CENNET

            Hastane odasında çıkardığı ayakkabıyı olmayan gücüyle fırlatmaya çalışıyordu. Bir kere olsun ağzından güzel söz çıkmamıştı. Kemoterapi odasında 8_10 hasta oluyordu. Bazıları tek başına, kimi eşiyle kimi kardeşiyle birlikteydi. Adam karısına "hakkını helal et, çok emeğin var "dedikçe içinde tarif edilemez bir öfke duyuyordu. Kitabın aynı satırını birden fazla okuması gerekiyordu anlamak için. Geçirdikleri bunca yıl içinde bir kere olsun teşekkürü hakketmemiş olması zoruna gidiyordu. 
Doktordan eşi için sakinleştirici istediğinde " asıl size lazım çok yıprandınız demişti." Ben istemem ne olur hastanızı sakinleştirin, bugün kafama ayakkabısını attı. O sakin olsun benim ilaca ihtiyacım yok" demişti. 
Asıl öfkesinin, kurtulması imkânsız bir hastalığa tutulması,( imkânsızlığı yaratan da   teşhis konulduktan sonra 1 sene doktora gitmeyip, ilaç ve tedaviyi reddederek kendisi olmuştu) ve öldükten sonra karısının hayatına devam edecek olmasıydı. Yaşarken kontrol manyağı, kıskanç ve bencil olması ile hükmü altında yaşayan karısının özgür olacağı fikri deli ediyordu onu. Çocuk bile istememişti, karısının ilgisi kendisinden azalır diye. Kadıncağız yeğenleri ile avutmuştu kendisini yıllarca. Böyle nasip etmiş Rabbim diye avutuyordu kendisini. 
          Ne umutlarla evlenmişti hâlbuki. Baba ocağında belirgin bir sıkıntı yaşamamıştı. Normal bir aile olarak mahallelerinde sevilen kişilerdi. Ablası kendisinden 3 sene önce evlenmişti. Eşi de eniştesinin amcasının oğluydu. "İlk gördüğüm an içimde bir ateş yaktın " demişti kendisine. Çok sevdiğini söylüyordu sürekli. Liseyi bitirir bitirmez istetmişti ailesinden. Büyük kızları mutlu ve huzurlu olduğu için aynı aileden bir delikanlıyı daha aralarına almakta sakınca görmemişti babası." Beni seven ve sevdiğim birisi ile evlenmek isterim " derdi hep. Gönlüne göre de olmuştu. Mutluydu. Ta ki eşinin sevgisi korkunç bir kıskançlığa dönüşünceye kadar. Ablasına, annesine bile tek başına gidemez olmuştu. Perdeler gündüz kapalı oluyordu. Maddi anlamda bir dediğini iki etmiyordu eşi ama ne fayda. Aldığı elbiseleri, ayakkabıları giyinip gezemedikten sonra dolapta durmalarının anlamı neydi? Doğup büyüdüğü şehirde yaşıyordu ama hiçbir arkadaşı ile görüşemiyordu. Yıllar geçmişti. Çok fazla şikâyet edemiyordu. Kendi huzursuzluğunun ablasının evliliğinde de sorun yaratacağını düşünüyordu. Tek tesellisi ablasının çocukları oluyordu. Üç tane yeğeni ile günlerini doldurmaya çalışmıştı. 
        Hastalık teşhisi tüm hayatlarını değiştirmişti. İlk başta reddetmişti eşi, hastalığı da tedaviyi de. Yalvar- yakar ikna etmişti. Gelecek hayallerinden bahsetmiş, birlikte yaşlanmak isteğini ortaya koymuştu.  Eşi ailesine de bildirmemişti hastalığını. Eniştesi bu konuda destek olmuştu kendisine. " Herkes bir gün ölecek nasılsa " diyerek geçiştirmişti sürekli eşi.  

       Şimdi kalan zamanında yıllardır yaşadığı esaret hayatından kurtulup kendi cennetini yaratacaktı.

 

Ayla BEŞER

 

29.05.2021

 

3 Yorum

Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

29 Mayis 2021
Üzücü bir durum. Yaşarken her an gideceğimizi füşünerek sevdiklerimizle iyi ilişkiler içinde olursak, bu ebedi ayrılış daha sevgi dolu olur, Kaleminize sağlık!!
Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

29 Mayis 2021
Ayla hanım yine hüzünlü ama güzel bir hikaye tebrik ederim hastalara acil şifalar dilerim kıskançlık da ayrı bir dert Allah hastaya da eşine de yardımcı olsun
Nurdan Erakıncı

Nurdan Erakıncı

01 Haziran 2021
Ne kadar üzücü bir hayat hikayesi. Sevdiği ile evlendiği halde istediği gibi hareket edememesi ama yine de her şeye rağmen hayatına sevgisi ile devam etmesi. Kalemine sağlık Ayla’cığım.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri