MAVİ KAPILI EV

Birden durdu.İlk  başta kendisi de anlayamadı. Sağına soluna şöyle bir bakındı, tanıdık birileri   ya da bir yer var mı diye .Algılayamadı önce, sonra karşı köşede mavi kapılı iki katlı bir ev gördü. Yavaşça o tarafa yürüdü. Kapının önünde bir müddet bekledi e birden gözleri doldu. Gayri ihtiyari olarak eli zile gitti. Aynı kuş sesiydi. Sanki aradan yıllar geçmemiş ve o her hafta olduğu gibi annesiyle birlikte bu eve gelmişti. 

" Kim o ?" diye cılız bir ses duydu. 

 Ne diyeceğini bilemedi önce. 

"Şey ben Nergis, Songül hanımın kızı"

 Hiç cevap gelmemişti. Biraz daha bekledi kapıda. Bir müddet sonra bir tıkırtının ardından kapı yavaşça açıldı. 

"Bizim Songül'ün kızı mı ? "

"Evet sizin Songül"ün kızı Mahpeyker teyzeciğim "

Uzanıp elini öpmek istedi. Uzattı elini Mahpeyker Hanım, şaşırmış gibiydi. 

"Hangi rüzgğar attı seni buralara? Unuttun sanmıştım bizleri , buraları. Çok uzun zaman oldu. "

Heyecanlanmıştı birden. "Gel içeri gir" diyerek kenara çekildi.  

Kokusu bile aynıydı evin. Hep bir çiçek kokusu olmuştu bu evde. Ahşap merdivenden yukarı çıktılar. Eşyalar aynı yerdeydi. Sanki aradan yıllar hiç geçmemişti. Her zamanki koltuğuna oturdu Mahpeyker teyze. Camın önüne dışarıyı görebileceği bir yere yerleştirilmişti koltuk. Hatırlıyordu, annesine " Songül'cüğüm şu koltuğu camın önüne mi çeksek acaba ? Çok sık dışarıya çıkmıyorum, hiç olmazsa gelen geçeni seyreder, mahalleden haberdar olurum" demişti. 

"Hadi bakalım bize birer kahve yap güzel ellerinle. Özledim senin kahveni. Hem içelim hem de biraz sohbet edelim seninle " dedi. Mutfağa doğru ilerlerken arkasından " Her şey bıraktığın yerde" diye devam etti. 

Gerçekten de hiçbir şey değişmemişti. Mahpeyker teyze hayatının her noktasını geçmişte olduğu gibi saklamayı başarmıştı. Kahve içerken tatlı tatlı anlatmaya başladı. Onu dinlerken geçmişi düşündü Nergis.  Babasını hiç tanımamıştı. Annesi kendisine hamileyken inşaattan düşüp ölmüştü. Annesine biraz para vermiş inşaat şirketi,  bir de ufak ev almışlardı. Kendisini bilmeye başladığından beri annesi onu, temizliğe gittiği evlere götürürdü. İlk birkaç sene evde boncuk işi yapmış, örgü örmüş geçimlerini sağlamaya çalışmış, ancak yetmeyince mecburen ev işlerine gitmeye başlamıştı. İlk zamanlar iki sene kadar hep aynı eve gitmişler. Annesi anlatırken " Zehra Hanım dünya iyisiydi, zaten aynı mahallede oturuyorduk. Eşi hastalanıp yatağa bağlı kalınca, " haftada üç gün gel, benim işlerime yardım et, sana da katkı olsun. Hem de çocuğunu nereye bırakacağını düşünme demişti. Seni de torunu gibi severdi. İki sene sonra eşi vefat edince, oğlu yalnız kalmasın diye yanlarına Eskişehir'e almıştı. Çok ağladı giderken, " hayatım burada benim, her şeyimi bırakıp oğlumun evine sığıntı gibi gitmek beni çok üzüyor demişti. " 

Zehra hanım giderken tüm tanıdıklarına annesini tavsiye etmiş, ortada kalmaması için, kimselere muhtaç olmaması için elinden geleni yapmıştı. Mahpeyker teyze'de Zehra teyzenin çok eski bir arkadaşıydı. Sonrasında haftada üç gün ona gitmeye başlamışlardı. Yalnız yaşardı. Hiç evlenmemişti. Yıllarca hasta annesine bakmış, o öldükten sonra da " bu saatten sonra kimsenin kahrını çekemem " diyerek taliplerini geri çevirmişti. Bildiği her şeyi neredeyse o öğretmişti. " Genç bir hanım usturuplu olmalı, öyle her lafa karışmamalı, okumalı, kültürlü ve bilgili olmalı. İleride olur da evlenirsen kocan ile konuşacak konulara sahip olmalısın. Oturmasını- kalkmasını bilmeli, toplum içinde davranışlarına dikkat etmelisin" derdi. İlkokula başladığı zaman " hayatın şimdi başlıyor kızım. İnsanların içine karışıyorsun. Artık sadece annen ve ben olmayacağız. Bir sürü arkadaş edineceksin, lütfen kiminle arkadaşlık kuracağına çok dikkat et demişti. " çocuk aklıyla hiçbir şey anlamamıştı tabi. Gülerek " tamam" demişti ama neye tamam dediğinden haberi bile yoktu. 

Ortaokula başladığı sene annesine bir talip çıkmış, " çok yoruldum yıllardır kızımn, şükür seni de büyüttüm kimselere muhtaç olmadan. Artık ben de biraz dinlenmek istiyorum, evmin kadını olmak istiyorum. Sinan bey  yaşça biraz büyük ama, iyi bir inisan. Bizi hoş tutacağından eminim" demişti. Sinan bey ile evlendikten sonra taşınmışlar, Kütahya'ya yerleşmişlerdi. Mahpeyker hanım çok üzülmüş " işler önemli değil, her şekilde halledilir, kızım ve torunumdan ayrı kalmak çok üzecek beni" demiş ve boynundan hiç çıkarmadığı annesinden hatıra kolyeyi Nergis'in boynuna takmış, yaşlı gözlerle sarılıp doya doya öpmüştü. 

Lisede annesini kaybetmiş, Sinan bey de çok uzun yaşamamıştı annesinden sonra. Tahsil hayatı yarım kalmış, ;Sinan beyin akrabaları ortada kalmasın diye evlendirmişlerdi hemen kendisini. Hiç tanımadan evlenmek zorunda kaldığı eşi, şansına iyi bir insan çıkmıştı. Yıllar sonra İstanbul'a geri döndüağünde nereye gittiğini bilmeden gezdiğini sanıyordu. Oysa ayakları ve beyni o çocukluğuna götürmüştü.

 

Ayla BEŞER

 

13.09.2022

2 Yorum

Halit Çalışkan

Halit Çalışkan

14 Eylul 2022
Minik Nergis büyümüş te evlenmiş bahtsız kızımız inşallah bundan sonra mutlu olur hikayemiz hüzünlü ama yine de beğendim tebrikler Ayla hanım yenilerini merakla bekliyoruz
Suna Gülgüden

Suna Gülgüden

14 Eylul 2022
Mahpeyker ismine bayıldım. Yazılarınızı büyük bir susamışlıkla pkuyorum! Tebrikler!

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri