AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER

 Aslan beni Şeki şehir terminaline getirdi. Oldukça küçük kapasitesi ve görünümüyle bana bizim artık ilçelerim de gördüğümüz terminalleri hatırlattı.

Seyahatim boyunca en iyi görüntüleri alacak bir yere konuşlanmak arzusu ile biletimi özellikle şoförün sağ tarafındaki 2 nolu koltuk olarak almıştım.  Ön kapıdan otobüse binerken şoför bey “hoş gelmişseniz” diye sıcak bir karşılama yaptı. Ancak bir süre sonra yerlerin numaralı olmasına rağmen Ankara'daki gençlik yıllarımda çokça kullandığımız Elektrik, Gaz, Otobüs şirketinin kısaltması olan EGO yu "Erken Gelen Oturur" esprisine çevirdiğimiz durumu hatırladım demekki şu an burada bu sistemin mevcut  olduğunu söyleyince içimden  " iyi ki erkenden binmişim aksi takdirde yerimde birini görüp kaldırmaya çalışacaktı ve  belki de tatsızlık yaşayacaktım." Diye düşündüm. Bu şunu gösteriyordu ki burası da henüz batılı normları özümseyememişti. Numara varsa ne demek erken gelen oturur mantığı ??.  Allahtan böyle şeylere nasılda “tilt” olduğumu gösterme fırsatı doğmamıştı.

Otobüsümüz zamanında ve tamamen dolu olarak hareket etti. Sanırım bir saat sonra ihtiyaç molası için bir çay bahçesi önünde durduk. Mola yeri yurdumuzda görülebilen yerlerden pek farkı yoktu. Sanırım bana ilginç gelen tek şey  kapalı bir alan içinde olmayan açığa inşa edilmiş yaklaşık 20-30 musluğun bulunduğu toplu lavaboydu. "İyi fikir diye" düşündüm. El yüz yıkamak için biraz itici ortam olan Wc ler yerine böyle mis gibi açık havada el yüz yıkamak hatta elle su içmek çok hoşuma gitti.

Otobüste yanımda oturan beyle tanıştık adının Müşfig olduğunu öğrendiğim 50 yaşlarındaki bu bey ziraat işleri ile uğraşmaktaymış Benim İstanbul’dan geldiğimi öğrenince çok mutlu oldu Mola yerinde beni hemen çay içmeye davet etti. Çaylarının açık olması ve çayı limonla içmeyi sevmediğimi söylersem belki kırılır düşüncesiyle ona sabah çok miktarda çay içtiğimi bu nedenle su içebileceğimi ancak  suyu da elle içmeyi çok özlediğimden bunu da o açık musluklardan yapacağımı söyledim. Hoş Müşfiğ beyin yüz ifadesinden biraz şaşırdığını hissettim. İçinden hakkımda ne düşündü bilemedim.

Müşfiğ bey çok esprili biriydi yol boyunca birbirimizi çok güldürdük. Öylesine samimi bir dostluk  ve  neşe oluşmuştu ki başta Şoför  çok şaşkındı . Sanırım Otobüstekiler  bizim araçta tanıştığımızı anlamakta güçlük çekebilirlerdi. Şofor  öyle mutlu memnun bizlere bakıp dinlemeye çalışıyordu ki  tavırlarından mimiklerinden biran aracı durdurup mikrofonu eline alıp bizi göstererek “Dostluk bağı, insanlık, kardeşlik, muhabbet işte budur diyecek  gibiydi.

Müşfig  bey ile Azeri Türkçesi ile Anadolu Türkçesi farkları üzerine konuşup gülüyorduk. Bana anlattığı şu bilgiye gülmekten katıldım. “Azmak” kelimesi Azerbaycan’da "kaybolmak" anlamında kullanılıyormuş. İstanbul’a gelen Azeri bir kız gideceği yeri bulamayınca adres sormak için yoldaki insanlara "azmış" olduğunu söylemiş. Tabi herkes ters ters bakmış ve sonra durum anlaşılmış.” Dedi Bende "Ah müşfig bey kız şanslıymış.  Allah korumuş kötülerle karşılaşmamış" dedim. Bu sefer o çok güldü.

Bende anlam farkını çok iyi bildiğim “Pezevenk” kelimesini anlattım. Şimdide sizinle paylaşayım. Pezevenk  Azerbaycan’da şişman, saygın ve itibar gören kişi anlamında kullanılıyormuş. Yıllar önce Süleyman Demirel Azerbaycan’ı ziyaret ettiğinde Haydar Aliyev gazeteci ve televizyoncuların önünde ona "pezevenk bir insan" olduğunu söylemiş. Hazır cevaplarıyla bilinen Demirel altta kalır mı “Siz benden daha pezevenksiniz” diye yanıtlamış. Müşfig bey de bunu bilmediğini  söyledi. Çok güldü çevresine anlatacağını söyledi.

Ayrıca ondan “Düşmek” kelimesinin inmek, “subay” kelimesi "bekar," “okşamak” kelimesi "benzemek", “sümük” kelimesi "kemik", “kerhane” kelimesi "fabrika" ve işyeri, “işveren” ve “bardak” kelimesinin "hayat kadını" anlamında kullanılıyor olduğunu öğrendim. Az sayıda olsa da anlamları büyük tezat ve risk taşıyan bu kelimeleri özellikle birbirlerine ziyaret yapacak bu iki milletin çok iyi bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Düşünsenize kemikli et vermişsin diye sitem ettiğiniz kasap  bunu "sümüklü et" vermişsin anlarsa  ve elinde satırda varsa vay ki vay.

Güzel bir yol arkadaşlığı sayesinde dört saat nasıl geçmişti anlamamıştım. Birkez daha dostluğun ne güzel bir şey olduğunu düşündüm. İkinci yazımda yer alan Bakü’de kaldığım otelin resepsiyon görevlisi olan Enver kardeşimin  kendisinin de adının geçtiği ilk Azerbaycan anı yazımı okuyup  buradaki yorum kısmına yorum yapması  beni gerçekten çok mutlu etti . Kısa bir süre zarfında bile uzun ve kalıcı dostluklar  kurulur tezime  iyi bir örneği oluşturdu.

Bakü terminalinde inip taksiyle bu kez Bakünün tam merkezinde bulduğum otelime gidip yerleştim. İstanbul'a olan aşkımı birçok yazımda dile getirmişimdir. Dünya bir yana İstanbul bir yanadır benim için  ve  Bakü'de de bu aşk beni İstanbul oteline getirdi. Her ne kadar merkezde olması öncelikli tercihim olsa da İstanbul ismi kararımı netleştirmem de rol oynamadı desem yalan olur. Çok da memnun kaldım aynen İstanbul gibiydi otelim  doğulusu batılısı  modern dış görünüm  içerde daha alaturka bir ortam ile İstanbul’u hiç aratmadı.

Baküde görmekten çok mutlu olduğum birşeyde Atatürk bulvarıydı. Bizde bilinçli bir şekilde "Atatürk" ismi silinmeye çalışılırken Bakü'de en büyük bulvara Atatürk adının verilmiş olması  nedeniyle büyük gurur duydum. Odama yerleştikten sonra acıktığımı hissederek kendimi sokağa attım. Tam merkezde olmamın avantajı ile muhtelif restorantlar kafeler  oldukça çoktu. Akşam yemeğimin hafif olmasını istediğimden  kebaplar veya bilmediğim, hazmı zor birşeylere teslim olmamak için yine bildik bizim Türkiye'den gelen Türklerin açtığı lahmacun salonunda kendimi buldum. Önce sıcak bir çorba sonra üstüne lahmacun ziyafeti sonrası aklıma " Plombir avcılığı" düştü.

 

 

 

Bulvarın en başından  başladığım  gece yürüyüşümde gördüğüm büfe veya mini marketlere plombir dondurmasını sorarak yoluma devam ediyor ilginç gördüğüm noktalarda duruyordum. Nihayet bir büfede karşıma çıktı ve iki tane aldım. Ancak  yürüyerek yemek işin konsantresini bozduğundan bir yere oturmalıydım etrafıma bakınca  yol kenarında  bir bank gözüme ilişti. Banka bir güzel kurularak Plombir meditasyonumu  yaptım. Gece yarısına daha çok zaman vardı. Hava çok sıcak olduğundan  herkes sokaklardaydı. Bu görüntüde bana hiç yabancı değildi. Kendimi Güneydeki sıcak şehirlerimizin birinde gece sefasında hissettirdi.

Aklıma  birden bizim Özbek kızın ilaç siperişleri geldi. Özbek kız dediğime bakmayın benimle yaşıt olsa da  anneme babama uzun zamandır bakan biri olarak bunca geçen sürede artık bir kardeş gibi olduğumuz için vede ailenin bir kızı gibi hissettiğimden  kızımız şeklinde ifade ettim. O rahatsızlandığında veya  bir konuda çare aradığında  ülkesinden alışkın olduğu Sovyet dönemi hekimleri ile Rusya ve Rusya güdümlü yerlerde üretilen ilaçlar olduğundan ve bu ilaçların hala eski Sovyetler birliğinde yer almış ülkelerde kolayca bulunmasından dolayı  Azerbaycana gideceğimi söyleyince elime bir ilaç listesi tutuşturmuştu. "Ya reçete isterlerse" diye sorduğumda "yok istemezler bunlar reçetelik ilaçlar değil"  demişti. Yürüyüşüm sırasında gördüğüm Eczaneye girdim. Bu arada burada  eczaneye  apoteke  (Sanırım Almanca'dan gelmekte konuşma dillerinde "aptek" diyorlar) veya farmasiya ( Buda sanırım İngilizce pharmacy den gelmekte) denmekteydi. Apoteke ve farmasiye ünvanlarına  iki yıla yakın kaldığım Almanya'dan farmasiye de başta dört yıl orada kalan oğluma gidiş gelişlerim yanında  muhtelif ziyaretler nedeniyle defaatlerce gidip geldiğim İngiltere’den aşinaydım.

Neden öz Türkçe kullanılmadığına şaşırdım ve üzüldüm.

       

Girdiğim eczanede sonradan Eczacı olduğunu öğrendiğim  hanımefendiye sipariş listemi uzattım. Sanırım  aksanımdan Türkiye’den geldiğimi anladı ve gururla "ben Hacettpe eczacılık mezunuyum" dedi. Bende  Ankara Gazi Üniversitesi İşletme fakültesi mezunu olduğumu söyleyince  aramızda  sohbet başlamış oldu.   Benim dönemimdeki Ankara'yı çok iyi bilmesinden yaşıtım olduğunu anladım. Zaten görünümde böylesi bir ip ucu vermekteydi. Listedeki ilaçları paket ettiğinde  "borcum ne kadar" dedim.  Neredeyse istemez diyecek bir hali vardı. Benzeri olayları  yaşayan biri olarak şaşırmazdım Yunanistana ait "Önyargı" başlıklı anımlarımı okuyanlar, orada yaşadığım böylesi benzer büyük şoku hatırlayacaklardır. Burada ikinci baskı yapmak istemem. Arzu edenler "Önyargı" başlığındaki bu yazımı okuyabilirler. Eczacı hanımın söylediği tutar o kadar düşüktü ki " acaba   benden hiç almamak yerine sembolik bir şey mi almak istiyor" diye düşündüm . "Tutar gerçekten bu kadar mı "dedim "Evet" dedi. Azerbaycanda ilaç tutarlarının çok çok düşük olduğunu bu vesile öğrenmiş oldum. Birde bizdeki ilaç fiyatlarını düşününce  kızdığım bir konu olması nedeni ile  yine beni gerdi. Eczacı hanıma  teşekkür edip vedalaştım çıkarken kartımı verdim. "İstanbu’a gelirse illaki arayacağına dair  söz verdi" .Bakalım kısmet .

Farkında olmadan otelden bayağı uzaklaşmıştım. Ancak  odama su  ve biraz atıştırmalık  almak için mini bir markete  girdim. Bizde olmayan ilginç veya ucuz ne var diye  tararken  ala ala  fişe sokulan "sinek kovucu aletlerin tablet ve sıvı hazneli tiplerinin bizdekilere göre inanılmaz ucuz olduğunu görünce  kendimize ve yakınlarıma bolca sinek kovucu aldım. "Ne kadar garip bir alışveriş yaptım" diye düşündüm.  Hem ucuz hem olmayan bir şey bulamamak iki duyguyu yaşattı mutluluk ve hayal kırıklığı. Tabi ayrıca odama götürmek için  su ve   iki elma  aldım.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra kafam da çok görmeyi istediğim onların "ince sanat müzesi" dedikleri "güzel sanatlar müzesi" vardı. Gerçekten sanata düşkün olanların görmesini tavsiye edeceğim bir müzeydi bu müze. Size biraz müzeden bahsetmek isterim.

Azerbaycan Ulusal Sanat Müzesi, ülkenin en prestijli ve önde gelen sanat müzelerinden biriymiş. 1937'de açılmış 1943 yılında müzeye ressam Rüstem Mustafayev'in adı verilmiş. Müze, iki bitişik tarihi binada yer almakta - "De Burun konağı" ve "Mariinsky Kadın Spor Salonu". Binalar birbirine modern tarzda inşa edilmiş cam bir bina ile bağlanmış.

  

Müzenin koleksiyonunda yaklaşık 18.000 sergi var. Dünyanın her türlü güzel ve uygulamalı sanatını tam anlamıyla yansıtan müzede Batı Avrupa, Rusya, İslam, Doğu'nun çeşitli sanat ve milli kültür örneklerini görmek mümkün. Müze, farklı dönemlere ve tarzlara ait tablolar, grafikler, heykeller, dekoratif ve uygulamalı sanatları (porselen, sanatsal ve değerli metaller, nakışlar ve halılar) sergiliyor.

Bu arada beni Aslanın babası Refig bey aradı . Öğlen buluşup birlikte olacağımız bir yemeğe davet etti. Beni  müze çıkışında arabasıyla aldı ve  güzel bir restoranta getirdi.

    

Bu restoranın ilginç tarafı restoran’ın içinde muhtelif ebatta odalar olması ve aileler ve grupların o odaları kapatarak özel servis yaptırmalarıydı. Hatta  iki kişilik minik odalar bile mevcuttu  sanırım sigara içenler  böyle konumları öncelikle tercih ediyorlar. Bizde mini odada  masamıza yerleştik. Sipariş sorulduğunda "Refig bey sen ne ısmarlarsan kabulümdür" dedim . Ancak bir husus atlamışım  porsiyon bizim Türkiye’de alışık olduğumuz şekilde olsun demediğimden  üstte fotoğrafını gördüğünüz kebap  tabağı  önüme servis edildi. "Bu sadece bana mı" dedim. "Evet" yanıtı karşısında bir şey diyemedim oysa anlatacak o kadar husus vardı ki neyse ya bismillah  diyerek tabağıma giriştim. Şimdi tabağı ve et çokluğunu görünce hepsini yiyemediğimi  düşünebilirsiniz Ne yazık öyle olmadı etler o kadar lezzetliydi ki maalesef  tabakta et namına yeller estirdim.

Ancak sonrasını açıklayabilirim  Refig beyle vedalaşıp otele bırakmadan önce yok otelin önünde değil  yakındaki şu market önünde ineyim dedim ve markete girip yarım düzine maden suyu alıp otelin yolunu tuttum.

Ertesi gün  sabah erkenden taksiyle havaalanına  koyuldum .  Nedendir bilmem gittiğim her yere kısa zamanda alışırım ve ayrılırken hüzün çöker. Yapımdan mı yaksa çocukluğumdan beri şehir şehir sonrada ülkeden ülkeye dolaşarak  her yere her ortama kolayca alışabilen bir yapıya mı sahip olduğumdan mı bilmiyorum. Ancak  "tilkinin dönüp dolaşıp geleceği Kürkçü dükkanı "dedikleri misal  benimde  nereye kolay intibak edersem edeyim uzun zaman asla ayrı kalamayacağım bir sevgilim olan İstanbul’uma  geri dönüş  hep mutlu eder.

Uçağa binerken duyduğum biz Azeri şarkı dilime dolandı. Ancak  daha sonra Aslan ve diğer Azeri dostlarıma  ilettiğim bu şarkıyı  tamamı reddetti aman  asla  ne söyle ne de korolarına  öğret dediler.  Çok detay verilmediyse de  sanki argo veya basit addedilen bir kesimin diline dolaşmasından kaynaklandığını sanıyorum.Ben yinede severek söyledim Youtubede bulun dinleyin bakalım beğenecekmisiniz. 

SEN-ŞEMOL – MENDEKİ-PERVANE- TEK

FIRLANIM- BAŞINA -FIRLANIM

İZİNVER –BİRDELİ- DİVANE-TEK

FIRLANIM-BAŞINA- FIRLANIM..

*****

GÖZ-ELLİYİN – ALDI- AGLIMI-BAŞDAN

ÇÖLLERE SALDI  -  DELİ  MECNUN -KİMİ.

SEHER-DE –AKŞAMDA -SENİ –DÜŞÜNREM

SEN OLMUŞAN -BU – KELBİMİN- HAKİMİ.

GÖZELİM - GÖZLERİNİN HESRETİNDEYEM

O GÖZEL – GÖZLERİN-VURULMUŞAM - MEN

GEL MENİM –SEVEN- ÜREYİME- ÇARE ET

SEVGİ-HESTELİYİNE TUTULMUŞAM- MEN.

*****

SEN-ŞEMOL- MENDEKİ PERVANE -TEK

FIRLANIM –BAŞINA- FIRLANIM

İZİN VER- BİR-DELİ-DİVANE -TEK

FIRLANIM –BAŞINA -FIRLANIM..

*****

GECENİ MEHLENİZDE AĞAÇOLMUŞAM

BELKE PENCEREDEN BAKARSAN -DEYE

SEHERİ BALKONUN ALTINDA- AÇMIŞAM

MENE BU KEDER ZULM ELİYİRSEN   NİYE

*****

SEN ÜREYİMDE MENİM AĞLIMDASAN

HEYALLARINNAN YAŞIYAN İNSANAM

ÖLEREM SENDEN YENE EL ÇEKMEREM

MEN BU FİKRİMİ DAŞIYAN İNSANAM..!

Serdar TAŞTANOĞLU

20.05.2021

 

  

  

  

19 Yorum

Ümran özbey

Ümran özbey

21 Mayis 2021
Başkanım siz anlatırken bizde gezdik, kelimelerin anlamları bizdeki anlama göre bir hayli tezat ülkeye gidince dikkati gerçekten önemli bunu not ettim.
Aydın Çetinkaya

Aydın Çetinkaya

21 Mayis 2021
Akıcılık,sanat zenginliği,sunum ustalığı,samimiyet içeren güzel yazılar okuyoruz Serdar kardeşim.Paylaşımlarınız için teşekkürler. Selamlar sevgiler.
Ayşe Sakallı

Ayşe Sakallı

21 Mayis 2021
Çok teşekkürler Serdar Bey bu güzel paylaşımlar için. Ayrıca hafızanıza da şapka çıkarıyorum. Tebrikler.
Semra Yıldırım

Semra Yıldırım

21 Mayis 2021
Anıların devamını bekliyorduk...yine çok yalın bir dille anlatılmış....çok sürükleyici...ne güzel anılar kalmış .....ellerine ve yüreğine sağlık
filiz alkan

filiz alkan

21 Mayis 2021
Siz yazıyorsunuz .Biz okuyor ve yazdıklarınızda geziyoruz.Kaleminize sağlık teşekkürler
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

21 Mayis 2021
Serdar hocam en son yediğiniz et tabağına ben de takıldım kaldım afiyet olsun güzel yazı sizinle beraber gezdik sizinlebberaber yedik yeni gezilerinizi bekliyoruz
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

21 Mayis 2021
Serdar hocam öncelikle bu gğzel yazınız için tsbrik ederim! Okumak eğlenceli ve bililendirici idi. Bazı yerlerinde yüksek sesle gülemeden duramadım. Azeri sözcükleri çok ilginç!! Yani uçak kaçta iniyor yerine uçak kaçta düşecek mi diyeceğiz. Yemekleri de bayağı lezzetli imiş. Aslında düyanın her yerinde yaşam herkes için şunları içeriyor. Huzur, barınma ve yemek yemek! Ben de bir yerden ayrılırken hüzünlenir ve her noktasına ben artık gidiyorum, bye byee derimm!! SEVGİLER!
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

21 Mayis 2021
Hocam kelimelerin anlamlarını okurken koptum resmen ,şahane idi,bundan sonra azeri birisi Türkiyede bunları söylediğinde başına bir şey gelmez inşallah!!!!!
Gülşen TEMEL

Gülşen TEMEL

22 Mayis 2021
Yine güzel bir anı,yine harika bir anlatım.Okuyunca sanki sizinle konuşuyormuşum gibi hissettim kendimi Yazdığınız azeri kelimelerin anlamları çok ilginç . Atatürk bulvarı tabelası beni de çok mutlu etti. İnşallah tez zamanda bize bir vatan,demokrasi,cumhuriyet,modern yaşam,kişilik haklarına saygılı bir düzen bahşeden Atatürk'ümüzün adının konulduğu meydanları ve önemli yerleri gözlerimiz sevinç gözyaşlarıyla dolarak görürüz. Gönderdiğiniz anılarınız için çok teşekkür ederim Sevgilerimle nice güzel gezilerinizin ve anılarınızın olmasını dilerim
Hülya Şahbaz

Hülya Şahbaz

24 Mayis 2021
Hepsi çok güzel
SEMRA TÜREL

SEMRA TÜREL

24 Mayis 2021
Sevgili Serdar Başkanım
Ethem

Ethem

24 Mayis 2021
Kelime manaları çok farklı ,gidersek güzel bir bilgi oldu.Teşrkkürler kalemine sağlık
Hafize Erol

Hafize Erol

24 Mayis 2021
Yine bir solukta okudum. Kaleminize yüreğinize sağlık. Bazı kelimelerin anlamında öğrenmiş olduk tşkler. Sizinle birlikte bizde Azerbeycan ı gezmiş kadar olduk. Sevgiler saygılar.
Zafer KONUKOĞLU

Zafer KONUKOĞLU

25 Mayis 2021
Hocam harika bir yazı.Kendimi oralarda hissettim.Kaleminize sağlık.
Cihat Hırçın

Cihat Hırçın

27 Mayis 2021
Serdar bey her zaman okurken keyif aldığım nadide insanlardan birisisiniz....Gercekten fotograflarla beraber anlatim guzel olmus...Tebrik ederim...Sevgiler...
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

30 Mayis 2021
Hepsi birbirinden güzel anılar idi Emeğinize, kaleminize sağlık Serdar hocam.
Veysel Özyurt

Veysel Özyurt

03 Haziran 2021
Yazılarınız da orda yediğiniz yemekler gibi lezzetli. Tadı damağımızda kaldı. S. Demirelin Aliyeve cevabı çok güzeldi. Selamlar serdarcığım
Birgül Çetin

Birgül Çetin

19 Haziran 2021
Sanki okumuyorum da! Sizinle birlikte geziyormuşum gibi hissettim
Rezzan peynirci

Rezzan peynirci

24 Agustos 2021
Teşekkür ediyorum paylaşımınız için Serdar bey. Emeğinize sağlık gene çok güzel (adeta bir gezi rehberi ve sanat tarihi niteliğinde) bir yazı olmuş.. Henüz hepsini okuyamadım bir göz attım.. Ama sindire sindire okuyacağım.. Selamlar, sevgiler

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri