KORKU, ÖZÜR, SELAM
Hep "yeni neslin" veya "büyük metropol hayatının" nasıl dejenere olduğunu, birbirimize söylene söylene, anlatmaktan usanmaz ama bu konuda bizlere büyük görev düştüğünü anlamamakta da ısrarla direniriz. “Bana ne ?", Toplumu ben mi düzelteceğim”. şeklinde bir teselli ve kaçış bularak, aslında bizlerin yani eğitimli, aydın, çağdaş kişiler olarak üzerimize düşen büyük sorumluluk ve görevden bir yerde kaçarız. Sürekli söylendiğimiz tenkit ettiğimiz, toplumun eksik olduğu konularda, onları bilinçlendirmek, eğitmek adına yılmadan mücadele etme gereğini de ne yazık duymayız.
Oysa, hepimiz bilinçli bireyler olarak toplumun bazı konulardaki yetersizliklerini veya dejenerasyonunu önlemek yada karşılıksız eğitsel bir katkıda bulunmak adına " Tam bir aktivist" olarak görev yapmak zorundayız. Sadece doğayı, hayvanı, çocuğu, kadını korumak adına aktivist olunmaz. Topluma yarar sağlayacağını düşündüğünüz her konuda bir aktivist olabilirsiniz.
Nasıl mı ? Örneğin kızdığınız şikayetçi olduğunuz birkaç toplumsal zaafı, hatayı, konuyu ajandanıza alın. “Ben bu konuların öncüsü olacağım, tek başıma bu konularda topluma ısrarla bir şeyler verme adına direneceğim” diyebilirsiniz. Tıpkı hayatınızı güzelleştirmek adına kendinize telkin edip yada uyguladığınız “güzel hayat”, “mutlu hayat “, "genç kalma " "Sağlıklı beslenme " reçetelerini harfi harfine uyguladığınız gibi…………
Belki size küçük bir hatırlatma veya ilham olması adına ben, "kızdığım ve ısrarla" üzerine gittiğim konulardan üçünü ortaya atabilirim. Herkesin farklı konu başlığı bulmasına gerek olmayabilir. Belki sizinle ayni konulara karşı ayni duyarlılıkta da olabiliriz. Beni rahatsız eden üç konu başlığım sizi de rahatsız ediyorsa bunları sizde alabilir, sizde bunların "aktivisti" olabilirsiniz. Yapacaklarımızı birer oyun gibi düşünelim. Bu konular "Korku, Özür, Selam " olsun.
Birincisi yani korkunun korkulmaktan çıkarılması eylemi uzun vadeli olmasına rağmen diğer ikisi “özür ve selam” hemen uygulamaya alabileceğiniz kısa vadeli sonuç odaklı eyleminiz olabilir.
KORKU:
Bakın nedendir bilmem? şark toplumlarında çocuklara bir aşırı bir bağlılık, düşkünlük, batı toplumlarına göre daha fazlaymış gibi görünse de aslında gerçek anlamda eğitimsizliğin getirdiği "sığ bir ilgi" söz konusudur. Yani çocuklarımızı sevmek, öpmek, okşamak, gururlandırıcı sözler söylemek, ödüllendirmek, onlarla arkadaş olmak, onun her ortamda sizlerden korkması yerine, güven duyacağı, "saklanmadan, sığınacağı bir liman olmak" gibi en temel davranış biçimine sokma değerlerin tamamının olmamasını kastediyorum. Çocuklar hayatlarının büyük bir kesimi ya anneden, ya babadan ya her ikisinde hatta varsa evdeki büyük kardeşler yani ağabeylerden, ablalardan korkarak geçirirler. Bunlar yetmezmiş gibi öğretmenden korkarlar, mahalleliden korkarlar, akrabalardan korkarlar. Hatta en garip olan büyüklüğü, affediciliği sonsuz olduğu anlatılan Tanrıdan bile korkutularak büyütülürler. “Allah çarpar”. “ Taş eder.” “öteki dünya hesap sorar”, “ seni yakar” gibi yanlış dini bilgiler verilir. Tanrının affediciliği, sevgisi, korumacılığı, şefkati asla ön plana çıkarılmaz. Polisten, iğneciden, doktordan, köpekten, varlığı söz konusu bile olmayan cinden, periden, cadıdan bile korkutularak yetiştirilir.
Bu korkularla yetişen çocuklar tüm yetenekleri bastırılmış, şahsiyeti gelişmemiş birerler olarak hayat sahnesinde bizim veya yakınlarımızın karşısına çıkarlar ve çıkmaya devam edeceklerdir.
Hani hep denir, ya da duyarız ya “Ben çocukken şunu olmak isterdim. Ama olamadım. Maddi durumumuz iyi değildi.“ Bu mazeretin kısmen doğru yönü olsa da bence asıl sebep değildir. Hangi ekonomik ortamda olursanız olun çocuğa verilecek öz güven maddi destekten daha tesirlidir. Nadirde olsa böylesi örnekleri mucizevi bir gazete haberi olarak okuyoruz. “Çoban ressam, harikalar yarattı”, “Erzurum’un köyünde yetişen Ali Avrupa Kış olimpiyatlarında kayakta birinci oldu.” , “ Evden kapıyı çekip çıktığımda cebimde beş kuruş yoktu. Bugün ki ben öyle oldum” , " Mardinin köyünden çıkan kız eğitimde çok başarılı oldu" gibi. Bu çocukların tamamı korkuları aşıp kabuklarını yırtmanın sonucunda idaellerine kavuşmuşlardır. Korku duygularının ya minimize olmasında yada tamamen yok edilmesinde kesinlikle ailelerinin çabası desteği sözkonusudur.
Çocuklarınız küçükse veya siz artık torun sahibiyseniz yada çevrenizde çocuğu ,torunu olan tanıdıklarınız, akrabalarınız varsa; Çocuklarınızın veya torunlarınızın ya da çevrenizdeki çocukların korku sınırlarını aşması adına çaba sarfedin, destek verin, tavsiye edin, nasihat edin, ikna edin. Çocukların ebebeyinlerinden korkmadığı, onlarla arkadaş olduğu ortamlar yaratın, yaratılmasına çaba sarf edin. Onlardan eğer olanağınız varsa korkularının detayını öğrenin, öğrenilmesini sağlayın, korkularını itiraf etmelerine gayret gösterin. "Bana ne ! Benim ne çocuğum, ne torunum. Şükür bizimkiler bu şekilde yetişmedi " demeyin. Çevrenizde bu şekilde yetişen yığınlar olduğunu asla unutmayın. Böyle yetişen çocukların da birer birey olarak sizin çocuklarınızın yada torunlarınızın yaşadığı veya yaşayacağı dünyada belkide başrol oyuncusu olarak yer alacak o çok iyi yetiştirdiğiniz çocuklarınızı, torunlarını mutsuz bedbah edebilceklerini unutmayın. Bunun için gerekirse çocukla, çocuk olun en önemlisi onlarla samimi arkadaş olun ya da bunların muhatabı olan yetiştiricilerine böyle yapılması gerektiğini ısrarla anlatın.
Geçenlerde dinlediğim bir programda orta yaşa gelmiş bir kadın; hala tramvadan kurtulamadığı bir olayı katıla katıla ağlayarak anlatıyordu. Çocukken iki ağabeyi tarafından on yıla yakın süre tecavüze uğramasına rağmen, sırf korkuları nedeni ile açıklayamamış olması; onun tramvalı ve içinde defalarca intihar girişimleri olan bir hayat yaşamasına neden olmuş. Oysa keşke korkmadan "başıma bunlar geldi. Ama bu benim suçum değil" diyebilecek durumu, korkusuzluğu olabilseydi.
Bir yakınım sevmediği bir branşta yüksek eğitimi kazanıp devam ederken, istemeden yaptığı bu eğitimin içinde olması ona acı çektirmesine rağmen ailesi ve çevresinin korkusu ile neredeyse son sınıfa gelene kadar bu eğitimi yapmak istemediğini kimselere açıklayamamıştı. Ta ki bir şekilde korkusunu yenip, yeniden girdiği üniversite sınavında bu kez idealindeki branşı kazanana kadar. Ancak ona kalan o koca dört yıl, boşuna geçirilen zaman ve boşa giden maddiyat ve kaybettirilen başka birinin eğitim hakkıydı.
İnanın çocukların size veya büyüklerine anlatmaktan korktuğu, bilinmesini istemediği şeyleri anlatmasına, bilinçaltına ittiği duygu, düşünce ve anıları itiraf etmesine zemin hazırlanırsa göreceksiniz ki belki de onları karanlığa mahkum eden o kelepçelerini açmış olacaksınız.
ÖZÜR
Eğitimsiz ebebeynlerin çocuğa vereceği eğitim birde şefkatten mahrumsa o çocuklardan ilerde iyi bir anne veya baba olması beklenemez. Örneğin bizde “Özür dilemek” diye bir kavram asla temel ve çok değerli bir davranış olarak yerini almamıştır. Özür dileme kavramı kişinin şahsiyetinden ödün verme ile eşdeğer kabul ederek, özür mekanizması ile tanışmadan büyüyen çocuklar bu akışkanlıklarını, ulaştıkları her ortam ve makamda devam ettirirler. Özüre gerekçe olan davranışı veya hatayı yapan Öğretmen ise; öğrencilerinden, Amir ise; astlarından, Patron ise; işçilerinden, sanatçı ise; hayranlarından, siyasetçi ise; seçmeninden özür dilememeyi marifet ve üstünlük kabul eder. Bunun devamı olan eylem “istifa mekanizması” olmasına rağmen "istifa etmenin" bir erdem, bir fazilet değil, “yakalanmış bir statü veya fırsatın aptalca terkedilmesidir.”………………………
Aslında basit bir özür yoksunluğu belki de bir hayat boyu bir tramvaya sebep olabilir. Bakın geçende sosyal medyada okuduğum birinin çocukluk yıllarına ait bir anısını bir kez daha sizlerle paylaşayım .
“Sanırım 7-8 yaşlarındaydım. Annem beni ısrarla o zamanlar çok moda olan “kabul gününe” götürmüştü. Tabi çocuk olduğumuzdan büyüklerin yanında oturma süremiz sınırlıydı. Ev sahibi Fatma teyze sıkıldığımı anlayınca “hadi üst kata çık. Orada Kemal’in oyuncakları var onlarla oynayabilirsin” dedi. Bende üst kata evin çocuğu Kemal’in odasına geçtim. Sanırım Kemal 14-15 yaşlarındaydı. Oldukça yaramaz ele avuca sığmayan bir çocuktu. Onun sokakta olduğunu öğrendim. Onun odasında halıya oturmuş, odanın her yerine dağılmış oyuncaklarının içinde ilgimi çekeni alıp inceliyorken. Aman Allahım bir anda “ Şargır” diye bir ses akabinde kırılan camlar ile birlikte odanın içine plastik top düştü. O kadar çok korkmuştum ki attığım çığlığıma alt kattaki annem ve bayanlar koşarak geldiler. Ben o sırada odaya giren topu “ işte bu top kırdı” diye göstermek üzere elimde tuttuğum için cam'ın benim tarafından kırıldığı zannıyla Annem tarafından “ Yaralandınmı kızım? diye sorulmaksızın evire çevire kötü şekilde dövüldüm. Diğer kadınlar annemin elinden beni zor aldı. Ev sahibi Fatma teyze yaramaz oğlundan bu tip olaylara alışık olduğundan, “Önemli değil. Çocuğu dövmene gerek yoktu”. diye annemi rahatlatıyorken, camı kıranın dışarda şut çeken evin oğlu Kemal’in olduğu anlaşıldı. Ne yazık yediğim dayak yanıma kar kalmıştı. Ev sahibi Fatma teyze, anneme “Çocuğu boş yere dövdün. Bak, onun bir suçu günahı yokmuş. Suç bizim afacandaymış. Hadi ondan özür dile de, çocuk rahatlasın” dedi. Annem bu güzel teklife ne yanıt verdi biliyor musunuz? “Aa ne münasebet. Doğurduğumdan bir de özür mü dileyeceğim”. İşte bu söz bana dayaktan daha ağır gelmişti.
Yıllarca bu haksız yere yediğim dayağı ve dayaktan ağırı o annemin “ doğurduğumdan özür mü dileyeceğim” sözünü asla unutamadım. Bu söz aslında bir yerde de bende çok olumlu bir reaksiyona sebep oldu. Her haksız ve gereksiz davranışımı kime karşı yaparsam yapayım asla özür dilememezlik yapmadım. Bunun karşılığını çok ama çok olumlu dönüşümlerle gördüm. Bana karşı haksız yapılan yanlış ve hatalı davranışlar karşısında, benden özür dilemek o kadar doğal ve normal şekil aldı ki anlatamam.
Bakın; bırakın günümüzde küçük basit davranışları, insan hayatına mal olan haksızlıklarda bile özür dilemek gereksiz görülüyor. Haksız yere hapis yatan ya da yatırılanlara bir özür bile çok görülüyor.
Oysa özürün o kadar büyük bir sihirli gücü var ki bunu keşfeden kaliteli bir yaşam içinde yerini alır. Kimin haklı veya haksız olduğu önemli olmamasına rağmen meydana gelmiş basit bir trafik kazası sonrası eğer haksızlığınız sabitse veya haksız olduğunuzu idrak ediyorsanız. Polimiklere, olayı çarpıtıcı tartışmalara zemin yaratmak yerine diğer araç sahibinden özür dilerseniz göreceksiniz, o gergin ortam yumuşayacak ve olayın çözülmesi çok kolaylaşacaktır.
Hatta bir liste bile tutabilirsiniz. Özür dilediğiniz kişiler ve zamanlara ait. Tıpkı bir sosyal deney gibi bu özürlerinizin zaman içinde size yansımalarının olup olmadığını daha net görebileceksiniz.
SELAM
Ne kadar medeni ne kadar güzel bir karşılaşmadır “ Selamlaşma”. İster Arapça ister kendi dilinizle selamlaşın, hepsi insani ve toplumsal yaşamanın temel bir kuralıdır.
Örneğin Benim için Türkçe “Merhaba” diyerek selamlaşma şekli, en sevdiğim selamlaşma şeklidir. “Benden sana zarar gelmez” anlamı taşıdığını öğrendikten sonra daha sık tercih ettiğim selamlaşma şeklim olmuştur. Tabi ki zaman dilimlerindeki karşılaşmaya göre “Günaydın”, “Tünaydın”, “iyi sabahlar”, “iyi akşamlar”, “iyi bayramlar”, “Hoş geldiniz”, “güle güle” gibi ifadelerde kullandığım ifadelerdir. Bunlar beşeri ilişkiyi canlandıran ama dar anlam da birer karşılaşma seremonisi değildir. İçinde dilek, samimiyet, güven, sevgi, saygı gibi duyguları barındırır. Yurtdışında benim gibi kalanlar iyi bilirler. Tanımadığın insanlardan alınan selam karşısında nasıl mutlu olur insan, orada yalnız olmadığın hissine kavuşulur, yabancı olmanın getirdiği eziklik azalır.
Ne yazık günümüz insanı bu temel davranışı sergilemez. Tamam, Avrupalı kadar yeterli özgüvenimiz olmaması ve farklı kültür yapımız nedeni ile sokakta veya orada burada özellikle karşı cinslerle selamlaşma yanlış anlaşılmaktan korkulan bir hale bürünebilir. Ama şahsen yıllardır yaşanılan çok daireli bir blokta , asansöre birlikte binilen, samimi olması şart olmayan komşuların, bir selamı bile birbirinden esirgemesi neyi ifade etmektedir. İşte böylesi bir durumda ben ısrarla “Merhaba”, “günaydın” başlayan selamlaşma sözcüklerini kullanırım. İçimden gelmese bile sırf bu eylemin onu eğitmek, yontmak olduğunu bilerek, sadece bir görev olarak yaparım. Sizde deneyin göreceksiniz ki o apartman sakini daha sonra sizi gördüğü anda sizden önce selam verecek belki de başkalarına da vermeye başlayacaktır. Bunu görmeseniz bile emin olabilirsiniz. O bunu sizin sayenizde öğrenmiştir. Bu hususta çevrenizde sizin aydınlatmanıza ihtiyaç duyan eğitilip , yontunmayı beklenen çok kişi var. Kolay gelsin……………………….
Haftaya Kıskançlık, dedikodu, sorumluluk konularını işlemek istiyorum.............
Kalın sağlıcakla
Sevgi ve Saygılarımla
Serdar TAŞTANOĞLU
03.07.2020
Yazarın Diğer Makaleleri
- 21 Haziran 2024 CAIRO CONCERT AND TRAVEL NOTES
- 18 Temmuz 2023 MASAL DİYARI JEİTA BEYRUT ANILARIM
- 29 Mayis 2023 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DON KİŞOT-2
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM IV
- 02 Mayis 2023 İSTANBUL ANILARIM III
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Ekim 2022 BİR KURABİYENİN PEŞİNDEN
- 05 Agustos 2022 KIBRISLIM, AŞKIM (Ömer Lütfi Taştanoğlu Anısına)
- 07 Mayis 2022 CANIM ANNEME VEDA
- 13 Ekim 2021 İNGİLTERE ANILARIM 1
- 20 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 4 BAKÜDE SON GÜNLER
- 10 Mayis 2021 AZERBAYCAN ANILARIM 3 TARİHİ TÜRK ŞEHRİ ŞEKİ
- 16 Nisan 2021 BİZİMKİ BİR AŞK HİKAYESİ
- 18 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM II BAKÜ
- 08 Mart 2021 AZERBAYCAN ANILARIM I
- 17 Ocak 2021 HIZIR
- 03 Agustos 2020 AHMET, FRANSIZ GUYANASI VE KİBİR
- 12 Temmuz 2020 KEMER
- 03 Temmuz 2020 KORKU ,ÖZÜR, SELAM
- 28 Haziran 2020 SİYAH KOT
- 13 Haziran 2020 SARI, KOCA GÖBEK, SARIEFE VE PUDİNG
- 05 Haziran 2020 NEFES ALAMIYORUM I CANT BREATHE
- 04 Haziran 2020 ÇEVRE BIKMADAN USANMADAN DÖVDÜK ONU HEM DE EVİRE, ÇEVİRE
- 31 Mayis 2020 BU GÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
- 18 Mayis 2020 18 MAYIS KIRIM SÜRGÜNÜ ANISINA
- 16 Mayis 2020 TANRININ TÜRK MİLLETİNE LÜTFU
- 20 Nisan 2020 KOMPOZİT
- 27 Mart 2020 SICAK LAHMACUNLAR
- 12 Aralik 2015 Şefkati дядя (русская версия)
- 27 Aralik 2016 OUR PASCAL
- 06 Subat 2019 PRİZREN KAHRAMANLARI II
- 30 Ocak 2019 PRİZREN'İN KAHRAMANLARI I
- 27 Agustos 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM II
- 14 Temmuz 2018 HOŞGELDİN BABACIĞIM I
- 14 Mayis 2018 İSTANBUL ANILARIM IV
- 13 Nisan 2018 İSTANBUL ANILARIM III
- 09 Ocak 2018 İSTANBUL ANILARIM II
- 02 Aralik 2017 İSTANBUL ANILARIM I
- 26 Agustos 2017 CAN ÇEKİŞEN ADA ATLARI...
- 21 Agustos 2017 DESPİNA, EVDOKSİYA, ANASTASYA, KATRİN, MARİ,BAJRAKLI CAMİJE
- 04 Agustos 2017 KAPTAN MR. DİK
- 20 Temmuz 2017 HVALA SARAYBOSNA
- 06 Mart 2017 HÜLYA, BOĞA KUYRUĞU KEBABI VE DONKİŞOT 1
- 20 Aralik 2016 ŞİŞLİLİ TALİN'DEN … TALİNDEKİ MARİKA'YA
- 28 Kasim 2016 PERSONEL ÇALIŞTIRMAYAN GÖZDE OTEL
- 21 Ekim 2016 KRALİÇE'NİN BALIĞI-2
- 14 Ekim 2016 KRALİÇENİN BALIĞI
- 19 Eylul 2016 BİR HASTAYI KURTARDINIZ
- 05 Eylul 2016 MEZARLIKTA HATIRA FOTOĞRAFI
- 20 Agustos 2016 EVİMİZ MÜSAİT BURADA KALIN.
- 06 Agustos 2016 BİSİKLETLİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI VE SARHOŞ GEYİKLER
- 15 Temmuz 2016 ALEPPOLU İSMAİL
- 27 Haziran 2016 BURADA KALSANIZ OLMAZ MI ?
- 30 Mayis 2016 OTOBÜSTEN AŞAĞI İNSİN...!
- 30 Nisan 2016 MR BENTHEİM VE SAADET ABLA
- 02 Nisan 2016 MASAL DİYARI JEITA
- 13 Mart 2016 CANIM ANNEME VEDA....
- 05 Mart 2016 DUBLİN'DE YANIK SESLİ KIZIMIZ ASLI STOKES
- 15 Subat 2016 EFE, VENEDİK-TRİESTE-RİJEKA-ZAGREP
- 27 Ocak 2016 MR FESSBENDER
- 22 Ocak 2016 ÖN YARGI
- 12 Ocak 2016 VANLI GÜZEL KARDELEN
- 03 Ocak 2016 ZEYTİNBURNULU AUDREY ALANYALI PHİLİP
- 27 Aralik 2015 BİZİM PASCAL
- 17 Aralik 2015 RESİM ÖĞRETMENİM
- 12 Aralik 2015 ŞEFKATİ AMCA
- 05 Mart 2016 MUSIKİ DERNEKLERİNİN SORUNLARI 1
53 Yorum
Sonay Ovissi
03 Temmuz 2020Semra Yıldırım
03 Temmuz 2020Gülten Aydeniz
03 Temmuz 2020ulusal haber-Tü
03 Temmuz 2020Gonca Borça
03 Temmuz 2020Vildan Alkanat
03 Temmuz 2020Murat Güven
03 Temmuz 2020Dilek Şenyılmaz
03 Temmuz 2020Zerrin Kalyoncu
03 Temmuz 2020İnci Erdoğan Bl
03 Temmuz 2020Fatoş Yalçın
04 Temmuz 2020Yusuf Aydan Mut
04 Temmuz 2020Mevlüde Erten
04 Temmuz 2020Ceyda Çiltaş
04 Temmuz 2020ERTUĞRUL ÖZBAĞ
04 Temmuz 2020Halit Çalışkan
04 Temmuz 2020Belgin Tolgar
04 Temmuz 2020Nurdan Erakıncı
04 Temmuz 2020Asuman AKPINAR
04 Temmuz 2020Sevgi Son sualp
04 Temmuz 2020Doğan CANKU
04 Temmuz 2020Birgül Çetin
04 Temmuz 2020Cihan URTEKİN
04 Temmuz 2020Veysel Özyurt
04 Temmuz 2020Siret ÖZALP
04 Temmuz 2020Kadriye Baysa
04 Temmuz 2020Nesibe Müsevito
04 Temmuz 2020Özgür Yaman
04 Temmuz 2020Armağan ümit çı
04 Temmuz 2020Makbule Sarak
04 Temmuz 2020Ali Öztürk
04 Temmuz 2020Fehime Ulucan
05 Temmuz 2020Ahmet Türkoğlu
05 Temmuz 2020Ayşegül Açıkell
05 Temmuz 2020Suna Gülgüden
05 Temmuz 2020Selma Kaşo
06 Temmuz 2020Mualla Sarıkaya
06 Temmuz 2020Funda Ergenekon
06 Temmuz 2020Şuküfe
06 Temmuz 2020Nilgün tezer
07 Temmuz 2020Selma Büyükkoç
08 Temmuz 2020Ayşe Ersoy
09 Temmuz 2020Umran özbey
11 Temmuz 2020Nilgün Altuner
13 Temmuz 2020Filiz İlemler
18 Temmuz 2020Ayla
22 Eylul 2023Yeşim Bulbul
22 Eylul 2023Suna Gülgüden
22 Eylul 2023Aynur uysal
22 Eylul 2023Işıl Aksoy
22 Eylul 2023Derya Şahinalp
22 Eylul 2023Meral Gülen Ese
22 Eylul 2023Nuran doğan
23 Eylul 2023