bir taşra şehrine gelmiştik. En çok rahatsız eden durum ortalığın toz, toprak olması ve çevrenin çok kötü kullanılmış olmasıydı.

Trafik keşmekeşti kural yoktu. Ama itiraf etmeliyim ki bütün bu görünüşüne rağmen şehirde bir sıcaklık ve bir büyü vardı. İnsanı içine çekiyordu. Bu tozlu topraklı trafiği keşmekeş şehri; kaldırımda tek gazoz kapağı göremediğim birçok batı şehrinden daha çok sevdim. Ne kadar batı kültüründe yetişmiş olsam da şark kültürünün çekici cazibesine kapıldığımı inkar edemem.

Dolmuştan indikten sonra yol arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler ışığında nereden başlayacağımızı bilmez vaziyette sağa sola bakarken, yanımıza lacivert gözlü, uzun siyah kirpikli, güler yüzlü on bir on iki yaşlarında bir çocuk geldi. Arap aksanıyla Türkçe “hoş geldiniz. '' dedikten sonra kendisine verilecek ücretle bize Halep i gezdireceğini söyledi. Aslında biz yalnız gezmeyi tercih etmemize rağmen bu tatlı delikanlıyı reddedemedik. İşte İsmail ile karşılaşmamız böyle olmuştu.

“Bizi kaç saat gezdireceksin ve ne ücret isteyeceksin '' dediğimde talep ettiği ücret bizi güldürdü. Zira istediği akşam saatine kadar gezdirmesi karşılığı yirmi Türk lirası ya da karşılığı Suriye dinarıydı. Önce şaşırdık ama taksi ile bir saatlik yolculuğa beş Türk lirası ödendiğini öğrenince İsmail in talebinin makul olduğunu anladık.

İsmail Kerkük Türklerindendi. Türkçesi gayet net anlaşılıyordu. Zaten yaptığı rehberlik sayesinde genelde Türklerle olan münasebeti ile Türkçesini düzelttiğini ifade etti. İsmail müzikle ilgilendiğimizi öğrenince bizi Osmanlılar zamanında yapılan akıl ve ruh hastalarının müzikle tedavi edildiği şifahaneye götürdü. Müzeye dönüştürülen ve animasyonlarla ilginç hale getirilen bu şifahaneye çok benzeyen ikizini de birkaç yıl sonra Edirne de gezme şansı yakalayacaktım.


Eşim ve ben de Halep kapalı çarşısını çok beğendik. Bizim İstanbul daki Mısır çarşısı ve Kapalıçarşı karışımı büyük bir çarşıydı ve çok renkliydi. Özellikle bayanlara çok cazip gelecek taşlar, kumaşlar şallar ve kuyumcu dükkanları ile benim gibi ilginçlikleri seven birisi için açıkta kesilen hayvan eti satışı yapan kasaplar, sakatatçılar, ızgaracılar her çeşit baharat, süs ve el yapımı hediyelik eşya satan dükkanların ağırlıklı yer aldığı bu çarşıda olmaktan çok keyif almıştık.


Bu mutluğuma bir büyük mutluluk eklendi ki; anlatamam, tam anlamı ile define bulmuş gibi sevindim. Benim için çok özel ve kıymetli bir şeyi bulmuştum. Tüm Kıbrıslıların çok sevdiği ve vazgeçilmezi “Mulihiya '' ya oldukça düşkün biri olarak karşıma mulihiya satan bir dükkan çıkacağını hiç düşünemezdim. Bu bitki nane yapraklarına benzeyen ve genelde kurutulmuşu kullanılan ama pişince bamya gibi bir salgı bırakan bir Kıbrıs bitkisidir. Kıbrıs dışında hiçbir yerde rastlamamışımdır. Özelikle kuşbaşı etle ve bol ekşili yenen bize göre muhteşem bir yemektir. Her Kıbrıs a gittiğimde kurutulmuş paketlemiş 100 gramlık mulihiyayı 10-15 TL arasında bir bedelle alırım. Bir başka ifade ile kilosu 150 TL falan gelmektedir. Halep teki mulihiyacının kilosu 10 TL karşılığı Dinara vermesi üzerine 5 kilogramlık çuvalı tereddütsüz aldım. Sahip olduğum mulihiya çuvalım bir servet demekti.

Bayanların tanınmış markalı orijinal makyaj malzemeleri inanılmaz ucuzdu. İsmail neşe ile bilgi veriyor, bizim adımıza pazarlık yapıyordu. İsmail bize temiz güzel bir dürümcü tavsiye etti. Ona da almak istememize önce “yok '' dedi. Bunu kibarlığından yaptığını anladığımızdan ısrar edip kabul ettirince ve dürümü eline alınca o güzel lacivert gözlerinin gülümsediğini görmek müthiş bir mutluluktu. Öyle iştahla yedi ki onu seyretmek, yemekten daha zevkli geldi. Çok zeki bir çocuk olduğu sorularımıza verdiği yanıtlar ve davranış şeklinden belli oluyordu. Eşimle ona okuması, asla okulunu bırakmaması gibi tavsiyelerde bulunduk. O da okuyacağına söz verdi. “Bak bir gün karşılaşırız yine '' dedik . Ama Suriye nin düştüğü bugünkü durum karşısında İsmail in sadece hayatta olduğunu ummak bile mutlu ediyor.

Halep te dikkatimizi çeken şeylerden biri kapkara çarşaflarla dolaşan kadınlar yanında oldukça açık askılı bluzlar ve dar pantolonlu ya da mini etekli genç kızlarında olmasıydı.

İsmail den Gaziantep teki kalenin ikizine götürmesini istedik. Halep kalesi Antep tekine çok benziyordu ama biraz daha heybetliydi.
“İsmail senden bir isteğim var. Ben uygun fiyatlı bir ud almak istiyorum. Gidebileceğimiz bildiğin yerler var mı ? “ demem üzerine o lacivert gözlerle gülümsedi. “Tabi beyim gösterem. ''

Gittiğimiz müzik aletleri satan dükkanda muhtelif enstrümanlar vardı. Yan yana asılmış udları görünce şaşırdım. Bizim Türkiye de gördüklerimizden çok büyük hatta köşeli udlardı. Onları şaşkınlıkla incelemem üzerine İngilizce bilen satıcı gençle müzik üzerine sohbete başladık. O büyük udların Arap udu olduğunu, bizim Türkiye de bildiklerimizden de olduğunu söyledi. Bana gösterilenler içinden birini seçtim. Fiyatı yine şaşırttı 250 TL idi. Böyle bir udu İstanbul da 1000 TL den aşağı alamayacağımı bildiğimden hemen almaya karar verdim.

İsmail ile birlikte Arapça, Türkçe, İngilizce pazarlık sonunda udu 200 TL ye aldık. Çok uygun fiyata bir de zilli bendir aldık. İsmail ile çocuklar gibi neşelenmiştik. Ben udu İsmail Bendiri taşıyordu. Yoldan geçerken görenler bize tebessümle bakıyorlardı. Sonunda ayrılık vakti geldi. İsmail ile kucaklaştık, hepimizin gözleri dolu doluydu. 4-5 saatlik bu birliktelik ve dostluğun bitmesini hiçbirimiz istemiyorduk.

Antep yolcusu arkadaşlarımız araca gelmişler, canhıraş bir halde o koca poşetleri yerleştirmeye uğraşıyorlardı. Benim ud, bendir ve muhiliya çuvalım eşimin makyaj malzemesi ve hediyelik eşyaların bulunduğu poşetlerimiz, iki Antepli bayanın yükleri yanında çok masum kalıyordu. Bagaj tıka basa dolduğu gibi kucaklarına da almışlardı.

Onlara takıldım; “Hanımlar bu ne iş böyle. Halep i mi satın aldınız.? “Abi ne yapalım ucuz bulduğumuz malları ve siparişleri alıyoruz. Size de arabada yer bırakmadık kusura bakmayın '' dediler. “Önemli değil ben udumu bendirimi yanıma alırım '' dedim ve dönüş yolculuğuna başladık. Kapıya yaklaşmaya başlayınca bir tanesinin yüksek sesle “ inşallah mallarımızı zayi olmadan sağ salim geçeriz '' sözleri yanında dualar okuması üzerine “Nasıl yani, Bir sıkıntı mı söz konusu? '' dedim. '' Evet abi. Gümrük bizim gibi sıkça giriş çıkış yapanların çok fazla buldukları malların bir kısmına el koyuyorlar. Mümkünse sizin yükünüz az, oyuncak makyaj malzemesi ve çayların bir kısmı bizim der misiniz.“

“Peki“ dedik, kabul ettik. Evlerine üç beş kuruş gelir için bu cefayı çeken bu sıcak insanlara yok denemezdi. Sınır kapısına geldiğimizde bagaj kontrolü başladı. Hakikaten gümrük memuru pasaportları inceledikten sonra bayanlara bunlar çok fazla diyerek malları indirmeye kalkınca, ben müdahale ettim.

“Memur bey bakın eşimle ilk kez giriş çıkış yapıyoruz. Biz biraz fazla kaçırdık eş dost da çok İstanbul da , ucuz bulunca epey şey aldık . '' demem üzerine memur baktı, düşündü ve
“tamam geçin '' dedi. Sınırdan geçtikten beş dakika sonra iki kadın sevinç çığlıkları attılar. Eşimle bana ne dualar ettiler. Şoför de onlara takılıp durdu; “abi olmasaydı malınızın yarısı gitmişti. Ona ne ısmarlıyorsunuz? ''

Antep e geldik. Halep maceramızın refakatçileri Antepli bayanlar ve şoförle telefon numarası alıp verme ve kucaklaşıp vedalaşma seremonisi yapıldıktan sonra akşam İstanbul a dönmek üzere havaalanına gittik.

Yolcu bekleme salonunda çok sevdiğim Türk Halk Müziği sanatçısı Bedia Akartürk ü görünce hemen yanına oturduk. Beni ud ve bendirle görmesine rağmen hiç şaşırmadan çok samimi sohbete başladı. Sanırım hayatı hep müzisyenlerle geçtiğinden olsa gerek doğal bir durumdu benim görüntüm. İkimizin de hayatının büyük kesimi Bostancı da geçmişti ve ortak dostlarımız çıkmıştı. Bu durum diyaloğumuzu pekiştirdi. Nereden geldiğimizi sorunca “ALLEPOO, yani HALEP“ şeklindeki esprili cevabım üzerine çok sıcak ve çok neşeli sanatçı hemen neşe içinde şu türküyü mırıldandı:

HALEB İN DE YOLLARI DA A SEVDİĞİM AMAN , AMAN DA DARDIR DA GEÇİLMEZ
SOĞUKTUR DA SULARI A SEVDİĞİM AMAN BİR TASDA İÇİLMEZ
SENDE PEK DE GÜCÜCÜKSÜN DE A SÜRMELİM AMAN, AMAN DA SENİN KAHRIN DA ÇEKİLMEZ.

https://www.facebook.com/Serdar-Ta%C5%9Ftano%C4%9Flu-Turizmhaberlericom-1212478792120058/








             |                                   

 

 
Serdar Taştanoğlu
Dragos Musıki Derneği Başkanı
15 Temmuz 2016 Cuma

Not:Bu yazım yayınlandığı turizmhaberleri.comdan alınmıştır.
 
 

 Yorumlar
GÜLÜMSER FIRAT yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Halep 22.08.2016

İçim ısındi.Görmek istediğim şehirlerin arasında.Bu güzel ve sıcak yazı için teşekkürler.

 
OKAY yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Çok Güzel Bir Yazı... 02.08.2016

Serdar Bey, akıcı bir yazı diliyle hiç sıkılmadan bir solukta okudum ve ayrıca öğrendim bilmediğim değerleri sayenizde. Ayrıca anılarınızın kültür kokması ne güzel... Zevkle okuyacağımız devamlı yazılarınızı bekliyoruz... Saygılar.

 
OKAY yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Çok Güzel Bir Yazı... 02.08.2016

Serdar Bey, akıcı bir yazı diliyle hiç sıkılmadan bir solukta okudum ve ayrıca öğrendim bilmediğim değerleri sayenizde. Ayrıca anılarınızın kültür kokması ne güzel... Zevkle okuyacağımız devamlı yazılarınızı bekliyoruz... Saygılar.

 
FİLİZ YÖRÜK yorum yaptı... Yorum Ekleyin
YİNE ÇOK GÜZEL 15.07.2016

Serdar bey, anılarınızı yine akıcı bir dilde çok güzel anlatmışsınız... Bilmediğimiz şeyler öğrendiğimiz gibi udun bu kadar ucuz olmasına ben de çok şaşırdım... Ben de amatör olarak ud çalmaya çalışıyorum... Ne güzel anılar biriktirmişsiniz... Devamını bekliyorum merakla... sevgi ve saygılarımla..

 

 

 

 

 

 

 


. . .

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri