HADDİNİ BİLMEK

  Hayatta en tahammül edemediği şey insanların haddini aşması idi. Durması gerektiği yeri bilmeyenler hep rahatsız etmişti onu. Bıkmıştı ve yorulmuştu artık. Genç kızlığında kendi başına karar vermesi neredeyse imkânsızdı. Maddi olarak hiçbir sorunları yoktu. İstediği şeyler yerine getiriliyordu. Ama…. Evet, kocaman bir” Ama” vardı hayatında. Kıyafetleri annesi tarafından seçiliyordu. Saç modeline annesi karar veriyordu. 

 

Ortaokulda doğum günü hediyesi isim yazılı künye almıştı anne ve babası. O seneler çok modaydı. Ama..” Kolundan kaparlar aman sana zarar verirler” diye altın değil gümüş künye yaptırılmıştı.  

 

  Çok modaydı, yeni çıkmıştı tahta yüksek topuklu yazlık terlikler. Lise çağlarında idi. Hemen en meşhur ayakkabıcıya gidilmiş çok şık yüksek topuk, lacivert, bantlı bir çift terlik alınmıştı. Sadece bir kere bir düğünde giymesine izin verilmiş, “ doğru dürüst yürümesini bilmiyorsun, bileğin burkulur, kendine zarar verirsin diye çeyizine konulmuştu.  Sonra da bir daha görmemişti o terliği.  

 

  Deri trençkotlar-kabanlar çok moda olmuştu. Kapalıçarşı’da bir ahbapları vardı. Ziyaret edilmiş ve modaya uygun bir mont bakılmıştı. Sen öyle san. Ne modaya uygunu. Onun düğmesi metal, bunun boyu kısa, öbürünün yakası geniş ve nihayetinde Çiçek Abbas’ın deri montunun gri renkte olanı alınmış ve eve dönülmüştü. Örnekler evlendikten sonra eve halı seçimi, koltuk yüzü değiştirilmesinde kumaş seçimi, dantel örtüler, görüşülecek kişiler ve nihayetinde çocuk terbiyesi hususunda da çoğaltılabilirdi. Hep sessiz sakin bir çocuk olmuştu. Ne denirse yapmış, ailesini hiç üzmemiş, derslerin de başarılı bir öğrenci olmuştu. Bu tutumu evlilik hayatında da devam etti. Eşinin istekleri ve arzuları öncelikli olmuştu onun için. Çünkü öyle yetişmişti. “ Sen eşine 10 vereceksin, bir kere karşılık aldın mı şanslı sayılırsın” derdi annesi hep. Kötü olmamak için hep damat haklı bulunurdu. Arada sırada “ hep eşini tutuyorum diye yanlış düşünme, sen benim canımsın “ diye de gönül alınırdı.  

 

   İçinde ukte olan birkaç bir şey vardı. Mesela kuzeninin düğününde kırmızı kadife bir elbise isterken annesi tarafından çingene pembesi bir kıyafet dikilmişti. Halen o kırmızı kadife elbisenin hayalini kurardı zaman zaman. Yıllar geçmişti aradan, ne hayatına karışacak annesi vardı artık, ne de “ dediğim dedik “ kocası. Üç çocuğu kendi hayatlarını kurmuşlardı. Kızı yurt dışına yerleşmiş, ikiz olan oğulları ise birlikte iş kurmuşlar,  eşleri ve çocukları ile mutlu bir hayat sürmekteydiler. 

 

  Geçmişten kendisine kalan ise, yılların birikimi sonucunda hayatına müdahale etmeye çalışan insanlara duyduğu öfke ile yaşamak olmuştu.

 

Ayla BEŞER

 

09.04.2021

3 Yorum

Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

10 Nisan 2021
ne kadar kötü bir geçmiş başkasının hayatına karışmanın sonu bu demekki sen sen ol kimsenin hayatına karışma tebrik ederim Ayla hanım hikayen bize doğru yolu gösterdi teşekkür ederiz
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

11 Nisan 2021
Kişiliğini ortaya koyamayan, duruşunu göstermeyen kişiler maalesef hep bsşkaları tarafından yönetilirler. Bu insanlardan biri olmak istemiyorsak kendi düşünce ve isteklerimizi uygun bir dille açıklamalıyız, Böylece mutsuzluktan kurtuluruz!
Ümran özbey

Ümran özbey

15 Nisan 2021
Anne-Baba olarak çocuklarımızın hayat görüşünde, kendi ile ilgili kararlarında önünde olup bizim isteklerimiz değil yanında olup onun birey istek ve görüşlerini desteklemek varken malesef bu hataları yapıyoruz.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri