HOŞGELDİN BABACIĞIM I

HOŞGELDİN BABACIĞIM I

Şarköy, Çanakkale, Biga, Küçükkuyu,Akçay, Edremit seyahat notlarım......

“Söz, sizleri Akçay’da ziyaret edeceğiz. Zaten Aybars da Özlem annesini çok özleyecek, sizleri yeniden görünce bizler de çok mutlu olacağız.“ şeklinde verdiğimiz bu sözü yerine getirmek adına Temmuz ayının sıcak günlerinden birinde, önce Çanakkale’ye, oradan da güneye, Edremit körfezine doğru gitmek üzere arabamızla yol alıyorduk. Ailemizin ilk arabasıydı, nar kırmızısı Serçe’miz. Yıllarca seyahatlere otobüslerle giden bizler için bu yolculuk hem çok gurur ve mutluluk verici, hem de oldukça rahat ve konforluydu. Belki de en çok “ilk“lere sahip bir tatili gerçekleşiyorduk. İlk araba, ilk seyahat ve ilk kez görülecek birçok yer. Üç kişilik ailemizin her ferdi müzik aşığı olunca, arabamızın teybi kontağın çevrilmesiyle başlıyor, kapanınca susuyordu.

Yolculuğumuzda herkesin sevdiği tür ve sanatçısına ait kasetler sırayla birbirine ekleniyordu. Oğlumuz henüz sekiz yaşında olduğundan daha çok onun sevdiklerine ağırlık veriliyor, bu nedenle o yıl büyük çıkış yapan Hayko’nun yeni kasedi ile Barış Manço’nun mevcut kasetlerindeki tüm şarkılarını seyahatimizin henüz başında olmamıza rağmen ezberlemiştik.

Tatile başlamadan çok önce seyahat planımızı şöyle yapmıştım: İstanbul Maltepe den hareketle ailemizin yirmibeş yıl sahip olduğu ancak sonra sattığımız yazlığımızın bulunduğu Kumburgaz’dan geçecek, sonra çok merak ettiğim Şarköy de bir gece konakladıktan sonra, Şarköy üzerinden devam ederek, çocukluk yıllarımın geçtiği Çanakkale ve Biga’ya uğrayıp, oradalarda birkaç gün konaklayıp daha güneye Küçükkuyu’ya geçerek, denizle iç içe bir kaç günden sonra aynı rotadan dönecektim. Böylece çok uzun bir aradan sonra göreceğim bu yerlerde anılarımı tazeleyecek eşime ve oğluma da oralarının güzelliğini gösterecektim. Ancak yazımın başında sizlerle paylaştığım eşimle verdiğimiz “ziyaret sözü“ önceden planladığım seyahat rotamızda küçük bir revizyon yapmamızı gerektirdi.

“Ziyaret etme sözü“ ailemizin her ferdi için çok önem taşıyan Özlem Hanım ve eşi Avni beye verilmişti. Birazdan sizlere tanıştıracağım bu iki değerli kişi için seyahatimize Akçay’ı eklememiz zaruri olunca bu kez de oraya bir kaç kilometre uzaklıktaki Edremit i de eklemek tam ifadesiyle “farz“ olmuştu. Edremit in eklenmesi de bu seyahati yine manevi anlamda taçlandırmıştı. Yer, mekan olarak sadece bizim için değil tüm Taştanoğlu ailesi için önem arz eden, manevi değeri çok yüksek bir ilçe olan Edremit, orayı ilk kez görecek eşim ve oğlum için bir başka heyecan kaynağı olmuştu. Varoluş sebebim kabul ettiğim Edremit’e defaatle gelsem yine de bu öneminden dolayı itiraz etmeyeceğim hatta şükran ve minnetimi ifade ederek huzur bulduğum yer olduğundan, ben de yoğun duygulardaydım. Bu sefer sizleri bekletmeden hemen şimdi Edremit’in bizler için olan önemini anlattığımda sanırım hak vereceksiniz.

Babam askerlik görevini yedek subay olarak Edremit te yapmaktadır. Kıbrıs kökenli komutanı Yüzbaşı Osman Nuri’nin yanında asteğmendir. Yüzbaşı Osman Nuri’nin eşi de kendisi gibi Kıbrıs Larnakalı dır. İstanbul Beşiktaş ta güzelliği ile büyük iltifat gören annemin, Edremit teki ablası ve eniştesine misafir gelmesiyle askeri lojmanların gündeminde bomba tesiri yapar. Herkesin dikkati annem Süheyla’nın üzerindedir. Eskilerin tabiri ile babam komutanın güzel baldızına yıldırım aşkı vurulur. Onun için şiirler yazar, göze girmek, dikkati çekmek için büyük çaba harcar. Sonunda da başarılı olur ve aşkına karşılık bulur.

Babam hemen Bursa’da öğretmen olan halamı devreye sokarak annemi istetir. Komutan ve eşinden ilk onay gelir. İstanbul daki anneannem ve dayılarımın da onayı alınınca evlilikleri gerçekleşir. Bendeniz bu ailenin ikinci çocuğu olarak hayata gelmişim. Varlığım Edremit te yaşanan bir aşk sayesinde olduğundan bu yer o nedenle hayatımda önemli bir yer tutar.

Sanırım şimdi sizler de oraya olan şükran duyguma hak verip takdir etmişsinizdir.
Benim de eşime, babamın anneme yazdığı şiirleri sıkça okumuş olmam yanında bir kere görme şansı yakaladığım Edremit i ona aşk romanı tadında anlatmamdan olsa gerek o da Edremit i çok merak eder olmuştu. İşte böylece seyahatimizin son durağı Edremit olacak ve geriye dönecektik. Adına ne derseniz deyin, ister tesadüf deyin, isterseniz kader deyin ama yıllar sonra oğlumun da Edremit te oturan Çanakkaleli bir ailenin kızını sevip evlenmesini kim nasıl, ne şekilde açıklayabilir.

Şimdi seyahatimize dönelim ve birlikte konaklama noktalarını dolaşıp yeri geldiğinde de anıları paylaşalım: Seyahatimizin ilk durağı Şarköy’dü. Şarköy’ün Tekirdağ’ın gözde turistik ilçesi olduğunu biliyordum. Yıllarca orada yaşayan rahmetli büyük dayımdan oldukça çok methini duymuştum. Türkiye’nin birinci, Dünyanın en uzun onikinci kumsalına sahip olduğunu balık, üzüm ve karidesin bol olduğunu da zaman içinde öğrenmiştim.

Bir geceyi burada geçirdik. Ertesi gün Turizm Müdürlüğünden de tarihi, kültürel ve arkeolojik değerleri önemli olan Şarköy’ün bugünkü yerinde Antik ve Bizans devrinde; Tristatis, Agora adları verilen yerleşimlere rastlandığını Roma ve Bizans uygarlıklarına ait bazı kalıntılar bulunduğunu öğrendik. İlçedeki en önemli tarihi eserin 1400’lü yıllarda Gazi Süleyman Paşa tarafından yaptırılan Cami Kebir camiini ziyaret ettikten sonra yolumuza koyulduk. Şarköy den elli kilometre uzaklıktaki yaklaşık 35 dakikada ulaştığımız Gelibolu Yarımadası; Çanakkale boğazı ile Saroz körfezi arasında, güneye doğru genişleyerek uzanmaktaydı.

İyi ve güzel şehir anlamına gelen Galli Polis adıyla anılan Gelibolu nun böylesi güzel ve stratejik olmasından dolayı birçok medeniyet tarafından ele geçirilmesine şaşırmamak lazım. Önce Friglerin, Lidyalıların, Perslerin, Spartalıların, Makedonyalıların, Bergamalıların, Romalıların, Bizanslıların ve en son da biz Türklerin hakimiyetine girmiş olduğundan mı nedir buram buram tarih koktuğunu hissettiriyordu. Hele Gallipoli filmini izlemişseniz başka bir perspektiften bakıp heyecanlanmanız kaçınılmazdır.

Şarköy den sonra ikinci durağımız Gelibolu oldu. Gelibolu, 1915 Çanakkale muharebelerinde bombalanmış ve yer yer tahribata uğramış. 1920 de Yunanlılar tarafından işgal edilmiş iki yıllık işgalden Cumhuriyet döneminin başlarında vilayet merkezi olmuş. 1926 yılında ilçe merkezine dönüştürülmüş olduğunu da o sırada öğrenmiş olduk. Gelibolu yarımadası ve Çanakkale Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşunun temellerinin atıldığı, Türkiye nin ve Çanakkale nin geçilmez olduğunu tüm dünyayı gösteren, eşine az rastlanır bir kahramanlık destanının yaşandığı, her Türk vatandaşının ziyaret etmesi gereken nadide yerlerimizdendir. Her yıl yüz binlerce yerli ve yabancı turist Gelibolu Yarımadası tarihi Milli parkı nı ziyarete gelmektedir.

Osmanlı İmparatorluğunu saf dışı etmek ve Rusya ya yardım amacı ile İstanbul a ulaşmak isteyen İtilaf Devletleri, güçlü donanmalarına güvenerek Gelibolu Yarımadası üzerinden saldırıya geçmişlerdi. Burada Kurmay Yarbay Mustafa Kemal in önderliğinde Türk Milleti nin güçlü, insanüstü direnmesi ile karşılaştılar.

250.000 i aşan Türk şehidinin kanları üzerinde yükselen anıtlar ve yine 250.000 i aşkın İngiliz, Fransız, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin kemiklerinin gömülü olduğu alanları içine alan milli park, bütün dünyaya barışın değerini anlatmaktadır. Çanakkale her Türk evladı için büyük kahramanlığımızın getirdiği bir gurur kaynağı olarak zaten gönlümüze hatta beynimize altın harflerle kazındığı tartışmasızdır.

Ancak yeri gelmişken bir hususu yine sizlerle paylaşmak isterim. Beni en çok üzen şeylerden biri Çanakkale tarihi ile ilgili çarpıtmalar, vefasızlık hatta hıyanettir. Çanakkale destanında Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin ve rolünün silinmeye çalışılmasıdır. Emperyalizmin paralı ve gönüllü işbirlikçileri, “Atatürk’süz bir Çanakkale Savaşı tarihi '' yazmak için bir hayli yol kat etmiştir. Emperyalistlerin ve dine dayalı siyaset sahiplerinin gönüllü hizmetkarı durumunda olanlar hurafe senaryoları yaratmışlardır.

Çanakkale Savaşı nın gerçek kahramanı, emperyalizmin korkulu rüyası Mustafa Kemal Atatürk ün yerine, kazanılan zaferin kahramanları olarak “Yeşil Sarıklılar '' , “Beyaz Gömlekliler '' , “Uzun Sakallılar '' , “Ak sakallı dedeler“, “Evliyalar“ gibi utanç verici hurafelere dayandırmaya çalışılmaktadırlar. Sizleri tarihi bilgilerle sıkmak istemem ama kazanılan zaferde Mustafa Kemal Atatürk ün önemi ve varlığını ortaya koymadan geçmem olanak dışıdır. Bu büyük Ataya sevgi saygı ve vefası olanlar bizler için Çanakkale zaferindeki en büyük kahramanın o olduğunu ortaya koymak bir zarurettir, bir görevdir.

Mustafa Kemal, Çanakkale de öyküleri ciltler dolduracak zaferler elde etmiştir. Bu başarıları en gerçekçi biçimde özetleyen, İngiliz Generali Aspinal Oglander olmuştur. General, İngilizlerin Gelibolu Seferi nin resmi tarihinde diyor ki:
‘Bir Tümen Komutanının üç ayrı yerde tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek nadirdir.“
Sanırım “Mustafa Kemal Mucizesi bundan daha iyi dile getirilemez.

I. Dünya Savaşı başladığında Bulgaristan Sofya da “ateşemiliter '' olan Atatürk, oradaki rahatını bırakarak vatan ve millete hizmet için gönüllü olarak Çanakkale Savaşı na katılmıştır. Atatürk, Kasım 1914 te, Başkomutanlık Vekaleti ne müracaat ederek cephede aktif bir göreve getirilmek istemiş, ancak kendisine, “Sofya Ateşemiliterliği ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz '' cevabı verilmiştir.

Bunun üzerine Atatürk, Sofya dan Başkomutan Vekili Enver Paşa ya bir mektup yazarak cephede aktif görev alma isteğini yinelemiştir: Mektubunda talebini “Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben Sofya da ateşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz. '' şeklinde dile getirmiştir.

Atatürk, o günlerde içinde bulunduğu “ruh halini '' ve kafasındaki “planları '' sonradan Falih Rıfkı Atay a şöyle anlatmıştır: “O günlerde neler çektiğimi anlatamam. Gerekirse bir er gibi herhangi bir cepheye katılmaya karar vermiştim. Onun için Sofya daki evimin eşyalarını, Fethi Bey arkadaşımla anlaşarak elçiliğe taşıttım. Hemen hareket edebilmek üzere küçük bir bavul hazırladım. Artık evi de bırakmak üzere iken, ‘İsmail Hakkı imzalı bir telgraf aldım. On dokuzuncu Tümen Komutanlığı na tayin buyruldunuz. '' Yani Atatürk, isteseydi pekala kanlı Çanakkale Savaşı sırasında Sofya Ateşemiliterliği ne devam edebilir ve ilerde “Çanakkale Savaşı sırasında neden cephede değildin ? '' diye soranlara da -Enver Paşa dan gelen telgrafları göstererek, “Ben cephede aktif bir görev almak istedim ama Enver Paşa kabul etmedi! '' diye cevap verebilirdi. Ama gerçek bir “vatansever '' olan Atatürk “gelme, orda kal! '' telkinlerine karşın, adeta “zorla '' kendisini cephede aktif bir göreve tayin ettirmiştir. Gerçek “kahramanlık '' ve “vatanseverlik '' örneği göstermiş bilerek, isteyerek, ölümün kucağına atlamıştır. Atatürk ün Çanakkale Savaşı ndaki “kahramanlığı '' bir yana, sadece bu davranışı bile, onun “nasıl bir kahraman '' ve “nasıl bir vatansever '' olduğunu anlamaya yeter de artar bile.

Atatürk, Çanakkale Savaşı na “yarbay '' olarak başlamıştır, fakat beş hafta sonra “albay '' olmuştur. Çanakkale Savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun başındaki Alman General Liman von Sanders, Çanakkale ye İngiliz çıkarmasının, Saroz Körfezi ve Anadolu kıyılarından, özellikle Bolayır dan yapılacağını düşünürken, yedek Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale ye İngiliz çıkarmasının Anafartalar bölgesinden; Alçıtepe ve Kocaçimen den yapılacağını belirtmiştir. Gelişmeler, Atatürk ü haklı çıkarmıştır. Arıburnu na çıkan düşman ise, Atatürk komutasındaki birliklerce geri püskürtülmüş ve bozguna uğratılmıştır.

Atatürk, düşmandan kaçan Türk erlerinin tam önünde durarak o ünlü “düşmandan kaçılmaz '' konuşmasını yapmış; kaçan erlere süngü taktırıp yere yatırarak, bozguna uğramış bir birlikten arta kalanlardan bu kez bir savunma hattı kurmuştur. Kaçan Türk ordusunun yeniden savaş durumuna geçtiğini gören düşman kuvveti neye uğradığının şaşkınlığını yaşarken yetişen 57. Alay ve 8. Tabur düşmana saldırmıştır. Atatürk komutanlara verdiği emirde: “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir '' demiştir. Atatürk, 15.000 kişilik düşman kuvvetine 5.000 kişilik bir kuvvetle direnmiş ve düşmanı geri çekilmek zorunda bırakmıştır.

Liman von Sanders başta olmak üzere öteki yüksek rütbeli komutanların göremedikleri gerçeği Yarbay Mustafa Kemal Atatürk, Arıburnu taarruzunda gösterdiği başarıdan dolayı “Arıburnu Kuvvetler Komutanlığı '' na getirilmiş bölgedeki tüm kuvvetleri tek başına komuta etmiştir. Atatürk, Çanakkale deki başarılarından Gümüş İmtiyaz Madalyası almış, bunu Altın ve Gümüş Liyakat Madalyaları izlemiş, Arıburnu muharebelerindeki başarısından dolayı padişah adına “Muharebe Altın Liyakat Madalyası '' verilmiştir.

Çanakkale tarihi açısından hakkında anlatılacak o kadar çok bilgi mevcuttur ki başlı başına kitaplara konu olmuştur. Onun hakkındaki tarihi bilgiler az veya çok herkesce malumdur. Bu nedenle sizlerle Çanakkale’nin bu yönünden ziyade turizm boyutunu ve ona ait anılarımı paylaşmak istiyorum. Örneğin benim çocukluğumun Çanakkalesi’nde palamut balığı o kadar boldu ki haftada bir kaç gün annemin bol domates, soğan ve biberle dizdiği palamut dilimlerinin yer aldığı tepsiyi mahalle fırınına götürür, pişirilince de taze ekmeklerle birlikte alıp eve gelirken aldığım o mis gibi balık ve sıcak ekmek kokusunu şu an bile burnumda hissetmekteyim.


Akşam üzerleri Kordon boyundaki ailece yürüyüşlerimizi, deniz kıyısındaki lokal veya çay bahçesindeki çay ve gazoz keyiflerimizi, görkemli Milli Bayram kutlamalarını, babamla çarşıda yaptığımız alışverişlerde bana da şahsiyet vermek adına file içinde taşıttığı limon, maydonoz, ekmek gibi hafif yükü, nasıl gururla taşımalarımı, o yıllarda gazoz dışında sağlığa zararlı kola ve içinde ne olduğu belirsiz renkli içecekler olmadığından evimize yakın Ziraat kooperatifi denilen yerden sürekli olarak alınan taze sıkışmış elma ve domates sularını ablamla iştahla içmelerimizi.

Bugün buzdolapları bizim dönemde evlere girdi diyen siyasilere gülerek “Prescold '' marka buzdolabı ile Philips marka transistörlü radyomuzla ile çocukluğumun Çanakkale’sinde tanıştığımı nasıl unutabilirdim?. Hele hele “Peynir tatlısı“nı. Benim gibi tüm tatlılara düşkün birinin yüzlerce yurtiçi ve yurdışında bulunup oralara ait tüm yerel tatlıları tatmasına rağmen çocukluğumda Çanakkale de tanıştığım ve o andan itibaren birincilik sıralamasını hiçbir tatlıya kaptırmamış olan “Peynir Tatlısı“ nın yeri ve önemi çok büyüktür.

Şunu da yeri gelmişken belirtmek isterim ki; Çanakkale peynir tatlısı ile Trakya’da, Bandırma’da, Bursa ve çevrelerinde veya yurdun başka yörelerde yapılan özellikle büyük şehir marketlerinde ve şehirlerarası otobüs molalarındaki satış noktalarında çokça görülen üzerlerinde peynir tatlısı yazan Höşmerim ile sadece Çanakkale yöresinde yapılan ve diğeri gibi piyasada satışı neredeyse hiç görülmeyen gerçek peynir tatlısı tamamen farklı lezzetlerdir. Belki görüntü aldatabilir ama her iki tatlıyı bilenler, bariz tat farkına vakıf olanlar bana hak veriyorlardır. Sanırım görüntü dışında her ikisinde de kullanılan malzemelerin de çok benzer olması nedeni ile de karıştırılmalarına etken olmaktadır.

Özellikle Çanakkale’de kasaplar çarşısındaki fırınlarda satılan Peynir tatlılarının lezzetleri muhteşemdir. Ama en iyisini almak isterseniz küçük bir soruşturma sonrası en iyi imalatçıyı kolayca bulacağınıza eminim. Sadece bu uyarıyı yapmalıyım. Benim gibi tatlıya meraklıysanız ve ölçüyü de kaçırma meylinde biriyseniz, Peynir tatlısının bir fırınlanmışı bir de fırınlanmamışı arasında da tercih yapamayıp, benim gibi ikisinden de çokça alıp yemeniz durumunda doğal olarak bu size bana olduğu gibi kilo olarak geri dönme riski olacaktır. Benden uyarması.

İşte anılar, tatlar sarmalı ile Gelibolu’dan Çanakkale’ye doğru yola koyulduk. Bol kahkaha ve müzik eşliğinde yola devam ederek ve her şey çok güzel gidiyorken Ecabat’tan Çanakkale ye geçmek üzere arabalı vapura bindik. Arabalı vapurundan tam çıkışta yanımdaki kamyon şoförü atak yapıp öncelikli çıkmak istemesinden ve Serçemize çok yanaşık olmasından, benim de kaçacak yer bulamamdan dolayı kamyonunun tekerlek bijonu zaten kağıt gibi olan serçemizin kapısını baştan başa karpuz keser gibi kesip attı. Yepyeni arabamıza nazar değmiş, daha seyahatin başında yaralanmıştı. İşin en ilginci vapur çıkışında çağırdığımız Trafik polisinin “olay denizde olmuş. Beni ilgilendirmez“ demesiydi. Sanırım sevgi ile sorun çözmede çok tecrübeli olan kamyon şoförü gerekeni yapıp, olaydan sıyrılmıştı.

Karı koca azimliydik. Şansızlıkların seyahatimizi, tatilimizi gölgelemesine izin vermeyecektik. Bir çay bahçesinde zorunlu mola verip, birbirimize moral motivasyon terapileri yaptık ve arabaya binerken tam ortadan kesilmiş kapıya bakmamaya çalışarak tekrar yola koyulduk.

Ancak Çanakkale’ye gelmişken Çanakkale Bölgesinde prehistorik çağlardan günümüze dek yaşamış olan tüm toplumların kültür ve sanat eserlerinin sergilendiği Arkeoloji Müzesini, kentin ortak tarihine, kültürüne ve değerlerine ilişkin bilgi, belge, fotoğraf ile eserlerin toplandığı ve sergilendiği Kent Müzesini, 1915 Deniz ve Kara Savaşları’nın anlatıldığı, aynı zamanda gerçeği ile bire bir ölçülerdeki Nusret Mayın Gemisi’nin kopyasının sergilendiği Deniz Müzesini ziyaret etmemenin büyük kayıp olduğunun idrakiyle müzelerde yaşananları ibret alırcasına izleyerek, geçirdiğimiz küçük kazayı tamamen unuttup daha kötü bir şey yaşamadığımıza şükürler etmeye bile başladık.

Sizler de bu müze gezileri sonrası kısmen tarihe doyacaksınız. Ayrıca Çanakkale ile özdeş olmuş, hem “Çanakkale içinde vurdular beni“ isimli Kastamonu türküsünde adı geçen hem de Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde sözü edilen 2. Abdülhamit döneminde yaptırılılan Aynalı çarşı ile yine 2. Abdülhamit döneminde inşa edilen İskeleye elli metre uzaklıktaki şehrin simgesi sayılan kare prizma şeklindeki beş katlı Çanakkale Saat Kulesinin görmeden geçilmeyeceğini belirtmek isterim.

Biz tüm buraları gezdikten sonra bunlara ilaveten benim için önem arzeden ilkokula başladığım Cumhuriyet ilkokulumu ve okula çok yakın olan hala oturanların olduğu Shell benzinlik yanındaki evimizi, anneme harçlıklarımı biriktirip aldığım ancak imza atamadığımdan başını benim, devamını babamın attığı ortak imzalı ilk anneler günü hediyem olan “Istırap melodisi“ isimli romanı aldığım kitapçıyı görmek çok mutlu etti. Yedi yaşında bir çocuk olarak anneme Litz, Chopin, Sand, Victor Hugo, Richard Wagner gibi yazar, sanatçı ve müzisyenlerin yer aldığı bir kitabı seçmem o zaman herkesi şaşırtmıştı ancak ruhunda sanat, müzik, edebiyat sevgisi olan biri olduğum ortaya çıkınca bu kitabın ta o zaman verdiğim bir işaret olduğu kabul edilmişti ...





             |                                   

 


Serdar Taştanoğlu
Dragos Musıki Derneği Başkanı
14 Temmuz 2018 Cumartesi

Not: Bu yazım yayınlandığı turizmhaberleri.com dan alınmıştır.

 

 

 Yorumlar
FIKRET YAVUZHAN yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Roman Gibi 03.08.2018

Yüreğinize sağlık değerli hocam Yaşanmışlıkların sanki dün gibi ayrıntılarıyla anlatıldığı çok güzel bir yazım olmuş Bir de tarihimizde yaşanan Çanakkale Destanının gerçek kahramanı olan ulu önder ATATÜRK ü yok sayanlara geçmişte sümen altı edilmeye çalışılan gerçeklerle su yüzüne çıkartmanız bilenler için tekrardan hatırlatmanız gerçekten övgüye değer Ayrıca bir roman tadında anlatımınız için Adeta sizinle o günleri yaşamış gibiyim Bu güzel yazı dizisi için çok teşekkür ediyorum Yüreğinize sağlık değerli hocam Saygılarımla

 
ALEV ULUBAY yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Tebrikler-Teşekkürler 31.07.2018

Bizleri böylesine değerli hatıralarla ve tarihle bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ediyorum Kıbrıs’tan kucak dolusu sevgiler selamlar ❤

 
ESRA KARA yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Tebrik Ederim! 24.07.2018

Sevgili Serdar Bey. Yazınızı büyük bir zevkle okudum. Ben Fizik öğretmeniyim Sevgi öğrencinizin. Benim de çeşitli yazılarım var. Ama sizin anlatımınıza, içtenliğinize ve doğallığınıza hayran kaldım. Yazılarınızı devamlı takip edeceğim.

 
BILGE EFE yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Sevgili Serdar Bey 18.07.2018

Yazınızı büyük bir zevk ve hayranlıkla okudum. Ben koronuzdaki öğrenciniz Sevgi'nin Lise Edebiyat öğretmeniyim. Sevgi'ciğimin dilinden düşmeyen bu değerli yazarın anılarını okumak büyük bir zevk ve gurur verdi bana. Yazılarınızı büyük bir zevkle takip edeceğim sevgili Serdar Bey.

 
SEVGI ÇAKıR yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Sevgili Serdar Öğretmenim 16.07.2018

Yine ve yine yazınıza hayran kaldım. Hatta bitmesin diye yavaşça okuduğumu, okuduktan sonra başa dönüp tekrar okuduğumu itiraf etmeliyim. O eşsiz anlatımınızla yine sanki olayın içindeymişim gibi hissettim. Ayrıca Edremit'in aileniz için ne kadar özel olduğunu öğrenince çok mutlu oldum. Benim de en sevdiğim yerdir Edremit. Hatta yıllar önce Edremit Anılarım diye bir defter tutmaya başlamış ve gittikçe o deftere eklemeler yapmaya devam ediyorum. Bir sonraki yazınızı da sabırsızlıkla bekliyor olacağım

 
TÜLIN BERIL ALTıNEL yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Sevgili Serdar Hocam 16.07.2018

Arkadaşım Sevgi'nin anlattığı eşsiz öğretmen.Yazınızı büyük zevk ve hayranlıkla okudum.Anlatım tarzınıza hayran kaldım.Bundan sonra bende yazılarınızı büyük bir zevkle takip edeceğim.Artık benimde değerli bir öğretmenim oldu.

 
HARIKA UFUK yorum yaptı... Yorum Ekleyin
Tebrikler 14.07.2018

Keyifle okuduğun yazınız için teşekkür ederim. Özellikle genç neslin okuması gerekir. Atatürk ve Çanakkale Savaşları çok mühim. Sıkıcı değil. Bilgilendirici, tanıtım ve turizm yazısı olmuş. Tekrar tebrik ederim. Saygılarımla...

 

 

 

 

 

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri