ÖN YARGI

 

 

 

ÖNYARGI

Yunanistan anılarım...

O tarihlerde Ulaştırma Bakanlığına bağlı DB Deniz Nakliyatı TAŞ isimli Denizcilik şirketinde müfettiştim. Odamda raporlarımla meşgulken, telefonum çaldı. Arayan Kurul Başkanımızın sekreteriydi. Kurul Başkanının benimle görüşmek istediğini iletti. Hemen Başkanın odasına gittim. Başkan, Yunanistan'daki Acentemizin hesaplarının incelenmesi gerektiğini, bu görevin bana ve Ulaştırma Bakanlığı adına katılacak bir Başmüfettişe verildiğini söyledi. Buna göre hemen hazırlıklara başlamamı ve görevin yaklaşık üç ay süreceğini ilave etti. Kapıdan çıkıp odama doğru giderken karmaşık duyguları içindeydim. Bunca Avrupa acentelerimiz varken Yunanistan da nereden çıkmıştı?..

Komşumuz Yunanistanla ilişkilerimiz çok sıkıntılı bir süreçteydi. Kıbrıs ve Ege kıta sahanlığı sorunlarımız biteceğine daha da kötüleşmiş, üstüne birde Asala terör örgütünün Elçilik mensuplarımıza yönelik acımasız suikastlarının sonuncusunu muhtelif Avrupa şehirlerinden sonra Atina'da da gerçekleştirmiş ve bu acı daha kabuk bağlamamışken, kısa bir süre önce bir kez daha bu kez Yunan orjinli 17 Kasım terör örgütü, Atina İdari Ataşemizi şehit etmişti. Bu sorunlara bağlı olan içimdeki öfke bende bu görev için neşe yerine çok olumsuz bir duygu yaratmaktaydı. Birde Kıbrıs kökenli olmamdan dolayı, akrabalarımızın Kıbrısta uzun yıllar yaşadıkları acı olaylar da hafızamda durmaktaydı. Masama oturduğumda Lefkoşa da katledilen anne ve dört masum yavrusunun küvetteki kanlı cestleri gözümün önüne geldi. İtiraf etmeliyim ki tüm Yunanlılara ve Rumlara karşı önyargılı olarak çok tepkiliydim.

 

Öbür yandan da bu görev, maceracı ruhumu harekete geçirdi. Bu görev sayesinde bu hep uzak durduğumuz “düşman komşuyu '' yakından tanıma fırsatı bulacaktım. Üstelik mevsim de gezip görmeye, “Turizm Cenneti '' diye abartılan Yunanistanı tanımaya çok uygundu. Hemen hazırlıklara başladım. Bu görev süresince birlikte çalışacağım, Bakanlık Başmüfettişi ile tanıştım. Görev arkadaşım olgun, ağır, aklı başında birine benziyordu. Bendeki ilk izlenimi olumlu oldu. Bu tip uzun süreli görevlerde, size refakat eden mesai arkadaşınızın ne kadar önemli olduğunu, yaşadığım birkaç benzeri görev nedeni ile iyi öğrenmiştim.

 

 

 

 

 

Bu kritik dönemde gerçekleştireceğimiz görev için bize yapılan uyarı başta şu oldu: “Tehlike arz eden bir ortama gidiyorsunuz. Bir süre önce ölümle sonlanan bir suikast gerçeği ortada. Türkiye'den gelen resmi kişiler olduğunuzu mümkün olduğu kadar açıklamayın ve görev dışında riskli yer ve kişilerle aynı ortamda bulunmayın ve takım elbiselerle dolaşmak yerine dikkati çekmeyen kılık kıyafet ile dolaşın. Pasaportlarınızı ve diğer kimliklerinizi üzerinizde taşımayın '' . Bu telkin ve tavsiyeler benden çok yanımdaki büyüğümü çok tedirgin etti. Renginin kaçtığını, dudaklarının kuruduğunu dikkatle yüzüne baktığımdan görüyordum. Biletlerimiz alındı. Atina ya uçma zamanı gelmişti.

 

 

 

AKLIMA ARAP SÜLÜ GELDİ …

Havaalanında birden aklıma “Arap Sülü“ geldi. Nasılda önceden hatırlayamadım diye kendi kendime hayıflandım.“Arap Sülü '' Ankara'da mahalleden tanıdığım, eğitimini ilkokuldan sonra devam ettirmemiş, hiperaktif ve çok neşeli Süleyman isimli bir arkadaşımdı. Ona Arap yakıştırması, sanırım Adana taraflarından ve çok esmer olmasından yakıştırılmıştı. Kimseye aldırmadan yakasında bozkurt rozeti ile dolaşırdı. Teyzesinin çalıştığı Ankaradaki Amerikan üssüne gidip gelerek, Amerikalı dostlar edinmiş, böylece bir Amerikalı kadar hızlı ve aksanlı İngilizce konuşmayı öğrenmişti. Hayatımda yer alan ve unutmadığım, bilge bir kişi Amerikalı Mr. Mc Carrol‘ı bana o tanıştırmıştı.

 

 

 

Benim üniversite yıllarım sonrasında iş hayatım ve evlenip İstanbul'a yerleşmem nedenleri ile Arap Sülü ile irtibatım kopmuştu. Sadece onun Atina'ya gittiği bilgisine sahiptim. Arap Sülü'yü bulma düşüncem, beni heyecanlandırdı ve görevimde son anda olumlu katkı yaratan bir unsur oldu .

Havaalanından sonra Atina'nın merkezi bir yerinde muhteşem bir otele yerleştik. Gelgelelim bu çok lüks otelde sadece kahvaltı yapma hakkımız vardı. Şayet öğle ve akşam yemeği yiyecek olursak sanırım hem harcırahlarımızın tamamını harcadığımız gibi maaşlarımızı da tüketmek zorunda kalacaktık. Neyse ki öğle yemeklerimizi acentede yiyeceğimiz bildirilince sorunumuzun bir kısmı çözülmüş oldu. Akşam yemekleri için de Üstad'ım ile yiyecekleri dışardan alıp odalarımızda yemek şeklinde bir kararda mutabık kaldık.

Ertesi gün Atinadaki görevimize başladık. Sabah belli bir saatte göreve araçla götürülüyorduk. Akşam üzeri saat onaltı gibi otele bırakılıyorduk. İlk tespitim, Yunanlıların bize göre daha rahat insanlar oldukları ve sosyal hayatlarından asla taviz vermedikleri olmuştur. Onların şu öğle siestalarına alışamamıştım. Marketlerin ne zaman açılıp kapandığını anlayamaz olmuştum. Nerede gözünü sevdiğimin İstanbulumun sabaha kadar açık alışveriş mekanları diye düşündüğümü hatırlıyorum. İlk bir, iki gün bize denilenleri aynen uyguladık. İş sonrası otele kapağı atıyor ve çıkmıyorduk. Bu yaşantı beni germeye başladı. Ancak görev arkadaşım benden çok farklı bir karakterdeydi, otelden çıkmıyor, odadaki yaşam onu rahatsız etmemiş gibi görünüyordu. Oysa bu yaşam şekli benim özgür yapıma çok tersti ve sonunda isyan ettim.

Üçüncü gün iş dönüşü otele gelip üzerimi değiştirdikten sonra halkın içine girmeye karar verdim. Zaten Yunanlılar tip olarak bizlere çok benzediklerinden kimse benim Türk olabileceğime ihtimal veremezdi. Sokaklarda mümkün olduğunca konuşmamaya çalışıyordum. Bir yandan da “Arap Sülü'nün '' izi üzerindeydim.

O ana kadar Büyükelçilikten onun kesin olarak Atina'da olduğu bilgisini elde etmiştim ama adresi veya irtibat numarasına ulaşamamıştım. “Belki de otelin yakınında yaşıyordur “ düşüncesi bile oluşmuştu, dışarıda onu andıran koyu tenli tip gördü mü daha dikkatli inceliyordum.

Ben akşam yemeklerimiz için odaya alışverişe başlamıştım. Üstadım sanırım İstanbul dan yeterli kumanyayla geldiğinden birkaç gün bana sipariş vermediği gibi benim böyle pervasızca sokaklarda olmamdan çok endişe duyduğunu ifade etti.

“Birkaç günlük alışverişi acente yetkilileri ile yaparsak dışarı çıkmana da gerek kalmaz. '' şeklinde öneride bulunduğunu hatırlıyorum.

Ben de alın yazısı ve kadere inandığımı, beni merak etmemesini, hatta benimle gelmesini, dışarıda çok eğlenceli bir hayat olduğunu, insanların sokaklara masalarını çıkarıp akşam yemeklerini hep beraber yediklerini, şarkılar söylendiğini anlattım. Gerçekten de Atina daki mahalleli dayanışması ve samimiyetini hem kıskanmış, hem de hayran kalmıştım.

 

UZO LU BİR SOFRA KURACAĞIZ…

Yine bir iş dönüşü, odamdaki buzdolabında yeterli nevalemin olmadığı görünce, üstada dışarı çıkacağımı, bir şey isteyip istemediğini sordum. “Sorma bende de bir şey kalmamış '' dedi . '' Tamam şimdi ben çıkıyorum, yemek saatine doğru döneceğim ve seninle şöyle Uzo lu (Yunan Rakısı) bir sofra kuracağız, ne dersin? Bu akşam sofrası benden “ dedim.

Çaresiz olduğundan karşı koyamadı. Böylece ben yine Atina sokaklarına açıldım. Sürekli yürüyor, bazen çaktırmadan fotoğraf çekiyordum. Otelden sanırım bir saat uzağa bir yere gelmiştim. Dönüş süresini de dikkate alarak buradan geri dönmeye karar verdim. Oraya gelene kadar alışveriş yapacak bir açık yer bulamadığımdan artık birilerine sormam gerekiyordu. İngilizce olarak yolda birine “ market nerede “ diye sordum. Bana yakın bir dükkanı tarif etti . Şanslıydım tarif edilen yer bizim bakkalla şarküteri arası bir yerdi. İçeri girip etrafa göz atınca akşam kuracağımız çilingir sofrası için her şeyin fazlasıyla olduğunu görerek mutlu oldum.

 

 

Tezgahın arkasında 55-60 yaşlarında bir bayan duruyordu. Bana Yunanca bir şey sordu. Sanırım “Nasıl yardımcı olabilirim '' gibi bir soruydu. Ben İngilizce konuşarak gayet şirin şekilde, bir büyük şişe Uzo , beyaz peynir , domates , salatalık , zeytinyağlı yaprak sarması , limon, yeşil zeytin ve ekmek istedim. Hepsini bir poşete doldurdu. Ben İngilizce teşekkür edince, dayanamadı bana İngilizce “Nereden geliyorsun?. '' diye sordu. Allah için söyleyip , söylememekte biran için tereddüt ettim . Nihayet “İstanbul “ dedim.

İşte o unutulmayan sahneyi o andan sonra yaşadım. Tezgahın arkasından hızla çıkıp yanıma gelip ve sarıldı ve “Türkçe konuşsana be . Hoş gelmişsin gardaş '' ! . “Benim adım Elena . Ben Kurtuluş luyum. Buraya çocukken geldik . İstanbul umuzu , arkadaşlarımı, mahallemizi, evimizi hiçbir zaman unutmadım. Yoğun çalışma ve özel sorunlardan çok uzun zamandan beri İstanbul u hiç ziyaret etmek kısmet olmadı . Burada evlendim . Beyim buralı iki yetişkin oğlum var . Seni onlarla tanıştırmak isterim. Yarın dükkanda olurlar, gelir misin.? “ dedi. Ben de “bilmiyorum belki '' gibi çekimser konuştum. Arkasından da “Neyse ben gideyim . Borcum ne kadar .? “ diye sordum. Bana ölene kadar unutamayacağım bir yanıt verdi. '' Be bizde misafirden para alınır .? “ . Evet yıllarca unutamadığım ve asla unutamayacağım bir cümle; “BİZDE MİSAFİRDEN PARA ALINIR ? ''

Şaşkınlık içindeydim. Hem para almıyordu ve hem de “bizde '' diyordu . İşte bu kadar dost bu kadar bizdendi, bozulmadan ve hiçbir siyasi çirkinlikten etkilenmemiş bir insan vardı karşımda. “Olmaz büyük bir tutar bu , kabul etmem. '' diye ısrar ettimse de para almayı kabul etmedi . '' Üzülme başka sefere alırız “ şeklinde de beni teselli etti . O andan itibaren tüm Yunanlılar benim dostumdu, yakınımdı " Gelecen mi yarın ? diye yineledi . Ben de “Tamam, yarın geleceğim ve yanımda bir arkadaşımı da getireceğim. O da İstanbul dan. '' dedim.

 

Otel dönüş yolumda bu kareleri tekrar tekrar yaşama mutluluğumu sürdürerek otele vardım ve hemen arkadaşımın odasına girdim. Ona  “Haydi sofrayı kuralım. Ben çok acıktım" dedim. Bizde hemen sorulur ya , o da hemen “ sana borcum ne kadar ? '' diye sordu . “Aga borcun yok. Bu gece bendensin demiştim ama kusura bakma sözümü tutamadım.Bu gecemiz Elena ablamdan '' değince üstadın şaşkınlığı görmeye değerdi.

 

Fazla sabırsızlandırmadan olayı detaylı anlattım. Sanırım onun da korkuyla karışık duyguları ve reaksiyonu kırılmıştı. “Yarın seni tanıştıracağım . Ne dersin? şeklindeki soruma tereddütlü bir cevap vereceğini beklerken. '' Tamam gidelim. '' demez mi !

Ertesi gün iş dönüşü bizim Elena ablanın dükkana gitmek üzere otelden ayrıldık . Üstadın yüzü gülüyordu. Hapishaneden çıkmış mahkum gibiydi , ama bana belli etmemeye çalışsa da arada bir takip ediliyor muyuz ? gibisinden arkasına dönüp bakmasını yakalıyordum .

Elena abla güleryüzü ve candanlığı ile karşıladı . Bizi eşi ve oğulları ile tanıştırdı. Onlar da çok sıcak ve samimi insanlardı. Hepimiz sanki eski dostlarımızı bulmuş gibi mutlu ve heyecanlıydık. Onlar ne yazık ki Türkçe bilmiyorlardı. Elena abla bizim tercümanlığımızı yapıyordu ve bize kahveler getirildi. Dükkanın önüne kurulan masada muhteşem bir dostluk samimiyet ve sevgi vardı. Bu masadaki insanları görenler yıllardır düşman olarak kamplara ayrılan taraflar olduğuna asla inanamazdı.

Atina da kaldığımız üç ay içinde muhteşem dostluklar kurdum. Atina görevi sırasında bir de Girit Acentemizi denetlemek söz konusu olunca çok merak ettiğim Girit adası görme fırsatı da benim için büyük bir şans oldu. Girit in görülmesi gereken bir yer olması ve orada da dostluk köprüleri kurmamın mutluluğunu yaşıyordum. Girit tam bir Osmanlı adasıydı. Bizim Kıbrıs a çok benziyordu. Yunanistan da tüm gördüklerim, yaşadıklarım Türk milletine bu kadar benzeyen başka bir millet olamayacağı kanaatini pekiştirdi. Rahmete kavuşan Atina acentemizin sahibi Mr Skouze in oğlu George kızı Rena le başlayan dostluğumuz yanında birçok Yunanlı dostlar edindim ve hala sürmektedir.

 

 

 

Yıllar sonra İngiltere de okuyan oğlumun birlikte tuttuğu evdeki Türk arkadaşı ile anlaşamayınca yerine bir Yunanlı Mihaliss isimli arkadaşı taşındı ve mezun olana kadar birlikte evi paylaştılar. Oğlumun tatillerde bize Mihallis ile ne kadar iyi anlaştığını, yeme içme alışkanlıklarının birebir aynı olduğunu anlattığında şaşırmadım.

 

FBI TARAFINDAN ARANIYORSUNUZ…….

Atina da devam eden bu mutlu görev sırasında bir de Arap Sülü yü bulsam keyfime diyecek yoktu. Bunun için çok sıkı çalıştım. Nihayet bir gün adının Agapios olduğunu hatırladığım, çok iyi Türkçe bilen ve Türkiye den gelenlerle sıkı diyalog içinde olduğunu öğrendiğim zattan, Sülü'nün “Palaia Fokaia '' tarafında bir armatörün yanında çalıştığını hatırladığını öğrenmem, bana işin sonuna geldiğim heyecanını yaşattı.

Bu ipucu benim için çok değerliydi ve o bölgede oturan armatörleri soruşturmaya başladım. Tek bir armatör olduğu söylediler. Rehberden evinin telefonunu buldum. Sıra aramaya gelmişti. Çok heyecanlıydım. Bunca istihbarat boşa da gidebilirdi. Numarayı çevirdim. Telefona çıkan bayana, İngilizce giriş yaptım. İngilizceyi az bildiğini söyledi. Ama konuşmalarımı anlıyordu. Ona Süleymanı sordum. Bir an durakladı. “Kendisi ile konuşmam lazım,Oradaysa verir misiniz ? “ dedim.

Birden “Salamon , Salamon“ diye  seslenmesini hiç unutmayacağım. Bizim Arap Sülü “Salamon '' olmuştu. Telefona geldi. Önce benimle Yunanca konuştu. Ben İngilizce konuşunca hemen o akıcı mükemmel İngilizcesi ile konuşmasına devam etti. '' Kimsiniz? '' dedi. Ben çocukluk arkadaşı olmamız ve birbirimize çok şaka yapmamızın rahatlığı ile “Ben FBI ajanıyım. Hakkınızda tutuklama emri var “ deyince sesi kesildi. Birkaç saniye içinde toparlanıp bu kez “anlamadım . Benimle ne işiniz olabilir.? '' demesine üzerine ben bu kez “ Mr. Salamon arananlar listesindesiniz “ . dediğimde sanırım Süleyman bitmişti. Sesinin titremesi üzerine olayı uzatmamaya karar verdim.

“Arap Sülü benim, ben Serdar, Ankara dan “ . demem üzerine dayanamadı küfürü bastı. Hak etmiştim. Hemen “Neredesin ? çabuk buluşalım '' dedi. Bana yolu, bineceğim otobüsleri tarif etti . Ertesi gün iş dönüşü tarif ettiği gibi hareket ettim, aktarmalı otobüs yolculuklarımdan sonra son otobüsün son durağında inince, durakta beni motosikleti ile bekleyen Süleyman ile kucaklaştık. İkimizin de gözleri dolu doluydu. Vatan hasreti çektiğini anladım. Sonra ondan bu hasreti daha detaylı dinledim.

 

Atina ya yaklaşık on beş sene önce geldiğini ve hiç Türkiye ye gidemediğini, burada Yunanlı bir kız ile evlendiğini bir çırpıda anlattı. Sonra da “Oğlum , ben bir malikanede yaşıyorum. Ama benim değil patronumun .O şu meşhur armatör Onasis gibi zengin biri . Ben ve hanım onun yardımcı işlerini yapıyoruz. Zaten şimdi evde değil seyahatte . Malikanenin herşeyi benden sorulur. dedi .

 

*******

Birden oğluna seslendi: “Leandro İskender“. Bizim bir zamanlar yakasında bozkurt rozetle dolaşan Arap Sülü buraların Salamonu, oğluna hem Türk hem Yunan ismi koymuştu. Zaman nelere kadir diye düşündüm. Beni eşi ile tanıştırdı . Eşi çok sıcak çok candandı. Eşine birlikte yaşadığımız anıları bir kez daha katıla katıla anlatırken, eşinin tepkilerinden bunları daha önce de dinlediğini anlamak zor olmadı . Bu hem Türk hem Yunan aile ile geçirdiğim birkaç saat sonrası yeniden buluşmak üzere ayrıldım.

Bu Yunanistan görevi sonrası kararımı vermiştim. Ben bundan sonra Türk, Yunan dostluğuna hizmet etmeliydim. Bu kadar benzer, bu kadar aynı, iki toplumun düşman olması olanaksızdı. Yıllar sonra kurduğum Dragos Musıki Derneğinin ilk yurtdışı Konseri; Selanik Belediye Başkanı ve üst düzey Yunanlı bürokratların yer aldığı salon konseri oldu Tüm salonun dakikalarca ayakta alkışladığı, Yunan basının ve medyasının haber yaptığı bu konser sonrası muhtelif şehirlere davet edildik.

 

 

  

 

2014 yılında Selanik festivalinde açık havada verdiğimiz konser ile Yunanistan'ın kurulduğundan bu yana geçen 150 yıldan beri Selanik Meydanında konser veren “ ilk Türk Topluluğu “ ünvanını elde ettik. Hem benim hem derneğimin ömür boyu gururla taşıyacağım bir ünvandı. Yunanistan da gerçekleştirdiğimiz her konser sırasında, hep Eleni ablamın “Be bizde misafirden para alınır? “ sözü kulaklarında yankılandı.

Değerli okurlarım önyargının ne kadar kötü ve insan ruhuna aykırı olduğunu, önyargılar ile gerek şahısları gerek milletleri yargılayıp karar vermenin sonucunda neleri ıskalayabileceğimizi bizzat yaşamış bir kişi olarak tavsiyem; her şeyi kendi akıl süzgecimizden geçirmenin, araştırmanın, gözlemlemenin, tanımaya ve anlamaya çalışmanın gerektiğini söyleyebilirim. Özellikle başkaca Milletler için politikacıların üzerimizde yarattığı algılar ve önyargılardan arınmamızı o ülkede de masum, iyi niyetli aynen bizim gibi insanların da yaşadığını bilmeli, düşünmeli, hissetmeliyiz.

 

Serdar Taştanoğlu

Dragos Musıki Derneği Başkanı

22 Ocak 2016 Cuma

 

 

 

 

 

 

 

 Yorumlar ;

TURGUT KULİ yorum yaptı...

Yunanistan Ve Yunanlar 19.02.2016

Sevgili Serdar. Öncelikle yorumumu beklediğine çok sevindim. Biliyorsun, 45 yıldır rum eşimle Heybeliada'da yaşıyoruz. Eşimin ebeveynleri, akrabaları, kardeşi Atina'da yaşadıkları için defalarca atina'ya gittik. Anlattıklarını birebir doğruluyorum. Eşimin İstanbul kökenli akrabalarından birinin Yunan kocası gelmekten çok korkuyormuş. bir ege gezisi sırasında gezi tekneleri kuşadası'na ugramış. kadıncağız birtürlü eşini tekneden inmeye ikna edememiş. "burada bize dayak atarlar, belki kafamızı keserler" diye adamcağız karaya ayak basamıyormuş. neyse, diğer yunanların karaya ayak bastığını görünce titreyerek o da rıhtıma çıkmış. karısının koluna sıkısıkı yapışmış. etrafta fesli, palalı, gaddar tipli birilerini göremeyince rahatlamış. hatta semt pazarından geçerken kıpkırmızı domatesleri görünce merak etmiş ama, satıcı ortalıkta görünmüyormuş. tezgahtan biraz uzakta gölgelikte sandalyede oturan biri "ne bakıyosun hemşerim bisey mi var" diye seslenince yunan bayılacak gibi olmuş, sendelerken karısı kolundan tutmuş. sandalyede oturan adama "eşim türkçe anlamaz, domatesin fiyatını merak etmişti" demiş. adam cevap vermiş " hanım birkaç tane alacaksan bu güneşte beni kaldırma, al git, fiyatı falan da boşver" kdın durumu kocasına anlatınca adamcağızın hayretten ağzı açık kalmış.. adamcağız bunları bana öyle bir keyifle anlattı ki...sanki beni bana anlatıyordu ve bunun da farkındaydı.. sonuç; insanlar insan olduklarını unutmadıkları sürece yaşadıkları ortamlarda güneş aynı güneş, toprak, su, yağmur hepsi ortak değer... sevgilerimle...

 

RAZİYE YARDIM yorum yaptı...

Ön Yargılarımız

23.01.2016

Çok teşekkür ederim Değerli Yazarımız Serdar Taştanoğlu; Güzel anılarınızı bizlerle paylaştığınız için, yüreğinize kaleminize sağlık. Ben çok etkilendim, duygulandım insanların içinde sevgi olduktan sonra dinin, dilin, ırkların hiç önemi yok. Eminim bu yazıyı okuyunca önyargısı olan insanlar da önyargılarını bırakmışlardır..Şiddetle okunmasını öneririm.Teşekkür ederim...

YILDIZ KARAYILMAZ yorum yaptı...

Yunan Halkı Ile Dostluğumuz 22.01.2016

Serdar bey ben emekli bir öğretmenim, Yunanistan'a ve Yunan adalarına turla gezme fırsatı buldum, her şey çok güzeldi ve insanlar hep dostça davrandılar, unutamadığım bir geziydi, ben bütün insanların hiç bir menfaat gözetmeden birbirleriyle dost olabileceği bir dünyada yaşamayı öylesine arzu ederdim ki, kimbilir belki bir gün......

VICDAN yorum yaptı...

Ön Yargı 20.01.2016

Selam Serdar Taştanoğlu evet bu günümüze istinaden herkesin ders alacağı çok güzel bir yazı .Emeğinize yüreğine sağlık .

H-BERAT VARDAR KOÇAK yorum yaptı...

YUNANİSTANA AİLECE GİTTİK..HALKLARIN SORUNU YOK... 20.01.2016

2007 YILINDA AİLECE GİTTİĞİMİZ YUNANİSTANDA HİÇ YABANCILIK ÇEKMEDİK,ÇOK KARIŞIK GÜNLER YAŞANIYORDU.ATAMIZIN EVİNİN KARŞISINDA CAFE-BAR VARDI..MASAMA BİR BAYAN GELDİ..SELAM VERDİ SOHBETE BAŞLADIK,NERDEN GELDİNİZ DEDİ..TÜRKİYE,İSTANBUL,DAN ÇOK İLGİLENDİ..OLAYLAR OLDUĞUNU KALABALIK YERLERE GİTMEMEMİZİ SÖYLEDİ..VE BİR ÇOK YERDE..HEP YARDIMCI OLDULAR,,PİREDE ..RESTORANTTA,TÜRKÇE KONUŞANLAR VARDI..FİKS FİATTA İNDİRİM YAPTILAR..TÜRKÇE ŞARKILAR ÇALDILAR,,,MENÜLERDE İLK SAYFA TÜRKÇEYDİ ÇOK ŞAŞIRDIM..KAVALA,DADA ÖYLEYDİ...ZATEN YEMEKLERİMİZİN ÇOĞU AYNI...BANA GÖRE POLİTİKACILAR OLMASA GÜLLÜK GÜLÜSTANLIK...OLUR DÜNYA,,,,VE ORDA DEMOKRASİ VAR..

 

SALİHA yorum yaptı...

Dostluk 19.01.2016

Serdar bey Ahhh keşke hiç kavgalar olmasa çok güzel dile getirmişsin konu güzel akıcı bir çok insan insanlar barış içinde yaşamayı deneseler ne güzel olurdu şu dünya inşallah yazılarınızdan bir feyz alırlar dünyamız çok güzel kirletmeseler keşke diyorum ...

FARUK TOLAY yorum yaptı...

Halklar Nasıl Düşman Olsun, Onları Düşman Edenler Menfaatçi Siyasilerdir 19.01.2016

Halklar nasıl düşmen olsun, onları düşman edenler menfaatçi siyasilerdir. Oy uğruna milliyetçi, etnik ve mezhepçi akımları körükleyen siyasilerdir. Ben şahsen hep bunun bilincinde olmuş ve hiç bir halka düşmanlık beslememişimdir. Yani halkların suçu yoktur ama halklar da bunun bilincinde olmalı siyasilerin oyununa gelmemeliler. Serdar Beyi bir süredir takip ediyorum ve kendisini tebrik ediyorum. Sanırım yeni yazmaya başlamasına rağmen çok güzel bir anlatım ve dil ile öykülerini canlandırması ilerde daha da başarılı olacağı kanaatini doğuruyor. Kendisine başarılar diliyorum.

SEMA KUŞ yorum yaptı...

Dost Komşu 19.01.2016

Devletler arasında menfaatin bittiği yerde dostluğun da bittiğini bilmeyen yoktur. İki ülke arasındaki gizli düşmanlığı doğuran vatandaşlar değil, politikacılardır. iki ülkenin siyasetleri birbirine ters düşebilir, hatta düşman da olabilir; ama sonuç da iki ülke insanı insanlık değerleri ve ortak tarih birikimi bakımından dost olabilir! ha evet, yunan eğitim sisteminde gerçekten de türkler'den barbar diye bahsedilir, doğrudur; ama bizde de durum pek farklı değildir, yüzyıllarca bir arada yasıyan iki halkı milliyetcilik akımı ayırdı. Dileğimiz sorunların halledilip, kalıcı bir barışın sağlanması. İçten ve güzeldi, Kaleminize ve gönlünüze sağlık Serdar bey.

VASIL PAGALOS yorum yaptı...

KARDAŞIZ YENİ DÜNYA KURALIM 19.01.2016

 

SERDAR KARDEŞİM DÜŞÜNCELERİN  DÜŞÜNCELERİM BARIŞ KARDEŞLİK KOMŞUYUZ BİR BİRİMİZE MUHTACIZ SEN KIBRISTA DOĞDUN BEN ISTANBULDA BİR BIRİMİZİ YAŞADIK BENİ SANA SENİ BANA DUŞMAN EDEN NE TÜRKLER NE YUNANLILAR GÜNLERIMIZDE YAŞADIKLARIMIZ MÜSULMAN MUSULMANA DUSMAN EDENLERDİR KIBRISTADA ISTANBULDADA TÜRKLER RUMLAR KARDEŞCE YAŞIYORDUK KIBRISI İKİYE AYIRAN VE ÜSTÜNDE ASKERİ ÜSLER TUTAN İNGLIZ KORSANLARIDIR.

 

 

NURCIHAN BAŞKENT yorum yaptı...

 

Önyargıdan Şaşırtıcı Anılara... 19.01.2016

Hem güzel bir konu hem de akıcı bir anlatım...Tebrik ederim.. İlk Yunanistan gezimde benzer şaşkınlıkları ben de yaşadım.. Yıllarca siyaseten uzak algıladığımız ülke aslında tam bir "gen kardeşi"miz imiş.. Yolda yürürken yabancı zannedilmediğimiz, davranışı, doğası,telaşlılığı,tezcanlılığı bizlere benzeyen bir ülke buluyorsunuz karşınızda...önyargı" konusuna değinmeniz de çok önemli... İnsanlığın ruhunda "her çağın hastalığı" olacak durumlardan biridir önyargı... Aşılmasını diliyorum tüm kalbimle... kaleminize sağlık....

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri