KOMPOZİT

KOMPOZİT

Sevgili okurlarım; bugüne kadar sizleri, seyahatlerimi esas aldığım ve bu seyahatlerimdeki kültürel ve sanatsal gözlemlerimi paylaştığım yazılarımla buluşturdum. Bir seyahat yazarının beslenme kaynağı olan seyahatleri kurursa ne yapar bir düşünün. Şöyle ki benim gibi yarım yüzyıl boyunca neredeyse her yıl birkaçı yurtdışına olmak üzere yılda en az on seyahati olan birinin 2020 Mart ve Nisan ayları seyahatlerinin “Korona illeti” yüzünden zorunlu iptal edilmesinden sonra yaklaşık kırk gündür izole  yaşam tarzı ve müjde niyetine “Sabret. Bir kaç ay sonra yeniden eski hayat tarzına kavuşacaksın“ durumu da söz konusu olmadığına göre ve  çok önceden alınmış, planları çok önceden yapılmış olan Mayıs, Haziran, Temmuz, Eylül, Kasım, aylarındaki yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerime ait uçak biletlerimin bile açığa alınması zorunluluğu ve sonuç olarak  yakın gelecekte ufukta görünür hiçbir seyahat şansı kalmamış  bir seyahat yazarı olarak karşınızdayım. Ülkede ve dünyada yaşadığımız şu anki trajediler özellikle hayatını, sevdiklerini kaybedenler, işini, aşını kaybedenlerden sonra insan ister istemez  tek sorunun bu seyahat edememe olmasına bile şükreder duruma gelebiliyor.

Kendi penceremden gördüklerimi, tespitlerimi, sorgulamalarımı sizlere aktarıp sizlerin iltifatlarına da alışınca bu normal olmayan süreçte yazacaklarımı çeşitlendirmem gerektiğini sadece yazılarımı seyahat, sanat ve kültürel ağırlıklı olmaktan çıkarak, geçmişteki yararlı olacağına inandığım tüm anılarım yanında her konudaki gözlemlerimi, tespitlerimi, araştırmalarımı da sizlerle paylaşabildiğim yazılar yazma kararını verdim.

Şimdi böylesi bir yazı ile huzurlarınızdayım. Beni eskiden beri rahatsız eden bir konu ve bu konuda geçmişte gerçekleştirdiğim küçük çaplı bir icraatımı sizlerle paylaşacağım.

Bir İstanbullu olarak beni rahatsız eden geçmişte hiç görmediğim, alışık olmadığım ancak zamanla bir iş kolu haline gelen çöp ayrıştırarak toplayanlardır. Günümüze çağımıza yakışmayan özellikle bir Ortadoğu ülkesi, bir Hindistan görüntüsünü anımsatan perişan, pejmürde, kirli çuvallı araçlarını çeken yine pejmürde kılıklı insan manzaralarını  kastediyorum.

İstanbul’da çok eskiden at arabası ile “hurdalar alınır” diye dolaşanlar,  yerlerini üç tekerlekli el arabası ile “hurda, eski alırım” diye bağırarak dolaşanlara bıraktı. Bir dönem de ise hurda eski karşılığı naylon eşya takası yapanlar türedi. Ancak çöpleri karıştırarak, çöpten ayrıştırarak para eder olanları toplayanlar olarak ilk kez “Roman” tabir ettiğimiz vatandaşlarımızı görmeyle başladık. Hazır yeri gelmişken Romanlarla ilgili bir yazı dizisi ile onları dile getirmeyi düşündüğümü de şimdiden paylaşayım. Romanlar; bu çöp ayrıştırıp, toplama veya para edecek hurdayı bulabilme konusunda öylesine tecrübeli oldular ki üstü kapalı kamyonetlerinin içini oyduktan sonra park etmiş veya arıza ile durmuş görüntüsü vermek suretiyle kimsenin ruhu duymadan aracın oyuk boşluğundan uzanılarak cadde ve sokak mazgallarının armut gibi toplanması şeklinde  dahiyane yöntemler ortaya koyacak kadar mesleklerini en üst noktaya taşıdılar. Ancak beş altı senedir bu çöp ayrıştırarak, toplayan kişilerin kimliği tamamen değişti ve sektörde neredeyse hiç “Roman” kalmadı. Onlar yerlerini, gerek kıyafetlerinden gerekse konuşmalarından kolaylıkla başka uyruklardan oldukları anlaşılan gençlere bıraktılar veya bırakmak zorunda bırakıldılar. Zaten Suriye göçmen konusunun tavan yaptığı yıllardan bugüne kadarda bu iş kolunda başta Suriyeliler ve Afganlar olmak üzere diğer göçmenler egemenliklerini kimseye kaptırmadılar.

 

 

Çağdaş olma ülküsünü daima taşıyan çağdışı hiçbir olayı veya görüntüyü ülkesine ve insanına yakıştırmayan birisi olarak yıllardır rahatsız olduğum pek çok konudan iki husustan biri;  Minibüs taşımacılığı diğeri çöp toplayıcılığıdır. İnsan hayatını hiçe sayıp  tehlikeli araç sürüşleri, balık istifi taşıma görüntüleri, korna ile yolcu avlama ile yarattıkları ses kirliliği yanında yolcuya nezaket ve hoşgörüden yoksun tavırları birbirleri ile ölümüne yarışarak ve trafikteki sürücülere karşı en ufak tepkide elleri tornavida olan trafik terörünün başrol oyunculuğunu  üstlenmiş şoförleriyle günümüz çok acı gerçeği “minibüs taşımacılığı” ile bu yazıma konu yaptığım çöp toplama arabaları ile gezen  insanlar ve onlara bu özgürlüğü bahşeden sistemin uygulayıcıları sizlerce de çağdışı değil midir.  İlkini kaldırmanın ve özellikle yerine ikame edilecek bir sistem koymanın tamamen finansman ve çağdaş belediyecilikle aşılacak büyük bir konu  olduğunu  kabul ederek şimdilik girmek istemiyorum. Ancak bu çöp toplama işi de en az onun kadar beni müthiş rahatsız etmektedir. Almanya, Hollanda ve İngiltere’de yaşamış biri olarak otuz yıldan bu yana oralarda oturtulan sistemin yani yerel yönetimlerin halka evsel atıkları ayrıştırdıktan sonra kapıya koyması için kurduğu sistem ve sisteme her yurttaşı sokup eğitip yol göstermesi bir yandan da bu amaçla halka düzenli olarak ayrıştırmada kullanacağı farklı torba veya çantalar dağıtması aksini yapanlara da cezai müeyyideleri uyguladığı sistemi yıllardır başarı ile sürdüklerine şahit olmuş biri olarak bizim 2020 yılında bile bunu hala neden beceremediğimizi yada başlayamadığımızı anlamakta güçlük çekiyorum. Bırakın çöp ayrıştırmayı yine Avrupa’da Amerika’da yıllardır uygulanan pet ve cam şişelerin depozitolu hale getirilip halkın bizzat kendisi tarafından makinalara bırakmak suretiyle çözüm bulduğu yani bir yerde halkın doğrudan geri dönüşümde aktif kılmasına entegre edilmesi şeklindeki başarılarına karşın bizim bunu bile uygulamamamız düşündürücü hatta sorgulanması gereken  bir konu değil mi? Mantıklı yanıtı olan varsa kutlarım. Bu hususta temel sorun gerek yerel yönetimdekilerin gerek biz yurttaşların bu atıkların büyük bir gelir olduğunu kavrayamamamız mıdır? yoksa başka art niyetlerle  bu işlere göz yummanın en tatlı ve karlı üstelik  perde arkası bilinmeyen başka bir yol olması mıdır?  Yönetimdekilerin masum yada masum olmaması bile yine bizlerle yani halkla illiyetli değil midir?. Biz bireyler olarak  her konuda olduğu gibi bu konuda da olayı açık net görürsek ve bir irade oluşturursak yöneticilerimize çözüm bulduracak etkin bir güç olmaz mıyız. Bu konuda yani çöp ayrıştırılıp toplanması konusunda işin içindeki gelir boyutunu görebilirsek o perişan pejmürde görünümlü çöp toplayıcıların aslında bu işin kuklaları, zavallı figüranları olduğunu, perde arkasındaki el ele vermiş baron-yönetim ilişkilerini görebilirsek daha net ve objektif bir irade oluşturabiliriz.  Bakın sizlere bu konuda yaşadığım iki anımı paylaşmak istiyorum. Birincisi yıllar önce Avrupa yakasında otururken Anadolu yakasına taşınmam sonucunda esas görevim dışında ortaokul öğrencilerime özel İngilizce  dersleri verdiğimden ve öğrencilerimin Beşiktaş, Gayrettepe, Etiler, Akadlar ve Tarabya da oturmaları yüzünden iki ara iki dere durumu gibi bende iki kıta arasında kalmıştım. Özellikle bazı günler geç saatlerde biten derslerim sonrası eve dönüşte toplu taşıma vasıtası olmaması nedeni ile sadece iki seçenekle karşı karşıya kalıyordum. Taksi veya otostop. Taksi ekonomik olarak üstesinden gelebileceğim bir çözüm olmadığından, geriye kalan tek yol “Oto stop”tu. Eskiden yani terörün ve güvensizliğin olmadığı yıllar da “otostop” sevimli görülürdü. Aracı olan yardım sever halkımız  namahrem kaygısı olmaz ise veya yeri varsa  kesinlikle  otostop yapanı veya yapanları aracına alırdı. Bende şahsen çok kişiyi aracıma aldığımı hatırlıyorum. İşte böyle bir gece eve dönüşümde yol kenarın da elimi kaldırdığım Kamyonet önümde durunca kapıyı açıp her zaman ki ifademi yönelttim “ Abi , Karşıya mı ?” dedim. Şoför de “atla” deyince kendimi şoför mahallinde bulmuştum. Kamyoneti orta yaşlı o zaman benden büyük bir ağabey kullanıyordu. Tanışma faslı sonrası benim gibi sormayı öğrenmeyi seven, merak eden biri olarak sorularıma başladım. Nerelisin soruma yanıtından sonra ne iş yaptığı soruma verdiği yanıtı şaşkınlıkla dinledim. Kendisinin birkaç yerde çöp toplama alanı olduğunu yaklaşık yüze yakın kişi çalıştırdığını  bu işin çok karlı olduğunu ve sıfırdan başladığı bu işten elde ettiği gelirlerle bir yandan inşaat sektörüne de girdiğini anlatıyordu. Bu arada  laf aralarından gittiği ve tatilini geçirdiği yerler hakkında verdiği bilgileri yakalıyordum. Ailesiyle gittiği yerler, kendisinin gittiği “Rusya” ! gibi yurtdışı seyahatleri o günün şartlarında öyle sıradan esnafın bileceği yapacağı şeyler değildi. Bu bey gerçekten mali olarak işi bitirmiş, akıllı biri olduğunu ortaya koyuyordu. Bana da verdiği öğüdü hiçbir zaman unutamam.  “ Bak kardeşim, daha gençsin böyle gece vakitleri zor şartlarda öğretmenlik işini ile ne uğraşıyorsun. Bırak bu işleri. Bizim işte çok para var. Böylesi işlere kafanı yor.” demez mi!! Haklı mıydı, haksız mıydı? o an inanın bir şey diyemedim. Hatırladığım husus  şuydu. Aç bil aç otostopla evine dönmeye çalışan ben ile sıfırdan çöp toplatma işiyle zengin bir cahil bir arada tam anlamıyla Türkiye’deki sosyal ve ekonomik çarpıklığın fotoğrafını oluşturuyorduk. Eve gelince eşime yaptığım espriyi hala unutmayız. Ona  “Bak biliyor musun, yakında ne olacak. Çok yakında zengin bir işadamının eşi olmaya hazırlan”  demem üzerine “ Hayırdır, Piyangodan ikramiye mi çıktı”  sözüne “Hayır. Ama mevcut görevlerimin hepsini bırakıyorum ve bundan sonra çöp toplama işine giriyorum” şeklindeki esprimi haklı olarak anlayamadı. Ne alakası vardı ki “ zenginlik ve çöp toplama işi”. Ancak yaşadığım olayı ve o abiyle aramızda geçen konuşmaları aktarınca olay çözüldü ve karşılıklı gülmeye başladık. Güldüğümüz aslında Türkiye’nin çarpıklığı, sistemsizliği,  kuralsızlığıydı.

 Diğer anımı da hemen paylaşarak bireysel kararlıklarımızla bile bir şeyler yapabilineceğine örnek olmak ve elde ettiğim çok eski bir gururu sizlerle paylaşmış olmak istiyorum. Bostancıda kirada otururken banka kredisi ile ev sahibi olmaya karar vermiştik. Ancak bütçemiz yani geri ödeme kabiliyetimize göre Bostancıdan bir ev alma şansımız olmadığını anlayınca bari başka bir semtte olsa bile hiç olmazsa manzaralı ve ferah olmalı şeklinde başladığımız arayışlar sonunda bugünkü dairemizi bulduk. O tarihlerde çevre çok bakirdi. Ancak dairemizin manzarası benim gibi bir İstanbul ve deniz aşığı biri için muhteşemdi. Dairemiz Dragos tepesi, Sedef adası, Büyükada, Heybeliada ve  Burgaz adasını önü tamamen açık şekilde bir tablo gibi görmekteydi. Başkaca unsurlara odaklanmış eşimi sonunda ikna edip dairemizi satın aldık. Çok mutluydum. Bir süre sonra Dairemize taşındık. Hoş bir süre sonra da bu daireyi aldığım döviz kredisinden dolayı başımıza neler geldiği hususunu anlatmayı buradaki konuyla ilgisi olmadığından başka bir zamana öteliyorum.  Nerede kalmıştım. Evet, Zaten sitenin tamamı yeniydi ve herkes yeni yeni taşınıyordu. Dairemize taşındıktan sonra aslında çok önemli bir hususu kaçırdığımız yada o heyecanla alıcı gözle bakmadığımızdan büyük bir hata yaptığımızı anladık. Evimizden doğruca karşılara bakılırsa hiç sorun olmaksızın muhteşem bir manzarayı seyredebiliyorduk. Ama aşağıya bakınca hemen yanımızın koca bir hurdalık olduğunu nasılda atlamıştık. Zaten bakmamaya çalışılsa bile hurdacıya gelen ve gidenlerin trafiği ve özellikle hacimli metal hurdaların, varillerin, şişelerin atılması, toplanması, nakliyesi ile oluşan ses kirliliği başlı başına bir rahatsızlık unsuruydu. Bu hususta ilk önce apartman yöneticisi beyle görüştüm. Ancak onun beni dinleyiş şeklinden konuyla ilgili yargısını, kanaatini hemen anlamıştım. Daha sonra “Ben ne yapabilirim ki “ diyerek son noktayı koymuştu. Bir süre sonra ise o yıllarda kömürle çalıştırılan merkezi ısıtma sistemi için aldığı kömüre ait hesaplarındaki  çelişkiler yöneticinin dairesini satıp, tası tarağı toplayarak gitmesini gerektirmişti. Daha sonraları bu anıyı düşündüğümde olay ne kadar komik geldi. “kafası farklı işlere çalışan yönetici” ve ondan hurdalığın kaldırılması hususunda destek isteyen bir apartman sakini genç adam. Bu tezatı  düşünüyorum da talebimin ona ne kadar fantezi bir talep geldiğini gülerek anımsıyorum. Ama o yıllarda ben bunu anlayamayacak kadar gençtim. Komşulardan da destek talebim karşılık bulmadı oysa ben onuncu katta oturuyordum. En az iki bloğun ilk altı katında oturan toplamda yirmi dört daire sakinleri başka hiçbir yeri görmeksizin hurdacıyı seyretmek zorundaydılar. Demek iş başa düşüyordu. Hemen  çevre, doğa ile ilgili ne kadar  kanun, tüzük, yönetmelik varsa  ele aldım.  Bunlardaki ilgili maddeler ve müeyyideleri atıfta bulunarak Valilik, kaymakamlık, bakanlıklar, Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin ilgili kısımlarına olmak üzere ne kadar ilgili makam varsa birer şikayet dilekçesi yazdım gönderdim. Yanıt gelmeyen yerlere tekrar tekit yazıları yazdım. Sonunda bir gün belediyeden gelen ekipler Hurdacıyı mühürleyip, kapattılar. Bana da  bu hususta bir yazı gönderdiler. Yanıt çok ilginçti kapattırma gerekçeleri tamamen görüntü kirliliğine dayandırılarak alınmıştı. Bu zaferi eşimle kutladık. Bu zafer ile bana destek olmayan iki bloğun ilk altı katındaki maliklerin dairelerinin mali değerini yüzde kaç artırdığımın hesabını yapıp yapmadıklarını bilmiyorum, ama bilmedikleri tanımadıkları ben onlara böylesi bir katkıda bulunmuştum. İşte bendeniz ta o yıllardan beri bu çöp toplama ve ayrıştırıp satma işinin büyük bir kazanç işi ve ne yazık masumane bir çöp toplama işi olmadığını bilmeme rağmen bu işe sosyal yardım gözlüğü ile bakanlara sosyal yardımın bu şekilde olamayacağını çöp toplatmada köle gibi çalıştırılan sefalet ordusuna göz yumularak yardım yapma şeklinin sosyal devlet anlayışına sığmadığını hatta böylesi bir göz yummanın bir gömlek ilerisinin “ engellemeyin bırakın çöplerden karınlarını doyursun garipler. Kime ne zararları var” demeye kadar gidebileceğini bile söyleyebilirim. Sanıyorum özellikle çöp ayrıştıran bu kaçak gençleri yararlı iş yaptıkları düşüncesi ile takdir eden hatta ekonomiye katkıda bulundukları için hoşgörü sevgisi ile neredeyse bağrına bile basmaktan kendini zor alıkoyanlar sayısı  oldukça çok fazla. Oysa bu düşüncede olanların bu gençlerin halkın yani bizim malımız olan çöplerin belediye tesislerinde ayrıştırılmasından ve ekonomiye geri kazandırılıp belediye bütçesine ciddi bir girdi olmasını engellediklerinden sanırım bihaberler yada başka ifade ile bu çöplerin bu çocuklara toplatılması ile elde edilen gelirinin belediye bütçesi yerine birilerinin cebine girmesi olayının halka ait bir malın çalınması yada alınmasına göz yummağa eşdeğer olduğunu en masum ifade ile düşünememekteler yada görmek istememekteler. Bu düşünce ve bilgi eksikliği onlara bu olaya "masume bir iş", göz yummaya da insani merhamet duygusu gösterilen " hoşgörü ile bakmak” gibi gelmekte. Bu düşüncedekilerden kaç kişi Örneğin İstanbul Büyük şehir belediyesinin Kemerburgaz’daki atık ayrıştırma, geri kazanım fabrikasından haberdardır. Sanıyorum birçoğu değil. Bu teknolojik fabrikalar başkalarınca çöpün ayrıştırmasına gerek kalmadan geri dönüşüme yarayan maddeleri ayırabilmekte kalanı kompozit gübre yapıp yeşil alanlarında kullanmaktadır. Böylesi fabrikaların çoğalmasını  zorlayacak bir halk iradesini ortaya koymak yerine  onları görmezden gelmek ne kadar masumane olabilir. Yada ciddi sağlıklı bir sistem kurarak bu ayrıştırma işinin  bu şekilde hem toplayıcıların hem de halkın sağlığını riske atmayacak şekilde şehir dışı merkezlerde  korunaklı ortamlarda  çalıştırılan gençlerle ama baronlar için değil belediye için yaptırılsa. Kesinlikle bu çocukların bu çöpleri birileri için toplaması demek belediyenin kazancını, özel sektörde ki bu işlerin baronlarına kazandırmasına tercihtir. Zaten bu çocuklar karın tokluğuna bu çağdışı işleri yapmaktadır. Mülteci yada kaçak oldukları ülkemiz de bir sonraki işlerine başlamadan önce yaptıkları ilk can simidi işlerden biri olduğundan bu iş bir yerde yasadışı bir sistemin parçası haline dönüşmüştür. Bu gençlerin her birinde özel dizayn edilmiş çöp taşıma aracını nasıl kimlerden temin edebilmektedirler. Bu garibanların böylesi bir aracı bulacak, yaptıracak parası var mıdır?  Bir araştırma yazısında okuduğuma göre bu gençlerin yüzde doksanın da hepatit B mikrobu mevcuttur. Bakın çok değer verdiğim Ekonomi yazarı Ege Cansen  geçtiğimiz yıllarda bu konuda Sözcü gazetesinde ne yazmıştı.

 

“Bu noktada toplumun tutumu çok enteresandır. Garibanizm edebiyatıyla olaylara yaklaşılmaktadır. Bir defa bu güzel bir tablo değil. Bizim şöyle bir tutumumuz var. Sıtmayla savaşılsın ama sivrisinekler ölmesin. İyi de başka nasıl savaşılacak? Bu çöpler kamyonlarla bir merkeze gitse. Sokak toplayıcıları da orada işçi olsa ve yine çöplerden ayıklama yapsa daha iyi değil mi? Toplumdan hemen zavallı, gariban adamlar hem çöplerimizi topluyorlar, hem şehri temizliyorlar. Bu ne gaddarlık' sesleri yükseliyor. Bu yanlış. Bunlar şehri temizlemiyorlar. Çöpleri bırakıyorlar. İçlerinden sadece işine yarayacakları alıyorlar. Sokaktan çöp toplama işi bir sektör haline gelmiştir, içinde mafyalaşma ve mahalle bölüşmeleri söz konusudur.” Yazar ne kadar doğru tespitler  yapmış.

Çöpleri ayrıştırırken etrafa saçtıkları çöpler, açık bıraktıkları konteyner kapakları örneğin bir önceki Maltepe belediye başkanımızın gururla inşa ettiği devasa yer altı konteynerlerinin kapakları bu çocuklarca kolaylıkla açılıp tüm gün kapatılamadan açık kaldığı gibi diğerlerine göre daha korkunç görünümler ortaya koymaktadır. Oysa yapılırken çevre dostu olarak sunulan sözde yer altı konteynerleri şimdiler de görsel ve biyolojik çirkinliklerin baş aktörü oldu.

Başka bir yönü ise bu işte karın tokluğu ve zor şartlarda çalışan bu gençler hırsızlık başta olmak üzere başkaca kanunsuz işler için potansiyel kitle olmaya bu kanalla bulaşmalarıdır. Bu sektörü yöneten baronların başkaca işlerine rehabilite merkezinde stajyer durumu yaşamaktadırlar. Nitekim geçen yıl semtteki bir market kapısına beş dakika için bıraktığım o kısa sürede çalınan elektronik ses düzeneklerimin faillerinin kim olduğu marketin kamera sisteminden gördüğümde hepimiz şaşırmıştık. Kameradaki görüntüden süratle market kapısı gelen iki çöp toplayan gencin aparatlarımı süratle o koca çuvallarına atıp yine süratle uzaklaşmaları anlaşılıyordu. Emniyet baskısı sonrası çöp toplama merkezine gidip onlardan geri aldıktan sonra beni tekrar arayan polis eşyanızı geri aldınız değil mi ? sorun yok değil mi ? şeklinde ne güzel de teselli etmişti!!!. Böylesi bir olayı yaşadıktan sonra yine semtimizde büfe işleten esnaf dostumun kapısı önündeki buzdolabının bu çöp toplayıcılar tarafından çalındığını tespit ettikten sonra emniyet güçleri vasıtası ile geri iade edilmesine hiç şaşırmış olabilir miyim? Bunlar bizim yaşadığımız olaylar başkaca neler yaşandı, yaşatıldı ve yaşatılacak bilmiyoruz. Üstelik bu gençler İstanbul’un her semtindeki, her mahallesindeki marketlerde rahatlıkla alışveriş yapmaktalar o kirli elleri ile reyonlardaki her şeye dokunmaktadırlar. Abarttığımı düşünenler denk geldiklerinde şöyle bir izlesinler. Hatta maske ile markete girme zorunluluğu yaşadığımız bu günlerde semtimdeki bir markette maskesiz eldivensiz olmaları nedeni ile ben dahil mevcut müşterilerce Market yetkilisine kızdığımızda, ondan aldığımız yanıt  düşündürücüydü  “ Haklısınız. Ama o kadar çoklar ki. Laf, söz anlamıyorlar. Hangi biriyle baş edelim. Şaşırdık kaldık. İnanın, bizde usandık“. Herkes haklıydı biz tepki verenler, bu garibanlar ve market yöneticisi hepimiz kendi çapımızda haklıydık. Bu garipler haklıydı zira bu ülkeye ellerini kollarını sallayarak kaçak olarak gelmişler kimse onlara bir şey dememişti. Meşru gelen mülteciler varken bunlar birazcık üvey evlat kalmışlardı. En büyük şansları en azından destek görmeseler de köstek görmüyorlardı. Bu durumda onların ne maske, ne eldiven bulacak kabiliyetleri, ne dilleri veya ne de olanakları vardı. Devlete otuz yıl hizmet etmiş ben bile maske bulamazken onlara ne diyebilirdik ki. Market yöneticisi de haklıydı sorun onları aşıyordu. Bu sorun hepimizin sorunuydu. Ama artık bizler hem bu çağın ve şehrin bilinçli bireyleri hem de eskiden mazeretine sığındığımız üzere ne yapalım deme lüksümüz kalmayanlar olarak bundan böyle “Korona sonrası” diye yeni bir devir başladığından artık sadece çağdaş olmaya çalışmayacak hijyenin en önde olduğu bir yaşamı  birlikte tesis edeceğiz.

Serdar TAŞTANOĞLU

18.04.2020

 

 

15 Yorum

Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

20 Nisan 2020
çöpten zengin olma hayali güzel ama yapılması zor gibi geldi yazınız diğerleri gibi yine çok güzel Tebrikler
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

20 Nisan 2020
Çok önemli toplumsal ve ekonomik iki sorunu ele almışsınız Serdar bey!! Sebeb ve sonuçları çok güzel bir şekilde değerlendirmişsiniz!! İlk sorunla ilgili yani minibüs şöförlerinin yanlış taşımacılığı ile ilgili pek çok kez şöförler ile tartışmalarım olmuş, hatta İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde bu ancak Afrika'nın az gelişmiş yerlerinde görebileceğimiz taşıma şeklini sözlü ve paramı geri talep ederek, minibüsü terketmek usulüyle davranışsal protestolarımı gerçekleştirmişimdir. Neyseki Marmaray tren taşımacılığı sayesinde artık minibüslerden çoğumuz kurtulduk!! Hepimizin acı çektiği bir durumdur bu! Ne kadar değerli insanları taşıdıklarından bihaber bu seferleri yapan çoğu eğitimsiz şöförlerin ne kadar kabus olduklarını biliyor ve görüyoruz. Aslında bu kişilerin özel bir eğitimden geçmeleri ve insan ilişkileri konudunda eğitilmeleri gerekiyor. Bahsettiğiniz 2, sorunu da ben ne yazıkki çocukluğumdan beri gözlemlemekteyim. Düşünün bu kadar senedir bir şey değişmedi. Aslında sorun en çok bizde. Herkes bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı ile davranıyor ve sorunları görmemezlikten geliyor. Ya da çok konuda olduğu gibi sadece konuşuyor ama icraata geçmiyor. Yani bir şeyden şikayetimiz varsa bu kadar sabretmemeli ve gereken yerlere şikayet etmeliyiz. Ancak o zaman dikkate alırlar. Yazınız ve tespitleriniz çok güzel, TEBRİK EDİYORUM SİZİ SERDAR HOCAM!! SEVGİYLE KALIN!!!
Ayla

Ayla

20 Nisan 2020
Toplum bireyleri gereken duyarlılığı gösterebilse, bana dokunmayan yolan bin yaşasın zihniyetinden kurtulabilsek çözüm üretmeye başlanır. Teşekkürler hocam..
Nazife Sefer

Nazife Sefer

20 Nisan 2020
Çok güzel bir konuyu kaleme almışsınız Başkanım..80 li yıllarda avrupa çöplerini ayrıştırıyordu..biz hala başlayamadık..
Nasuh Kaya

Nasuh Kaya

20 Nisan 2020
Maalesef her iki konuda da bugüne kadar bir arpa boyu yol alamamış olmak ülkemizin kaderiymiş gibi görünse de bunları aşmak konusunda bizim gibi düşünenler sayesinde er veya geç üstesinden geleceğimizi düşünüyorum. Bu vesile ile benzer bir konuda yaşadığım bir olayı aktarmak isterim. Sokagimizda devam eden bir inşaatın kaldırımı harap ettiğini şikayet etmek için Kadıköy belediyesi zabıta müdürlüğü Kozyatağı birimini aradım açılmadı daha sonra Zabıta müdürünü aradım yine açan olmadı. Bilahere e-mail attım ertesi gün döndüler ve inşaat sahibini uyardıklarını bildirdiler. Hepsi bu. Kaldırım hâlâ aynı durumda yani yürümek imkansız. Ülkede kanunlar var ama uygulama yok batıda gözünün yaşına bakmazlar ama dediginiz gibi yılmak yok. Sevgi ve selamlar. Nasuh Kaya
Nasuh Kaya

Nasuh Kaya

20 Nisan 2020
Maalesef her iki konuda da bugüne kadar bir arpa boyu yol alamamış olmak ülkemizin kaderiymiş gibi görünse de bunları aşmak konusunda bizim gibi düşünenler sayesinde er veya geç üstesinden geleceğimizi düşünüyorum. Bu vesile ile benzer bir konuda yaşadığım bir olayı aktarmak isterim. Sokagimizda devam eden bir inşaatın kaldırımı harap ettiğini şikayet etmek için Kadıköy belediyesi zabıta müdürlüğü Kozyatağı birimini aradım açılmadı daha sonra Zabıta müdürünü aradım yine açan olmadı. Bilahere e-mail attım ertesi gün döndüler ve inşaat sahibini uyardıklarını bildirdiler. Hepsi bu. Kaldırım hâlâ aynı durumda yani yürümek imkansız. Ülkede kanunlar var ama uygulama yok batıda gözünün yaşına bakmazlar ama dediginiz gibi yılmak yok. Sevgi ve selamlar. Nasuh Kaya
ERTUĞRUL ÖZBAĞ

ERTUĞRUL ÖZBAĞ

20 Nisan 2020
hocam kutluyorum sizi, gözlemleriniz çok doğru ben ilk mühendislik çalışma hayatımda büyük bir alüminyum ve ambalaj ürünleri ,üreten fabrikada hurda alüminyum kutu ve hurda kağıtlarının müthiş para ettiğini gördüğümde hayret etmiştim,aynı olay cam fabrikasında danışmanlık yaptığımda da gördüm.sizin de bahs ettiğiniz gibi bu sehirli kent kültürü ile orantılı,Japonya bu işde en ileri ülkedir,her evde ayrı ayrı kutularda çöp birikir.Belediyelerin öncülüğü ve çevre bakanlığının desteği şarttır.insanliık bu işi ancak ilk okul dan başlayan eğitim ve aile kültürü ile çözebilir.Çare tükenmez belki mühendislik de işin içine girip hurdayı at paranı al sistemini de yaygınlaştırılır.Çöp işinde insanin insani sömürerek mafyalaşma ve acımasız kapitalizmin göçmenleri sömürmesi ne ilginç.
Filiz Alkan

Filiz Alkan

20 Nisan 2020
Güzel konuya değinmişsiniz Serdar Bey Biz bireysel olarak geri dönüşüm atıklarını biriktiriyoruz haftada bir gün belediye gelip alıyor ve poşet bırakıyor Bana sorarsanız bu yeterli değil daha organize olmamız lazım Belediyemize gelir olur diye düşünüyorum bence milli servet sayılır
Ümran

Ümran

20 Nisan 2020
Serdar Bey öyle bir konuya değinmişsinizki ben mi fazla bu noktaya takılıyorum diyordum. Yoruma sığmsyacağı için buradan yazıyorum. Belediyelerin devletin yapması gerekli yapabileceğide bir konuyu boşluktan yasaktan uzak olduğu için bu çöp toplayıcıları yapıyor. Evlerimizde karton, şise v b . çöp torbasından başka atacak yer herseyde önce mutfaklarımızda yer akan yok. Buda inşaide ranttan dört duvar mimarisinden. Aparmanımızda 15 yıldır yöneticiyim. Yıllar once aparman içi e ayrıştırma kutuları istedim. Kimse evde (ıste yine yer sıkıntısı) ayrı ayrı torvaya koyacak yer yok diye aşaği inip atmadı. Belediye dolmuyor diye gelip almadı sonrada kullanılmıyor diye kaldırdı. Belediyede bunun ile ilgili belki 20 dilekcem vardır. Beni tanıdılar. Yine ayrıştırma ile ilgili dilekçe vericekseniz vermeyin belediye kutu verdi ya deyip geçtiler. Bende yılmadım çöpler etrafa saçılıyor sinek oluyor. O zaman semte büyük kumbaralar koyun diye 28 daireden imza toplayıp verdim. Parkın oraya önce cam daha sonra ambalaj için koydular. Parkın ordaki dere üstlerindeki kapakların metalleri ortdan catlamış her an herkes düşebilirdi bunada imza topladım defalarca dilekce verdim artık niye istinaden bilmem Başkan Ali Kılıc semtimizde oturduğu için duyarsız kalamadı yaptırdı. Karton için çöpümüzün yanına kumbara koydu fakat çek çekciler ters çevirdi maşa ile içinden aldılar etraf çöp oldu cevre oturanları bilir yine dilekçe ile çevre temizlikten bilirkisı ile çöpe remi yer tayin ettik. Şuna bakın belediyeden ne hizmeti istiyoruz. Yere kapalı çöp toplamayıda deştilerm moni pastanesi ve cevahir otel civarı cöp ve kokudan geçilmez oldu. Dragos Driver Sitesinde harika rakkamkarla ev satışı sunuyoruz önü çöplük. Tekrar dilekçe verdiginde bana ümran hanım bu konuda sizde başka şikayet yok dediler. Ne diyebilidim. Neden hepimiz bu itirazı yapmıyoruz. Sonunda medeni zihniyet bu adamların yaptığını yapacağına cevahir otelin arkasina kocaman çevrelenmiş yasal gibi yer yaptılar. Bende bu adamlara karşıt gibi belediyede nam saldım.
Sonay Ovissi

Sonay Ovissi

21 Nisan 2020
Dogru tespitlerinizi bende onayliyorum Hatta su anda benim evimde tam dragos dernegimizin arkasinda oldugundan sol manzaram uzaktanda olsa hurda coplugunu goruyor.Kac kere site yoneticilerimizin belediyeye sikayetleri tam olarak sonuclanmadi.Bunada sukur dediklerimizin arasina koyduk bu meseleyi. Omrumun cogunu yurt disinda yasadigim icin burada saskinligimi soka sokan oyle cok meseleyle karsilasip acaba benmi yalnis anladim yada yalnis yaptim deyip kendimi sorgulamisimdir.Serdar bey herseye ragmen farkinda olmak farkindaligimizi artirir.Guzel yorumunuz ve dogru tespitleriniz icin sizi kutluyorum ve emeginize saglik diyorum.Sevgiyle kaliniz.
Yusuf Aydan Mut

Yusuf Aydan Mut

21 Nisan 2020
Kaleminize sağlık Serdar bey. Birileri görüyor, birileri de bakıyor. Çözüm birlikte bulunacak.
Derya Şahinalp

Derya Şahinalp

21 Nisan 2020
Bende gariban insanlar ekmek parası kazanıyor diye düşünüyordum Serdar bey,ama geri planda çok farklı kazançlar var olduğunu anladım.Belediyeler bu işiorganize edip,eğitimini vermesi gerekir; ancak o zaman Avrupa ülkeleri gibi olabiliriz.O günler çok uzak değildir umarım.
Kadriye Baysa

Kadriye Baysa

21 Nisan 2020
Toplumsal sorunlarımıza hepimiz tepkimizi göstermeliyiz,ne gerekirse yapmalıyız çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim
Ayşe Sakallı

Ayşe Sakallı

16 Mayis 2020
Sevgili Serdar Bey, değerli yazınız için çok teşekkürler ve tebrikler. Toplumsal duyarlılık sanırım önce aile ortamında sonra okulda başlıyor. Ebeveynlere, öğretmenlere, devlete, belediyelere çok iş düşüyor bu farkındalığı yaratmak için. Ben de bir ara Mersin'de site yöneticiliği yapmıştım. Geri dönüşüm çöp kutuları yoktu. Belediyeden talep etmiştim. Getirmişlerdi sağ olsunlar. Site sakinlerini, çöpleri önce evde ayrıştırmak, sonra da, site çöp kutularına ayrışmış bir şekilde atmak konusunu rica etmiştim. Hep birlikte güzel bir dönüşüm başlatmıştık bu konuda. Umarım tüm site yönetimleri ve apartman yönetimleri benzer girişimlerde bulunurlar. Ardından bu çöplerin sadece belediye kurumlarınca toplanabilmesi sağlanır. Yazınız öncesi ben de acıyarak bakardım çöp toplayanlara. Olayın arka yüzünü bilmiyordum. Vahşi kapitalizm kurbanları umarım gelecekte azalırlar. Çevre konusundaki yazılarınızın devamı dileğiyle. Saygılar.
Şefika

Şefika

13 Temmuz 2020
Önemli bir konuya değinmişsiniz.Maalesef durum bu.!!! Halk olarak bilinçli değiliz ve bu durumdan nemalanan insanların sektör oluşturması da kaçınılmaz.!!! Kaleminize sağlıklı.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri