Aslan beni Şeki şehir terminaline getirdi. Oldukça küçük kapasitesi ve görünümüyle bana bizim artık ilçelerim de gördüğümüz terminalleri hatırlattı.
Seyahatim boyunca en iyi görüntüleri alacak bir yere konuşlanmak arzusu ile biletimi özellikle şoförün sağ tarafındaki 2 nolu koltuk olarak almıştım. Ön kapıdan otobüse binerken şoför bey “hoş gelmişseniz” diye sıcak bir karşılama yaptı. Ancak bir süre sonra yerlerin numaralı olmasına rağmen Ankara'daki gençlik yıllarımda çokça kullandığımız Elektrik, Gaz, Otobüs şirketinin kısaltması olan EGO yu "Erken Gelen Oturur" esprisine çevirdiğimiz durumu hatırladım demekki şu an burada bu sistemin mevcut olduğunu söyleyince içimden " iyi ki erkenden binmişim aksi takdirde yerimde birini görüp kaldırmaya çalışacaktı ve belki de tatsızlık yaşayacaktım." Diye düşündüm. Bu şunu gösteriyordu ki burası da henüz batılı normları özümseyememişti. Numara varsa ne demek erken gelen oturur mantığı ??. Allahtan böyle şeylere nasılda “tilt” olduğumu gösterme fırsatı doğmamıştı.
Otobüsümüz zamanında ve tamamen dolu olarak hareket etti. Sanırım bir saat sonra ihtiyaç molası için bir çay bahçesi önünde durduk. Mola yeri yurdumuzda görülebilen yerlerden pek farkı yoktu. Sanırım bana ilginç gelen tek şey kapalı bir alan içinde olmayan açığa inşa edilmiş yaklaşık 20-30 musluğun bulunduğu toplu lavaboydu. "İyi fikir diye" düşündüm. El yüz yıkamak için biraz itici ortam olan Wc ler yerine böyle mis gibi açık havada el yüz yıkamak hatta elle su içmek çok hoşuma gitti.
Otobüste yanımda oturan beyle tanıştık adının Müşfig olduğunu öğrendiğim 50 yaşlarındaki bu bey ziraat işleri ile uğraşmaktaymış Benim İstanbul’dan geldiğimi öğrenince çok mutlu oldu Mola yerinde beni hemen çay içmeye davet etti. Çaylarının açık olması ve çayı limonla içmeyi sevmediğimi söylersem belki kırılır düşüncesiyle ona sabah çok miktarda çay içtiğimi bu nedenle su içebileceğimi ancak suyu da elle içmeyi çok özlediğimden bunu da o açık musluklardan yapacağımı söyledim. Hoş Müşfiğ beyin yüz ifadesinden biraz şaşırdığını hissettim. İçinden hakkımda ne düşündü bilemedim.
Müşfiğ bey çok esprili biriydi yol boyunca birbirimizi çok güldürdük. Öylesine samimi bir dostluk ve neşe oluşmuştu ki başta Şoför çok şaşkındı . Sanırım Otobüstekiler bizim araçta tanıştığımızı anlamakta güçlük çekebilirlerdi. Şofor öyle mutlu memnun bizlere bakıp dinlemeye çalışıyordu ki tavırlarından mimiklerinden biran aracı durdurup mikrofonu eline alıp bizi göstererek “Dostluk bağı, insanlık, kardeşlik, muhabbet işte budur diyecek gibiydi.
Müşfig bey ile Azeri Türkçesi ile Anadolu Türkçesi farkları üzerine konuşup gülüyorduk. Bana anlattığı şu bilgiye gülmekten katıldım. “Azmak” kelimesi Azerbaycan’da "kaybolmak" anlamında kullanılıyormuş. İstanbul’a gelen Azeri bir kız gideceği yeri bulamayınca adres sormak için yoldaki insanlara "azmış" olduğunu söylemiş. Tabi herkes ters ters bakmış ve sonra durum anlaşılmış.” Dedi Bende "Ah müşfig bey kız şanslıymış. Allah korumuş kötülerle karşılaşmamış" dedim. Bu sefer o çok güldü.
Bende anlam farkını çok iyi bildiğim “Pezevenk” kelimesini anlattım. Şimdide sizinle paylaşayım. Pezevenk Azerbaycan’da şişman, saygın ve itibar gören kişi anlamında kullanılıyormuş. Yıllar önce Süleyman Demirel Azerbaycan’ı ziyaret ettiğinde Haydar Aliyev gazeteci ve televizyoncuların önünde ona "pezevenk bir insan" olduğunu söylemiş. Hazır cevaplarıyla bilinen Demirel altta kalır mı “Siz benden daha pezevenksiniz” diye yanıtlamış. Müşfig bey de bunu bilmediğini söyledi. Çok güldü çevresine anlatacağını söyledi.
Ayrıca ondan “Düşmek” kelimesinin inmek, “subay” kelimesi "bekar," “okşamak” kelimesi "benzemek", “sümük” kelimesi "kemik", “kerhane” kelimesi "fabrika" ve işyeri, “işveren” ve “bardak” kelimesinin "hayat kadını" anlamında kullanılıyor olduğunu öğrendim. Az sayıda olsa da anlamları büyük tezat ve risk taşıyan bu kelimeleri özellikle birbirlerine ziyaret yapacak bu iki milletin çok iyi bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Düşünsenize kemikli et vermişsin diye sitem ettiğiniz kasap bunu "sümüklü et" vermişsin anlarsa ve elinde satırda varsa vay ki vay.
Güzel bir yol arkadaşlığı sayesinde dört saat nasıl geçmişti anlamamıştım. Birkez daha dostluğun ne güzel bir şey olduğunu düşündüm. İkinci yazımda yer alan Bakü’de kaldığım otelin resepsiyon görevlisi olan Enver kardeşimin kendisinin de adının geçtiği ilk Azerbaycan anı yazımı okuyup buradaki yorum kısmına yorum yapması beni gerçekten çok mutlu etti . Kısa bir süre zarfında bile uzun ve kalıcı dostluklar kurulur tezime iyi bir örneği oluşturdu.
Bakü terminalinde inip taksiyle bu kez Bakünün tam merkezinde bulduğum otelime gidip yerleştim. İstanbul'a olan aşkımı birçok yazımda dile getirmişimdir. Dünya bir yana İstanbul bir yanadır benim için ve Bakü'de de bu aşk beni İstanbul oteline getirdi. Her ne kadar merkezde olması öncelikli tercihim olsa da İstanbul ismi kararımı netleştirmem de rol oynamadı desem yalan olur. Çok da memnun kaldım aynen İstanbul gibiydi otelim doğulusu batılısı modern dış görünüm içerde daha alaturka bir ortam ile İstanbul’u hiç aratmadı.
Baküde görmekten çok mutlu olduğum birşeyde Atatürk bulvarıydı. Bizde bilinçli bir şekilde "Atatürk" ismi silinmeye çalışılırken Bakü'de en büyük bulvara Atatürk adının verilmiş olması nedeniyle büyük gurur duydum. Odama yerleştikten sonra acıktığımı hissederek kendimi sokağa attım. Tam merkezde olmamın avantajı ile muhtelif restorantlar kafeler oldukça çoktu. Akşam yemeğimin hafif olmasını istediğimden kebaplar veya bilmediğim, hazmı zor birşeylere teslim olmamak için yine bildik bizim Türkiye'den gelen Türklerin açtığı lahmacun salonunda kendimi buldum. Önce sıcak bir çorba sonra üstüne lahmacun ziyafeti sonrası aklıma " Plombir avcılığı" düştü.
Bulvarın en başından başladığım gece yürüyüşümde gördüğüm büfe veya mini marketlere plombir dondurmasını sorarak yoluma devam ediyor ilginç gördüğüm noktalarda duruyordum. Nihayet bir büfede karşıma çıktı ve iki tane aldım. Ancak yürüyerek yemek işin konsantresini bozduğundan bir yere oturmalıydım etrafıma bakınca yol kenarında bir bank gözüme ilişti. Banka bir güzel kurularak Plombir meditasyonumu yaptım. Gece yarısına daha çok zaman vardı. Hava çok sıcak olduğundan herkes sokaklardaydı. Bu görüntüde bana hiç yabancı değildi. Kendimi Güneydeki sıcak şehirlerimizin birinde gece sefasında hissettirdi.
Aklıma birden bizim Özbek kızın ilaç siperişleri geldi. Özbek kız dediğime bakmayın benimle yaşıt olsa da anneme babama uzun zamandır bakan biri olarak bunca geçen sürede artık bir kardeş gibi olduğumuz için vede ailenin bir kızı gibi hissettiğimden kızımız şeklinde ifade ettim. O rahatsızlandığında veya bir konuda çare aradığında ülkesinden alışkın olduğu Sovyet dönemi hekimleri ile Rusya ve Rusya güdümlü yerlerde üretilen ilaçlar olduğundan ve bu ilaçların hala eski Sovyetler birliğinde yer almış ülkelerde kolayca bulunmasından dolayı Azerbaycana gideceğimi söyleyince elime bir ilaç listesi tutuşturmuştu. "Ya reçete isterlerse" diye sorduğumda "yok istemezler bunlar reçetelik ilaçlar değil" demişti. Yürüyüşüm sırasında gördüğüm Eczaneye girdim. Bu arada burada eczaneye apoteke (Sanırım Almanca'dan gelmekte konuşma dillerinde "aptek" diyorlar) veya farmasiya ( Buda sanırım İngilizce pharmacy den gelmekte) denmekteydi. Apoteke ve farmasiye ünvanlarına iki yıla yakın kaldığım Almanya'dan farmasiye de başta dört yıl orada kalan oğluma gidiş gelişlerim yanında muhtelif ziyaretler nedeniyle defaatlerce gidip geldiğim İngiltere’den aşinaydım.
Neden öz Türkçe kullanılmadığına şaşırdım ve üzüldüm.
Girdiğim eczanede sonradan Eczacı olduğunu öğrendiğim hanımefendiye sipariş listemi uzattım. Sanırım aksanımdan Türkiye’den geldiğimi anladı ve gururla "ben Hacettpe eczacılık mezunuyum" dedi. Bende Ankara Gazi Üniversitesi İşletme fakültesi mezunu olduğumu söyleyince aramızda sohbet başlamış oldu. Benim dönemimdeki Ankara'yı çok iyi bilmesinden yaşıtım olduğunu anladım. Zaten görünümde böylesi bir ip ucu vermekteydi. Listedeki ilaçları paket ettiğinde "borcum ne kadar" dedim. Neredeyse istemez diyecek bir hali vardı. Benzeri olayları yaşayan biri olarak şaşırmazdım Yunanistana ait "Önyargı" başlıklı anımlarımı okuyanlar, orada yaşadığım böylesi benzer büyük şoku hatırlayacaklardır. Burada ikinci baskı yapmak istemem. Arzu edenler "Önyargı" başlığındaki bu yazımı okuyabilirler. Eczacı hanımın söylediği tutar o kadar düşüktü ki " acaba benden hiç almamak yerine sembolik bir şey mi almak istiyor" diye düşündüm . "Tutar gerçekten bu kadar mı "dedim "Evet" dedi. Azerbaycanda ilaç tutarlarının çok çok düşük olduğunu bu vesile öğrenmiş oldum. Birde bizdeki ilaç fiyatlarını düşününce kızdığım bir konu olması nedeni ile yine beni gerdi. Eczacı hanıma teşekkür edip vedalaştım çıkarken kartımı verdim. "İstanbu’a gelirse illaki arayacağına dair söz verdi" .Bakalım kısmet .
Farkında olmadan otelden bayağı uzaklaşmıştım. Ancak odama su ve biraz atıştırmalık almak için mini bir markete girdim. Bizde olmayan ilginç veya ucuz ne var diye tararken ala ala fişe sokulan "sinek kovucu aletlerin tablet ve sıvı hazneli tiplerinin bizdekilere göre inanılmaz ucuz olduğunu görünce kendimize ve yakınlarıma bolca sinek kovucu aldım. "Ne kadar garip bir alışveriş yaptım" diye düşündüm. Hem ucuz hem olmayan bir şey bulamamak iki duyguyu yaşattı mutluluk ve hayal kırıklığı. Tabi ayrıca odama götürmek için su ve iki elma aldım.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra kafam da çok görmeyi istediğim onların "ince sanat müzesi" dedikleri "güzel sanatlar müzesi" vardı. Gerçekten sanata düşkün olanların görmesini tavsiye edeceğim bir müzeydi bu müze. Size biraz müzeden bahsetmek isterim.
Azerbaycan Ulusal Sanat Müzesi, ülkenin en prestijli ve önde gelen sanat müzelerinden biriymiş. 1937'de açılmış 1943 yılında müzeye ressam Rüstem Mustafayev'in adı verilmiş. Müze, iki bitişik tarihi binada yer almakta - "De Burun konağı" ve "Mariinsky Kadın Spor Salonu". Binalar birbirine modern tarzda inşa edilmiş cam bir bina ile bağlanmış.
Müzenin koleksiyonunda yaklaşık 18.000 sergi var. Dünyanın her türlü güzel ve uygulamalı sanatını tam anlamıyla yansıtan müzede Batı Avrupa, Rusya, İslam, Doğu'nun çeşitli sanat ve milli kültür örneklerini görmek mümkün. Müze, farklı dönemlere ve tarzlara ait tablolar, grafikler, heykeller, dekoratif ve uygulamalı sanatları (porselen, sanatsal ve değerli metaller, nakışlar ve halılar) sergiliyor.
Bu arada beni Aslanın babası Refig bey aradı . Öğlen buluşup birlikte olacağımız bir yemeğe davet etti. Beni müze çıkışında arabasıyla aldı ve güzel bir restoranta getirdi.
Bu restoranın ilginç tarafı restoran’ın içinde muhtelif ebatta odalar olması ve aileler ve grupların o odaları kapatarak özel servis yaptırmalarıydı. Hatta iki kişilik minik odalar bile mevcuttu sanırım sigara içenler böyle konumları öncelikle tercih ediyorlar. Bizde mini odada masamıza yerleştik. Sipariş sorulduğunda "Refig bey sen ne ısmarlarsan kabulümdür" dedim . Ancak bir husus atlamışım porsiyon bizim Türkiye’de alışık olduğumuz şekilde olsun demediğimden üstte fotoğrafını gördüğünüz kebap tabağı önüme servis edildi. "Bu sadece bana mı" dedim. "Evet" yanıtı karşısında bir şey diyemedim oysa anlatacak o kadar husus vardı ki neyse ya bismillah diyerek tabağıma giriştim. Şimdi tabağı ve et çokluğunu görünce hepsini yiyemediğimi düşünebilirsiniz Ne yazık öyle olmadı etler o kadar lezzetliydi ki maalesef tabakta et namına yeller estirdim.
Ancak sonrasını açıklayabilirim Refig beyle vedalaşıp otele bırakmadan önce yok otelin önünde değil yakındaki şu market önünde ineyim dedim ve markete girip yarım düzine maden suyu alıp otelin yolunu tuttum.
Ertesi gün sabah erkenden taksiyle havaalanına koyuldum . Nedendir bilmem gittiğim her yere kısa zamanda alışırım ve ayrılırken hüzün çöker. Yapımdan mı yaksa çocukluğumdan beri şehir şehir sonrada ülkeden ülkeye dolaşarak her yere her ortama kolayca alışabilen bir yapıya mı sahip olduğumdan mı bilmiyorum. Ancak "tilkinin dönüp dolaşıp geleceği Kürkçü dükkanı "dedikleri misal benimde nereye kolay intibak edersem edeyim uzun zaman asla ayrı kalamayacağım bir sevgilim olan İstanbul’uma geri dönüş hep mutlu eder.
Uçağa binerken duyduğum biz Azeri şarkı dilime dolandı. Ancak daha sonra Aslan ve diğer Azeri dostlarıma ilettiğim bu şarkıyı tamamı reddetti aman asla ne söyle ne de korolarına öğret dediler. Çok detay verilmediyse de sanki argo veya basit addedilen bir kesimin diline dolaşmasından kaynaklandığını sanıyorum.Ben yinede severek söyledim Youtubede bulun dinleyin bakalım beğenecekmisiniz.
SEN-ŞEMOL – MENDEKİ-PERVANE- TEK
FIRLANIM- BAŞINA -FIRLANIM
İZİNVER –BİRDELİ- DİVANE-TEK
FIRLANIM-BAŞINA- FIRLANIM..
*****
GÖZ-ELLİYİN – ALDI- AGLIMI-BAŞDAN
ÇÖLLERE SALDI - DELİ MECNUN -KİMİ.
SEHER-DE –AKŞAMDA -SENİ –DÜŞÜNREM
SEN OLMUŞAN -BU – KELBİMİN- HAKİMİ.
GÖZELİM - GÖZLERİNİN HESRETİNDEYEM
O GÖZEL – GÖZLERİN-VURULMUŞAM - MEN
GEL MENİM –SEVEN- ÜREYİME- ÇARE ET
SEVGİ-HESTELİYİNE TUTULMUŞAM- MEN.
*****
SEN-ŞEMOL- MENDEKİ PERVANE -TEK
FIRLANIM –BAŞINA- FIRLANIM
İZİN VER- BİR-DELİ-DİVANE -TEK
FIRLANIM –BAŞINA -FIRLANIM..
*****
GECENİ MEHLENİZDE AĞAÇOLMUŞAM
BELKE PENCEREDEN BAKARSAN -DEYE
SEHERİ BALKONUN ALTINDA- AÇMIŞAM
MENE BU KEDER ZULM ELİYİRSEN NİYE
*****
SEN ÜREYİMDE MENİM AĞLIMDASAN
HEYALLARINNAN YAŞIYAN İNSANAM
ÖLEREM SENDEN YENE EL ÇEKMEREM
MEN BU FİKRİMİ DAŞIYAN İNSANAM..!
Serdar TAŞTANOĞLU
20.05.2021
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
19 Yorum
Ümran özbey
21 Mayis 2021Aydın Çetinkaya
21 Mayis 2021Ayşe Sakallı
21 Mayis 2021Semra Yıldırım
21 Mayis 2021filiz alkan
21 Mayis 2021Halit Çalışkan
21 Mayis 2021Suna Gülgüden
21 Mayis 2021ERTUĞRUL ÖZBAĞ
21 Mayis 2021Gülşen TEMEL
22 Mayis 2021Hülya Şahbaz
24 Mayis 2021SEMRA TÜREL
24 Mayis 2021Ethem
24 Mayis 2021Hafize Erol
24 Mayis 2021Zafer KONUKOĞLU
25 Mayis 2021Cihat Hırçın
27 Mayis 2021Nurdan Erakıncı
30 Mayis 2021Veysel Özyurt
03 Haziran 2021Birgül Çetin
19 Haziran 2021Rezzan peynirci
24 Agustos 2021